SAĞLIK
Şırnaklı vatandaş, 3 ağır hastalıkla yaşam mücadelesi veriyor 06 Aralık 2025 Cumartesi - 21:59:47 Şırnak merkez Balveren beldesinde yaşayan 70 yaşındaki Süleyman Sergen, 3 yıldır amansız hastalıklarla mücadele ediyor. 3 farklı hastalığa karşı direnen Sergen, hayata tutunmaya çalışıyor. Yıllardır yatağa bağlı bir şekilde yaşayan Süleyman Sergen, 3 yılın yaklaşık 2 yılını hastanelerde geçirdi. Böbrek yetmezliği, lenf kanseri ve omurga kırıklarıyla mücadele eden Sergen’in, hastalıkları nedeniyle de bir gözünde mokur hastalığı çıktı. Tedavisinin büyük bölümünün özel hastanelerde yapılmak zorunda olduğunu belirten Sergen, "Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde gördüğüm uzun tedavinin sonuç vermemesi üzerine Antalya’daki özel bir hastaneye yönlendirildim. Antalya’da özel bir hastanede böbrek nakli geçirdim. Böbreklerimin kurumaması için her kontrol hayati önem taşıyor" dedi. Lenf kanseri nedeniyle kemoterapi alan Sergen’in omurgasında ise 3 kırık bulunuyor ve omurga içinde platin taşıyor. Ayrıca gözündeki mokur hastalığı sebebiyle 6 kez ameliyat geçirdiğini söyleyen Sergen, sürekli Diyarbakır ve Antalya arasında mekik dokuduğunu kaydetti. Maddi imkansızlıklar nedeniyle tedavi sürecinin her adımında zorlanan Sergen, "Her gidişim masraf. Diyarbakır’a her ay, Antalya’ya ise iki ayda bir gitmek zorundayım. Hayırseverlerden yardım bekliyorum" diye konuştu. Çocukları eğitimde, aile geçim derdinde Sergen’in iki kız çocuğundan biri sağlık lisesinde okuyor, diğeri ise bu yıl mezun oldu. Büyük kızı, babasının ağır hastalığı nedeniyle üniversite sınavına hazırlanamadı. Sergen, "Kirayı ödeyemez hale geldik. Çaresizim yıllardır hastalıklarla mücadele ediyorum" dierek destek beklediğini dile getirdi.
06 Aralık 2025 Cumartesi - 15:37 Gaziantep’te kanseri yenen Melih Tuğra için gökyüzüne balonlar bırakıldı Kemik kanseri tedavisini başarıyla tamamlayan 7 yaşındaki Melih Tuğra Yaprak için Liv Hospital Gaziantep’te anlamlı bir kutlama etkinliği düzenlendi. Geçtiğimiz yıl aralık ayında kemik kanseri teşhisi konulan Melih Tuğra, yaklaşık bir yıllık yoğun tedavi sürecinin ardından ameliyat ve fizik tedaviyi de başarıyla tamamlayarak sağlığına kavuştu. Zorlu süreç boyunca oğullarının yanında olan Havva Merve ve Abdullah Yaprak çifti, çocuklarının yeniden hayata tutunmasının mutluluğunu yaşadı. Özel bir etkinlik düzenlendi, balonlar gökyüzüne bırakıldı Melih Tuğra’nın bu önemli başarısını kutlamak üzere Liv Hospital Gaziantep yönetimi tarafından özel bir etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında minik Melih’e madalya takdim edildi, pasta kesildi ve tedavi sürecinin tamamlanmasının sembolü olarak balonlar gökyüzüne bırakıldı. "Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" Düzenlenen etkinlikte balonları gökyüzüne bırakarak zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlandığını belirten Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, "Bugün burada bir araya gelmemizin çok önemli bir sebebi var. Bugün Melih Buğra Tuğra Yaprak’ın iyileşme yolculuğunu, umudunu ve gücünü kutluyoruz. Küçücük bir yüreğin büyük bir mücadeleyi nasıl kocaman bir cesaretle geride bıraktığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Azminden dolayı Melih’imizi kutlayacağız. Bu yolculukta yanında olan ailesine, doktorlarına, fizik tedavi ekibine ve tüm sağlık çalışanlarına canı gönülden teşekkür ediyoruz. Şimdi gökyüzüne bırakacağımız balonlar geride kalan zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlanışıdır. Aynı zamanda önümüzdeki güzel günlerin, hayallerin ve neşenin de simgesi olacaktır. Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" dedi. "Kemik tümörü olan hastalara, çocuklara umut olarak karşımıza çıktı" Melih Tuğra’nın diğer hasta çocuklara umut olacağını aktaran Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı , "Bugün sevgili Melih, kemik tümörü tespit ettiğimiz hastamız, öncelikle ameliyat sürecini sonra da fizik tedavi sürecini başarıyla tamamladı. Tüm kemik tümörü olan hastalara, çocuklara bir öncü ve umut olarak karşımıza çıktı. Biz onun büyük kutlamasını hem çalışanlarımız adına hem bu hastalığı geçirenler adına burada coşkuyla yapıp umudumuzu göğe yükseltmeyi diliyoruz" şeklinde konuştu. "Oğlum kanseri yendi, çok mutluyuz" Düzenlenen etkinlikten dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen Melih Tuğra’nın babası Abdullah Yaprak, "2024 Aralık ayında başladığımız zorlu bir mücadeleden sonra çok şükür oğlum Melih Tuğra bu yıl tedavide kanseri yendi. Şu anda gerçekten çok duygulu ve çok güzel şeyler hissediyoruz. Bu etkinliğe eşlik eden başta başhekimimiz, yönetim ekibi ve tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Her şey için sağ olun" diye konuştu. Duygu dolu anlara sahne olan programa Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, hastane çalışanları ve çok sayıda vatandaş katıldı.
06 Aralık 2025 Cumartesi - 15:35 Gaziantep’te kanseri yenen Melih Tuğra için gökyüzüne balonlar bırakıldı Kemik kanseri tedavisini başarıyla tamamlayan 7 yaşındaki Melih Tuğra Yaprak için Liv Hospital Gaziantep’te anlamlı bir kutlama etkinliği düzenlendi. Geçtiğimiz yıl aralık ayında kemik kanseri teşhisi konulan Melih Tuğra, yaklaşık bir yıllık yoğun tedavi sürecinin ardından ameliyat ve fizik tedaviyi de başarıyla tamamlayarak sağlığına kavuştu. Zorlu süreç boyunca oğullarının yanında olan Havva Merve ve Abdullah Yaprak çifti, çocuklarının yeniden hayata tutunmasının mutluluğunu yaşadı. Özel bir etkinlik düzenlendi, balonlar gökyüzüne bırakıldı Melih Tuğra’nın bu önemli başarısını kutlamak üzere Liv Hospital Gaziantep yönetimi tarafından özel bir etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında minik Melih’e madalya takdim edildi, pasta kesildi ve tedavi sürecinin tamamlanmasının sembolü olarak balonlar gökyüzüne bırakıldı. "Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" Düzenlenen etkinlikte balonları gökyüzüne bırakarak zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlandığını belirten Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, "Bugün burada bir araya gelmemizin çok önemli bir sebebi var. Bugün Melih Buğra Tuğra Yaprak’ın iyileşme yolculuğunu, umudunu ve gücünü kutluyoruz. Küçücük bir yüreğin büyük bir mücadeleyi nasıl kocaman bir cesaretle geride bıraktığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Azminden dolayı Melih’imizi kutlayacağız. Bu yolculukta yanında olan ailesine, doktorlarına, fizik tedavi ekibine ve tüm sağlık çalışanlarına canı gönülden teşekkür ediyoruz. Şimdi gökyüzüne bırakacağımız balonlar geride kalan zor günlerin, korkuların ve acıların gökyüzüne uğurlanışıdır. Aynı zamanda önümüzdeki güzel günlerin, hayallerin ve neşenin de simgesi olacaktır. Balonlarımızı göğe, umutlarımızı da yüreklerimize gönderiyoruz" dedi. "Kemik tümörü olan hastalara, çocuklara umut olarak karşımıza çıktı" Melih Tuğra’nın diğer hasta çocuklara umut olacağını aktaran Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı , "Bugün sevgili Melih, kemik tümörü tespit ettiğimiz hastamız, öncelikle ameliyat sürecini sonra da fizik tedavi sürecini başarıyla tamamladı. Tüm kemik tümörü olan hastalara, çocuklara bir öncü ve umut olarak karşımıza çıktı. Biz onun büyük kutlamasını hem çalışanlarımız adına hem bu hastalığı geçirenler adına burada coşkuyla yapıp umudumuzu göğe yükseltmeyi diliyoruz" şeklinde konuştu. "Oğlum kanseri yendi, çok mutluyuz" Düzenlenen etkinlikten dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen Melih Tuğra’nın babası Abdullah Yaprak, "2024 Aralık ayında başladığımız zorlu bir mücadeleden sonra çok şükür oğlum Melih Tuğra bu yıl tedavide kanseri yendi. Şu anda gerçekten çok duygulu ve çok güzel şeyler hissediyoruz. Bu etkinliğe eşlik eden başta başhekimimiz, yönetim ekibi ve tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Her şey için sağ olun" diye konuştu. Duygu dolu anlara sahne olan programa Liv Hospital Gaziantep Genel Müdürü Cemal Çaparuşağı, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Şefika Nur Arı, hastane çalışanları ve çok sayıda vatandaş katıldı. (UD-SVY-Y)
06 Aralık 2025 Cumartesi - 14:50 "RSV vakakarında artış başladı" Dünyada her yıl 33 milyon çocuğu hasta eden, 100 bin bebeğin ölümüne sebep olan RSV vakalarında artış başladı. Uzmanlar, bu virüsle mücadele için, hayatlarının ilk kışını yaşayan bütün bebeklere antikor verilerek bağışıklık kazandırılmasını tavsiye ediyor. Kış ayları yaklaşırken uzmanlar, özellikle bebekler için ciddi risk oluşturan bulaşıcı solunum yolu hastalığı RSV(respiratuvar sinsityal virüs)konusunda aileleri uyarıyor. Her yıl dünya genelinde milyonlarca çocuğu etkileyen RSV, bebeklerde bronşiolitin en sık sebebi olarak kabul ediliyor ve özellikle 0-6 ay arasındaki bebeklerde ölümcül seyredebiliyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Hamidiye Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Vefik Arıca, "RSV sıradan bir nezle değildir; bebeklerin bronşlarına yerleşip nefes darlığı yapan en tehlikeli solunum virüsüdür"diyerek dikkat çekiyor. "33 milyon çocuğu hasta ediyor" Prof. Dr. Arıca, "The Lancet dergisinde yayımlanan kapsamlı analizlere göre, her yıl 5 yaş altı 33 milyon çocuk RSV enfeksiyonu geçiriyor. Bu çocukların yaklaşık 3,6 milyonu hastaneye yatarken, 100 binden fazlası hayatını kaybediyor.Ölümlerin 45 bini ise henüz altı ayını doldurmamış bebeklerde meydana geliyor. RSV, çocuklarda özellikle bronşiolit ve zatürre yapan, son derece bulaşıcı bir solunum yolu virüsüdür. 0-5 yaş ölümlerinin her 50’sinden biri, 1-6 ay arası bebek ölümlerinin her 28’inden biri RSV kaynaklıdır" diyerek enfeksiyonun ciddiyetine vurgu yaptı. "İlk kışını geçiren bebekler riskte" Bebeklerde ilk kış mevsine dikkat çeken Prof. Dr. Arıca, "Türkiye’de de durum farklı değil. Yapılan çok merkezli araştırmalar, alt solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle hastaneye yatan 2 yaş altı çocukların yüzde 38’inde RSV tespit edildiğini gösteriyor. Kış aylarında görülen bronşiolit vakalarının ise yüzde 60-80’inden RSV sorumlu. Ekim-nisan döneminde çocuk servislerini dolduran bronşiolit tablolarının başrolünde RSV vardır. Özellikle ilk kışını geçiren bebekler yüksek risk altındadır" diye konuştu. "Önce kandırır sonra nefesi keser" Prof. Dr. Arıca, sözlerine şöyle devam etti: "RSV, daha büyük çocuklarda hafif burun akıntısı ve öksürükle geçse de, bebeklerde ağır nefes darlığı, hızlı solunum, göğüste çekilmeler, beslenememe, oksijen düşüklüğü ve hatta morarmaya yol açabiliyor. Özellikle 3 ay altı bebekler, prematüre doğanlar, doğuştan kalp hastalığı veya kronik akciğer hastalığı olanlar ile bağışıklığı baskılanmış çocuklar en yüksek risk grubunu oluşturuyor. Aileler çoğu zaman‘ateşi yok, nezle gibi’diyerek geçiştiriyor. Oysa RSV önce kandırır, sonra nefesi keser. Ağır RSV bronşioliti geçiren bebeklerin yüzde 30-40’ında sonraki yıllarda tekrarlayan hışıltı ve astım benzeri tablo gelişebiliyor. RSV astımın sebebi değildir ama tetikleyicisi olabilir " "Anne ve Babadan da bulaşır" Virüsün yetişkinlerden bulaşabileciğini belirten Prof. Dr. Arıca, "RSV’nin en dikkat çeken özelliklerinden biri ise erişkinlerde hafif soğuk algınlığına benzeyen bir tabloya neden olurken, bebeklerde ağır bir klinik tabloya dönüşebilmesi. Bu sebeple yetişkinlerin farkında olmadan bebeklere virüsü taşıması oldukça kolay" şeklinde konuştu. Korunma yolları Prof. Dr. Arıca, virüsten korunma yollarını şöyle açıkladı: "Ailelerin RSV’den korunmak için alabileceği çeşitli tedbirler de bulunuyor. Eller sık yıkanmalı, hasta kişiler bebekten uzak tutulmalı, sigara dumanından uzak durulmalı, kalabalık ve kapalı alanlardan kaçınılmalı ve kreşe giden çocuklar semptomluyken bebekle temas ettirilmemeli. Yenidoğan, 1-6 aylık, 6-12 aylık bebeklerin çoğu bu korumadan yararlanabilir. Ek olarak bilimsel çalışmalar prematüre bebekler, doğuştan kalp hastalığı olanlar, kronik akciğer hastalığı olanlar, bağışıklığı baskılanmış bebekler ve yoğun bakımda uzun süre kalmış yüksek riskli bebeklere de öneriliyor."
Prematüre bebeklerde "altın saat" hayat kurtarıyor
18 Kasım 2025 Salı - 11:50 Prematüre bebeklerde "altın saat" hayat kurtarıyor Prematüre doğumun, yeni doğan ölümlerinin en sık nedeni olduğunu söyleyen Neonatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bilge Bayraktar, ‘altın saat’ olarak tanımlanan ilk 60 dakikanın kritik önemine dikkat çekti. Bayraktar, "Bu zaman diliminde hızlı, etkili ve uluslararası standartlara uygun bir bakım uygulanırsa, prematüre bebeklerin hayatta kalma şansı artarken uzun vadede nörogelişimsel sonuçları da çok daha iyi olur" dedi. Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, "Dünya Prematüre Günü" kapsamında erken doğan bebeklerin hayata tutunma mücadelesine dikkat çekmek ve toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla "Erken Doğan Bebeklere Daha Parlak Bir Gelecek İçin Güçlü Bir Başlangıç Sağlayın" temalı anlamlı bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. Alanında uzman hekim ve davetlinin katılımıyla gerçekleşen etkinlik, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam ve Rektör Danışmanı Prof. Dr. Dilek Sema Arıcı’nın oturum başkanlığında yürütüldü. Neonatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bilge Bayraktar, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Emel Torun, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Eda Kepenekli, Çocuk Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Elif Acar Arslan ve yenidoğan hemşireleri Işılay Civelek ile Emre Çakır erken doğan bebeklerin yaşam yolculuğuna ışık tutan kapsamlı sunumlar yaptı. Çevre faktörleri ve geç gebelik prematüre oranlarını yükseltiyor Açılış konuşmasını gerçekleştiren Biruni Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel, erken doğum sürecinde büyük bir özveri gösteren tüm annelere teşekkür ederek sözlerine başladı. Prof. Dr. Yüksel, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu çocuklar ve aileleri, hayatın en zorlu sınavlarından birini veriyor. Kolay bir süreç değil. Büyük bir dayanma gücü, umut ve kaygı içinde ilerleyen bu yolculukta, anneler büyük bir özveriyle çocuklarını bugüne getiriyor. İkinci büyük teşekkürüm ise gece gündüz demeden emek veren, sevgiyle bağ kuran, bakımda ve tedavide üstün çaba gösteren tüm hemşirelerimize ve hekim arkadaşlarıma. Bizler, yaptığımız işi sadece yapmakla kalmamalı; ona değer katmalı, fark oluşturmalı, özgünlüğümüzle öne çıkmalıyız. Yıllarca prematürelerin komplikasyonlarıyla mücadele etmiş bir hekim olarak söylüyorum: Bu süreç gerçekten kolay değil. Dünya genelinde doğumların yüzde 10’u prematüre. Bu bebeklerin önemli bir kısmı, nörogelişimsel güçlükler, zihinsel gerilik, görme problemleri ve motor gelişim gerilikleri gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Özellikle 28 haftadan önce doğan bebeklerde risk çok daha yüksek. Prematüre doğumun birçok nedeni var; ancak stres bu tablonun en güçlü tetikleyicilerinden biri. Sigara kullanımı, şehirleşme, çevre kirliliği, geç yaşta gebelikler riski artırıyor. Eskiden otizm oldukça nadir görülürdü. Bugün ise her 35 çocuktan biri otizm spektrumunda. Bunun kesin nedeni bilinmiyor ama çevresel faktörlerin etkisi büyük. Hava kirliliği, genetiği değiştirilmiş gıdalar, yoğun trafik, stres, radyasyon, X-ray maruziyeti ve viral enfeksiyonlar bu artışta önemli rol oynuyor." "Morbidite oranı yüksek görünse de başarı çok daha büyük" Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Neonatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bilge Bayraktar, konuşmasına geçtiğimiz hafta sonu dünyaya gelen yedi prematüre bebeğin müjdesini paylaşarak başladı. Bugünkü konuşmamın başlığını "Umut ve Bilim", alt başlığını ise "Yaşama Açılan Altın Saat" olarak belirlediğini aktaran Doç. Dr. Bayraktar, sözlerine şöyle devam etti: "Dünyada hala prematüre doğan bebeklerde morbidite (hastalık oranı) çok yüksek. Prematüre doğum, yeni doğan ölümlerinin en sık nedeni. Ancak bir yandan da eskiye kıyasla çok daha küçük bebekleri yaşatabilir hale geldik. Benim öğrenciliğimde 32 haftalık bebek riskli sayılırdı. Şimdi ise 22-24 haftalık bebekleri konuşuyoruz. Bu nedenle morbidite oranı yüksek görünse de, aslında başarılarımız da çok büyük. Özellikle bin gram altı ve 28 haftanın altındaki aşırı düşük doğum ağırlıklı bebeklerde hayatta kalma oranı arttı. Fakat sağ kalan bebeklerde uzun dönemli bazı hastalıklarla uğraşıyoruz. Bunlar, uzun takip gerektiren ciddi durumlar." "Altın Saat" yaklaşımını yenidoğana uyarladıklarını aktaran Bayraktar, "Özellikle prematüre ve çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde, doğumdan sonraki ilk saatler çok kritik. Bu nedenle ‘altın saat’, doğum sonrası ilk 60 dakikayı tanımlamak için kullanılıyor. Bu dönemde hızlı, etkili, standartlara uygun ve kanıta dayalı bakım verilirse hem hayatta kalma şansı artıyor hem de uzun vadede nörogelişimsel sonuçlar daha iyi oluyor" ifadelerini kullandı.
"İnternet bağımlılığı, gelecekte en ciddi hastalık olabilir"
18 Kasım 2025 Salı - 11:46 "İnternet bağımlılığı, gelecekte en ciddi hastalık olabilir" İnternet bağımlılığı hakkında uyarılarda bulunan Psikiyatri Uzmanı Dr. Mehmet Çevik, "Dünyamızda gelecek 10 yıl içerisinde en ciddi hastalıklardan biri internet bağımlılığı olarak görülüyor" dedi. Liv Hospital Samsun Psikiyatri Kliniği’nden Uzm. Dr. Mehmet Çevik, internet bağımlılığı hakkında bilgi verdi. Uzm. Dr. Çevik, "TÜİK’in 2023’teki araştırmasına göre, Türkiye’deki internet kullanan bireylerin oranı yüzde 87,1’dir. Sanılanın aksine yalnızca ergen ve genç nüfus değil, aynı zamanda orta yaş grubunun da internet bağımlılığı konusunda oldukça yüksek seviyelerde oldukları görülmüştür. İnsanların ’organik’ bağlardan giderek uzaklaştığı ve ’makine’ üzerinden ilişkilerini yönlendirdiği dünyamızda gelecek 10 yıl içerisinde en ciddi hastalıklardan biri olarak internet bağımlılığı görülmektedir" diye konuştu. "Ölümcül sonuçlara ulaşabilir" İnternet bağımlılığı teriminin bile kendi içinde yetersiz kaldığının artık kabul gördüğüne dikkat çeken Uzm. Dr. Çevik, "Oyun bağımlılığı, sosyal ağ bağımlılığı ve hatta ’selfie’ bağımlılığı gibi alt grup bağımlılık tanımları oluşmaya başlamıştır. Bunlar her ne kadar ’yeni yetme’ gibi görülse de, hormonlu büyüme gösterip hızla gelişmekte ve ölümcül sonuçlara ulaşabilmektedirler. Muğla’da yaşanan selfie ölümünden sonra bölgede çekilen selfie sayısı 10 kat daha artmıştır" diye konuştu. "İnternetteki süre 4-5 saati aşıyorsa terapi alınabilir" "Ne zaman terapiye başlamalı?" sorusunu yanıtlayan Uzm. Dr. Mehmet Çevik, "Eğer siz de güne hangi sebeple olursa olsun internetle başlıyorsanız, günde yaklaşık 4-5 saati aşkın internette kalıyorsanız, her gittiğiniz yerde aklınıza ilk gelen şey fotoğraf yükleyip sosyal medyada paylaşmak ise ve bazen internet yüzünden işinizi, eşinizi veya arkadaşlarınızı aksatıyorsanız veya bu konuda serzenişler işitiyorsanız, yavaş yavaş bir terapi sürecine girmeyi düşünebilirsiniz" ifadelerini kullandı.
Gürle’de yılların altyapı sorunu çözüldü
18 Kasım 2025 Salı - 11:42 Gürle’de yılların altyapı sorunu çözüldü Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi (MASKİ), Yunusemre ilçesine bağlı Gürle Mahallesi’nde uzun yıllardır devam eden altyapı sorununu çözüme kavuşturdu. Kullanım ömrünü tamamlayan ve sık sık arızalara neden olan eski kanalizasyon hattı, ekipler tarafından deplase edilerek yenilendi. Yapılan çalışma ile mahallede modern ve güçlü bir altyapı sistemi oluşturuldu. Manisa’nın ihtiyaç duyulan her noktasında daha sağlıklı, güvenli ve sürdürülebilir bir altyapı hedefiyle çalışmalarını sürdürdüklerini belirten MASKİ yetkilileri, Gürle Mahallesi’nden gelen talebe kısa sürede yanıt verildiğini aktardı. Çalışmalar hakkında bilgi veren MASKİ Kanalizasyon Saha Sorumlusu Birol Güngör, "Gürle mahallemizde geçmiş yıllarda döşenen ve verimli çalışmayan kanalizasyon hattı nedeniyle yaşanan mağduriyetin önüne geçiyoruz. MASKİ Genel Müdürlüğü olarak sorunların ortadan kaldırılması için 250 metrelik kanalizasyon hattında deplase çalışması gerçekleştirerek altyapıyı güçlendirdik. Bu çalışmayla mahallemize daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir altyapı sunacağız" dedi. "6 yıldır sorun yaşıyorduk" Bölgede işletmecilik yapan Ali Yılmaz, yıllardır yaşadıkları sıkıntının çözüme kavuştuğunu belirterek, "Burada işletme sahipliği yaptığım 6 yılda hat sürekli tıkanıyordu. Çok fazla karasinek oluyordu. Bu sorunumuzu çözdükleri için çok memnun olduk. Talebimize çok hızlı yanıt verildi. MASKİ’den çok memnunum. Aynı sebeple rögarlarımız da sık sık tıkanıyordu, ekipler hemen gelip müdahale ediyordu. Bu çalışma da çok hızlı yapıldı. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Burası Manisa’nın cennet köşesi; çayımızı, kahvemizi içmeye bekleriz" diye konuştu.
Uzm Dr. Yazıcı: "Sıcaklık düşünce risk artıyor, soğuk hava kalbi zorlayabilir"
18 Kasım 2025 Salı - 11:30 Uzm Dr. Yazıcı: "Sıcaklık düşünce risk artıyor, soğuk hava kalbi zorlayabilir" Medical Point Gaziantep Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Erhan Yazıcı, soğuk havaların kalp krizi ve tansiyon yüksekliği gibi ciddi sorunlara yol açabileceğini belirtti. Hava sıcaklıklarının hızla düşmesi, özellikle kalp ve tansiyon hastaları için önemli sağlık riskleri oluşturuyor. Medical Point Gaziantep Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Erhan Yazıcı, soğuk havalarda damarların büzüşmesine bağlı olarak kalbin daha fazla çalışmak zorunda kaldığını, bunun da kalp krizi ve tansiyon yüksekliği gibi ciddi sorunlara yol açabileceğini belirtti. "Damarlar büzüşüyor, kalbin yükü artıyor" Dr. Erhan Yazıcı, soğuk hava ile temas eden vücudun ısı kaybını azaltmak için damarlarını daralttığını ifade ederek, "Sıcaklık düştüğünde damarlar büzüşür ve kan basıncı yükselir. Bu da kalbin daha yüksek bir basınca karşı çalışmasına neden olur. Kalp hastalığı olan kişilerde bu durum göğüs ağrısı, ritim bozuklukları ya da kalp krizi riskini artırabilir" dedi. Medical Point Gaziantep Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Erhan Yazıcı, özellikle sabah saatlerinde soğuk havaya ani çıkışların kalp üzerinde ekstra stres oluşturduğunu ve hastaların bu saatlerde daha dikkatli olması gerektiğini vurguladı. "Tansiyon hastalarında ani oynama riski var" Dr. Yazıcı, soğuk havanın yalnızca kalbi değil, tansiyonu da doğrudan etkilediğini belirterek, "Soğuk hava tansiyonda ani yükselmelere yol açabilir. Hipertansiyon hastalarının bu dönemde ilaçlarını aksatmaması, rutin ölçümlerini sıklaştırması ve kendilerini zorlayacak fiziksel aktivitelerden kaçınması önemlidir" şeklinde konuştu. Dışarı çıkarken dikkat edilmesi gereken noktalar Soğuk havalarda alınabilecek basit önlemlerin kalp üzerindeki yükü önemli ölçüde azalttığını belirten Dr. Yazıcı, "Vücudu sıcak tutacak şekilde kat kat giyinin. Ağız ve burunu kapatacak bir atkı kullanın, soğuk havayı direkt solumak kalp yükünü artırabilir. Şiddetli rüzgâr ve düşük sıcaklıklarda mümkün olduğunca dışarı çıkmaktan kaçının. Ağır egzersizleri soğuk havaya denk getirmeyin, kapalı ve sıcak ortamlarda yapmayı tercih edin. Bol su tüketin. Kış aylarında susuzluk hissi azalsa bile vücudun sıvı ihtiyacı devam eder" diyerek alınması gereken tedbirleri sıraladı. "Göğüs ağrısı ve nefes darlığına dikkat" Kış aylarında kalple ilgili şikâyetlerin arttığını vurgulayan Dr. Yazıcı, herhangi bir göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, baş dönmesi veya ani tansiyon yükselmesi durumunda vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerektiğini söyledi. "Kış aylarında kontroller ihmal edilmemeli" Dr. Erhan Yazıcı son olarak, kalp hastalarının düzenli kontrollerini kış aylarında da aksatmaması gerektiğini belirterek, "Bu dönemde hastaların kontrollerini daha sık yapması, ilaç uyumuna dikkat etmesi ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını sürdürmesi riskleri önemli ölçüde azaltır" diye konuştu.
Alzheimer zor bir süreç; anılar silinirken ‘gerçek’ her zaman gerekli mi?
18 Kasım 2025 Salı - 11:20 Alzheimer zor bir süreç; anılar silinirken ‘gerçek’ her zaman gerekli mi? Alzheimer’ın hem hasta hem de bakım veren için zor bir süreç olduğunu aktaran Medicana Sağlık Grubu Nöroloji Bölümü’nden Hasan Armağan Uysal, süreci kolaylaştıracak davranışsal yöntemler hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Alzheimer hastalığı sadece bir bellek hastalığı değil, aynı zamanda davranışsal ve duygusal bir süreçtir. Bu süreçte hem hasta hem de bakım veren büyük bir sınavdan geçer. Doğru iletişim, sabır, duygusal anlayış ve gerektiğinde küçük ‘pembe yalanlar’ bu süreci daha insancıl ve yönetilebilir hale getirir. Hastanın anıları silinirken, bakım verenin gerçeği anlatmaya çalışması hem süreci zorlaştırır hem de hastaya iyi gelmeyebilir" dedi. Alzheimer hastalarına bakım verenler için hayat görüldüğü kadar kolay olmayabiliyor. Söz konusu durumda hastanın ilaç ve tedavi sürecinin yanında bir de bakım verenlerin dikkat etmesi gereken davranışsal durumlar olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, ‘Alzheimer Hastalığında Davranışsal Sorunlar ve Yaklaşım Yöntemleri’ hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Alzheimer hastalığının ne olduğu, tanı ve tedavi yöntemleri zaten biliniyor; ancak henüz tam anlamıyla tedavi edilebilen bir hastalık değil. Alzheimer hastalığını tamamen durduran ya da iyileştiren bir ilaç henüz bulunmamaktadır; mevcut ilaçlar yalnızca semptomların ilerlemesini yavaşlatmayı amaçlar. Burada önemli olan, bu süreçte hastalara davranışsal olarak nasıl yaklaşılması gerektiğidir. Bu konuda uzun zamandır düşünüyorum. Çünkü ortada gerçekten büyük bir sorun var. Hastalar yüksek dozda ilaçlar kullanmalarına rağmen sorunlar devam ediyor. O halde ne yapılmalı? Bilgi paylaşımı, doğru davranış modelleri geliştirme ve bu modellerle hastadaki olumsuz davranışları azaltma. Hastaneye sadece son bir ayda başvuran hastalarda 73 farklı davranışsal sorun tespit edildi. Ancak başta hasta yakınlarının en çok şikayet ettiği 8 ana başlık altında toplanan davranışsal problemin çözümüne odaklanmak doğru olacaktır" açıklamasını yaptı. Deponuz ne kadar güçlüyse hastalık o kadar hafif geçer Alzheimer hastalığında bilişsel depo kavramı hakkında önemli açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Alzheimer’ın risk faktörlerine bakıldığında, en başta düşük eğitim düzeyinin etkili olduğu görülüyor. Burada "bilişsel depo (cognitive reserve)" kavramı çok önemli. Her insan doğduktan sonra öğrendikleri, okudukları, sosyal ilişkileri, yaptığı işler sayesinde zihinsel bir kütüphane oluşturur. Bu kütüphane beynin deposudur. Örneğin 70 yaşında iki Alzheimer hastası düşünün: Biri iyi eğitim görmüş, sosyal ilişkileri güçlü, sağlıklı yaşam alışkanlıklarına sahip. Diğeri ise bu fırsatlara sahip olamamış. Bu iki hastanın klinikteki belirtileri arasında 1’e 10 fark olabilir. Çünkü birinin zihinsel deposu dolu, diğerininki boş. Bu nedenle bilişsel rezervin güçlü olması, hastalığın seyrini hafifletebiliyor" sözlerini kaydetti. Hastaya tek başınıza bakmayın Bakım verenlerin en çok yaptığı hatalardan birinin de hastaya tek başına bakmaya çalışmak olduğunu belirten Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bakım verenin yükünü hafifletmek için en mantıklı yöntemin ‘Kaşık Teoremi’ olduğunu söyledi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Bakım verenler açısından da çok önemli bir durum var. Buna "kaşık teoremi" deniliyor. Bakım veren, her gün kendi enerjisinden bir "kaşık" kadarını hastaya verir. Eğer tüm kaşıklarını aynı anda tüketirse, sonunda hem hasta hem de bakım veren tükenir. Bu nedenle bakım verenin kendine zaman ayırması, yükünü paylaşması çok önemlidir. Bunu yapacak kimse yoksa bir dernek ya da destek grubu bile bu rolü üstlenebilir" dedi. Davranış nedenleri tek bir nedenden kaynaklanmaz Alzheimer hastalarında görülen davranışsal problemlerin kaynağına odaklanan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bu problemlerin tek bir nedenden kaynaklanmadığının altını çizdi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "2015’te Tales isimli bir bilim insanı bu durumu bir üçgen modeliyle açıklamıştır. Bu üçgende hasta, bakım veren ve çevre yer alır. Üçgenin dengesi bozulduğunda davranışsal sorunlar ortaya çıkar. Açlık, susuzluk, ağrı, işitme veya görme kaybı gibi temel ihtiyaçların karşılanmaması; bakım verenin stres, suçluluk, tükenmişlik yaşaması; veya hastayla iletişim eksikliği davranışları olumsuz etkiler. Hastalar çoğu zaman çevrelerini doğru algılayamazlar. Soğuk bir ortamda sıcaklayabilir, sıcak bir yerde üşüyebilirler. Bu nedenle çevrenin hastaya uygun hale getirilmesi çok önemlidir" mesajını verdi. Alzheimer hastası aslında ne demek istiyor? Alzheimer hastalarında en sık görülen ve sorunların çıkmasına neden olan talepleri ele alan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, birinci sırada ‘Eve gitmek istiyorum’ durumunu ele aldı. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Bu durumla çok sık karşılaşırız. Hasta kendi evindedir ama "Eve gitmek istiyorum" der. Bu noktada "Burası zaten senin evin" demek işe yaramaz. Bunun yerine şöyle bir yaklaşım gösterebilirsiniz: "Eve mi gitmek istiyorsun? Tamam, senin evin nasıldı, nerede yaşardın?" Böylece konuyu başka bir yöne çekmiş olursunuz. Sonrasında bir nesneye ya da hatıraya yönlendirmek etkili olur: "Senin yatak odanda bir çekmece vardı, içinde sevdiğin bir fotoğraf Gel, onu birlikte bulalım." Aslında "eve gitmek istiyorum" ifadesinin altında aidiyet, güven ve huzur arayışı vardır. Hasta eskiye dönmek, sevdiklerini hatırlamak ister. Bu durumda "pembe yalanlar" kullanılabilir. Örneğin: "Evet, burası senin evin değil haklısın. Ama bu akşam yalnız kalmak istemiyorum, birlikte kalabilir miyiz?"Bu tür duygusal, sıcak yaklaşımlar hastayı sakinleştirir" diye konuştu. Öte yandan Alzheimer hastalarında görülen halisünasyon, delüzyon ve konfabulasyon durumlarına da ışık tutan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Halisünasyon: Hasta olmayan bir şeyi görür veya duyar. "Buradan bir çocuk geçti." der. Bu durumda "Evet, ben de gördüm, gel bakalım nerede?" diyebilirsiniz. Hasta gidip baktığında "Gitmiş galiba" cevabı durumu yumuşatır. Delüzyon: Hasta olmayan olaylara inanır. Bu durumda karşı çıkmak yerine, olayı yumuşatarak sonlandırın. Konfabulasyon: Hasta hatırlayamadığı bir anıyı kendi uydurur. Yanlış olduğunu bilseniz bile düzeltmeyin; bırakın kendi anlatısını tamamlasın. Bu yaklaşımlar, hastada korku, utanç ve öfke duygularını önler ve bağı koparmadan iletişimi sürdürmenizi sağlar" açıklamasını yaptı. Alzheimer hastalarının genellikle aynı soruyu tekrar tekrar sorduğunu hatırlatan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bu soruların tekrarlanmasındaki nedenin hastanın aslında ‘Güvende miyim?’ sorusuna cevap araması olduğunu belirtti. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Bakış açınızı değiştirirseniz, bu tekrarı kişisel algılamazsınız. Hasta çevreden uyarı almazsa, izole olursa bu tekrarlar artar. Uğraşacağı, ilgileneceği bir şey olduğunda bu davranışlar azalır" mesajını verdi. Hastalara görev verin, oyun oynayın Alzheimer hastalarının çoğu zaman susuz kaldığını fark edemediğini belirten Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Çünkü su içmek karmaşık bir süreçtir: uygun bardağı bulmak, suyu doldurmak, içmek, bardağı yerine koymak Hastalar bu zinciri tamamlayamaz. Bunu aşmak için; Suyu kişiselleştirilmiş bir bardakta sunabilirsiniz. "Bak sana ne getirdim, bu sefer çay değil, suymuş" gibi ifadeler kullanabilirsiniz. "Bir tadına bak bakalım, nasılmış?" diyerek teşvik edebilirsiniz" dedi. Ayrıca hastalara günlük rutinler oluşturmanın çok önemli olduğunu aktaran Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bu durumun hastayı apati durumundan çıkararak daha günlük hayatta yer almasını sağlayacağını aktardı. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, yemek yemeği reddetme durumları için de önerilerde bulunarak, "Hastalar bazen yemek yemek istemez, tabağı fırlatabilir. Bunun nedeni tat ve koku duyusunun bozulması, çatal-kaşığın işlevini unutma veya zehirlenme korkusudur. Bu noktada sofrayı sadeleştirin, her gün aynı saatte yemek yiyin ve birlikte yemek yiyin" dedi. Hastaların kıyafet değiştirmeye direnç göstermesini ve de gece uyanarak dolaşmaları durumlarına da ışık tutan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Hastalar bazen üzerlerini değiştirmek istemezler. Bunun nedeni mahremiyet isteği ya da "teslimiyet hissidir." Çözüm için odayı uygun ısıda ve aydınlıkta tutun. Giysileri sadeleştirin (bir pantolon, bir gömlek, bir çorap). Üzerine etiket koyarak ("gömlek", "çorap") kolaylaştırın. Gece uyanmaları ve dolaşmaları hakkında da şu önlemleri alabilirsiniz. Alzheimer hastalığından dolayı hastaların beynindeki küçülmeye bağlı sirkadiyen ritim bozukluğu olur. Bu da hastalarda gece-gündür dengesini karıştırır. O nedenle Alzheimer hastalarını gündüz aktif olabilmelerini sağlamanızda fayda var. Öte yandan akşam saatlerinde loş ışık ve sakin bir ortam oluşturun. Yanında güvendiği biri olduğunda daha az huzursuz olur" ifadelerini kaydetti.
Uzmanı açıkladı: "Türkiye’de antibiyotik tüketimi yüzde 115 arttı"
18 Kasım 2025 Salı - 10:56 Uzmanı açıkladı: "Türkiye’de antibiyotik tüketimi yüzde 115 arttı" Sivas Devlet Hastanesi eczacılarından Makbule Mine Özyazıcı, Türkiye’de antibiyotik tüketiminin son 20 yılda yüzde 115 arttığını ve direnç oranlarının OECD ülkeleri arasında en yüksek seviyelerde olduğunu belirtti. Farmakovijilans Sorumlusu Ecz. Makbule Mine Özyazıcı, antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımına dikkat çekerek, yanlış kullanımın tüm dünyada ciddi bir sağlık sorunu haline geldiğini belirtti. Özyazıcı, antibiyotiklerin yalnızca bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları tedavi ettiğini vurgulayarak, "Antibiyotikler ateş düşürücü veya ağrı kesici değildir. Soğuk algınlığı ve grip gibi virüs kaynaklı hastalıklarda etkisi yoktur" dedi. Yanlış ve gereksiz antibiyotik kullanımının bakterilerin güçlenmesine ve ilaçlara direnç geliştirmesine yol açtığını ifade eden Özyazıcı, bunun antimikrobiyal direnç olarak adlandırıldığını ve küresel bir tehdit oluşturduğunu belirtti. Dünya genelinde her yıl yaklaşık 700 bin kişinin antibiyotik direnci nedeniyle yaşamını yitirdiğini hatırlatan Özyazıcı, mevcut artışın devam etmesi halinde bu sayının 2050 yılında yıllık 10 milyona ulaşabileceğini kaydetti. Türkiye’de antibiyotik tüketiminin son 20 yılda yüzde 115 arttığını ve direnç oranlarının OECD ülkeleri arasında en yüksek seviyelerde olduğunu belirten Özyazıcı, hekim önerisi olmadan antibiyotik kullanımının tehlikeli olduğunu vurguladı. Özyazıcı, "Hastalar kendilerini iyi hissetse bile tedaviyi hekimin belirttiği süreden önce bırakmamalıdır. Antibiyotikler sadece bireyi değil, toplum sağlığını da etkileyen ilaçlardır" diye konuştu.
Kepez’den hasta yakınlarına "5 yıldızlı konukevi" hizmeti
18 Kasım 2025 Salı - 10:43 Kepez’den hasta yakınlarına "5 yıldızlı konukevi" hizmeti Kepez Belediyesi, Hasta Yakınları Konukevi’nde kapsamlı bir dönüşüme imza atarak hizmet standartlarını adeta "5 yıldızlı otel" seviyesine yükseltti. Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz, "Hasta Yakınları Konukevi’mizde başlattığımız dönüşüm, bizim için sadece bir hizmet iyileştirmesi değil; zor günler yaşayan hasta ve hasta yakınlarımızın yanında durma sorumluluğumuzun bir gereğidir" dedi. Kepez Belediyesi’nin Hasta Yakınları Konukevi, misafirlerine konforlu ve kaliteli bir hizmet sunuyor. Belediye, konukevinde gerçekleştirilen yeniliklerle hasta ve hasta yakınlarına 5 yıldızlı otel konforunda hizmet sunuyor. "7 gün 24 saat hizmet" Daha önce konukevi hafta içi 17.00’den sonra ve hafta sonları misafir kabul edilmezken, Başkan Kocagöz döneminde artık haftanın 7 günü 24 saat kayıt alınıyor. Gece 03.30’da dahi giriş yapmak isteyen hasta yakınları hiçbir sorun yaşamadan konaklamaya kabul ediliyor. "Konaklama sayısında rekor artış" Önceki yıllarda yılda en fazla 240 kişinin konaklayabildiği konukevinde, yeni düzenlemelerle bu sayı 1300 kişiye yükseldi. Ayrıca daha önce olmayan, şehit ve gazi aileleri için resmi olarak ücretsiz konaklama uygulaması başlatıldı.2 kişilik ve 3 kişilik odaların yanı sıra engellilerinde rahatça konaklayabileceği oda konseptide konukevinde bulunuyor. "Konaklama süresi 30 güne çıktı" Daha önce 15 gün olan konaklama süresi, ihtiyaçların daha sağlıklı karşılanabilmesi adına 30 güne çıkarıldı. Konukevi konforu artıran yeni hizmetlerle de hasta ve yakınlarına sosyal belediyecilik hizmetlerinin en güzel örneklerini sunuyor. Her misafire ücretsiz havlu ve şampuan seti, haftada 1 kez yerine haftanın her günü oda temizliği, yatak kapasitesinin 60’tan 90’a çıkarılması,7 gün 24 saat taze çay ve sıcak kahve ikramı, misafirlerin çamaşırlarının ücretsiz yıkanması ve kurutulması, ücretsiz internet hizmeti yenilikler arasında yer alıyor. Pazar günü gelen ve hastaneden belge alamayan hasta yakınları artık mağdur edilmiyor. Bu uygulama ile Türkiye’nin 81 ilinden tedavi için gelen her vatandaşa konukevinin kapıları sonuna kadar açık. Ayrıca Konukevi’nde, bahçe düzenlemesi yapılarak yeşilliklerle donatıldı, kamelya ve banklarla keyifli oturma alanı oluşturuldu. Lobiye büyük ekran TV konularak misafirlerin birlikte film ve milli maç izleyebileceği sosyal bir ortam sağlandı. Soğuk içecek ve atıştırmalıklar için konukevi içine otomat yerleştirildi. Hastanelere ulaşım için hazırlanan ulaşım planlama cetveli her misafire verilerek, ulaşım imkanlarına rahatça ulaşabilmeleri sağlandı. Çocuk misafirlere balon, uçurtma, boya defteri ve kalem gibi hediyeler sunularak bu zor günleri daha rahat ve keyifli bir şekilde atlatabilmeleri hedeflendi. Kültürel ve sosyal imkanlar genişletildi Konukevindeki kütüphane 400 kitaptan bin 500 kitaba çıkarılarak zenginleştirildi. Misafirlerin boş zamanlarını değerlendirebilmesi için bilardo, masa tenisi ve tavla alanları oluşturuldu. Lobide ve yemekhanede olmak üzere iki ayrı noktaya ücretsiz arıtmalı içme suyu dolabı yerleştirildi. "5 yıldızlı hizmet" Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz, "Hasta Yakınları Konukevi’mizde başlattığımız dönüşüm, bizim için sadece bir hizmet iyileştirmesi değil; zor günler yaşayan vatandaşlarımızın yanında durma sorumluluğumuzun bir gereğidir" dedi. Konukevinin 7 gün 24 saat açık hale getirildiğini belirten Başkan Kocagöz, "Gece 03.30’da bile kapımızı çalan bir hasta yakınımıza ‘Hoş geldiniz’ diyebilmenin huzurunu yaşıyoruz. Kapasitemizi artırdık, konforu yükselttik, temizlikten güvenliğe, çay-kahveden ücretsiz çamaşır hizmetine kadar her ayrıntıyı yeniden ele aldık. Eskiden yılda 240 kişinin konakladığı yer bugün 1300 kişiye hizmet verebiliyor. Şehit ve gazi ailelerimize ücretsiz konaklama sağlamak ise bizim için ayrı bir onurdur. Çocuklarımızdan yaşlılarımıza kadar herkesin rahat edeceği, sosyal alanlarıyla, kütüphanesiyle, bilardo ve masa tenisiyle nefes alabileceği bir ortam oluşturduk. Biz Kepez’de sadece bir konukevi işletmiyoruz; insanımıza değer veren, onların yükünü biraz olsun hafifletmeye çalışan bir anlayışı büyütüyoruz" diye konuştu.