SAĞLIK
Bakan Memişoğlu: "Türkiye Yüzyılı’nda sağlık sistemimizi güçlendirmeye devam edeceğiz" 26 Aralık 2025 Cuma - 21:02:27 Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Türkiye Yüzyılı’nda bu güveni daha da büyütmeye, sağlık sistemimizi güçlendirmeye ve insanımızın sağlığını her şeyin önünde tutmaya devam edeceğiz" dedi. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, İstanbul’da Medistate Çekmeköy Hastanesi Açılış Töreni’ne katıldı. Bakan Memişoğlu, törende yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde hayata geçirilen sağlıkta dönüşüm süreciyle İstanbul’un her ilçesinde güçlü ve erişilebilir bir sağlık altyapısı oluşturduklarını ifade ederek, son 10 yıl içinde İstanbul’da 26 yeni hastane ile 5 yeni Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi inşa ettiklerini belirtti. Türkiye genelinde 334 Sağlıklı Hayat Merkezi ile vatandaşlara sunulan hizmetler hakkında bilgi paylaşan Bakan Memişoğlu, "Bu merkezler aracılığıyla vatandaşlarımızı erken tanı ve tarama programlarına yönlendiriyor, hastalıklar ortaya çıkmadan önce önlem almayı hedefliyoruz. Aile hekimlerimizin sahadaki etkin çalışmalarıyla yalnızca son bir yıl içinde 35 milyon kronik hastalık taraması gerçekleştirdik" dedi. Bakan Memişoğlu, sağlık sistemini daha etkin ve erişilebilir kılmak amacıyla son bir yıl içinde 91 mevzuat düzenlemesini hayata geçirdiklerini vurguladı. Memişoğlu, "Hayata geçirdiğimiz Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Sağlık Hizmetleri Lisans Yönetmeliği ile özel sağlık yatırımlarının sahadan elde edilen bilimsel veriler ışığında Anadolu başta olmak üzere bölgesel ihtiyaçlara göre planlanmasını sağlıyor, sunulan sağlık standartlarını daha da yukarı taşıyoruz. Bu yaklaşım sayesinde özel sektör, kamu hastaneleri ve üniversite hastanelerinin aynı kalite anlayışıyla vatandaşlarımıza en iyi sağlık hizmetini sunabilmesi için bütüncül bir çerçeve oluşturuyoruz" şeklinde konuştu. Sağlık Bakanı Memişoğlu; ilaçtan aşıya, tıbbi cihazdan biyoteknolojiye kadar her alanda Türkiye’nin yerli üretim kapasitesini artırarak sağlıkta tam bağımsız bir Türkiye hedefine kararlılıkla ilerlediklerinin altını çizerek, "Sağlık sistemimizin erişilebilirliği, kapsayıcılığı ve dirençliliği uluslararası alanda takdir edilmekte, hatta diğer ülkelere model olarak önerilmektedir. Bu başarının arkasında fedakârca görev yapan sağlık çalışanlarımızın alın teri ve milletimizin sağlık sistemimize duyduğu güven vardır. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Türkiye Yüzyılı’nda bu güveni daha da büyütmeye, sağlık sistemimizi güçlendirmeye ve insanımızın sağlığını her şeyin önünde tutmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
Akran zorbalığı çocukları intihara sürükleyebilir
10 Eylül 2025 Çarşamba - 10:05 Akran zorbalığı çocukları intihara sürükleyebilir Uzman Klinik Psikolog Kerime Begüm Özkaya, okulların açılmasıyla birlikte akran zorbalığına maruz kalan çocukların psikolojik sorunlar yaşayabileceğini belirterek, "Çocukların huzuru bozulduğunda ve kendilerini yalnız hissettiklerinde, bu süreç intihara kadar gidebilir" dedi. Yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte çalan ders zili, sınıfları doldururken aynı zamanda büyük bir sorun olan akran zorbalığı tekrar gündeme geldi. Bir çocuğun bir veya birden fazla akranı tarafından tekrar tekrar ve kasıtlı biçimde kötü muameleye maruz kalması olarak tanımlanan akran zorbalığı, güç kazanma isteği ve ailevi sorunlar gibi nedenlerle hem zorbalığa maruz kalabiliyor hem de zorbalığı uygulayabiliyor. Sadece bir defalık tartışma veya kavga olarak değerlendirilmemesi gereken bu durum, fiziksel, psikolojik, sosyal ve duygusal zorbalık olmak üzere farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor. Zorbalığa maruz kalan çocukların yaşadığı psikolojik etkiler, kısa vadede okul başarısının düşmesinden gelecek yaşantısına kadar uzanırken, uzun vadede çok daha ağır sonuçlara neden olabiliyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Medicana Sivas Hastanesi’nde görevli Uzman Klinik Psikolog Kerime Begüm Özkaya, okullarda öğretmenlere, evlerde ise anne babalara büyük sorumluluk düştüğünü belirterek, zorbalığın fark edilmezse çocukların kendilerine zarar verme, intihar etme, arkadaşlarına kötü davranma gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini vurguladı. "Sistemli olumsuz davranışlardır" Akran zorbalığının her yaşta görülebileceğini belirten Kerime Begüm Özkaya, "Akran zorbalığı, bir çocuğun bir veya daha fazla akranı tarafından tekrar tekrar ve kasıtlı biçimde kötü muameleye maruz kaldığı bir istismar türüdür. Genel olarak fiziksel, psikolojik, ruhsal ve duygusal zorbalık olarak bilinmektedir. Sadece bir kez yapılan tartışma ya da kavga değil, sistemli ve süreklilik gösteren olumsuz davranışlardır. Her yaş grubunda görülür ama 7-15 yaş arasındaki çocuklarda sıklıkla karşımıza çıkar. Nedenleri arasında çocuklar arası kendini güçlü gösterme çabası, ailevi sorunlar, öfke kontrolsüzlüğü, çocuğun kendi öfkesini kontrol edemeyip etrafındaki çocuklara zarar vermesi yer alır. Çocuklar sosyal medyada kendilerine bir karakter belirleyebilir ve belirledikleri karakteri yansıtabilmek adına onun kötü hareket ve davranışlarını tekrar edebilir. Medyada şiddetin normalleştirilmesi, cinsiyet kalıpları, arkadaş gruplarında güç, popülerlik ve baskın olma isteği de nedenleri arasında bulunmaktadır" dedi. "Sınır koymayı öğretmelilerdir" Özkaya, akran zorbalığı konusunda bilinçli olunması gerektiğine dikkat çekerek, "Zorbalığa maruz kalan çocuklarda kaygı, depresyon, özgüven kaybı, okula gitmek istememe, akademik başarının düşmesi, sosyal çekilme ve yalnızlık görülür. Uyku ve iştah bozuklukları sıklıkla karşımıza çıkar. Okulla ilgili konular sorulduğunda öfke, nefret ya da sessiz kalma gibi davranışlarda bulunabilir. Ani ses ve olaylarda kendini korumaya çalışmak, savunma pozisyonu almak, aşırı içine kapanma veya aşırı öfke durumları gözlemlenebilir. Okullarda öğretmenlere, evlerde ise anne babalara büyük sorumluluk düşmektedir. En temel görev, öğretmenlerin ve ailelerin bilinçli bir şekilde bu durumlara müdahale etmesidir. Okullarda verilen eğitimlerde öğretmenler, ebeveynler ve öğrenciler bu konuda bilinçlendirilmeli, çözüm için iletişim kurulabilecek kurumlar anlatılmalıdır. Ders aralarında öğrenciler gözlemlenmeli, muhtemel bir durumda öğretmenler tarafından müdahale edilmelidir. Aileler, çocuklarıyla akran zorbalığı hakkında konuşurken hassas ve destekleyici bir yaklaşım benimsemeli, çocuklara ‘hayır’ demeyi ve sınır koymayı öğretmelidir. Açık iletişim kurmaları teşvik edilmeli, zorbalıkla karşılaştıklarında aileleriyle rahatça konuşabilecekleri bir diyalog ortamı oluşturulmalıdır. Çocukların ihtiyaç duydukları duygusal destek sağlanmalı ve ‘Biz senin yanındayız’ mesajı verilmelidir" diye konuştu. "Kendine zarar verebilir" Zorbalığı yapan çocuğun da en az maruz kalan çocuk kadar yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyen Özkaya, "Sosyal becerilerini geliştirecek etkinliklere, spor ve sanat gibi alanlara yönlendirilmeli, gerektiğinde psikolojik destek almaları sağlanmalıdır. Zorbalığı yapan çocuğun da en az maruz kalan çocuk kadar yardıma ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Özellikle sosyal medyada akran zorbalığına dair çok sayıda içerik karşımıza çıkmaktadır. Zorbalığın devam ettiğini anne ve baba bunu fark etmediği sürece çocuklar, kendilerine zarar verme, intihar etme, arkadaşlarına kötü davranma gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle anne babalar, çocuklarının sosyal medyada neler izlediğini ve nelere baktığını takip etmeyi bırakmamalı, onların güven içinde hayatlarına devam edebilmeleri için ellerinden geleni yapmalıdır. Özellikle 7-15 yaş arasındaki çocuklar akran zorbalığına maruz kaldığında ilerleyen yaşlarında depresyon, kaygı, özgüven problemleri gibi sıkıntılar yaşayabilir, hatta bunun daha ileri boyutu olan kendine zarar verme durumlarıyla karşılaşılabilir" şeklinde konuştu.
Eskişehir’de hastalar ve refakatçileri, Stoma ile nasıl ilgileneceklerini hastanede öğreniyor
10 Eylül 2025 Çarşamba - 09:57 Eskişehir’de hastalar ve refakatçileri, Stoma ile nasıl ilgileneceklerini hastanede öğreniyor Eskişehir’de sadece Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde bulunan Stoma Yara Bakım ve Tedavi Ünitesi’nde hastalar ile refakatçilerine, düzenli bakım gerektiren Stoma hakkında verilen eğitimler kolaylık sağlıyor. Yaklaşık 1 yıl önce Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde açılan Stoma Yara Bakım ve Tedavi Ünitesi, hastalara hizmet vermeyi sürdürüyor. Ünitede; Stoma ya da Ostomi olarak adlandırılan, ameliyatla vücudunun belirli bir organı veya bölümü dış yüzeye açılan hastalar tedavi görüyor. Ayrıca, düzenli bakım gerektiren Stoma ile nasıl ilgilenilmesi gerektiği hastalara ve refakatçilere alanında uzman personeller tarafından anlatılıyor. Bu sürecin en başında ne yapacağını bilmeyen vatandaşlar, düzenlenen eğitimler sayesinde Stoma hakkında bilinçleniyor. Stoma Yara Bakım ve Tedavi Ünitesi, Eskişehir’de şu an için sadece Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde bulunuyor. "Eskişehir’de sadece Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde hizmeti veriliyor" Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde Stoma ve Yara Bakım Hemşiresi olarak görev yapan Serap Yılmaztürk, "Stoma, ağız boşluk anlamındadır. Vücuttaki herhangi bir organımızın dışarıya ağızlaştırılması olarak adlandırılır. Biz de Stoma bakım ve terapi ünitelerinde hastalara hizmet vermekteyiz. Türkiye’nin çeşitli illerinde, özellikle büyük illerimizde olmasına rağmen Eskişehir’de 1 yıl önce hizmet vermeye başladık. Şu anda Eskişehir ilinde Yunus Emre Devlet Hastanesi’nden başka herhangi bir Stoma terapi ünitesi bulunmamaktadır. Buradaki amacımız, bize başvuran ya da hastanemizde ameliyatı planlanan bireylerin eğitim ve rehberlik hizmetlerini gerçekleştirmek. Bireyin ameliyat olmadan öncesinde başlayıp, ameliyat sonrası ve taburculuk sürecinde de devam etmektedir. Hasta bu süreçte Stoma ile nasıl baş edebileceğini ve herhangi bir komplikasyonla karşılaşırsa nasıl yönetebileceğini bizlerden öğreniyor. Eğitimimiz hasta ve hasta yakınlarını kapsamakta. Hastamıza refakat edecek kişiler de bu eğitimin içeriğine alınıyor" dedi. "Stoma’yı nasıl kullanacağımızı bize anlattılar, şimdi kendimiz yapıyoruz" Bağırsak hastalığı sebebiyle Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne yapılan ameliyat ile karnında Stoma oluşturulan 68 yaşındaki Nazmi Saygın, "Sık tuvalete çıkıyordum, hastalığım öyle başladı. Ameliyat öncesi biraz tedavi oldum. Sonrasında ameliyat yapıldı. Şükürler olsun şu anda çok iyiyim. Serap hanımdan eğitim aldık. Stoma’yı nasıl kullanacağımızı, değiştireceğimizi, herhangi bir sıkıntı olduğunda ne yapacağımızı bize anlattılar. Biz de şimdi evde bunları uyguluyoruz. Şimdi ilk gördüğümüzde ne olduğunu, nasıl kullanılacağını bilmiyoruz. İlk başta insan bir zorluk çekiyor ama ondan sonra anlatılınca, değiştirmeye başlayınca yavaş yavaş alışıyorsun. Hastalığın geçmeye başladıkça günden güne kolaylaşıyor. Doktorlarımız, Stoma olmasaydı bizim işimizin zor olacağını anlattılar" şeklinde konuştu. "Evde bakımları çok güzel oluyor, bu eğitimleri almasaydık zor olurdu" Nazmi Saygın’ın 65 yaşındaki eşi ve refakatçisi Türkan Saygın ise, şunları söyledi: Eşim ameliyat olunca biraz üzüldüm ama sonradan alışıyorsun. Tedavisini gördükten sonra her şeye alışıyorsun, yapıyorsun. Serap hanımdan Allah razı olsun, Stoma’nın nasıl değişeceğini bize o gösterdi. Şimdi biz kendimiz yapıyoruz, evde de bakımları çok güzel oluyor. Bu eğitimler çok kolaylık sağlıyor. En başta bilmiyorsun, yapamıyorsun. Burada alıştıktan sonra eve gidince çok zorluk çekmedik. Eğer ki eğitim almasaydık çok zor olurdu. Tabii ilk zamanlar kolay olmuyor."
Uzman Klinik Psikolog Özkaya: "Akran zorbalığı çocukları intihara sürükleyebilir"
10 Eylül 2025 Çarşamba - 09:51 Uzman Klinik Psikolog Özkaya: "Akran zorbalığı çocukları intihara sürükleyebilir" Uzman Klinik Psikolog Kerime Begüm Özkaya, okulların açılmasıyla birlikte akran zorbalığına maruz kalan çocukların psikolojik sorunlar yaşayabileceğini belirterek, "Çocukların huzuru bozulduğunda ve kendilerini yalnız hissettiklerinde, bu süreç intihara kadar gidebilir" dedi. Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte çalan ders zili, sınıfları doldururken aynı zamanda büyük bir sorun olan akran zorbalığı tekrar gündeme geldi. Bir çocuğun bir veya birden fazla akranı tarafından tekrar tekrar ve kasıtlı biçimde kötü muameleye maruz kalması olarak tanımlanan akran zorbalığı, güç kazanma isteği ve ailevi sorunlar gibi nedenlerle hem zorbalığa maruz kalabiliyor hem de zorbalığı uygulayabiliyor. Sadece bir defalık tartışma veya kavga olarak değerlendirilmemesi gereken bu durum, fiziksel, psikolojik, sosyal ve duygusal zorbalık olmak üzere farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor. Zorbalığa maruz kalan çocukların yaşadığı psikolojik etkiler, kısa vadede okul başarısının düşmesinden gelecek yaşantısına kadar uzanırken, uzun vadede çok daha ağır sonuçlara neden olabiliyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Medicana Sivas Hastanesinde görevli Uzman Klinik Psikolog Kerime Begüm Özkaya, okullarda öğretmenlere, evlerde ise anne babalara büyük sorumluluk düştüğünü belirterek, zorbalığın fark edilmezse çocukların kendilerine zarar verme, intihar etme, arkadaşlarına kötü davranma gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini vurguladı. "Sistemli olumsuz davranışlardır" Akran zorbalığının her yaşta görülebileceğini belirten Kerime Begüm Özkaya, "Akran zorbalığı, bir çocuğun bir veya daha fazla akranı tarafından tekrar tekrar ve kasıtlı biçimde kötü muameleye maruz kaldığı bir istismar türüdür. Genel olarak fiziksel, psikolojik, ruhsal ve duygusal zorbalık olarak bilinmektedir. Sadece bir kez yapılan tartışma ya da kavga değil, sistemli ve süreklilik gösteren olumsuz davranışlardır. Her yaş grubunda görülür ama 7-15 yaş arasındaki çocuklarda sıklıkla karşımıza çıkar. Nedenleri arasında çocuklar arası kendini güçlü gösterme çabası, ailevi sorunlar, öfke kontrolsüzlüğü, çocuğun kendi öfkesini kontrol edemeyip etrafındaki çocuklara zarar vermesi yer alır. Çocuklar sosyal medyada kendilerine bir karakter belirleyebilir ve belirledikleri karakteri yansıtabilmek adına onun kötü hareket ve davranışlarını tekrar edebilir. Medyada şiddetin normalleştirilmesi, cinsiyet kalıpları, arkadaş gruplarında güç, popülerlik ve baskın olma isteği de nedenleri arasında bulunmaktadır" dedi. "Sınır koymayı öğretmelilerdir" Özkaya, akran zorbalığı konusunda bilinçli olunması gerektiğine dikkat çekerek, "Zorbalığa maruz kalan çocuklarda kaygı, depresyon, özgüven kaybı, okula gitmek istememe, akademik başarının düşmesi, sosyal çekilme ve yalnızlık görülür. Uyku ve iştah bozuklukları sıklıkla karşımıza çıkar. Okulla ilgili konular sorulduğunda öfke, nefret ya da sessiz kalma gibi davranışlarda bulunabilir. Ani ses ve olaylarda kendini korumaya çalışmak, savunma pozisyonu almak, aşırı içine kapanma veya aşırı öfke durumları gözlemlenebilir. Okullarda öğretmenlere, evlerde ise anne babalara büyük sorumluluk düşmektedir. En temel görev, öğretmenlerin ve ailelerin bilinçli bir şekilde bu durumlara müdahale etmesidir. Okullarda verilen eğitimlerde öğretmenler, ebeveynler ve öğrenciler bu konuda bilinçlendirilmeli, çözüm için iletişim kurulabilecek kurumlar anlatılmalıdır. Ders aralarında öğrenciler gözlemlenmeli, muhtemel bir durumda öğretmenler tarafından müdahale edilmelidir. Aileler, çocuklarıyla akran zorbalığı hakkında konuşurken hassas ve destekleyici bir yaklaşım benimsemeli, çocuklara ‘hayır’ demeyi ve sınır koymayı öğretmelidir. Açık iletişim kurmaları teşvik edilmeli, zorbalıkla karşılaştıklarında aileleriyle rahatça konuşabilecekleri bir diyalog ortamı oluşturulmalıdır. Çocukların ihtiyaç duydukları duygusal destek sağlanmalı ve ‘Biz senin yanındayız’ mesajı verilmelidir" diye konuştu. "Kendine zarar verebilir" Zorbalığı yapan çocuğun da en az maruz kalan çocuk kadar yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyen Özkaya, "Sosyal becerilerini geliştirecek etkinliklere, spor ve sanat gibi alanlara yönlendirilmeli, gerektiğinde psikolojik destek almaları sağlanmalıdır. Zorbalığı yapan çocuğun da en az maruz kalan çocuk kadar yardıma ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Özellikle sosyal medyada akran zorbalığına dair çok sayıda içerik karşımıza çıkmaktadır. Zorbalığın devam ettiğini anne ve baba bunu fark etmediği sürece çocuklar, kendilerine zarar verme, intihar etme, arkadaşlarına kötü davranma gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle anne babalar, çocuklarının sosyal medyada neler izlediğini ve nelere baktığını takip etmeyi bırakmamalı, onların güven içinde hayatlarına devam edebilmeleri için ellerinden geleni yapmalıdır. Özellikle 7-15 yaş arasındaki çocuklar akran zorbalığına maruz kaldığında ilerleyen yaşlarında depresyon, kaygı, özgüven problemleri gibi sıkıntılar yaşayabilir, hatta bunun daha ileri boyutu olan kendine zarar verme durumlarıyla karşılaşılabilir" şeklinde konuştu.
Hastalar ve refakatçileri, Stoma ile nasıl ilgileneceklerini hastanede öğreniyor
10 Eylül 2025 Çarşamba - 09:40 Hastalar ve refakatçileri, Stoma ile nasıl ilgileneceklerini hastanede öğreniyor Eskişehir’de sadece Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde bulunan Stoma Yara Bakım ve Tedavi Ünitesi’nde hastalar ile refakatçilerine, düzenli bakım gerektiren Stoma hakkında verilen eğitimler kolaylık sağlıyor. Yaklaşık 1 yıl önce Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde açılan Stoma Yara Bakım ve Tedavi Ünitesi, hastalara hizmet vermeyi sürdürüyor. Ünitede; Stoma ya da Ostomi olarak adlandırılan, ameliyatla vücudunun belirli bir organı veya bölümü dış yüzeye açılan hastalar tedavi görüyor. Ayrıca, düzenli bakım gerektiren Stoma ile nasıl ilgilenilmesi gerektiği hastalara ve refakatçilere alanında uzman personeller tarafından anlatılıyor. Bu sürecin en başında ne yapacağını bilmeyen vatandaşlar, düzenlenen eğitimler sayesinde Stoma hakkında bilinçleniyor. Stoma Yara Bakım ve Tedavi Ünitesi, Eskişehir’de şu an için sadece Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde bulunuyor. "Eskişehir’de sadece Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde hizmeti veriliyor" Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde Stoma ve Yara Bakım Hemşiresi olarak görev yapan Serap Yılmaztürk, "Stoma, ağız boşluk anlamındadır. Vücuttaki herhangi bir organımızın dışarıya ağızlaştırılması olarak adlandırılır. Biz de Stoma bakım ve terapi ünitelerinde hastalara hizmet vermekteyiz. Türkiye’nin çeşitli illerinde, özellikle büyük illerimizde olmasına rağmen Eskişehir’de 1 yıl önce hizmet vermeye başladık. Şu anda Eskişehir ilinde Yunus Emre Devlet Hastanesi’nden başka herhangi bir Stoma terapi ünitesi bulunmamaktadır. Buradaki amacımız, bize başvuran ya da hastanemizde ameliyatı planlanan bireylerin eğitim ve rehberlik hizmetlerini gerçekleştirmek. Bireyin ameliyat olmadan öncesinde başlayıp, ameliyat sonrası ve taburculuk sürecinde de devam etmektedir. Hasta bu süreçte Stoma ile nasıl baş edebileceğini ve herhangi bir komplikasyonla karşılaşırsa nasıl yönetebileceğini bizlerden öğreniyor. Eğitimimiz hasta ve hasta yakınlarını kapsamakta. Hastamıza refakat edecek kişiler de bu eğitimin içeriğine alınıyor" dedi. "Stoma’yı nasıl kullanacağımızı bize anlattılar, şimdi kendimiz yapıyoruz" Bağırsak hastalığı sebebiyle Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne yapılan ameliyat ile karnında Stoma oluşturulan 68 yaşındaki Nazmi Saygın, "Sık tuvalete çıkıyordum, hastalığım öyle başladı. Ameliyat öncesi biraz tedavi oldum. Sonrasında ameliyat yapıldı. Şükürler olsun şu anda çok iyiyim. Serap hanımdan eğitim aldık. Stoma’yı nasıl kullanacağımızı, değiştireceğimizi, herhangi bir sıkıntı olduğunda ne yapacağımızı bize anlattılar. Biz de şimdi evde bunları uyguluyoruz. Şimdi ilk gördüğümüzde ne olduğunu, nasıl kullanılacağını bilmiyoruz. İlk başta insan bir zorluk çekiyor ama ondan sonra anlatılınca, değiştirmeye başlayınca yavaş yavaş alışıyorsun. Hastalığın geçmeye başladıkça günden güne kolaylaşıyor. Doktorlarımız, Stoma olmasaydı bizim işimizin zor olacağını anlattılar" şeklinde konuştu. "Evde bakımları çok güzel oluyor, bu eğitimleri almasaydık zor olurdu" Nazmi Saygın’ın 65 yaşındaki eşi ve refakatçisi Türkan Saygın ise, şunları söyledi: Eşim ameliyat olunca biraz üzüldüm ama sonradan alışıyorsun. Tedavisini gördükten sonra her şeye alışıyorsun, yapıyorsun. Serap hanımdan Allah razı olsun, Stoma’nın nasıl değişeceğini bize o gösterdi. Şimdi biz kendimiz yapıyoruz, evde de bakımları çok güzel oluyor. Bu eğitimler çok kolaylık sağlıyor. En başta bilmiyorsun, yapamıyorsun. Burada alıştıktan sonra eve gidince çok zorluk çekmedik. Eğer ki eğitim almasaydık çok zor olurdu. Tabii ilk zamanlar kolay olmuyor." (EE-
Erkek sağlığında sessiz tehlike: Prostat kanseri
10 Eylül 2025 Çarşamba - 09:31 Erkek sağlığında sessiz tehlike: Prostat kanseri Özellikle 40 yaş sonrası erkeklerde risk faktörü artış gösteren prostat kanseri, erken evrede hiçbir belirti vermeden ilerleyebiliyor. Bu durumun erken teşhisin önüne geçebildiğini belirten Op. Dr. Güven Tidim, düzenli sağlık kontrollerinin, hastalığın erken teşhis edilmesinde hayati öneme sahip olduğunu belirtti. Medicana International İstanbul Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Güven Tidim, "Prostat kanseri erken evrelerinde genellikle belirti vermez. Bu durum, hastalığın sinsi bir şekilde ilerlemesine ve teşhisin gecikmesine neden olabilir. Bazı durumlarda, sık idrara çıkma (özellikle gece), idrar yaparken zorlanma veya ağrı, idrarda kan görülmesi, idrar akışında zayıflama veya kesilme gibi belirtiler gözlenebilir. Bel, kalça veya uylukta sürekli ağrı da bu belirtiler arasında yer alabilir. Bu belirtiler yalnızca prostat kanserine özgü olmayabilir; iyi huylu prostat büyümesi (BPH) veya enfeksiyonlar da benzer şikâyetlere yol açabilir. Ayırıcı tanının yapılabilmesi için mutlaka bir üroloğa başvurulmalıdır" dedi. 40 yaş ve üzeri erkekler için yılda bir kez üroloji muayenesi şart Her erkeğin 40 yaşından itibaren yılda en az bir kez ürolojik muayeneden geçmesi gerektiğini belirten Op. Dr. Güven Tidim, "Özellikle ailesinde prostat kanseri öyküsü olan bireyler için bu kontroller daha büyük bir önem taşır. Erken teşhisin avantajları arasında tedavi başarı oranının yüksek olması, daha az agresif tedavi yöntemleriyle sonuç alınabilmesi, yaşam kalitesinin korunması ve hastalığın yayılmadan önce kontrol altına alınabilmesi yer alır" şeklinde konuştu. "Prostat kanseri tehlikesine karşı bu testleri yaptırın" Ürolojik kontrollerde yapılan bazı testlerin, prostat kanserinin erken teşhisinde önemli rol oynadığını vurgulayan Op. Dr. Güven Tidim; "PSA (Prostat Spesifik Antijen) testi, kandaki PSA seviyesinin ölçülmesiyle prostatta bir sorun olup olmadığı hakkında bilgi verir. Yüksek PSA seviyesi, kanser dâhil birçok durumu gösterebilir. DRE (Dijital Rektal Muayene) ile doktor, parmakla prostatın büyüklüğünü ve yapısını kontrol eder. PSA yüksekliği ve DRE’de şüpheli bulgular bulunan hastalarda ise Multiparametrik Prostat MR kullanılabilir. Şüpheli durumlarda kesin tanı için prostat biyopsisi yapılır; bu transrektal veya transperineal biyopsi ile doku örneği almayı içerir" ifadelerini kullandı. "Bu kontrolleri ihmal ederseniz prostat kanseri ileri evrelere ulaşabilir" Prostat kanserinin erken evrede yakalandığında tedavi şansının olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Güven Tidim, "Hastalık genellikle sessiz bir şekilde ilerlediği için belirtiler ortaya çıktığında genellikle daha ileri evrelerde olabilir. Bu nedenle 40 yaş ve üzerindeki erkeklerin, herhangi bir şikâyetleri olmasa bile düzenli üroloji kontrolleri yaptırmaları büyük önem taşır. Unutmayın, erken teşhis hayat kurtarır. Sağlığınızı ertelemeyin, düzenli üroloji kontrollerinizi ihmal etmeyin" şeklinde konuştu.
"Tatil dönüşü sendromu depresyona sürükleyebilir"
10 Eylül 2025 Çarşamba - 09:31 "Tatil dönüşü sendromu depresyona sürükleyebilir" Tatil dönüşü sendromunun birçok bireyde görülebileceğine dikkat çeken Psikolog Fatmanur Taşkın, "Tatil dönüşü sendromu, bireylerin tatilden sonra günlük yaşamlarına, özellikle de iş ve okul rutinlerine yeniden adapte olmakta zorlanmalarıyla ortaya çıkan psikolojik bir durumdur. Tatilde edinilen rahatlama, keyif ve özgürlük duygusu; dönüşte iş yoğunluğu, sorumluluklar ve zaman baskısıyla yer değiştirdiğinde bu sendrom kendini gösterebilir. Özellikle uzun tatillerden sonra, tatilin günlük alışkanlıkları bozması ve kişinin normal temposundan uzaklaşması bu durumu tetikler" dedi. İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir’den Psikolog Fatmanur Taşkın, tatil dönüşü sendromu hakkında açıklamalarda bulundu. Tatil dönüşü sendromunun ne olduğu hakkında bilgi veren Psk. Taşkın, "Tatil dönüşü sendromu, bireylerin tatilden sonra günlük yaşamlarına, özellikle de iş ve okul rutinlerine yeniden adapte olmakta zorlanmalarıyla ortaya çıkan psikolojik bir durumdur. Tatilde edinilen rahatlama, keyif ve özgürlük duygusu; dönüşte iş yoğunluğu, sorumluluklar ve zaman baskısıyla yer değiştirdiğinde bu sendrom kendini gösterebilir. Özellikle uzun tatillerden sonra, tatilin günlük alışkanlıkları bozması ve kişinin normal temposundan uzaklaşması bu durumu tetikler" diye konuştu. "Dönüşte iş stresi ve trafik depresif duyguları tetikliyor" Tatilin, kişiye zihinsel ve bedensel bir yenilenme alanı sunduğunu söyleyen Psk. Taşkın, "Günlük stres faktörlerinin azalması, doğayla temas, uyku düzeninin rahatlaması, sosyal paylaşımlar ve keyif verici aktiviteler serotonin ve dopamin gibi mutluluk hormonlarını artırır. Dönüşte, bu olumlu uyarıcıların yerini iş stresi, trafik, yoğun tempo ve zaman baskısı aldığında beyinde ani bir geçiş yaşanır. Bu da huzursuzluk, isteksizlik, motivasyon kaybı ve hafif depresif duygulanım olarak kendini gösterebilir" şeklinde konuştu. "Fiziksel belirtiler de görülebilir" Tatil dönüşü sendromunun fiziksel belirtilerinin de olduğuna dikkat çeken Psk. Taşkın, "Psikolojik belirtilere ek olarak fiziksel belirtiler de görülebilir. Bunlar arasında sürekli yorgunluk hissi, uykuya dalmada güçlük veya aşırı uyuma, iştah artışı veya azalışı, kas gerginliği, baş ağrıları ve sindirim sistemi düzensizlikleri sayılabilir. Bu fiziksel tepkiler aslında zihinsel uyum güçlüğünün bedene yansımasıdır" açıklamasında bulundu. "Bazı kişiler daha fazla hissedebilir" Sendromun herkeste aynı şiddette yaşanmadığını söyleyen Psk. Taşkın, "Kişinin yaşam biçimi, stres toleransı, iş doyumu ve kişisel özellikleri bu süreçte belirleyicidir. Örneğin, işinden memnun olmayan veya yoğun stres altında çalışan kişilerde daha şiddetli belirtiler ortaya çıkabilir. Genç yaş grubunda adaptasyon daha kolayken, yoğun sorumluluk taşıyan yetişkinlerde daha ağır yaşanabilir. Ayrıca genel ruhsal dayanıklılık, uyku düzeni ve stres yönetme becerileri de fark oluşturur" dedi. "Bireyde motivasyon kaybı görülebilir" Tatil sonrası ruh sağlığının birey üzerindeki etkilerine değinen Psk. Taşkın, şu bilgileri paylaştı: "Tatil sonrası iş hayatına dönüş, bireyde motivasyon kaybı, odaklanma zorluğu, üretkenlikte düşüş ve sabırsızlık gibi etkiler doğurabilir. Aynı zamanda iş yükü birikmişse bu durum kaygı ve stres seviyesini artırır. Ancak doğru bir uyum süreci yönetildiğinde, tatilin sağladığı dinlenme ve yenilenme aslında uzun vadede ruh sağlığına olumlu katkı sağlayabilir." "Belirtiler 2 haftadan uzun sürerse uzman desteği alınmalı" Tatil dönüşü sendromunun ne zaman ciddiye alınması gerektiğini anlatan Psk. Taşkın, "Genellikle birkaç gün veya en fazla bir hafta içinde hafifleyerek kaybolur. Ancak belirtiler iki haftadan uzun sürüyorsa, gündelik işlevsellik belirgin şekilde bozulmuşsa, sürekli isteksizlik, yoğun kaygı, uyku bozukluğu veya depresif duygu durum devam ediyorsa profesyonel destek almak gerekir. Çünkü bu durumda tablo yalnızca tatil dönüşü sendromu değil, altta yatan bir depresyon veya anksiyete bozukluğunun göstergesi olabilir" ifadelerini kullandı. "Uyku düzeni ve beslenmeye özen gösterilmeli" Uyku düzeni ve beslenmeye özen gösterilmesinin altını çizen Psk. Taşkın, şunları söyledi: "Uyku ve beslenme, zihinsel dengenin temel taşlarıdır. Tatil döneminde düzensizleşen uyku saatleri ve farklı beslenme alışkanlıkları dönüşte adaptasyonu zorlaştırabilir. Yetersiz uyku, duygu durum dalgalanmalarını artırırken; dengesiz beslenme enerji düşüklüğüne ve motivasyon kaybına yol açabilir. Bu nedenle tatil sonrası düzenli uyku saatlerine dönmek ve sağlıklı beslenmeye özen göstermek ruh hâlini dengelemeye yardımcı olur." "Tatil dönüşü sendromundan kurtulmak için öneriler" Tatil sonrası kişilerin ruh sağlığını korumak için önerilerde bulunan Psk. Taşkın, "Tatil dönüşünü iş başlangıcından hemen önce değil, birkaç gün önceden planlamak uyumu kolaylaştırır. Uyku ve beslenme düzenini yavaş yavaş normale döndürmek gerekir. İşe dönüşte bir anda yoğun tempoya girmek yerine öncelikleri belirleyip adım adım ilerlemek faydalıdır. Gün içine küçük keyif alanları eklemek (kahve molası, kısa yürüyüşler, hobi zamanı) ruh hâlini dengeler. Tatil anılarını hatırlatacak fotoğraflar, küçük objeler veya rutin dışı keyifler motivasyonu artırabilir. Düzenli egzersiz yapmak ve açık havada vakit geçirmek de bedensel-ruhsal uyum sürecini destekler" diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Prof. Dr. Tevfik Özlü: "Okullar ’enfeksiyon fidesi’ olabilir"
10 Eylül 2025 Çarşamba - 09:30 Prof. Dr. Tevfik Özlü: "Okullar ’enfeksiyon fidesi’ olabilir" Sonbahar mevsiminin başlamasıyla birlikte solunum yolu enfeksiyonlarında artış bekleniyor. Medical Park Karadeniz Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, özellikle okulların açılmasıyla birlikte çocuklar arasında enfeksiyon hastalıkların hızla yayılabileceğine dikkat çekti. Özlü "Özellikle okul ortamlarında, çocukların sınıflarda bir arada ve kapalı alanlarda vakit geçirmesi nedeniyle, enfekte bir çocuğun hastalığı diğer çocuklara bulaştırması çok kolay olmaktadır. Bu açıdan okullar, bu tür enfeksiyonlar için adeta bir ’fideliğe’ dönüşmektedir" dedi. Solunum yolu enfeksiyonlarının kişiden kişiye çok kolay bulaşabildiğine dikkat çeken Özlü, "Solunum yolu enfeksiyonları, kişiden kişiye kolayca bulaşabilen hastalıklardır. Özellikle okul ortamlarında, çocukların sınıflarda bir arada ve kapalı alanlarda vakit geçirmesi nedeniyle, enfekte bir çocuğun hastalığı diğer çocuklara bulaştırması çok kolay olmaktadır. Bu açıdan okullar, bu tür enfeksiyonlar için adeta bir ’fideliğe’ dönüşmektedir. Okuldan eve, oradan da topluma, yani anne babalara ve diğer aile bireylerine hastalık taşınabilmektedir. Bazı hastalıklar mevsimsel döngüye bağlı olarak ortaya çıkar, bazıları ise yılın her döneminde görülebilir. Şu anda yaz mevsimi sona ermiş ve sonbahar mevsimine girmiş bulunuyoruz. Bu dönemde solunum yolu enfeksiyonlarının sıklığında bir artış beklenir. Özellikle okulların açılmasıyla birlikte, başta kreşler, anaokulları ve ilkokullar olmak üzere çeşitli kademelerde salgınlar görülebilir. Bu nedenle hem çocukların hem de ebeveynlerin çok dikkatli olması büyük önem taşımaktadır. Bu tür enfeksiyonlara yakalanmış, ateşi olan, öksüren, hapşıran veya burnu akan çocukların okula gönderilmemesi gerekir. En etkili önlem budur. Çünkü hastalıklı bir çocuğun okula gönderilmesi durumunda, bu çocuk hastalığı hızla başkalarına bulaştırabilir ve sonuçta bir hasta on hastaya dönüşebilir. Oysa bu çocuk, hastalık belirtileri tamamen geçene kadar üç ya da beş gün gibi evde izole edilirse, hem topluma hem de okul arkadaşlarına bulaşma riski ortadan kaldırılmış olur. Bu, alınabilecek en etkili önlemdir. Eğer çocuğun mutlaka okula gitmesi gerekiyorsa, maske kullanması önerilir. Özellikle hasta kişilerin maske takması çok önemlidir. Ancak küçük çocuklarda maske kullanımına uyum sağlamak oldukça zordur. Bu nedenle, özellikle küçük yaştaki çocuklar için okula gitmemek daha doğru bir tercihtir. Bunun dışında alınabilecek genel önlemler de mevcuttur. Okul sınıflarının sık sık havalandırılması, hijyen kurallarına uyulması, özellikle çocukların temas ettiği kapı kolları, sıralar, oturdukları sandalyeler, tuvaletler, lavabolar ve diğer ortak kullanılan yüzeylerin düzenli ve sık sık temizlenmesi, enfeksiyonların yayılmasını azaltmada önemli rol oynar" dedi. "İklim değişikliği hastalıkları etkiliyor" Mevsimsel geçişler ve ani hava değişimleri de sağlık üzerinde etkili olduğunu kaydeden Özlü, "Sıcak havalardan serin havalara geçiş dönemleri ve ani iklim değişiklikleri bazı hastalıkların ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Özellikle ani soğumalar ve yağışlar, gerekli önlemler alınmazsa, bireylerde çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Üst solunum yolu enfeksiyonları bu dönemde daha sık görülür. Çünkü soğuk havalarda insanlar kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirir, aynı ortamda ısınmak için bir araya gelirler (örneğin soba veya kaloriferle ısıtılan odalarda), bu da hastalığın bulaşmasını kolaylaştırır" diye konuştu. "Virüsler artık yaz aylarında da aktif" Son yıllarda mevsimsel döngünün bozulduğunu ifade eden Özlü, "Şu anda da toplumda dolaşımda olan çeşitli virüsler mevcuttur. Yaz döneminde de viral enfeksiyonlara rastlamaya devam ettik. Aslında mevsimsel döngü son yıllarda bir ölçüde bozulmuş durumda. Eskiden bu tür solunum yolu enfeksiyonlarını daha çok ekim, kasım, aralık, ocak ve şubat aylarında görürdük. Mayıstan itibaren yaz aylarında bu hastalıklar azalırdı. Ancak artık bu döngü değişti. Son yıllarda yaz aylarında da rinovirüs, RSV (Respiratuar Sinsisyal Virüs) ve COVID-19 gibi enfeksiyonlara rastlıyoruz. Viral enfeksiyonlar artık yaz mevsiminde de görülür hale geldi. Ancak sonbahar ve kış aylarında bu enfeksiyonların yoğunluğu daha da artacaktır. Şu an itibarıyla da gözlemlerimize göre, bu viral enfeksiyonlar toplumda yayılmaya devam etmektedir" şeklinde konuştu.
Diyarbakır’da bir ilk: Doğu Dermatoloji Günleri düzenlenecek
10 Eylül 2025 Çarşamba - 09:22 Diyarbakır’da bir ilk: Doğu Dermatoloji Günleri düzenlenecek Doğu Dermatoloji ve Kozmetoloji Derneğince Diyarbakır’da 8-12 Ekim arasında 1. Doğu Dermatoloji Günleri etkinliği düzenleyecek. Tamamen dermatologlara yönelik planlanan kongrede, dermatolojinin cerrahi, kozmetik ve akademik alanları ele alınacak. Programda sedef ve egzama hastalıklarından saç dökülmesi ve leke tedavilerine, cilt kanseri cerrahisinden kozmetik uygulamalara kadar birçok başlık yer alacak. Etkinlik kapsamında ayrıca uygulamalı cerrahi ve kozmetik kursları düzenlenecek. Küçük deri kanserlerinin cerrahisi, biyopsi teknikleri, tırnak cerrahisi gibi girişimsel işlemlerin yanı sıra, kozmetik dermatolojiye dair güncel uygulamalar da ele alınacak. Kongreye katılacak dermatologlar, bilimsel programın yanı sıra Diyarbakır’ın tarihi ve kültürel değerlerini de tanıma imkanı bulacak. Doğu Dermatoloji Ve Kozmetoloji Derneği Başkanı Doç. Dr. Hamza Aktaş, dernek olarak 8-12 Ekim 2025’te Diyarbakır’da 1’inci Doğu Dermatoloji Günlerini yapacaklarını söyledi. Aktaş, "Kongre tamamen dermatologlara yönelik olacak. Dermatolojinin birçok alanını ilgilendiren bir toplantı olacak, cerrahi, kozmetik ve akademik alanları kapsayan dolu dolu bir kongre olacağına inanıyoruz. Bu anlamda hazırlıklarımızı olanca hızıyla sürdürüyoruz. Misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlamaya çalışacağız. Kongrenin Diyarbakır’da yapılmasının önemli bir anlamı daha var. Diyarbakır, tarihi ve kültürel açıdan Türkiye’de merkezi rol oynayan illerimizden biridir. Kongreye katılacak meslektaşlarımız hem akademiye, bilgiye ve bilime doymuş olacak, hem de fırsat buldukça tarihi ve kültürel yapıları ziyaret ederek tarihe ve kültüre de doymuş olacaklar. Bu anlamda bütün meslektaşlarımızı dört gözle beklediğimizi söyleyebiliriz" dedi. Kongrede dermatolojiyi ilgilendiren hastalıkların hemen hepsiyle ilgili, alanında uzman hocalarımız en güncel gelişmeleri aktaracaklarını dile getiren Aktaş, şu ifadeleri kullandı: ’’Sedef hastalığından egzama hastalıklarına, saç dökülmelerinden leke tedavilerine kadar birçok konu ele alınacak. Bunun yanında dermatolojinin en önemli alanlarından biri de cerrahi kısmıdır. Dermatologların bu alana çok fazla ilgi göstermediği düşünülebilir ancak temel alanlarımızdan biri dermatolojik cerrahidir. Küçük deri kanserlerinin cerrahisinden, eksizyon ve biyopsilere, tırnakla ilgili cerrahi girişimlere kadar birçok uygulama yapılmaktadır. Bu konularla ilgili de kurslarımız olacak. Dermatolojinin bir diğer önemli alanı ise kozmetik kısmıdır. Son dönemde merdiven altı uygulamalar yüzünden çok fazla komplikasyon ve hasta mağduriyeti yaşanmaktadır. Bu kongre, bu anlamda duyarlılığın artmasına da katkı sağlayacaktır. Kozmetik uygulamaların uzmanlar tarafından yapılması gerekir ve bu uzmanların başında dermatologlar gelmektedir. Kongremizde kozmetiğe yönelik kurslar da düzenlenecek. Bu kurslara katılan meslektaşlarımız, kendilerini geliştirme fırsatı bulacak. Alanında uzman ve yetkin hocaların güncel gelişmeleri paylaştığı, bilgi alışverişinde bulunduğu çok güzel bir toplantı olacağına inanıyoruz."