ASAYİŞ - 23 Mayıs 2024 Perşembe 20:48

Babaeski’de metruk binada yangını

A
A
A
Babaeski’de metruk binada yangını

Kırklareli’nin Babaeski ilçesinde metruk bir binada çıkan yangın itfaiye ekiplerinin müdahalesi sonucu söndürüldü.


Babaeski ilçesi Gaziosmanpaşa Mahallesi’nde metruk binada henüz bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Yangını fark eden mahalle sakinleri durumu Babaeski Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü ekiplerine bildirdi.


Kısa sürede olay yerine gelen itfaiye ekipleri çıkan yangını kontrol altına alarak söndürdü. Olayla ilgili inceleme başlatıldı.



Babaeski’de metruk binada yangını

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın EKODOSD Başkanı Sürücü: “Dikkat, yüreğimiz yanmasın” Yaban hayatının son sığınağı konumunda bulunan Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın orman yangınına kurban edilmemesi için açıklama yapan Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü, 9 günlük bayram tatiline dikkat çekerek “Bölgemizin en önemli doğal miras alanının korunması için dikkat edelim, yüreğimiz yanmasın” dedi. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), Türkiye’de eşsiz özelliklere sahip olan Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nda yangın tehdidin ortadan kaldırılması amacıyla duyarlılık çağrısında bulundu. Kurban Bayramı ile birlikte başlayan 9 günlük tatil sürecinde Milli Park’ta yaşanabilecek yoğunluğa dikkat çeken doğaseverler, orman yangınlarına sebep olabilecek durumlara karşı dikkatli olunması gerektiği çağrısında bulundu. Doğal miras alanının korunması için dikkat edilmesi çağrısında bulunan EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü; “Uzun bir bayram tatiline giriyoruz. Kuşadası yine yoğun bir tatilci nüfusuna ev sahipliği yapacak. Yemyeşil ormanları, masmavi deniziyle ülkemizin en önemli doğa koruma alanlarından biri olan Dilek Yarımadası Milli Parkı, en cazip alan olarak ziyaretçi akınına uğrayacaktır. Milli Park bir rekreasyon alanı, kent ormanı ya da millet bahçesi gibi düşünülmemeli ve kullanılmamalıdır. Aydın’da birinci derece korunması gereken, zengin biyolojik çeşitliliği, kültürel varlıkları, ulusal ve uluslararası önem taşıyan doğal bir miras alanı olduğu unutulmamalıdır. Barındırmış olduğu benzersiz biyolojik çeşitliliği nedeniyle Avrupa Konseyi tarafından ‘Flora Biogenetik Rezevr Alanı’ olarak kabul edilen milli park ve aynı özellikleriyle devamlılık gösteren Samson Dağları hem bölgemiz hem de ülkemiz için çok önemli doğa alanlarıdır. Her iki doğa alanı Akdeniz İkliminin hakim olduğu ve bitki örtüsünün orman yangınlarına karşı en hassas bölgesinde bulunduğu görülmektedir. Değişik bölgelerden gelen yangın haberleri, yangın için birinci derece hassas bölgede yer alan Dilek Yarımadası ve Samson Dağları’nı da riskli günler içine girdiğini göstermektedir. Davutlar, Güzelçamlı arasındaki Samson Dağları’nda 14 asker ve 1 orman işçisinin yaşamını yitirdiği 1985 yangını ile milli parkın Karina bölgesinde meydana gelen 1996 yangını unutulmamalıdır. Milli park içine giren binlerce insanın denetlenmesi ve kontrolü çok zordur. Ziyaretçi kapasitesi dolduğunda, içeri girilmemesi ve görevlilere baskı oluşturulmaması gerekir. Duyarlı her ziyaretçi yangına neden olabilecek olumsuz bir durum gördüğünde, ateş ve ateşli alet kullanan bilinçsiz kişileri uyarmalı ve milli park görevlileri ya da jandarmaya bildirmelidir. Kesinlikle orman içine girilmemeli, yol güzergahlarında araç bırakılmamalıdır. Aslında yaz aylarında milli park içinde sigara yasağı olmalıdır. Yasak olmadığından ziyaretçiler istedikleri alanda sigaralarını içmektedir. Hatta milli park içinde araç seyir halindeyken bile sigara içildiği görülmektedir. Bu yangın için çok riskli bir durumdur. Bu konuya herkesin dikkat etmesi gerekmektedir. Burada yapılacak en küçük bir ihmal, birbiri içine girmiş bitki örtüsünün, endemik türlerin, birçok canlının yaşadığı yaban hayatının son sığınağı olan bir coğrafyanın ve Türkiye’nin çok önemli bir doğal değerinin yok olmasına neden olabilir. Aşırı sıcaklar yaşayacağımız söylendiği bugünlerde, yangın olmadan önce gerekli tüm tedbirler alınmalı, gerekirse her türlü ağır kuralları koyulmalı ve yaptırımlar uygulanmalıdır. Bölgemizin en önemli doğal miras alanının korunması için bu zorunludur” dedi.
Bursa En başarılı ihracatçılar ödüllerini aldı İSHİB, 2023 yılında sektörel bazda en fazla ihracat yapan üyelerini ödüllendirdi. Birlik toplamında en fazla ihracat yapan 10 firma da düzenlenen törenle ödüllerini aldılar. İstanbul Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği (İSHİB) 2023 yılının en başarılı ihracatçılarını ödüllendirdi. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Şehit Ömer Halisdemir Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen ödül törenine ihracatçı birlik başkanları yanı sıra sektörün önde gelen firma ve derneklerinin temsilcileri katıldı. İhracatın lideri Banvit oldu Birlik toplam ihracatında ilk sırayı Banvit alırken, Şen Piliç ikinci, Has Tavuk ise üçüncü oldu. Paktavuk, Kemal Balıkçılık, Dardanel Önentaş, Bu Piliç, Orallar Zirai Ürünler, Fokacı Su Ürünleri ve Sahra Gıda ise toplamda en fazla yapan ihracatçı firmalar arasında yerini aldı. Sektörel bazda bakıldığında ise Beyaz Et kategorisinin ihracat lideri Banvit olurken, Balıklar ve Su Ürünleri kategorisinde Kemal Balıkçılık, Yumurta kategorisinde Pak Tavuk, Süt ve Süt Ürünleri kategorisinde Ak Gıda, Kırmızı Et Ürünleri kategorisinde Rapak ve Arı Ürünleri kategorisinde Yılmaz Gıda zirvenin sahibi oldu. Konuşmasında Türkiye’nin gıda ihracatını değerlendiren İSHİB Yönetim Kurulu Başkanı Müjdat Sezer, son 12 aylık dönemde su ürünleri ve hayvansal mamuller ihracatının 3.7 milyar dolar olarak gerçekleştiğini bildirdi. Sezer, başta Irak, Rusya, Venezuela, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suriye başta olmak üzere; İSHİB üyelerinin son 12 ayda 1 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdiğini söyledi. Hedef pazarlar içinde olan Çin ve Japonya’ya ihracatın artırılması için yoğun bir tanıtım çalışması yaptıklarını kaydeden Müjdat Sezer, kanatlı ürünleri ihracatının Avrupa Birliği ülkelerine açılmasını sağlamak için ise hükümetten destek beklediklerini sözlerine ekledi. Konuşmasında gıda sektöründe ihracat kısıtlamalarına da değinen İSHİB Başkanı Müjdat Sezer, sektör olarak bu konunun yeniden gözden geçirilmesi için ekonomi yönetimine başvurduklarını, belirterek, “Günübirlik alınan ve hemen uygulamaya geçilen kararlar, uluslararası pazarlarda firmaları zor duruma düşürüyor. Sektörü krize sokmamak adına beklentimiz, kısıtlamanın acil olarak tümüyle kaldırılması yolunda. Eğer bu mümkün olamıyorsa en azından tüketicilerin yoğun olarak satın aldığı, zaten maliyet fiyatının da altında sunulan bütün tavuk dışındaki tüm ürünlerin kısıtlamasının acilen kaldırılması gerekmektedir” dedi.
İstanbul Prof. Dr. Volkan: "İsrail, hala geçmişindeki Nazi hayaleti ile savaştığı için Gazze’de bu kadar acımasız" Politik psikoloji biliminin kurucularından Prof. Dr. Vamık Volkan, savaşları politik psikoloji perspektifinden ele aldı. Prof. Dr. Volkan, Ukrayna savaşını başlatan faktörlerden birinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in narsistik eğilimleri olduğunu belirtirken, İsrail’in Gazze’ye saldırılarına yönelik ise "Nazi hayaleti" değerlendirmesinde bulundu. Politik psikoloji biliminin kurucularından olan dünyaca ünlü bilim insanı Kıbrıs Türkü Prof. Dr. Vamık Volkan, Yakın Doğu Üniversitesi’nde verdiği konferansta savaşların başlamasının altında yatan psikolojik unsurları günümüzden örneklerle değerlendirdi. Kariyerinin önemli bir bölümünde politik psikoloji kapsamında savaşların psikanaliz boyutunu ele alan Prof. Dr. Vamık Volkan, "Neden Savaşlar Var?" konferansı ile günümüzde süren savaşlarla ilgili dikkat çeken yorumlarda bulundu. Yakın Doğu Üniversitesi Mükemmeliyet Merkezi’nin düzenlediği "Konferans Serisi" kapsamında, ana vatanında "savaşı" ele alan Prof. Dr. Volkan’ın konferansı, ücretsiz olarak halka açık gerçekleştirildi. Tarihten günümüze savaşların nedenlerinin detaylı bir şekilde incelendiği konferans, güncel uluslararası krizler hakkında önemli bir perspektif sundu. Yoğun katılımla gerçekleşen konferansın açılış konuşmasını üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nur Köprülü yaptı. Konuşmasında son yıllarda yaşanan savaşların, bilim insanlarını savaşları yeniden analiz etme ve irdelemeye yönlendirdiğini belirten Prof. Dr. Nur Köprülü, savaşların yalnızca askeri strateji ve politikalarla değil, aynı zamanda sosyolojik, ekonomik ve insani boyutlarıyla da ele alınması gerektiğini vurguladı. "Putin’in kurtarıcı fantezisi var" Siyasi güce sahip bir politik liderin psikolojik yapısının savaşlarda önemli bir rol oynadığını vurgulayan Prof. Dr. Vamık Volkan, bu kapsamda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ele aldı. Vladimir Putin’in kişisel tarihinin ve narsistik eğilimlerinin, lider olarak Ukrayna savaşını başlatmasında önemli bir rol oynadığını belirten Prof. Dr. Vamık Volkan, şu tespitlerde bulundu: "Vladimir Putin, narsisizmi olan biri. Bu aslında abartılı olmadığı takdirde gerekli olan bir özellik. Bu özelliği abartılı olan bazı liderler kötü olurken, bunu dengede tutanlar ise kurtarıcı lider olabiliyor. Putin’in hayatı ise buna bir örnek olabilir. Putin’in babası askerdi, Putin doğmadan yıllar önce ülkede yaşanan olaylarda halk açlıktan ölüyor ve toplu mezarlara gömülüyordu. 2. Dünya Savaşı’nda, St. Petersburg kuşatması sırasında ağabeyi Naziler tarafından alınmış ve sonrasında ölmüştü. Putin’in babası kurşun yarası aldığı için hastanedeydi ve taburcu olup eve gittiğinde eşinin de açlıktan ölen kişilerle aynı çukura götürülmek için alınacağını gördü. Eşinin yaşadığını anladı ve bu duruma engel oldu. Eşini alıp evlerine götürdü ve kurtardı. Ölen oğlu ise binlerce kişiyle gömüldü ve nerede olduğunu bile bilmiyorlardı. Almanlar gidince 9 yıl sonra Putin doğdu. Anne ve babası Putin’e yaşadıklarını anlatmadı ama konuşulanları duyarak büyümüştü. Bu durum Putin’de ’kurtarıcı fantezisi’ geliştirdi. Bu fantezi ile büyüyüp lider oldu. Putin lider olduktan sonra ülkede bir kurum oluşturuldu ve Putin’in yıllar önce ölen kardeşinin gömüldüğü yer bulundu. O yıllarda ülkede yavaşça 1940’lı yıllara dönüş başlamıştı. Akabinde Putin’in Ukrayna’da çatışmaları başlatmadan önce yaptığı konuşmalar incelendiğinde, yaşadığı geçmişin izlerini taşıdığını gözlemledik." İsrail, geçmişten bugüne taşıdığı hayali Naziler ile mi savaşıyor? Prof. Dr. Volkan, "Savaşların başlatılmasına ve sürdürülmesine neden olan ekonomik, hukuki ve politik pek çok gerçekçi faktörler vardır. Ancak bu faktörlerin ardında çeşitli psikolojik unsurların da bulunduğu aşikardır" dedi. Bu noktada "Büyük Grup Kimliği" kavramına değinen Prof. Dr. Volkan, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü yıkıcı savaşı da bu kavram üzerinden ele aldı. Etnik veya dini grupların kendilerini saldırı altında hissettiklerinde, sahip oldukları "Büyük grup kimliği" duygusunun daha yoğun ve "toplam" hale geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Vamık Volkan, aynı zamanda kendilerine yönelen şiddetin, geçmişte yaşadıkları aşırı şiddet içeren felaketlerin dayanılmaz anılarını da uyandırabileceğini söyledi. Bu felaketleri "seçilmiş travmalar" olarak değerlendiren Prof. Dr. Volkan, bunların nesilden nesile aktarılan ve grubun kültürel ve politik kimliğini oluşturan hikayenin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirtti. Yahudi toplumunun "seçilmiş travmasının" 2. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından uğradıkları "soykırım" olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Volkan, "Bu travmalar, daha önce mağdur olmuş grupların geçmiş ve şimdiki tehditler arasında ayrım yapmasını zorlaştırıyor. Bir zamanlar yok edilmekle tehdit edilen ve bu dehşeti güncel olaylarla hatırlayanlar, etkili bir şekilde geçmişte yaşıyorlar. Geçmiş ve şimdiki tehditler karşılaştırılabilir olmasa bile, travma mağdurları yeni düşmanı eskisiyle eş tutma eğilimindedir ve bir halk olarak hayatta kalmak istiyorlarsa tehdit edici gücü ortadan kaldırmaları gerektiğine inanırlar. İsrail, hala geçmişindeki Nazi hayaleti ile savaştığı için Gazze’de bu kadar acımasız" ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Vamık Volkan, yaşadığı savaş anılarını anlatarak sözlerini şöyle noktaladı: "Ben Kıbrıslı bir Türküm, her yıl buraya geliyorum, bizim kimliğimizin gelişimini etkileyen birçok unsur var. Ben çocukken Kıbrıs üzerinde süren çatışmalarda bir İngiliz Spitfire uçağının bir İtalyan askeri uçağı vurduğunu gördüm. Yerlere yayılan cam parçalarını anımsıyorum. Küçücük bir cam parçasını almış ve uzun yıllar evimde saklamıştım. Hala Amerika’daki evimde saklıyorum. Aradan geçen onca yıldan sonra gördüm ki; Filistin’deki 1974’deki savaşı ve Mısır-İsrail savaşından sonra Filistinliler topladıkları taş parçacıklarını kendi bayraklarının renkleri ile boyatıp cebinde taşıyormuş. Hepimiz savaşlardan sonra bizi korkularımızdan koruması için tutunacak bir şeyler buluruz."