GÜNDEM - 22 Temmuz 2023 Cumartesi 08:51

Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir”

A
A
A
Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi “Lozan Barış Antlaşması”, imzalanmasının 100. yılında tüm yönleriyle tekrar gündemde. Lozan’ın gizli maddeleri var mıydı yok muydu? Başarı mı yoksa bir hezimet mi? Neredeyse yüzyıllık efsane haline gelen bu konular, Altınbaş Üniversitesinde, Cumhuriyetin 100. Yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen söyleşide ele alındı. Söyleşide konuşan Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir” dedi.

Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan’ın yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi, tarihçi Prof. Dr. Sevtap Demirci de söyleşiye konuk olarak katıldı. Prof. Dr. Çağrı Erhan, Musul’un kaybının en çok tartışılan konu olduğunu belirterek, “Musul, Misak-i Milli sınırları içindeydi. Anadolu’nun parçasıdır. Biz oraya Misak-i Millîyi almaya gittik. Atatürk görüşmeler sırasında bundan asla vazgeçmemiştir.” dedi. Prof. Dr. Sevtap Demirci ise Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi ve tapusu olduğunun altını çizerek, Lozan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki açıdan devlet olarak tanınmasını sağladığını anlattı. “Lozan, mülkiyettir. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığın sağlandığı belgedir.” dedi.

Lozan hakkında bilinen yanlışlar

Prof. Dr. Erhan konuşmasında, “Herkesin bildiği yanlış galat-ı meşhur, Lozan’ın gizli maddelerinin olduğu ve 100 yıl sonra kalkacağıdır. Lozan’ın gizli maddesi yoktur. Belgenin aslı, depozitör ülke olan Fransa’dadır. Böyle bir şey olsaydı bugüne kadar patlak verirdi.” dedi. Günümüzde rivayet edilen bir diğer yanlışın da Amerikan Kongresinin Lozan Barış Antlaşmasını onaylamayı reddetmesi olduğuna değindi. Erhan, ABD’nin Lozan’ın tarafı olmadığını, Osmanlı ile hiç savaşmadığını hatırlattı. “Dolayısıyla ABD’nin Sevr’de olduğu gibi Lozan’da imzası yoktur, çünkü taraf değildir. ABD, Türkiye’nin sınırlarını tanıyor ve bugün NATO çerçevesinde de müttefikler. Reddedilen, yine Lozan şehrinde imzalanan, Türkiye -ABD diplomatik ilişkilerinin tekrar başlatılmasına yönelik başka bir anlaşmadır.” diyerek önemli bir hususa parmak bastı.

“İsmet Paşa, savaş kazanmış komutan olarak psikolojik üstünlük sağladı”

Erhan’a göre Lozan, bir sistemdir. Lozan Barış Antlaşması bunlardan bir tanesidir. Boğazlar Sözleşmesi, Mübadele Sözleşmesi, pek çok mektup, konvansiyonlar gibi pek çok detayı vardır. Musul gibi bazı konularda da Lozan’da çözülmemiştir. Atatürk’ün Lozan heyetinin başına savaş kazanmış bir komutanı, İsmet Paşa’yı göndermesi ise psikolojik üstünlük sağlamak içindir. İtilaf Devletlerinin ilk golü burada yediğini ifade eden Erhan, Atatürk’ün, topla tüfekle kazandığın toprağı, masada vermeyeceksin” sözünün de önemli olduğunu vurguladı.

“Kapitülasyonlar, Musul, Ermenistan, 3 kırmızı çizgimiz”

Erhan ayrıca Lozan Heyetine Ankara Hükümeti tarafından 14 maddelik bir talimat listesi verildiğini anlatarak, “3 tane de kırmızı çizgimiz vardı. Birincisi kapitülasyonların kaldırılması. İkincisi Musul. Üçüncüsü de Ermenistan meselesidir. Atatürk, bunlar masaya gelirse, sormana gerek yok, kalk gel demiştir.” açıklamasını yaptı. Tutanaklara baktığınızda İsmet Paşa’nın, “Tarihsel olarak Musul bizimdir ve halk bize bağlı olmak istiyor. Koyun sandığı, referandum yapın. Musul vilayetine bağlı sancaklara Sorun. Kime bağlanmak istiyorlar.” dediğini görüyoruz. Araplar hariç, Türkler, Kürtler iradelerini Türkiye’den yana ortaya koymuşlar. Ama o dönemde bölgede petrol bulunmuş ve bize vermeyecekleri de belli. Lord Curzon, “Bu halk demokrasiden anlamaz, sandığı bomba zannederler” diyerek referanduma yanaşmıyor.” açıklamasını yaptı.

“Telgrafın tellerine kuşlar değil, İngiliz istihbaratı konmuş”

Erhan ayrıca, Ermeni komitacılarının ölüm tehdidi altında süren Lozan görüşmelerinde İngiliz istihbaratının Türk tarafının bütün haberleşmesini izlediğine dikkat çekti. “Bizim haberleşmemiz Köstence üstünden geçen telgraf hatlarıyla oluyordu. Görüşmeler sırasında İsmet Paşa bir şey söyleyecek, Atatürk talimat vermiş. İngilizler, müzakere edelim demeden hemen cevap veriyorlar. Bizimkiler dinlendiklerini o zaman anlıyorlar.” dedi. Bütün bu şartlar altında diplomasinin ideal olanın değil, mümkün olanın alınması sanatı olduğunu belirten Erhan, Lozan için zafer ya da hezimet gibi ifadeler kullanılmasının doğru olmadığını belirtti. “Her şeyi çözen bir antlaşma değildir, bazı konular ötelenmiştir. Lozan hükümlerini, biz daha sonra Montrö Boğazlar Antlaşması ve Hatay ile lehimize bozduk. Bu konular bizim istediğimiz gibi oldu.” diye konuştu.

“Lozan, doğum belgesidir. Hepimizin savunması gerekir”

Prof. Dr. Sevtap Demirci ise, Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi ve tapusu olduğunun altını çizdi. Lozan’ın, T.C’nin hukuki açıdan devlet olarak tanınmasını sağladığını anlattı. “Mülkiyettir. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığın sağlandığı belgedir. Mondros ve Sevr’in yerine konulan ve halen yürürlükte olan, devletlerin eşitliği prensibi üzerine oturtulmuş bir uzlaşıdır. Vatan toprağı olan Musul ise en büyük kaybıdır. Ama bütününe ve içeriğine baktığınızda hepimizin savunması gerekir. Bu sayede uluslararası alanda tam bağımsız Türkiye diye bağırabildik. Büyük bir başarıdır” değerlendirmesi yaptı.

“Her iki taraf için de mutlaka barışla tamamlanmalıydı”

Prof. Dr. Demirci, İngiliz arşivlerinde 6 seneye yakın süren çalışmalarında, bu görüşmelerin mutlaka barışla tamamlanması gerektiğini net bir şekilde gördüğü ifade etti. Türkiye’nin olduğu kadar İngiltere’nin de yeni bir savaşa hazır olmadığını ifade etti. “Ancak belgeler gösteriyor ki bizim tarafımız bunu bilmiyordu. İstihbarat her şeydir fakat burada bizim aleyhimize işledi. Karşı taraf, bizim aksimize Türk tarafının durumunu iyi biliyor, konuyu nereye kadar götürebileceğini belirleyebiliyordu. En çok üzüldüğüm nokta burasıdır.” diye konuştu. İngiltere’nin ABD’den aldıkları borçların baskısı altında olduğunu, İrlanda meselesinin Lozan görüşmelerinin başladığı 1922 yılında patlak verdiğini hatırlattı. “İngiltere’nin, İrlanda’yı sömürge tutabilmesi için orada askeri bir güç barındırması gerekiyordu. Ayrıca pek çok belgede İngiliz Genel Kurmayının, dost bir Türkiye’nin, Rus tehlikesine karşı düşman bir Türkiye’den daha iyi olduğuna değindiğine işaret ettiği görülüyor. Ortak noktamız Hilafet olan Hint Müslümanları meselesi de var. Atatürk’e mektupları var. Para gönderebiliriz, heyetle de sizi temsil edebiliriz gibi. Buna ek olarak İngiltere ve Fransa’nın arası da Almanya savaş tazminatları konusunda açılıyor. Ortadoğu politikasında İngiltere’yi yalnız bırakıyor. Olası bir savaşta İngilizleri desteklemeyeceğini söylüyor. Ancak bu durum Türk tarafınca maalesef bilinmiyordu.” diye konuştu.

“Kapitülasyonlar ve Ermenistan konusunda geri adım atılmadı”

İngiltere özelinde batının en büyük dertlerinin boğazların kontrolü ve Musul petrolleri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Demirci, “Bizim içinde ekonomik bağımsızlığın temeli olan kapitülasyonların kaldırılması ve Ermenistan meselesi iki kırmızı çizgidir. Bunlardan asla bir adım geri atılmadı. Kapitülasyonlar, 19. Yüzyılda Osmanlının kan kaybettiği yıllarda artık sömürü aracına dönüşmüş. Bir Fatih döneminde değilsiniz ve pazarlık gücünüz yok. Adli kapitülasyonlar nedeniyle suç işlemiş adamı yargılayamıyordunuz bile. İkinci çizgimiz de siyaseten Anadolu coğrafyasında asla ve kat-a Ermenistan gibi başka bir siyasi oluşumuna izin verilmemesi. Çok ciddi mücadele edildi ve çiğnetilmedi.”

Musul petrollerindeki rüçhan hakkı meselesi

“Ankara Hükümeti, Musul’u Milletler Cemiyetinde görüşmek üzere erteledi”

Söyleşide Musul konusu özel olarak ele alındı. Erhan, sorunun Lozan’da çözülemediğinin altını çizdi. TBMM Hükümetinin, Misak-i Milli sınırlarında olmasına rağmen Musul’u Türkiye’ye bırakmayan antlaşmayı niye kabul ettiğini açıkladı. “Görüşmeler uzayınca İngilizler, ‘Bu konuyu burada çözemeyeceğiz. Hiç olmazsa barış yapalım. Hepimizin buna ihtiyacı var. Bunu sonra Milletler Cemiyetinde hallederiz.’ diyorlar. Ancak Türkiye, Milletler Cemiyetine üye değil ve başkanı da İngiltere. Yine de sonra çözmek üzere ayrılıyor.” dedi. Erhan, Haliç’te müzakerelerin olduğunu, ikili görüşmelerin 6 ay sürdüğünü kaydetti. Mesele çözülemeyince Türkiye’nin Musul’a girmek üzere sınıra asker kaydırdığını belirtti. O zaman da Hakkari’de İngiliz istihbaratının eseri olan Nasruh-i ayaklanması çıktığını söyledi. Erhan, “O dönemde bir de Şeyh Sait ayaklanması vardır. Bu iki ayaklanma nedeniyle, Türk Ordusu Musul’a müdahale edemedi maalesef. 1926’da da Ankara Antlaşması imzalandı.”

“25 yıl boyunca yüzde 10 rüçhan hakkı var”

Erhan son olarak, Türkiye’nin Musul’u kayıtsız şartsızda bırakmadığının altını çizdi. 25 yıl boyunca Musul petrollerinden yüzde 10 rüçhan hakkı alma kaydıyla imzalandığını belirtti. “1926’dan sonra bu hakka sahiptir. Ancak 1945’e kadar bu hak alınmamış. 1945-1955 arası 10 yıl boyunca almışlar. Ancak 1955’te Irak Bağdat Paktına girdikten sonra biz vazgeçmişiz. Türkiye bütçesinde alacak olarak rüçhan hakkı olarak duruyordu. 1986’da Turgut Özal zamanında o zamanki alacak verecek konuları değerlendirilerek Türkiye kendisi vazgeçti.” şeklinde ifade etti.

Prof. Dr. Sevtap Demirci Türk Heyetinin, Musul’u vatan toprağı diyerek vermeme hususunda sıkı mücadele ortaya koyduğunu vurgulayarak, “Bölgede cirit atan istihbarat elemanlarının, plebisit yapılması durumunda yüzde 90 kaybedeceği yönünde raporları var. Bunlara dayanarak asla referanduma izin vermediler. Heyet bunlarla mücadele etti” açıklamasını yaptı.

Prof. Dr. Sevtap Demirci son olarak Turgut Özal’ın “Bütçeden kaldıralım” yönünde bir beyanatı olduğunu doğruladı. Ancak bu vazgeçme ile hakkın kaybolup kaybolmadığına hukukçuların iyi bakmaları gerekir. Bizim bu konuda yazdığımız bir makalede, Türkiye’nin Musul petrolleri üzerinde hakkı olduğunu ortaya koyduk. Tahsil edilmeyen yılların alacakları, faiziyle hesaplansa Türkiye uçar gider. Tek bir kurşun atılmadan Musul toprağı gitti ama petrollerinin Türkiye’nin üzerinde hakkı vardır.” görüşlerini dile getirdi.

 

Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul CHP Genel Başkanı Özel: "Üyelerimizden sandığa katılım oranı açıklanan rakamlarla 1 milyon 653 bin kişidir" CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Üyelerimizden sandığa katılım oranı açıklanan rakamlarla 1 milyon 653 bin kişidir. Dayanışma sandıklarında kullanılan oy 13 milyon 211 bindir. Buradan Recep Tayyip Erdoğan ve ittifak ortaklarına sesleniyorum. Hodri meydan, erken seçim kararının alınmasıyla Tayyip Erdoğan, Ekrem İmamoğlu ile yarışabilecektir" dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi binası önünde konuşma yaptı. Toplanan kalabalığa seslenen Özel, "Siz burada bir tarih yazıyorsunuz. 19 Mart 2025, 20, 21,22 23 Mart 5 gün üst üste 1 milyon kişiyi zorlayan rakamlarla bir meydanda toplanmak, hem de engellemelere rağmen, toplu ulaşımın, köprülerin kapanmasına rağmen. Bugün aslında hüznün günü, bugün kederin günü, bugün bir ayrılığın ilk günü gibi görülebilir. Ekrem başkanımızı, can yoldaşımızı bizden alıp kopardılar. İsyandayız, ancak bu meydanda hüzün yok, inanç var. Keder yok, umut var. Biz Ekrem başkanla birlikte Türkiye’nin yarınları için sadece ve sadece sizlere güveniyoruz. 19 Mart başarısız darbe girişimi bizim irademizi değil, cumhurbaşkanı adayımızı hapsetti. Dünya tarihine geçecek ön seçim ve dayanışma oylamasında açıklanacak rakamlar konuşulurken, dünyanın en önemli metropollerinden birinde, İstanbul’da 1 milyona yakın insan toplanmışken, bu yayını vermeyen hangi televizyon varsa onları kayda alıyoruz. Yandaş medyanın nereden beslendiği belli ancak merkez medya reklamlarının yüzde 70’i bizim seçmenimize, bu meydanlara yönelik olan merkez medya ürününü biz alacağız, vergisini o alacak. Parayı bizden kazanacaksın, reklamı bize izleteceksin, ürünü bize satacaksın ama saraya hizmet edeceksin" diye konuştu. Özel, "Saraya hizmet edenleri bu geceden itibaren tespit edip, bunların öyle televizyonunu izlemeyin falan değil. Bunlar ne iş yapıyorsa, araba mı satıyor o arabayı alan namerttir. Ne yapıyorsun sen; restoran zincirin mi var, bu meydanı görmeyeceksin, bu meydana yemek satacaksın, yok öyle yağma. Parayı bizden kazananı, reytingi bizden yapanı, saraya hizmet edeni tek tek ilan edeceğim. Hep beraber tüketimden gelen gücümüzü kullanacağız. Bu meydanı görmeyenlerin tüm mallarına boykot geliyor. O tatlı günler bitti gülüm ya bizi göreceksin ya dibi göreceksin" dedi. Cumhurbaşkanı ön seçiminde kullanılan oy rakamlarını açıklayan Özel, "Üyelerimizden sandığa katılım oranı açıklanan rakamlarla 1 milyon 653 bin kişidir. Dayanışma sandıklarında kullanılan oy 13 milyon 211 bindir. Buradan Recep Tayyip Erdoğan ve ittifak ortaklarına sesleniyorum. Hodri meydan, eğer bu hafta biz bu meydanla yarışabiliriz, Ekrem İmamoğlu ile yarışabiliriz diyorlarsa erken seçim kararının alınmasıyla Tayyip Erdoğan, Ekrem İmamoğlu ile yarışabilecektir. Gelsinler boylarının ölçüsünü alsınlar. Bir bütün olarak baktığımızda geçmişte yapılan operasyonlara TÜSİAD’a o muamele, iş dünyası sussun, baroya o muamele, meslek örgütleri sussun, akademisyenler korksun. Bir Ayşe Barım operasyonuyla yıllar öncesinden onurumuz Gezi’ye saldırarak sanatçıları korkutmaya çalıştılar. Günü gelince hep birlikte nasıl sokağa çıkma, toplanma, gösteri yasağı ile valiliğin, emniyet müdürlüğünün hukuksuz yasaklamalarına karşı 500 binle, 1 milyonla geri aldıysak ant olsun ki Taksim Meydanı’nı da geri alacağız" dedi. Konuşmasının devamında Özel, "Gizli tanıklardan dün hep beraber bir tanesini yakalamıştık. 2021’e kadar İBB’de çalışmış, eski AK Parti döneminden. O günden beri yok. 5 yıldır TEKNOFEST’i yapıyor. Türkiye Yüzyılı kampanyası yapıyor. 18 bakanlıkla birden çalışıyor. İBB döneminde gördüler diye naylon fatura ona da yazmışlardı. Sabah 6‘da onu da evden almışlardı. Sabah Ali Erdoğan’ı arayıp kendini serbest bıraktırmıştı. Onları gösterince tekrar emniyete geri getirmişlerdi. Onu benden, sizden kaçırmak için göstermelik tutukladılar. Şimdi gözüm üstünde. Gizli tanık, Ekrem başkan hakkında yalan ifadeyi ne zaman vermiş; 29 Ocak 2025" ifadelerini kullandı.
İstanbul İstanbul Valiliği: "Nevruz kutlamasında 28 kişi hakkında yasal işlem yapıldı" İstanbul Valiliği, Yenikapı Etkinlik Alanı’nda düzenlenen Nevruz kutlamasında yasa dışı slogan atan ve pankart açan 28 kişi hakkında yasal işlem yapıldığını açıkladı. İstanbul Valiliği, Yenikapı Etkinlik Alanı’nda düzenlenen Nevruz kutlamasında yasa dışı slogan atan ve pankart açan 28 kişi hakkında işlem yapıldığını duyurdu. Açıklamada, "Düzelenleme Komitesi tarafından 5 Mart 2025 tarihinde Valiliğimize yapılan başvuruyla 23 Mart 2025 tarihinde Yenikapı Etkinlik Alanı’nda Nevruz kutlaması düzenlenmesi için izin talebinde bulunulmuştur. İlgili birimlerimizce yapılan değerlendirmeler neticesinde ilgili mevzuata uyulması, etkinlik alanı ve çevresinde stant, çadır kurulmaması, dergi-yayın sergisi açılmaması şartıyla gerekli izin verilmiştir. 23 Mart 2025 Pazar günü yapılan etkinlik sırasında suç içerikli görseller yayınlandığı, suç unsuru taşıyan sloganlar atıldığı, afiş ve pankart açıldığının tespiti üzerine Düzenleme Komitesine gerekli uyarılar yapılmıştır. Yapılan uyarılara rağmen Düzenleme Komitesi tarafından sorumluluğu altındaki gerekli tedbirler alınmamıştır. Güvenlik güçlerimizce yasa dışı slogan atan, pankart açan 28 kişi hakkında yasal işlem başlatılmış olup, Düzenleme Komitesi üyeleri hakkında adli makamlara suç duyurusunda bulunulmuştur. Ayrıca 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ederek etkinlik alanında yasa dışı faaliyetlerde bulunan şahısların tespiti ve yakalanmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir" denildi.