Son Dakika
|
Mersin’de acı olay: 2 çocuk hayatını kaybetti
AKOM uyardı: İstanbul’da İzlanda soğuk hava dalgası etkili olacak
Antalya Döşemealtı Belediyesi’ne ’yolsuzluk’ operasyonu: 10 gözaltı
Çin elektrikli otomobillere enerji tüketim sınırı getirdi
Zelenskiy’den Ukrayna’da barış açıklaması: "Yeni yıl öncesinde birçok karar alınabilir"
MİT yeni yılda eylem hazırlığında olan DEAŞ sempatizanını yakaladı
'Futbolda Bahis Soruşturması'nda yeni dalga!
Bahis soruşturması kapsamında 30 gözlemci, PFDK’ya sevk edildi
Sultangazi’de kuyumcu vurgunu: Altınları alıp kayıplara karıştı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya Başbakanı Dibeybe ile görüştü
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Radon Thermal Springs Near Bishkek Attract Visitors Year-Round
Milli şair Mehmet Akif Ersoy mezarı başında anıldı
Beşiktaş’ın borcu 22 milyar 531 milyon 664 bin 293 TL
Libya askeri heyetinin cenazeleri Trablus'a getirildi
Uludağ’a yoğun kar yağdı, pistler doldu taştı
New York ve New Jersey'i kar fırtınası vurdu, acil durum ilan edildi
Erzincan beyaza büründü: Geçitlerde karla mücadele seferberliği
Japonya’da 50 araçlık zincirleme kaza: 2 ölü, 26 yaralı
SAĞLIK
Besin alerjilerinde uzman uyarısı: Geç kalınan müdahale ölümcül olabilir
27 Aralık 2025 Cumartesi - 12:48:16
Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinde yanlış diyet uygulamaları ve geç müdahalenin hayati risk taşıdığını belirterek aileleri uyardı. Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapan Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinin genellikle alerjen gıdaya maruz kalındıktan sonraki ilk 1-2 saat içerisinde ortaya çıktığını söyledi. Özdamar, "Vücutta kaşıntı, kızarıklık, burun kaşıntısı, hapşırık ve kusma gibi belirtiler görülebiliyor. Bu belirtiler hafiften şiddetliye kadar geniş bir yelpazede seyredebilir" ifadelerine yer verdi. En sık yapılan hatanın, ailelerin bir çocuk alerji uzmanına başvurmadan kendi gözlem ve yorumlarıyla çocuklarına diyet uygulaması olduğunu vurgulayan Özdamar, "Bu durum çocukların beslenme kalitesini bozuyor ve gereksiz kısıtlamalara yol açıyor" dedi. Besin alerjisi tanısı olan bireyler için temel kuralın alerjiye neden olan besinden kesin olarak kaçınmak olduğunu belirten Özdamar, gıda alışverişlerinde etiket okumanın hayati önem taşıdığına dikkat çekti. Özdamar, "Hiç umulmadık gıdaların içerisinde bile alerjen maddeler bulunabiliyor. Bu nedenle içeriklerin mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor" diye konuştu. Restoran ve lokantalarda da dikkatli olunması gerektiğini ifade eden Özdamar, alerjen besinin yemeğin içinde doğrudan yer almasa bile aynı tezgahta hazırlanması, aynı bıçakla kesilmesi ya da aynı kapta pişirilmesi durumunda alerjik reaksiyon gelişebileceğini söyledi. Seyahatlerde ise uçak ekibinin ve konaklanan otellerdeki restoran birimlerinin mutlaka bilgilendirilmesi gerektiğini kaydetti. Besin alerjilerinde nadir ancak son derece tehlikeli olan anafilaksi tablosuna da değinen Özdamar, "Kaşıntı ve kızarıklığa ek olarak bilinç kaybı, tansiyon düşmesi, nefes darlığı, hırıltı ve öksürük gibi bulgular ortaya çıkabiliyor. Bu durum hayatı tehdit eden bir acil tablodur" ifadelerini kullandı. Anafilaksi riski bulunan hastaların mutlaka doktor tarafından reçete edilen adrenalini yanlarında taşımaları gerektiğini vurgulayan Özdamar, "Küçük çocuklara adrenalin ampulleri, kilosu 15 kilogramın üzerinde olanlara ise adrenalin oto-enjektörleri veriyoruz ve ailelere nasıl kullanacaklarını ayrıntılı şekilde anlatıyoruz" dedi. Adrenalinin zamanında uygulanmasının hayat kurtarıcı olduğunun altını çizen Özdamar, "Alerjen besinle temas sonrası nefes darlığı, hırıltı, öksürük, bilinç kaybı ya da tansiyon düşmesi varsa adrenalin hiç vakit kaybetmeden uygulanmalı. Bu ilaç ne kadar erken yapılırsa hayat kurtarıcı etkisi o kadar yüksek olur. Gecikme durumunda hastaneye gidilse bile tablo ağırlaşabilir" uyarısında bulundu. Son olarak vatandaşlara çağrıda bulunan Özdamar, "Besin alerjisi şüphesi olan çocuklar mutlaka çocuk alerji uzmanına, erişkinler ise erişkin alerji uzmanına başvurmalı. Tedavi ve diyet yalnızca uzman önerileri doğrultusunda şekillendirilmeli. İnternetten ya da kulaktan dolma bilgiler ciddi riskler doğurur" ifadelerine yer verdi.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 12:41
Tekirdağ’da sağlık kadroları güçleniyor
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan 126. Devlet Hizmet Yükümlülüğü kapsamında belirlenen kadrolarla birlikte Tekirdağ genelindeki sağlık tesislerinin hekim kadrosu güçlendirildi. T.C. Sağlık Bakanlığınca açıklanan yerleştirme sonuçlarına göre Tekirdağ Dr. İsmail Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesine 1 cerrahi onkoloji uzmanı, 1 göz hastalıkları uzmanı ve 1 immünoloji ve alerji hastalıkları uzmanı görevlendirildi. Saray Devlet Hastanesine 1 fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı, Çerkezköy Devlet Hastanesine 1 göğüs hastalıkları uzmanı ile 1 iç hastalıkları uzmanı, Hayrabolu Devlet Hastanesine 1 kadın hastalıkları ve doğum uzmanı, Çorlu Devlet Hastanesine ise 1 çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı atandı. Ayrıca il genelinde görevlendirilmek üzere 13 tabip kadrosu da Tekirdağ’a tahsis edildi. Yapılan açıklamada, söz konusu hekimlerin ocak ayı içerisinde görevlerine başlamalarının beklendiği bildirildi. Bunun yanı sıra 2025/5 KPSS yerleştirme sonuçlarına göre ataması yapılan 155 personelin de 2026 yılı ocak ayında Tekirdağ’daki sağlık tesislerinde göreve başlamasının planlandığı ifade edildi. Yapılan bu atamalarla birlikte Tekirdağ genelinde sağlık hizmetlerinin daha etkin ve hızlı sunulmasının hedeflendiği belirtildi.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 12:39
İlkokul öğrencilerine diş sağlığı eğitimi verildi
KIRŞEHİR (İHA) – Kırşehir’de ilkokul öğrencilerine yönelik diş sağlığı farkındalık programı düzenlendi. Kırşehir Kent Konseyi bünyesinde başkanlığını Prof. Dr. Ayla Ünsal’ın yürüttüğü Sağlık ve Spor Çalışma Grubu tarafından hayata geçirilen program kapsamında; 23 Nisan İlkokulu öğrencilerine ağız ve diş sağlığının önemi anlatıldı. Çocukluk çağında kazanılan doğru ağız ve diş sağlığı alışkanlıklarının, bireylerin yaşam boyu sağlığını doğrudan etkilediğine dikkat çekilen programda, çocuklara ağız ve diş sağlığı anlatıldı. Üniversite öğrencilerinin gönüllü katkılarıyla yürütülen etkinlikte, öğrencilere maske ile birlikte diş fırçası ve diş macunları dağıtıldı.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 11:23
Türkiye’de HIV vakaları artış eğiliminde
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın, dünyada HIV vakalarının azalma eğilimine girdiği yerler olsa da Türkiye’deki tablonun farklı olduğunu vurguladı. Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği ‘Nilüfer’de Sağlık’ buluşmalarında HIV ve AIDS masaya yatırıldı. Akademisyenler, dünyada vakalar azalırken, Türkiye’de artış eğilimine dikkat çekerek, erken tanının önemini vurguladılar. Nilüfer Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Nilüfer’de Sağlık’ buluşmaları kapsamında "HIV/AIDS Yeterince Farkında Mıyız?" başlığıyla bir seminer gerçekleştirildi. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’ndeki programa Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin’in yanı sıra bilgi sahibi olmak isteyen çok sayıda vatandaş katıldı. Programda Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın ve akademisyen Doç. Dr. Uğur Önal konuyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Türkiye’de vaka sayısı artış eğiliminde Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın, dünyada HIV vakalarının azalma eğilimine girdiği yerler olsa da Türkiye’deki tablonun farklı olduğunu vurguladı. Bu hastalığın 1980’li yıllardan bu yana devam eden çok önemli bir salgın olduğunu hatırlatan Akalın, "Dünyanın önemli bir kısmında yeni enfeksiyon sayıları azalırken, Türkiye’de rakamlar maalesef yukarı doğru bir artış eğrisi gösteriyor. Resmi kayıtlara göre yaklaşık 60 bin kişi tanı almış durumda ancak durumunun farkında olmayanlarla birlikte bu rakamı ikiyle çarpmak gerekiyor. Artık biz bu bireylere ‘HIV pozitif’ yerine ‘HIV ile yaşayan birey’ diyoruz. Çünkü günümüzdeki etkili tedavilerle bu kişilerin yaşam beklentisi, HIV ile yaşamayan bireylerle aynı seviyeye gelmiş durumda" dedi. Böyle önemli bir konuda farkındalık gösteren Nilüfer Belediyesi’ne teşekkür eden Akalın, belediye bünyesindeki Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezi’nin anonim test imkanı sunarak, damgalanma ve ayrımcılığın önüne geçilmesi açısından hayati bir rol oynadığını vurguladı. Hastalığın bulaşma yolları ve korunma yöntemleri üzerine bilgiler paylaşan Doç. Dr. Uğur Önal ise toplumdaki yanlış algılara ve tedavinin gücüne değindi. Bulaş yollarıyla ilgili bilgi veren Önal, "En sık bulaş yolu korunmasız cinsel temastır. Ancak HIV; tokalaşmakla, sarılmakla, aynı havayı solumakla veya ortak çatal-bıçak kullanımıyla kesinlikle bulaşmaz. Eğer bir birey ilaçlarını düzenli kullanır ve kanda virüs tespit edelimeyecek düzeye indirilirse, artık bulaştırıcı olarak kabul edilmez. Bu durum hem toplum sağlığını koruyor, hem de bireylerin çocuk sahibi olabilmelerine ve normal hayatlarına devam etmelerine imkan sağlıyor" diye konuştu. Akademisyenler, erken tanının hem bağışıklık sisteminin çökmesini engellemek, hem de toplumdaki yayılımı durdurmak için en güçlü silah olduğunu hatırlattılar. Seminer, akademisyenlerin katılımcılardan gelen soruları yanıtlamasıyla sona erdi.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
26 Aralık 2025 Cuma- 11:09
Elazığ’da estetik ameliyatta şaşırtan olay, burundan taş çıktı
2
09 Ocak 2013 Çarşamba- 11:20
"Kadın huzur, erkek heyecan arar"
3
26 Aralık 2025 Cuma- 12:28
Sünnet, birçok hastalığın önüne geçiyor
4
25 Temmuz 2021 Pazar- 15:18
Kedi ve köpeklerin yuttuğu yabancı cisimler hayatlarını riske edebilir
5
26 Aralık 2025 Cuma- 13:40
Uzm Dr. Elmas, gribal enfeksiyonlarda antibiyotik kullanımı konusunda uyardı
17 Ekim 2025 Cuma - 10:39
İzmirli kadınlar dümeni farkındalığa kırdı
Tarihi Bergama Vapuru, İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki İZDENİZ ev sahipliğinde meme kanserine dikkat çekmek amacıyla anlamlı bir etkinliğe sahne oldu. Medicana International İzmir Hastanesi tarafından düzenlenen "Dümeni Farkındalığa Kırıyoruz!" başlıklı söyleşide, hastanenin uzman hekimleri meme kanseri hakkında güncel bilgiler paylaştı. Yaklaşık 200 kişinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte katılımcılar hem bilinçlenme fırsatı buldu hem de İzmir Körfezi’nin eşsiz manzarasında keyifli bir yolculuk yaptı. Etkinlikte, erken teşhisin önemine dikkat çekilerek, meme kanserine karşı farkındalık oluşturma amaçlandı. Medicana International İzmir Hastanesi, Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında, İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki İZDENİZ’in destekleriyle "Dümeni Farkındalığa Kırıyoruz" başlıklı söyleşi düzenledi. Kentin simgelerinden biri olan Bergama Vapuru’ndaki söyleşide Medicana International İzmir Hastanesi’nin Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Koray Topgül ve Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Murat Keser, yaklaşık 200 kadına meme kanseri hakkında bilgi verdi. Söyleşinin ardından katılımcılar Tarihi Bergama Vapuru’ndan kentin silüetini seyretti. Kansere karşı başta sigarayı bırakmalısınız Kansere karşı önlenemeyen ve önlenebilen riskler olduğunu belirten Prof. Dr. Koray Topgül, "Muayene, tarama testleri gibi rutin kontrolleri yaptırmak gerekiyor. Bunun yanında sigara, alkol, gereksiz hormon ilaçları, obezite gibi nedenler de kansere yakalanılmasına neden olabilir. Kadınlar menopoza girdikten sonra yağ hücreleri östrojen salgılamaya başlıyor. Bu süreçte de kansere yakalanma riski artar. Çünkü bir kadın ne kadar uzun süre östrojene maruz kalırsa kanser olma ihtimali artıyor. Bir de ‘70 yaşındayım kanser olmam bu yaştan sonra’ diye düşünmemek gerekiyor. Risk belki bir miktar düşüyor ama ‘asla kanser olmam’ diye bir şey yok" açıklamasını yaptı. Prof. Dr. Koray Topgül, günlük hayatta kullanılan temizlik ürünlerinden kozmetik ürünlerine kadar birçok noktada kimyasala maruz kalındığını belirterek, bu kimyasalların büyük bir çoğunluğunun kanserojen içerdiğini hatırlattı. Erken tanı alan hastaların yüzde 90’ı iyileşiyor Meme kanserine karşı kadınların 20’li yaşlardan itibaren kendilerini elle muayene etmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Koray Topgül, özellikle adet döneminden 5-6 gün önce elle muayene yapılmasının daha uygun olduğunu hatırlattı. Mamografi hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Koray Topgül, sözlerini şöyle sürdürdü: "Erken tanı araçları, meme ultrasonu ve mamografi. Genç kadınlarda mamografi çekilmiyor. Çünkü meme dokusu çok yoğun olduğu için fikir vermiyor. Genelde 35-40’tan sonra mamografiye yönlendiriliyor. Mamografinin zararlı olduğunu düşünenler var. Mamografi radyasyon içeren bir şey ama günlük hayatımızda alınan birkaç günlük radyasyonla aynı ölçüde. Yani getirdiği yarar, verdiği zarardan çok çok fazla. Çünkü tümörü, mamografide yakalıyoruz. Kanser ilerlediğinde tedavi noktasında hekimlerin işi çok zorlaşıyor. Erken tanı alan hastalar yüzde 90 iyileşiyor. Erken tanı alan hastalar, çoğu zaman kemoterapi bile almadan sadece cerrahi müdahale ile iyileşebilir. Bu yüzden mutlaka yıllık kontrollerinizi aksatmayın." Gençlerde kansere yakalanma oranları artıyor Teknolojinin ilerlemesi ve sağlık alanındaki olumlu gelişmeler sayesinde insan ömrünün giderek uzadığına vurgu yapan Uzm. Dr. Murat Keser, bu durumun kanser hastası görülme sıklığının artmasına neden olabileceğini ifade etti. Uzm. Dr. Murat Keser, "2030 yılında dünya çapında en az bir 40 milyon insana kanser tanısı konulacağı düşünülüyor" dedi. Öte yandan 40 yaş altı kanser vakalarında ciddi bir artış gözlemlendiğini aktaran Uzm. Dr. Murat Keser, "İstatistiklerde Türkiye’de özellikle 40 yaş altı kanser görülme sıklığı Amerika ve Avrupa’nın da ötesinde gibi görünüyor. İstatistikler biraz zayıf, ama klinik gözlemlerde 20’li yaşlarda çok fazla meme kanseri tanısı almış hasta olduğunu biliniyor. Kanser artık sadece 60-65 yaş üstünde görülmüyor. Kanser teşhisi alanların yaşı giderek düşüyor" mesajını verdi. Stresin kansere neden olduğu yönünde ortaya konan net bir bilimsel çalışmanın olmadığını hatırlatan Uzm. Dr. Murat Keser de, "Stresin direkt kanser yaptığını net ispatlanamadı ama vücut stresle baş edemediğinde alarm sinyalleri veriyor" diye konuştu. Genetik testlerle yatkınlık saptanabiliyor Meme kanserinin çeşitleri olduğunu ve bu çeşitlere göre tedavi şeklinin belirlendiğini aktaran Uzm. Dr. Murat Keser, bu tespitin yapılabilmesi için biyopsinin çok önemli olduğunu dile getirdi. "Biyopsi altın standartları veriyor" diyen Uzm. Dr. Murat Keser, "Biyopsiden korkmayın. Bazı hastalıklarda kitlenin temizlenmesi çok önemli. Biyopsi hekime, bunun için yol haritası sunuyor" ifadesini kullandı. Ayrıca genetik testlerle de meme kanseri olma ihtimalinin tahmin edilebileceğini aktaran Uzm. Dr. Murat Keser, şöyle konuştu: "Genetik testlerle bazı kanser türlerine yatkınlık saptanabiliyor. Örneğin BRCA1 geninin pozitif olması, yaşam boyu meme kanseri gelişme riskinin yaklaşık yüzde 80’e kadar çıkabileceği anlamına gelir. Ancak her genin taşıdığı risk oranı farklıdır. Ailede bu genin bulunması yalnızca kadınlar için değil, erkeklerde prostat kanseri riskini de artırabilir. Ayrıca bazı genetik mutasyonlar, aile içinde birden fazla kanser türünün görülmesine yol açabilir. Bu nedenle, genetik değerlendirmelerin bireysel değil, aile düzeyinde yapılması büyük önem taşır. Bununla birlikte meme kanseri tanısı alan kadınların yaklaşık yüzde 70’inde bilinen herhangi bir risk faktörü yoktur. Yani kanser her zaman önceden uyarı vermez; "geliyorum" demez. Bu nedenle düzenli kontroller ve taramalar, erken tanı ve etkili tedavi için hayati önem taşır." Söyleşinin son bölümünde katılımcılardan bazıları kendi kanser öykülerini paylaşırken, bazıları da meme sağlığına dair soruların yanıtlarını alma fırsatı buldu. Ardından Konak İskelesi’nden kalkan vapur, misafirlerine eşsiz bir Körfez turu yaptırdı.
17 Ekim 2025 Cuma - 10:33
Bayburt’ta birinci basamak sağlık hizmetleri incelendi
Bayburt İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Harun Sivlim, beraberindeki idarecilerle birlikte 2 Nolu Aile Sağlığı Merkezi’ni ziyaret ederek, birinci basamak sağlık hizmetlerini inceledi ve sağlık çalışanlarının çalışmalarını değerlendirdi. Ziyarette aile hekimleri ve sağlık personeli ile bir araya gelen Sivlim, yürütülen sağlık hizmetleri hakkında bilgi aldı. Sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması, vatandaş memnuniyetinin üst düzeyde tutulması ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi konularında görüş alışverişinde bulunuldu. Sivlim, sağlık çalışanlarına özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ederek, sahada karşılaşılan ihtiyaç ve taleplerin yerinde değerlendirilmesinin önemine dikkat çekti.
17 Ekim 2025 Cuma - 10:33
Çifteler, Mahmudiye, Beylikova ve Alpu ilçelerindeki hastaneler değerlendirildi
Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü’nce Çifteler, Mahmudiye, Beylikova ve Alpu ilçelerindeki devlet hastanelerin mevcut durumu, yürütülen hizmetler ve ihtiyaçları ele alındı. Toplantı, Eskişehir Şehir Hastanesi Konferans Salonu’nda düzenlendi. İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici’nin başkanlığında gerçekleştirilen toplantıda; Çifteler, Mahmudiye, Beylikova ve Alpu ilçelerindeki devlet hastaneleriyle ilgili değerlendirmede bulunuldu. Dört ilçede sunulan sağlık hizmetlerinin etkinliği, personel durumu, hasta memnuniyeti, tıbbi cihaz ve altyapı ihtiyaçları ayrıntılı olarak ele alındı. Ayrıca, hastanelerin mevcut kapasitelerinin artırılması, hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve sağlık çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesine yönelik planlamalar görüşüldü. "Hastaneler arası koordinasyon sağlanması önemli" İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, gerçekleştirilen değerlendirmelerin hastaneler arası koordinasyonun güçlendirilmesi ve vatandaşlara daha kaliteli sağlık hizmeti sunulması açısından büyük önem taşıdığını belirtti. Bildirici, ilçelerde yürütülen hizmetlerin yerinde incelenmesi ve ihtiyaçların doğru planlamalarla karşılanmasının, Eskişehir genelinde sağlık hizmetlerinin sürdürülebilirliğine önemli katkı sağlayacağını vurguladı. Toplantıya, İl Sağlık Müdürlüğü başkan ve başkan yardımcıları ile Eskişehir’de görev yapan hastane yöneticileri katılım gösterdi.
17 Ekim 2025 Cuma - 10:24
Uzmanı uyardı: "Bir çocukta sırt ve bel ağrısı varsa aileler doktora götürsün"
Erken yaşta eklem ağrılarının oluşmasının ileriki yaşlarda ciddi rahatsızlıklara yol açabileceğini belirten Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, "Çocuklarda belirtilen egzersizler ve uygulanan öneriler yapılmadığı takdirde ileride fıtık ve skolyoz gibi hastalıklar ortaya çıkabilir. Bir çocukta sırt ve bel ağrısı varsa mutlaka aileler doktora götürsün" dedi. Erken yaşta ortaya çıkan eklem ve sırt ağrıları, doğru müdahale edilmediği ve önerilen egzersizler yapılmadığı takdirde tehlike arz ediyor. Özellikle çocuklarda görülen bu tip ağrıların göz ardı edilmesi durumunda, ileriki dönemlerde fıtık ve skolyoz (omurga eğriliği) gibi daha karmaşık ve tedavi süreci zor hastalıkların ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle, bir çocukta sırt veya bel ağrısı şikayeti varsa, ailelerin vakit kaybetmeden bir uzmana başvurması hayati önem taşıyor. "Çocuklar teneffüs yapmalı" Konuyla ilgili Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Şen, çocuklarda omurga problemlerini önlemek amacıyla genel önerilerde bulunduklarını ifade ederek, "Hem okulda hem de evde oturma sürelerine dikkat edilmesi gerek. Çocuklar mutlaka 45 dakika, 1 saat oturuyorsa hemen ardından kalkıp yürümeli, teneffüs yapmalı" ifadelerini kullandı. "Egzersizler beyin gelişimine katkı sağlıyor" Yürümenin fiziksel faydalarının yanı sıra zihinsel gelişime de katkıda bulunduğunu belirten Prof. Dr. Şen, "Çünkü bu yürüyüş ile beraber kaslardaki kasılmalar damarlardaki kanın dolaşımını arttırarak beynin daha iyi beslenmesini sağlıyor. Erken yaştan itibaren bu alışkanlıkları çocuklarımıza kazandırmalıyız. Gün içerisinde yürüyüş, bisiklet sürme gibi alışkanlıkları çocuklarımıza kazandırırsak, onların zihinsel gelişimi ve dikkat dağınıklığı açısından ve omurga problemleri açısından onlara en büyük hediyeyi vermiş oluruz" diye konuştu. "Fıtık ve skolyoz riski var" Prof. Dr. Şen, çocukların duruş ve ekipman kullanımı konusunda da dikkatli olması gereken noktaları anlatarak şunları söyledi: "Çocuklar, sırt çantalarını çift taraflı takmalı. Oturdukları masada kolları 90 derece durmalı ve dik oturmalılar. Çocuklar bu önerileri yapmadıkları takdirde ileride fıtık ve skolyoz gibi hastalıklar ortaya çıkabilir. Bir çocukta sırt ve bel ağrısı varsa mutlaka aileler doktora götürsün. Erken yaşta çocuklar tedavi edilmez ise ileride ciddi hastalıklar yaşayabilirler."
17 Ekim 2025 Cuma - 10:07
Sağlıklı bir menopoz için bu kontrolleri ihmal etmeyin
Yumurtalıklarda folliküllerin tükenmesiyle hormon üretimi ve adet döngüsünün kalıcı olarak bitmesiyle başlayan menopoz, kadınlarda genellikle 45-55 yaş arasında görülüyor. Bir hastalık değil, doğal bir biyolojik süreç olan menopoz, fizyolojik etkilerinin yanı sıra psikolojik ve sosyal yaşamı da etkileyebiliyor. Memorial Bodrum Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Nevin Numanoğlu, "18 Ekim Dünya Menopoz Günü" kapsamında menopoz süreci ve tedavi yaklaşımları hakkında açıklamalarda bulundu. Op. Dr. Numanoğlu, menopozdaki her kadının ihtiyaçlarının farklı olduğunu belirterek bireysel değerlendirmenin önemine dikkat çekti. Numanoğlu, "Menopoz döneminde düzenli sağlık kontrolleri, hem erken teşhis hem de yaşam kalitesinin korunması açısından kritik bir rol oynar. Bu süreçte detaylı öykü ve aile geçmişi alınması, genel sağlık durumunu ortaya koymak için önemlidir. Geniş kapsamlı biyokimyasal testler muhtemel risklerin önceden belirlenmesine yardımcı olur" dedi. Yıllık smear testlerinin rahim ağzı sağlığı açısından aksatılmaması gerektiğini vurgulayan Numanoğlu, "Mamografi ve meme ultrasonu, meme kanseri açısından erken teşhis imkanı sunar. Menopoza girmeden önce yaşanan kanama düzensizlikleri normal kabul edilmemeli ve mutlaka doktora başvurulmalıdır. Yılda en az bir kez yapılan jinekolojik muayene, muhtemel sağlık sorunlarını erken fark etmek açısından büyük önem taşır" diye konuştu. Menopoz döneminde cinsel sağlığı korumak mümkün Menopoz döneminde östrojen hormonunun azalmasıyla vajinal bölgede değişikliklerin ortaya çıktığını belirten Numanoğlu, "Vajinal kuruluk, yanma, tahriş ve ağrılı cinsel ilişki bu dönemde sık karşılaşılan şikayetler arasındadır. Uygun vajinal ilaç tedavileri sayesinde bu şikâyetler hafifletilebilir. Bu tedaviler yalnızca cinsel hayatı rahatlatmakla kalmaz, aynı zamanda idrar yolu enfeksiyonlarının ve idrar kaçırma sorunlarının azalmasına da yardımcı olur" dedi. Numanoğlu, düzenli doktor kontrolü, kişiye özel tedavi planlaması, sağlıklı beslenme, egzersiz ve eşler arası açık iletişimin menopoz döneminde cinsel sağlığın korunmasına katkı sağladığını ifade etti. Hormon replasman tedavisiyle yaşam kalitesi artırılabiliyor Hormon Replasman Tedavisi’nin (HRT) menopoz döneminde sık kullanılan yöntemlerden biri olduğunu belirten Numanoğlu, "Meme kanseri riski nedeniyle endişe oluştursa da her kadın için bu tedavi sakıncalı değildir. Tedaviye başlanıp başlanmayacağı, fayda ve risk dengesine göre kişiye özel şekilde değerlendirilmelidir. Doğru hasta seçildiğinde HRT, menopoz belirtilerini azaltarak yaşam kalitesini artırabilir" dedi. Numanoğlu, rahim ve meme kanseri öyküsü bulunan kadınlarda, açıklanamayan vajinal kanamalarda, karaciğer hastalıklarında, pıhtı atma riski yüksek olanlarda, hipertansiyon ve aşırı sigara kullanımı bulunanlarda HRT’nin önerilmediğini belirtti. HRT’nin sıcak basması, gece terlemesi, uykusuzluk ve vajinal kuruluk gibi belirtilerin hafifletilmesinde etkili olduğunu kaydeden Numanoğlu, "Ayrıca osteoporoz riskini azaltarak kemik sağlığını korur. Ancak her tedavide olduğu gibi bu süreçte de düzenli doktor kontrolü büyük önem taşır" ifadelerini kullandı.
17 Ekim 2025 Cuma - 10:07
Meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarıyor
Medicana Sağlık Grubu Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ersoy Taşpınar, meme kanserinde erken teşhisin önemine dikkat çekerek, her kadının kendi sağlığı konusunda bilinçli olması gerektiğini vurguladı. Meme kanseri, meme dokusunda hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkan ve zamanla çevre dokulara, hatta vücudun diğer bölgelerine yayılabilen ciddi bir hastalıktır. Kadınlarda en sık görülen kanser tipi olan meme kanseri, özellikle Batı toplumlarında oldukça yaygındır. Öyle ki, her 8 kadından biri hayatı boyunca en az bir kez bu hastalıkla karşılaşmaktadır "Dünya Sağlık Örgütü’nün 2024 verilerine göre, her 8 kadından biri hayatının bir döneminde meme kanseriyle karşı karşıya kalıyor" diyen Medicana Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ersoy Taşpınar, Türkiye’de de her yıl yaklaşık 25 bin yeni vaka teşhisi konduğunu belirtti. Taşpınar, "Meme kanseri sadece bireysel bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda toplum sağlığını ilgilendiren ciddi bir konudur. En önemli silahımız hâlâ erken teşhis. Çünkü erken evrede teşhis alan hastalarda 5 yıllık sağkalım oranı yüzde 90’ın üzerindedir" dedi. Genetik yatkınlık kadar yaşam tarzı da önemli Meme kanseri vakalarının yalnızca yüzde 5 ila yüzde 10’unun kalıtsal gen mutasyonlarına (BRCA1, BRCA2) bağlı olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Taşpınar, büyük bir kısmın yaşam tarzı, hormonal faktörler ve çevresel etkenlerle bağlantılı olduğunu ifade etti. Taşpınar, "50 yaş üstü olmak, aile öyküsü, erken adet görme, geç menopoz, obezite, hareketsizlik ve alkol kullanımı gibi faktörler meme kanseri riskini artırıyor. Buna karşılık düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve sigaradan uzak durmak riski azaltan başlıca önlemlerdir" şeklinde konuştu. Mamografi hayat kurtarır Erken teşhis yöntemleri arasında en etkili araçlardan birinin mamografi olduğunu belirten Taşpınar, "40 yaşından itibaren her kadının yılda bir kez mamografi yaptırması büyük önem taşıyor. Yüksek risk grubundaki kadınlarda bu taramalar 35 yaşından itibaren başlamalıdır. Ayrıca kendi kendine meme muayenesi ve doktor kontrolü de ihmal edilmemelidir" uyarısında bulundu. Yeni nesil görüntüleme teknikleri ve genetik testlerin de teşhis sürecinde önemli rol oynadığını kaydeden Taşpınar, risk analizlerinin artık daha kişiselleştirilmiş şekilde yapılabildiğini belirtti. Kişiye özel tedaviyle yüz güldüren sonuçlar Meme kanseri tedavisinde son yıllarda kişiye özel yaklaşımların öne çıktığını söyleyen Op. Dr. Ersoy Taşpınar, cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, hormonoterapi ve biyolojik tedavilerin hastanın tüm özellikleri göz önüne alınarak planlandığını ifade ederek, "Erken evrede teşhis alan pek çok hastada artık meme koruyucu cerrahi tercih ediliyor. Gerekli durumlarda onkoplastik cerrahi teknikleriyle hem kanserli dokuyu güvenli şekilde çıkartabiliyor hem de estetik olarak tatmin edici sonuçlar elde edebiliyoruz" dedi. "Korku değil, bilgiyle hareket edelim" Toplumda meme kanseriyle ilgili hâlâ büyük bir korku olduğunu belirten Taşpınar, bu korkunun yerini bilgi ve farkındalığa bırakması gerektiğinin altını çizdi: "Her gün erken teşhis almış hastalarımda gördüğüm şey; yüzlerindeki güven, geç kalmış hastalardaki korkudan çok daha güçlüdür. Kanserle mücadelede en güçlü ilaç, farkındalıkla gelen erken teşhistir." "Fark et, geç kalma" Medicana Bursa Hastanesi olarak her ekim ayında gerçekleştirdikleri farkındalık çalışmalarına dikkat çeken Taşpınar, bu mücadelenin sadece bir aya değil, tüm yıla yayılması gerektiğini vurgulayarak sözlerini şöyle tamamladı: "Bir mamografi sadece birkaç dakikanızı alır, ama o birkaç dakika hayatınızı kurtarabilir. Her kadın, kendi bedenini tanımalı ve düzenli kontrollerini ihmal etmemelidir. Fark et, geç kalma. Çünkü erken teşhis hayat kurtarır."
17 Ekim 2025 Cuma - 09:55
"Kalp hastalıklarında tehlike: Tedaviye uyum eksikliği"
Kalp-damar hastalıkları dünyada en sık ölüm nedeni olurken stent takılan hastalarda ilaçlara uyum ve yaşam tarzı değişikliği hayati önem taşıyor. Prof. Dr. Aycan Fahri Erkan, stent trombozu ve kalp durması risklerine dikkat çekerek ilk 4-6 dakikada yapılacak müdahalenin hayat kurtardığını vurguladı. "Düzenli ilaç kullanımı ve erken tanı, kalp krizlerinin önlenmesinde belirleyici rol oynuyor" uyarısında bulundu. Kalp-damar hastalıkları, tüm dünyada hem ölüm oranları hem de yaşam kalitesi üzerindeki etkisi açısından önemli bir halk sağlığı sorunu olarak öne çıkıyor. Özellikle stent takılan hastalarda tedaviye uyum, düzenli takip ve yaşam biçimi değişiklikleri, kalp krizlerinin önlenmesinde belirleyici oluyor. Bu konuda bilgi veren Medicana Kadıköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aycan Fahri Erkan, stent trombozu, kalp durması ve hipoksik hasar riskiyle ilgili önemli uyarılarda bulundu. Stent içinde pıhtı oluşumu kalp krizine yol açabiliyor "Stent trombozu, kalp damarına yerleştirilen stendin içinde pıhtı oluşması sonucu damarın ani şekilde tıkanmasıyla ortaya çıkan ciddi bir durumdur" diyen Prof. Dr. Aycan Fahri Erkan, "Bu tablonun çoğu zaman kalp krizine, ritim bozukluklarına ve hatta kalp durmasına neden olabilir. Stent trombozunun en önemli sebeplerinden biri, stent sonrası verilen kan sulandırıcı ilaçların düzensiz veya erken kesilerek kullanılmamasıdır. Ayrıca damar yapısındaki bozukluklar, pıhtılaşma eğilimi ve stent yerleştirme tekniğine bağlı faktörler de riski artırabilir. Özellikle stent sonrası ilk aylar, bu komplikasyonun gelişmesi açısından en hassas dönemdir" dedi. Kalp sağlığını korumak yaşam tarzı değişiklikleriyle mümkündür Prof. Dr. Aycan Fahri Erkan, stent takılan hastalarda ilaç tedavisine uyumun hayati önem taşıdığını vurgulayarak, kalp-damar sağlığını korumak için yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: "Kan sulandırıcı ilaçlar mutlaka düzenli kullanılmalı, sigara bırakılmalı, sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanılmalı ve düzenli egzersiz yapılmalıdır. Ayrıca kolesterol ve tansiyonun kontrol altında tutulması, obeziteden uzak durulması ve düzenli kardiyoloji kontrollerinin aksatılmaması da büyük önem taşır." Kalp durması sonrası ilk 4-6 dakika hayati önem taşıyor Kalp ve damar hastalıkları nedeniyle meydana gelebilecek kalp krizi ve kalp durması durumunda müdahale süresinin kritik olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Aycan Fahri Erkan, "Kalp durduktan sonraki ilk 4-6 dakika içinde yeniden dolaşım sağlanmazsa, beyin başta olmak üzere organlara oksijen gitmediği için kalıcı hasarlar meydana gelebilir. Erken ve etkili CPR (kalp masajı) uygulaması, hem hayatta kalımı hem de nörolojik iyileşmeyi belirler. Bu nedenle ilk müdahalenin hızlı ve bilinçli şekilde yapılması son derece önemlidir" şeklinde konuştu. Uzun süreli kalp durması sonrası hipoksik hasar gelişebilir Kalbin uzun süre durması sonrasında beyin dokusunda hipoksik hasar yani oksijensizliğe bağlı hasar gelişebileceğini belirten Prof. Dr. Aycan Fahri Erkan, bu durumun kalp yeniden çalıştırıldıktan sonra bile ciddi sonuçlara yol açabileceğine dikkat çekti ve ekledi: "Kalbin durduğu sürenin uzaması, beynin ve organların oksijensiz kalmasına neden olur. Bu da bilinç bozukluğu, nörolojik sekeller ve çoklu organ yetmezliği gibi kalıcı hasarlara yol açabilir. Hastanın hayatta kalması kadar, nörolojik iyileşmenin sağlanması da müdahalenin hızı ve etkinliğiyle doğrudan ilişkilidir. Kalp-damar hastalıklarının erken tanısı, doğru tedavi ve yaşam tarzı düzenlemeleriyle önemli ölçüde önlenebilir. Kalp hastalıkları çoğu zaman sessiz ilerler. Bu nedenle düzenli kontrollerin yapılması, risk faktörlerinin izlenmesi ve ilaç tedavisine eksiksiz uyulması, kalp sağlığını korumanın en etkili yollarıdır."
17 Ekim 2025 Cuma - 09:50
Acıpayam KETEM hizmete açıldı
Kanser hastalığının erken teşhisi ve hastalıkla mücadelede önemli bir yer tutan Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezlerine (KETEM) Denizli’de bir yenisi daha eklendi. Acıpayam Sağlıklı Hayat Merkezi bünyesinde bulunan KETEM’e Sağlık Bakanlığı tarafından alınan mamografi cihazının gelmesiyle birlikte Denizli’deki KETEM sayısı 5’e yükseldi. Merkezefendi, Pamukkale, Sümer, Tavas KETEM’lerle birlikte Mobil Kanser Tarama Tırını bünyesinde barından Denizli, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık ayında yeni bir KETEM’e daha kavuştu. Acıpayam’da faaliyete geçen Acıpayam KETEM ile kanserle yürütülen mücadele soluksuz devam edecek. Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk de Acıpayam’da faaliyete geçen KETEM’i ziyaret ederek, incelemelerde bulundu. Ak Parti Acıpayam İlçe Başkanı Kadir Hüseyin Okyay’ın da bulunduğu ziyarette açıklama yapan Denizli İl Sağlık Müdürü Uz.Dr. Berna Öztürk, Acıpayam KETEM’in açılmasıyla birlikte Denizli’de KETEM sayısının 5’e çıktığını söyledi. Öztürk; "Kanser dünyada olduğu gibi ülkemizde de en önemli halk sağlığı sorunlarının başında gelmektedir. Ancak erken teşhis ile kanserle mücadelede önemli başarılar elde edilebilmekte bu nedenle KETEM’ler kanserle mücadelede kritik rol oynamaktadır. İlimizde kanser farkındalık eğitim ve tarama faaliyetlerimizi aralıksız sürdürüyoruz. Bu faaliyetlerimizi ilimizde Merkezefendi, Pamukkale, Sümer ve Tavas KETEM’lerimiz ve Mobil Kanser Tarama Tırımız ile birlikte yürütmekteydik. Bugün Acıpayam Sağlıklı Hayat Merkezimizin bünyesinde KETEM’i hizmete açarak Denizli’de KETEM sayımızı 5’e çıkardık. Acıpayam ilçemize hayırlı olsun. Acıpayam’da vatandaşlarımız kanser taramalarını daha kolay ve düzenli bir şekilde yaptırabilecekler" dedi.
17 Ekim 2025 Cuma - 09:20
Muş Devlet Hastanesinde gerçeğini aratmayan yangın tatbikatı
Muş Devlet Hastanesinde, yangın ve acil durumlara karşı hazırlık seviyesini artırmak amacıyla geniş katılımlı yangın tatbikatı gerçekleştirildi. Tatbikata, Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) personellerinin yanı sıra AFAD ve itfaiye ekipleri de katıldı. Senaryo gereği hastane binasında çıkan yangına kısa sürede müdahale eden ekipler, hastane personeli ve hastaların güvenli bir şekilde tahliyesini sağladı. Ayrıca, yaralıların kurtarılması ve olay yönetimi süreçlerinde ekiplerin koordineli bir şekilde hareket ettiği gözlendi. İl Sağlık Müdürü Dr. Erol Emre Ömür, gerçekleştirilen tatbikatın önemine dikkat çekerek, "Bu tür tatbikatlar, sağlık tesislerimizin afet ve acil durumlara karşı hazırlık düzeyini ölçmek ve geliştirmek açısından büyük önem taşıyor. Tatbikat sırasında tüm ekiplerin koordineli bir şekilde hareket ettiğini ve görev bilinciyle sürece katkı sunduğunu görmek bizleri memnun etti. Amacımız, herhangi bir acil durumda vatandaşlarımızın can güvenliğini en üst seviyede koruyacak şekilde hızlı ve etkili müdahalede bulunabilmektir. Bu doğrultuda, benzer çalışmalarımızı düzenli aralıklarla sürdüreceğiz" dedi.
17 Ekim 2025 Cuma - 09:13
İşitme kaybı Alzheimer’i tetikliyor
İşitme kaybının ciddi bir sağlık sorunu olduğu belirtilerek sosyalleşmeyi olumsuz yönde etkilediği kaydedildi. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan İmperial Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Ömer Korkmaz, belirli düzeydeki işitme kayıplarının bireylerin sosyal yaşamını doğrudan etkilediğini belirterek bu durum da Alzheimer riskini artırdığını kaydederek uyarılarda bulundu. Birçok kişinin işitme kaybını yaşlanmanın doğal bir parçası olarak görüp işitme cihazı kullanmaktan kaçındığına dikkat çeken Korkmaz "Belirli düzeydeki işitme kayıpları, bireylerin sosyalleşmesini olumsuz etkileyebilir. Kişi zamanla diyaloğa girmekten kaçınır ve iletişimi zayıflar. Bu durum, araştırmalara göre Alzheimer hastalığı riskini yüzde 10-15 oranında artırabilir. Ancak birçok kişi işitme kaybını yaşlanmanın doğal bir parçası olarak görüp işitme cihazı kullanmaktan kaçınır. Oysa işitme kaybı, yalnızca sosyal hayatı değil, kişinin güvenliğini de tehlikeye atabilir. Örneğin, sokakta yürürken korna sesi gibi uyarıları duyamamak ciddi kazalara yol açabilir. Dolaylı olarak bu durum da Alzheimer riskini artırabiliyor" dedi. Gelen hastaların yüzde 20’si vertigo şikâyetiyle geliyor Korkmaz, kliniğe gelen hastaların yüzde 20’sinin vertigo şikayeti oluşturduğunu özellikle ileri yaş grubunda daha fazla görüldüğünü kaydederek "Vertigo, halk arasında ’Baş dönmesi’ olarak bilinen bir durumdur. Bu durumun altında birçok farklı klinik hastalık oluşturabilir ve nedenleri yaş grubuna göre değişkenlik gösterebilir. İleri yaşlarda görülme sıklığı artar; en sık rastlanan nedeni ise halk arasında ’kristal oynaması’ olarak bilinen Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV) adlı hastalık grubudur. Ancak vertigonun nedeni yalnızca bu değildir. Beyin tümörlerinden çocukluk çağında görülebilecek orta kulakta sıvı birikmesi (seröz otitis media) özellikle 2 yaşından küçük çocuklarda geniş farklı hastalık durumu görülebilir. Aslında "vertigo", bir çatı tanımdır; altında çok sayıda hastalık ve farklı neden barındırır. Vertigo, özellikle ilerleyen yaşlarda daha sık görülür. Yaş ilerledikçe, dengeyi sağlayan kompanzasyon mekanizmalarının zayıflaması nedeniyle hastalar vertigodan daha fazla etkilenir. Klinik belirtiler yaşla birlikte çok değişmese de, baş dönmesine bağlı düşmeler ve kırıklar yaşlı bireylerde daha ciddi ve tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle yaşlılarda vertigo daha büyük önem taşır. Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV) tedavisinde, ’repozisyon manevrası’ olarak bilinen ve kristallerin yerlerine oturtulmasını amaçlayan özel manevralar kullanılır. Bunun yanında ilaç tedavisiyle de destek sağlanır. Hastalığın nedenine bağlı olarak adaptasyon sürecini hızlandırmak için bazı egzersizler önerilirken, bazı hareketlerden de kaçınılması istenir. Tedavi, tamamen vertigonun altta yatan nedenine göre planlanır. Kulak Burun Boğaz (KBB) polikliniklerine başvuran hastaların yaklaşık yüzde 20’si vertigo şikâyetiyle başvurmaktadır" diye konuştu. İşitme kayıplarına yol açabilir Yüksek sesle müzik dinlemenin kulağı olumsuz etkilediğini belirten Korkmaz, "Uzun süre yüksek sese maruz kalmak, iç kulakta kalıcı işitme kayıplarına yol açabilir. Özellikle son zamanlarda gençlerde yaygın olarak görülen kulaklıkla yüksek sesle müzik dinleme alışkanlığı, önlenebilir bir risktir. İşitme kayıplarını önlemek adına bu tür alışkanlıklardan kaçınılması önemlidir. Gürültülü ortamlarda çalışan bireylerde ise mutlaka işitme koruyucuları (maskeleme cihazları) kullanılması önerilir. Çünkü fark edilmeden gelişen uzun süreli ses maruziyeti kalıcı işitme kaybına neden olabilir. Yaş ilerledikçe ortaya çıkan işitme kayıpları da çoğunlukla iç kulaktan kaynaklanır. Bu nedenle, belirli bir desibel seviyesinin üzerinde gürültüye maruz kalınan ortamlarda işitme sağlığını koruyacak önlemlerin alınması gereklidir" şeklinde konuştu.
17 Ekim 2025 Cuma - 08:58
Prostat büyümesine ameliyatsız çözüm: "Su buharı tedavisi Türkiye’de yaygınlaşıyor"
İyi huylu prostat büyümesi (BPH) olan milyonlarca erkek için geliştirilen ve cinsel fonksiyonları koruyan su buharı tedavisini (Rezum) anlatan Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Tevfik Ziypak, "Türkiye’de de yaygınlaşarak cerrahiye güçlü bir alternatif sunuyor" dedi. "Erkeklerde yaşla sık görülen iyi huylu prostat büyümesi (BPH) tedavisinde ’su buharı tedavisi’ adı verilen yeni nesil bir teknoloji, ameliyat endişesi taşıyan hastalara umut oluyor" diyen BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesinden Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Tevfik Ziypak, "Sadece 10-15 dakika süren, kesi veya doku çıkarma işlemi gerektirmeyen bu minimal invaziv yöntem, hastaların cinsel fonksiyonlarını büyük oranda koruyarak kısa sürede günlük hayata dönmelerine olanak tanıyor" açıklaması yaptı. "Modern ve konforlu bir çözüm olarak öne çıkıyor" Doç. Dr. Tevfik Ziypak, "50 yaş üzeri erkeklerin yaklaşık yarısını, 80 yaş üzerindekilerin ise yüzde 80’ini etkileyen BPH; sık idrara çıkma, gece tuvalete kalkma ve idrar akışında zayıflama gibi yaşam kalitesini düşüren şikâyetlere yol açıyor. Bugüne dek genellikle ilaç veya TUR-P gibi geleneksel cerrahi yöntemlerle tedavi edilen bu durum için su buharı teknolojisi, modern ve konforlu bir çözüm olarak öne çıkıyor" şeklinde konuştu. Tedavi nasıl uygulanıyor? Tedavi hakkında bilgilendiren Doç. Dr. Tevfik Ziypak, şunları söyledi: "FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) onaylı sistem, idrar kanalı yoluyla prostata ulaştırılan özel bir cihazla uygulanıyor. Cihaz, 9 saniyelik kısa püskürtmelerle steril su buharını prostatın büyüyen dokusuna enjekte ediyor. Buharın termal enerjisi, hedeflenen hücreleri tahrip ederken çevredeki sağlıklı sinir ve dokular korunuyor. Vücudun doğal iyileşme mekanizması sayesinde tahrip olan bu dokular zamanla temizleniyor, prostat küçülerek idrar kanalı üzerindeki baskı ortadan kalkıyor." "Ameliyattan korkan ve cinsel fonksiyonlarını korumak isteyenler için devrim" Doç. Dr. Ziypak, yöntemin avantajlarını da vurgulayarak, "REZUM, prostat büyümesinin tedavisinde devrim niteliğinde bir yöntem. Ameliyat korkusu yaşayan, kullandığı ilaçlardan sıkılan veya cinsel fonksiyonlarını korumak isteyen erkekler için büyük bir fırsat sunuyor. Üstelik işlem kısa, ağrısız ve kalıcı sonuçlar veriyor" dedi. "Tedavinin en büyük avantajları arasında işlemin ortalama 10-15 dakika sürmesi, hastaların aynı gün taburcu olabilmesi ve 2-3 gün içinde normal yaşantılarına dönebilmesi yer alıyor" diyen Doç. Dr. Tevfik Ziypak, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Özellikle prostat hacmi 30-80 ml arasında olan, ilaç tedavisinden fayda görmeyen veya cerrahiden çekinen hastalar için ideal bir seçenek olarak gösteriliyor. Klinik çalışmalar, tedavinin 5 yıllık takiplerde etkinliğini koruduğunu ve hastaların yüzde 95’inin ek bir cerrahiye ihtiyaç duymadığını ortaya koyuyor. Türkiye’de de son yıllarda belirli özel ve üniversite hastanelerinde yaygınlaşmaya başlayan su buharı tedavisi, üroloji uzmanları tarafından başarıyla uygulanıyor."
16 Ekim 2025 Perşembe - 20:39
Ticari yatta rahatsızlanan vatandaşa Sahil Güvenlik’ten tıbbi tahliye
Muğla’nın Bodrum ilçesi açıklarında seyreden ticari yatta rahatsızlanan vatandaşa tıbbi tahliye gerçekleştirildi. Bodrum ilçesi açıklarında seyreden ticari yatta rahatsızlanan vatandaş için yardım çağrısı yapıldı. Yapılan yardım çağrısı üzerine yönlendirilen Sahil Güvenlik ekipleri yaralanan çocuğu bota alarak 112 ambulans ekiplerine teslim etti.
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder