Son Dakika
|
Güllü’nün kızı ve arkadaşı kasten öldürme suçu şüphesiyle yakalandı
Kırıkkale OSB'de kimya fabrikasında korkutan yangın!
Beşiktaş Başkanı Serdal Adalı PFDK’ya sevk edildi
ABD medyası: "ABD'ye ait F-18 savaş uçakları, Venezuela hava sahasına girdi"
Torununu görebilmek için yasal süreç başlatan Özer Aci: "Mahkemeye başvurdum"
Güllü’nün kızının yakalanmadan önceki görüntüleri ortaya çıktı
İki aile arasında çıkan kavgada mahalle savaş alanına döndü!
Adana’da tarım işçileri taşıyan servis kanala düştü: 18 yaralı
Küçükçekmece’de metrobüs yangını
Arnavutköy’de silahlı gasp dehşeti
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Qingshui Geothermal Park Reflects Taiwan’s Rise in Renewable Energy
Togg, 5 büyükşehirde bayilik sistemine geçiyor
Ahmet Çakar taburcu edildi
Tayland-Kamboçya sınırında can kaybı 14'e yükseldi
Kadınlar saç başa kavgaya tutuştu: O anlar kamerada
Böyle kar görülmedi: Kalınlık dozeri aşıyor
Beşiktaş Başkanı Serdal Adalı PFDK’ya sevk edildi
Beyaza bürünen Sarıkamış havadan görüntülendi
SAĞLIK
Malatya’da yaşlı hasta için ambulans helikopter havalandı
10 Aralık 2025 Çarşamba - 16:35:44
Malatya’nın Darende ilçesinde kalp krizi şüphesiyle hastaneye kaldırılan 77 yaşındaki kadın hasta için ambulans helikopter sevk edildi. Edinilen bilgilere göre, F.Y. ikametinde aniden rahatsızlandı. Kalp krizi olabileceği değerlendirilerek Darende Devlet Hastanesi’ne kaldırılan hastaya burada ilk müdahale yapıldı. Doktorların durumun ciddiyetini belirtmesi üzerine hava ambulansı talep edildi. Kısa sürede ilçeye ulaşan ambulans helikopter, F.Y.’yi alarak Malatya Turgut Özal Tıp Merkezi’ne nakletti. Hastanın tedavisinin burada devam ettiği öğrenildi.
10 Aralık 2025 Çarşamba - 16:33
OMÜ’den minik kalplere sağlık dokunuşu
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu (MYO), sosyal sorumluluk ve toplum sağlığı bilincini artırma hedefi doğrultusunda ilkokul öğrencilerine yönelik olarak "Oral Hijyen Eğitimi ve Ağız Sağlığı Farkındalığının Artırılması" konulu kapsamlı bir eğitim programı düzenledi. Atakum Kaymakamlığı ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliği ile yürütülen etkinlikte, üniversite öğrencileri ile ilkokul öğrencileri bir araya geldi. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dişçilik Hizmetleri Bölümü tarafından organize edilen program, çocuklara erken yaşta ağız ve diş sağlığı alışkanlıklarının kazandırılması amacıyla teorik bilgilendirmeler ve uygulamalı eğitimler şeklinde planlandı. Etkinlikte Ağız ve Diş Sağlığı Programı öğretim elemanları ve öğrencileri aktif rol aldı. Programda, Dişçilik Hizmetleri Bölüm Başkanı Doç. Dr. Necati Kaleli ve Program Danışmanı Öğr. Gör. Uzm. Semih Ercan Akgün öncülüğündeki program öğrencileri, minik öğrencilere ağız hijyeninin önemini yaşlarına uygun materyallerle anlattı. Eğitim kapsamında; Program Danışmanı Öğr. Gör. Uzm. Semih Ercan Akgün tarafından diş çürüklerinin oluşumu, sağlıklı beslenme ve doğru diş fırçalama tekniklerinin ağız ve diş sağlığı üzerindeki etkileri üzerine sunum yapıldı. Teorik sunumun ardından gerçekleştirilen uygulamalı bölümünde, ilkokul öğrencilerine maketler üzerinde doğru diş fırçalama yöntemleri birebir gösterilerek uygulama fırsatı sunuldu. Böylece çocukların korkularını yenmeleri ve diş hekimi kontrollerine daha olumlu yaklaşmaları hedeflendi. Etkinlik sonunda, projeye ev sahipliği yapan Kurupelit İlkokulu Müdürü Fırat Şad’a, öğretmenlere ve katılımcılara teşekkür edildi. Bu tür eğitimlerin, üniversite ve toplum kaynaşmasını sağlarken, sağlıklı nesillerin yetişmesi açısından da büyük önem taşıdığı vurgulandı.
10 Aralık 2025 Çarşamba - 16:32
Okul kantinlerinde denetim
Menteşe Belediyesi Zabıta ekipleri, Menteşe İlçe Sağlık Müdürlüğü, Menteşe İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Menteşe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden oluşan komisyon ile birlikte okul kantinlerinde denetim yaptı. Komisyon tarafından gerçekleştirilen denetimlerde; Menteşe ilçesinde bulunan okul kantinlerinde işyeri açma ve çalıştırma ruhsatları, odalardan alınmış fiyat listeleri, ürünlerin fiyat etiketleri, genel ve gıda hijyeni, işletme kayıt belgeleri, ürünlerin son kullanma tarihleri, satılan gıdaların mevzuata uygunluğu ile güvenlik ekipmanları titizlikle kontrol edildi. Menteşe Belediyesi Zabıta ekipleri geçtiğimiz günlerde fırınlarda ekmek gramajı ve hijyen denetimleri, zincir marketlerde fiyat uyum denetimleri ve kasaplarda ürün güvenliği kontrolleri yapmıştı. Zabıta ekipleri, en son sosyo-kültürel alana kurulan pazar yerinde etiket kontrolü gerçekleştirerek, etiket uygunluğu bulunmayan ürünler için pazarcıları uyarmış ve düzen sağlamıştı. Bu kapsamlı denetimlerin devamı olarak, Belediye ekipleri bugün İlçe Sağlık Müdürlüğü, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte okul kantinlerini denetledi. Başkan Köksal Aras, "Eğitim yuvası okullarımızda beslenme de güvenli olmalı" Menteşe Belediye Başkanı Gonca Köksal Aras, denetimlerle ilgili yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Çocuklarımızın sağlığı bizim için her şeyden önce gelir. Okullar eğitim yuvaların olmalarının yanı sıra, aynı zamanda günlük beslenmenin gerçekleştiği güvenli alanlardır. Kantinlerimizin temiz, hijyenik, kurallara uygun ve sağlıklı gıda satışının gerçekleştiği yerler olması, çocuklarımızın gelişimi açısından hayati önem taşıyor. Çocuklarımızın sağlığını korumak, hepimizin ortak sorumluluğudur." Denetimlerin belirli periyotlarla devam edeceğini ifade eden Başkan Köksal Aras, "Tüketicinin güvenliği, işletmelerin sorumluluklarını yerine getirmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması konusunda kararlıyız" dedi.
10 Aralık 2025 Çarşamba - 15:25
Prof. Dr. Karalezli: "Gençlerde diz ağrısı önemlidir""
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Nazım Karalezli, kas iskelet sistemi tümörlerini anlattı. Kemik tümörlerinin çeşitlerini, bulgularını ve tedavi seçeneklerini paylaşan Dr. Karalezli, özellikle gençlerde diz ve omuz çevresi ağrılarına vurgu yaparak "10-20 yaş arasındaki gençlerde diz ve omuz ağrısı önemlidir" ifadelerini kullandı. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Nazım Karalezli, kas-iskelet sistemi tümörlerine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Kemir tümörleri Tümörlerin her zaman kötü huylu olmadığına dikkat çeken Karalezli, "Kemik tümörleri kabaca ikiye ayrılır. İyi huylu tümörler ve kötü huylu tümörler yani kanserler" ifadelerini kullanarak, kötü huylu tümörlerin hem kemiğin kendi kanserlerinden hem de vücudun başka yerlerinden sıçrayan tümörlerden kaynaklanabileceğini söyledi. Kemik tümörleri arasında en sık metastatik tümörlerin görüldüğünü aktaran Karalezli, "Aslında en çok görülen kemik tümörleri metastatik tümörlerdir. Yani vücutta herhangi bir yerdeki tümörün kemiğe sıçraması ile olan tümörlerdir. Kemiğe en çok metastaz yapan kanserler akciğer, meme, böbrek, troid ve prostat kanserleridir" dedi. Belirtilerin hastalığın türüne göre değiştiğini belirten Prof. Dr. Karalezli, "Metastatik tümörlerin bulguları asıl tümörün olduğu yere göre değişir. Örneğin akciğer kanserinin bulgusu ile böbrek kanserininki farklıdır. Ama genel olarak halsizlik, bulantı, kilo kaybı ve ateş gibi bulgular görülebilir. Metastatik tümörlerde ve kemiğin kendi tümöründe asıl semptom ağrıdır" dedi. "Ağrı vücudun savunma ve uyarı mekanizmasıdır" Ağrıların özelliklerine dikkat çeken Karalezli, "Ağrının dinlenme sırasında ve gece ağrıları şeklinde olması önemlidir" diyerek geçmeyen kemik ağrılarının ihmal edilmemesi gerektiğini vurguladı. Karalezli, "Ağrı vücudun savunma ve uyarı mekanizmasıdır" ifadeleriyle uzun süren, gittikçe artan ve ilaçlara yanıt vermeyen ağrıların araştırılması gerektiğini belirtti. "Metastatik tümörleri 50 yaştan sonra görülür" Yaş gruplarına göre risk dağılımına da değinen Karalezli, "İstatistiksel olarak primer kemik tümörleri en çok 10-20 yaş arasında, metastatik tümörleri de 50 yaştan sonra görülürler" dedi. Tümörlerin en sık görüldüğü bölgelerin de yaşa göre değiştiğini söyleyerek, "En çok diz çevresi. Daha sonra omuz çevresi. Metastatik tümörler ise omurga ve kalça çevresinde sıktır" ifadelerini kullandı. "Kesin tanı ise biyopsi ile konulur" Tanıda kan testlerinin sınırlı olduğunu belirten Karalezli, "Genel olarak spesifik bir test yoktur. Kemik tümörlerinde görüntüleme yöntemleri daha çok işe yararlar" diyerek röntgen, tomografi, MR ve sintigrafinin en çok kullanılan yöntemler olduğunu söyledi. "Kesin tanı ise biyopsi ile konulur" diye ekledi. Tedavi seçeneklerine ilişkin konuşan Karalezli, "Kemik tümörlerinde bazen hiçbir şey yapmayız ve takip ederiz. Tabii ki bu iyi huylu olduğu kesin olan tümörlerde uygulanan bir yöntemdir" dedi. İyi huylu olsa bile bazı durumlarda cerrahiye ihtiyaç duyulabileceğini belirterek, "Kırık riski varsa, sinire baskı yapıyorsa veya kemikte deformiteye neden oluyorsa iyi huylu da olsa cerrahi tedavi öneririz" ifadelerini kullandı. Kötü huylu tümörlerde cerrahinin temel tedavi olduğunu belirten Karalezli, "Cerrahi tedavide tümörü çıkartabildiğimiz gibi ampütasyon dediğimiz kolu veya bacağı alma şeklinde çok istemediğimiz tedavi şeklini de yapabiliriz" dedi. Son yıllarda uzvu koruyucu yöntemlerin geliştiğini vurguladı ve bazı durumlarda kemoterapi ile cerrahinin birlikte uygulandığını söyledi. Karalezli, patolojik kırıklara ilişkin olarak, "Normalde kemiğin kırılmasına neden olmayacak enerjideki bir travma ile kemikte kırık olması patolojik kırıktır" diyerek bunun ekseriyetle kemik erimesi veya tümör gibi altta yatan nedenlerden kaynaklandığını ifade etti. Toplumda yaygın olan yanlış inanışlara da değinen Karalezli, "Tümöre neşter vurulursa azar", " Bu çok genel ve yanlış bir inanıştır" sözleriyle cerrahiden kaçınmanın doğru olmadığını belirtti. Yanlış tedavi edilen kötü huylu tümörlerin tekrar edebileceğini söyleyerek, "Bu nedenle hastaların da patoloji sonuçlarını takip etmeleri gerekli ve önemlidir" ifadelerini kullandı.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
13 Kasım 2025 Perşembe- 14:14
Sonbaharda alerjilere dikkat: Polenler gitti, küf mantarları geldi
2
10 Aralık 2025 Çarşamba- 10:02
Silifke’de ilk kez bacak tıkanıklığı ameliyatı gerçekleştirildi
3
14 Nisan 2025 Pazartesi- 09:06
Prof. Dr. Habib Bilen; "Şeker kalbi vuruyor"
4
04 Aralık 2025 Perşembe- 11:10
Parkinson’da bağırsak- beyin iletişimi çip üstü organ teknolojisiyle araştırılıyor
5
09 Aralık 2025 Salı- 10:21
Uzmanı uyardı: "Ateş, öksürük ve halsizlik belirtilerine dikkat"
17 Kasım 2025 Pazartesi - 11:42
Tansiyon hastaları için sabah kahvesi riskli olabilir
Medical Point Gaziantep Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Çakır, "Tansiyon hastaları için sabah kahvesi riskli olabilir" dedi. Medical Point Gaziantep Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Çakır, tansiyon hastalarını kahve içmemeleri konusunda uyardı. Uzman Dr. Çakır, "Sabahları ayılmak için içilen mis kokulu kahve, birçok kişi için güne başlarken vazgeçilmez bir alışkanlık. Hipertansiyon hastalarının kahve tüketimi konusunda daha dikkatli olması gerekiyor" dedi. Medical Point Gaziantep Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Çakır, kafeinin kan basıncı üzerindeki etkilerine dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu. Çakır, bazı bireylerde kafeinin kısa süre içinde tansiyonu belirgin şekilde yükseltebildiğini söyledi. "Yüksek tansiyon riskini artırabiliyor" Uzm. Dr. Mehmet Çakır, kahvede bulunan kafeinin özellikle hipertansiyon hastalarında ani kan basıncı artışlarına yol açabileceğine değinerek, "Kafein, hassas kişilerde tansiyonu birkaç saatliğine yükseltebilir. Bu durum, hipertansiyon hastalarında ek bir risk oluşturabilir. Ayrıca bazı tansiyon ilaçlarının etkisinin zayıflamasına da neden olabileceği için kahve tüketimi konusunda dikkatli olmak önemlidir. Kahvenin tamamen bırakılması gerektiğini söylemese de, hipertansiyon hastalarının tüketim miktarını takip etmeleri, sabah aç karnına kahve içmemeleri ve doktorlarına danışarak bireysel risk durumlarını öğrenmeleri gerekiyor" ifadelerini kullandı. "Her bünye kafeine farklı tepki verir" Uzm. Dr. Mehmet Çakır, herkesin kafeine aynı şekilde tepki göstermediğini de vurgulayarak, kahve tüketiminden sonra çarpıntı, baş ağrısı veya tansiyon yükselmesi hisseden kişilerin mutlaka bir uzmana başvurması gerektiğini söyledi.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 11:40
Samsun’da sağlık yatırımlarında yeni adım
Samsun’un sağlık altyapısını güçlendiren yatırımlar kapsamında, kentin ve bölgenin önemli bir ihtiyacını karşılayacak olan Yeni Halk Sağlığı Laboratuvarı ile İl Sağlık Müdürlüğü hizmet binasının yer teslimi düzenlenen törenle yapıldı. Samsun İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada; Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen yatırımların şehir genelinde hız kesmeden devam ettiği belirtilerek, yeni laboratuvar ve müdürlük binasının Samsun’a dünya standartlarında bir referans merkezi kazandıracağı vurgulandı. Samsun İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mustafa Uras, sağlık yatırımlarının ilin her noktasına yayıldığını belirterek, "Şehrimizde Cumhurbaşkanımız öncülüğünde, Sağlık Bakanlığımızın desteğiyle yürütülen çalışmalar kapsamında yenilenmeyen ya da inşaatı devam etmeyen bir bölgemiz yok. İlçelerimizin tamamı sağlık yatırımı anlamında adeta bir şantiye gibi. Terme, Salıpazarı, Çarşamba, Bafra, Bafra Ağız ve Diş Sağlığı, 19 Mayıs, Kavak, Havza, Lâdik, Vezirköprü devlet hastanelerimiz tamamlandı, Alaçam-Yakakent, Atakum, Tekkeköy, Ayvacık Devlet Hastanelerimizin inşaat süreçleri devam ediyor. Şimdiki Sağlık Müdürlüğü binamızın bulunduğu alanda yapılacak İlkadım Devlet Hastanesi inşaatımız ise ihale sürecinde. Bölgemizin sağlıktaki yıldızı Samsun Şehir Hastanemiz de hizmete girmek üzere. Bu sağlık yatırımlarımızdan sonra şimdi de tetkik ve tedavi süreçlerinin önemli bir ayağı olan, özellikle pandemi döneminde önemi daha iyi anlaşılan Halk Sağlığı Laboratuvarımızın ihale süreci tamamlandı ve binanın yer teslimini yüklenici firmaya gerçekleştirdik. 1978 yılında yapılan ve 2 bin 700 m2 kapalı alanda kısıtlı fiziki imkanlarla sadece Samsun’a değil, ülkemizdeki birçok farklı ile tetkik imkânı sunan Halk Sağlığı Laboratuvarımızı ve ona entegre olarak yapılacak İl Sağlık Müdürlüğü binamızı 599 milyon TL’lik bir yatırımla, 550 günde Samsunumuza yakışır nitelikte, dünya standartlarında yeniden inşa edeceğiz" dedi. Uras, yeni yatırımın üç önemli kazanım sağlayacağını ifade ederek, "Samsun’un ülke genelinde örnek bir referans laboratuvarına kavuşması, mevcut müdürlük binasının bulunduğu alanın İlkadım Devlet Hastanesi olarak yeniden şehre kazandırılması, daha nitelikli ve modern bir idari merkez binasının hizmete alınması" ifadelerini kullandı. Törene; Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Dr. Bekir Şahin, Destek Hizmetleri Başkanı Arslan Kayhan, Personel Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Hüseyin Yalçın Büyükkarabacak, Sağlık Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Kemal Serhan Sandıkçı, Başkan Yardımcıları Özcan Şenyurt, Ahmet Genç ve Uzman Nurcan Ayvaz, müdürlük yöneticileri, teknik ekip ve yüklenici firma temsilcileri katıldı.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 11:23
Sincan’da mavi balonlar "Diyabet İçin" gökyüzündeydi
Sincan Belediyesi, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında diyabetli çocuklar ve aileleri için özel bir yemek programı düzenledi. Diyabete dikkat çekmek ve farkındalığı artırmak amacıyla gerçekleştirilen programda çocuklar ve aileleri, diyabet ve umudun simgesi mavi balonları gökyüzüne bıraktı. Ankara’nın Sincan Belediyesi, diyabetli çocuklar ve ailelerinin katılımıyla önemli bir farkındalık etkinliği düzenledi. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında Sincan Belediye Başkanı Murat Ercan diyabetli çocuklar ve aileleriyle bir araya geldi. "Söz verdiğimiz gibi yanınızdayız" Başkan Murat Ercan program açılışında yaptığı konuşmada şunlara değindi: "Tip 1 diyabetin zorluğunu yaşayan bilir. Bununla mücadele etmek gerçekten zor. Her şey bir tarafa yanınızda olduğumuzu bilmenizi istiyorum. İnşallah bu dayanışmamız, birlikteliğimiz hep devam eder diye temenni ediyorum. Söz verdiğimiz gibi elimizden gelen her konuda yanınızdayız ve olmaya da devam edeceğiz." Program sonunda Başkan Ercan çocuklarla birlikte gökyüzüne diyabet farkındalığını simgeleyen mavi balonlar bıraktı. Gökyüzünde renkli görüntüler oluşurken çocukların sevinci görülmeye değerdi.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 10:54
Erken doğum bir hastalık değil, yönetilmesi gereken bir süreçtir
Denizli Özel Egekent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yavuz Selim Güler, prematüre bebeklerin doğru bakım ve takiple sağlıklı bir yaşam sürdüklerini belirterek, "Erken doğum bir hastalık olarak değil, yönetilmesi gereken bir süreçtir" dedi. Denizli Özel Egekent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yavuz Selim Güler, Dünya Sağlık Örgütü’nün 37. gebelik haftasından önce dünyaya gelen bebekleri ’prematüre’ olarak tanımladığını, tüm dünyada her 10 bebekten birinin prematüre doğduğunu söyledi. Türkiye’de bu oranın yüzde 12’ye ulaştığını ve her yıl yaklaşık 150 bin bebeğin erken doğduğunu belirten Uzm. Dr. Yavuz Selim Güler, 17 Kasım Dünya Prematüre Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada; "Prematüre doğum, anne karnında yeteri kadar gelişimini tamamlamadan dünyaya gelen bebekler için ciddi sağlık riskleri oluşturabilir. Özellikle 25 haftadan önce ve 1 kilogramın altında doğan bebekler için bu riskler daha da artmaktadır. Prematüre bebeklerin hayatta kalma oranını artırmak için erken teşhis ve doğru bakımın kritik önem taşıyor" diye konuştu. Prematüre bebeklerin özellikle akciğer, kalp, beyin ve böbrek gibi organları henüz tam olarak gelişmemiş olduğundan, solunum yetmezliği, hipotermi, akciğer kanaması veya ağır enfeksiyon gibi komplikasyonlara karşı oldukça hassas olduklarının altını çizen Uzm. Dr. Yavuz Selim Güler, "Bu bebeklerin multidisipliner bir ekip tarafından, yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde takip edilmesi gerekiyor. Bebeklerin 2 kilogram ve üstüne çıktıklarında ve annelerinin besleyebileceği düzeye geldiklerinde taburcu edilmesi uygun olur ancak bu süreçte yaklaşık 3,5 aylık takip süresi gereklidir" ifadelerini kullandı. Türkiye’de her yıl yaklaşık 50 bin prematüre bebeğin 1 kilogramın altında dünyaya geldiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Yavuz Selim Güler, şöyle konuştu: "Prematüre doğumun önlenmesi için risk faktörlerini bilmek ve düzenli takipleri aksatmamak çok önemli. Yüksek tansiyon, çoğul gebelikler, vajinal kanama veya akıntılar, diyabet ve rahim ağzı sorunları gibi durumlarda özellikle dikkatli olunmalı. Erken doğum bir hastalık olarak değil, yönetilmesi gereken bir durum olarak ele alınmalı. Prematüre bebekler normal bir gelişim süreci geçirebilecek, üretken ve sağlıklı bir yaşam kapasitesine sahiptir. Sadece bu kapasiteyi kendi başlarına harekete geçirme yeteneğine henüz sahip değillerdir" Uzm. Dr. Yavuz Selim Güler, "Erken doğanlar, yenidoğan hekiminin ellerindeyse kazanır" prensibini vurgulayarak, prematüre bebeklerin doğru bakım ve takiple sağlıklı bir yaşam sürdüklerini sözlerine ekledi.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 10:40
Küçük adımlar, büyük hayatlar
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Dilara Yılmaz, prematüre bebekler için attığımız her küçük adım, onların büyük hayatlarına açılan bir kapı olduğunu söyledi. Her yıl Kasım ayının üçüncü haftasında kutlanan Dünya Prematüre Haftası’nın, toplumun tüm kesimlerini bilinçlendirmeyi amaçlayan önemli bir farkındalık etkinliği olduğunu belirten Medicana Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Dilara Yılmaz, "Dünya Sağlık Örgütü, 2025 itibarıyla 1 Kasım olarak tanımladığı Dünya Prematüre Günü, erken doğan bebeklerin hayata tutunma mücadelesine ışık tutuyor. Prematüre doğan her bebek, hayatın ilk anlarından itibaren solunum, ısı düzenlemesi, enfeksiyonla mücadele ve beslenme açısından özel desteğe ihtiyaç duyuyor. Bu sebeple yenidoğan yoğun bakım üniteleri, bu bebeklerin hayati yolculuğunda kritik bir rol üstleniyor." Mor rengin bu haftanın sembolü olduğunu hatırlatan Yılmaz, bu rengin umut, dayanışma ve farkındalığı temsil ettiğini ifade etti. Uz. Dr. Dilara Yılmaz, dünya genelinde her yıl 15 milyon bebeğin prematüre doğduğunu ve erken doğumun hâlâ 5 yaş altı çocuk ölümlerinin en önemli nedenlerinden biri olduğunu vurguladı. Yılmaz, "Teknolojik olarak donanımlı yenidoğan yoğun bakım üniteleri ve alanında uzman ekipler sayesinde, prematüre bebeklerin yaşam şansı her geçen yıl artıyor. Aile merkezli bakım yaklaşımı ise hem bebeklerin gelişimine hem de ailelerin sürece uyumuna büyük katkı sağlıyor" dedi. Türkiye’de her yıl doğan bebeklerin yüzde 11-12’sinin prematüre olduğunu belirten Uz. Dr. Dilara Yılmaz, ülkemizin bu alanda önemli ilerlemeler kaydettiğini ifade etti. Yılmaz, "Son 30 yılda bebek ölüm hızında yüzde 80’e yakın bir azalma sağlandı. 2024 yılı itibarıyla 400’ün üzerinde üçüncü basamak Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi hizmet veriyor. Güncel çalışmalara göre yenidoğan yoğun bakımda ortalama sağ kalım oranı yüzde 96,5 gibi oldukça yüksek seviyelerde." Prematüre doğuma yol açan risk faktörleri arasında çoğul gebelikler, gebelik yaşının çok erken veya ileri olması, hipertansiyon, diyabet, enfeksiyonlar ve yetersiz gebelik takibinin öne çıktığını belirtti. Prematüre bebeklerin taburculuk sonrası dönemde düzenli takibinin son derece önemli olduğunu vurgulayan Yılmaz, şunları söyledi; "Prematüre doğan bebeklerin yaklaşık yarısında gelişimsel, işitme veya görsel sorunlar görülebiliyor. Bu sebeple taburculuktan sonra düzenli kontrol, nörogelişimsel değerlendirme, işitme ve görme taramaları mutlaka yapılmalıdır." Uz. Dr. Dilara Yılmaz, Dünya Prematüre Haftası’nın yalnızca bir farkındalık haftası değil, aynı zamanda bir sorumluluk çağrısı olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı: "Erken doğumu azaltmak, yenidoğan bakım standartlarını geliştirmek ve aileleri bilinçlendirmek hepimizin ortak görevidir. Her bebek güçlü bir başlangıcı, eşit yaşam şansını hak ediyor. Prematüre bebekler için attığımız her küçük adım, onların büyük hayatlarına açılan bir kapıdır."
17 Kasım 2025 Pazartesi - 10:31
Karacasu’da afet farkındalık eğitimi
Aydın Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından Karacasu ilçesinde kursiyerlere afet farkındalık eğitimi verildi. Aydın AFAD il genelinde bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerine devam ediyor. AFAD personelleri son olarak Karacasu’da kursiyerlere yönelik bilgilendirme faaliyetinde bulundu. Karacasu Kaymakamlığı Sosyal Dayanışma Merkezi kursiyerlerine afet farkındalık eğitimi verildi. Ayrıca ekipler, Efeler Berin Menderes KYK Kız Yurdu öğrencilerine ise kariyer günleri kapsamında AFAD ve AFAD Gönüllülüğü hakkında bilgilendirme yapıldı. Bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerin önümüzdeki günlerde de devam edeceği öğrenildi.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 10:19
Kanguru bakımı, prematüre bebeklerde yaşam kaybını azaltıyor
Uzm. Dr. Aşkın Güra Bayık, prematüre bebeklerde kanguru bakımının önemine dikkati çekerek, ten temasının yenidoğanların hayatta kalma oranını belirgin şekilde artırdığını vurguladı. Memorial Antalya Hastanesi Yenidoğan, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Aşkın Güra Bayık, "17 Kasım Dünya Prematüre Günü" nedeniyle prematüre bebeklerde kanguru bakımı olarak da nitelendirilen ten-tene temasın hayati önemine dikkat çekti. Prematüre doğumların 5 yaş altı çocuk ölümlerinin başlıca nedeni olduğunu belirten Bayık, düşük ve yüksek gelirli ülkeler arasındaki hayatta kalma farkının büyük olduğuna dikkat çekti. En önemli neden: Erken doğum 37. gebelik haftasından önce doğan bebeklerin prematüre kabul edildiğini açıklayan Dr. Bayık, yenidoğan ölümlerinin en yaygın nedeninin erken doğum olduğunu söyledi. 1000 gramın altındaki bebeklerde ölüme en sık solunum yetmezliği ve enfeksiyonun yol açtığını hatırlatan Bayık, prematüre doğumların çoğunun doğal süreçlerle gerçekleştiğini, ancak enfeksiyon veya riskli gebelik gibi tıbbi nedenlerle de ortaya çıkabileceğini belirtti. Bayık, "Erken doğumu önlemek için önerilen adımlar ise düzenli doğum öncesi bakım, sağlıklı yaşam tarzı, kronik hastalıkların kontrolü, stresten uzak durmak ve erken uyarı işaretlerini bilmek" dedi. "Yoğun bakımda bebek anne ile temas etmeli" Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde tedavi gören prematüre bebeklerin, hayata sağlıklı başlayabilmeleri için anne ile temasının büyük önem taşıdığını vurgulayan Uzm. Dr. Bayık, "Anne-bebek teması hem bebeğin iyileşme sürecini hızlandırıyor hem de annenin kendisini yeterli hissetmesine yardımcı oluyor. Bu nedenle bez değiştirme, temizlik ve beslenme gibi süreçlere anne ve babanın dahil edilmesi şart" ifadelerini kullandı. "Aileler birçok problemle mücadele ediyor" Prematüre doğum sonrası ailelerin ciddi bir yük altında kaldığını belirten Bayık, annenin erken lohusalık dönemi, aile içi destek eksikliği ve diğer çocukların bakımı gibi sebeplerle zorlandığını söyledi. Yenidoğan yoğun bakımda bebeği bulunan annelerin yaklaşık üçte birinde akut stres bozukluğu görülebildiğini ifade etti. Kanguru bakımının faydaları saymakla bitmiyor Dr. Bayık, kanguru bakımının bebek ve ebeveyn arasındaki uzun süreli ten temasını sağlayarak birçok olumlu etki oluşturduğunu aktararak, "Kanguru bakımı; emzirmeyi artırır, stres seviyelerini düşürür ve aile bağlarını güçlendirir. Yapılan son çalışmalar, klinik olarak stabil kabul edilmeden önce bile ten temasının başlatılmasını öneriyor. Bu temas, ısı düzenlenmesini iyileştirir, enfeksiyonu önler, anne sütü üretimini artırır ve prematüre bebeklerde ölüm riskini ciddi şekilde azaltır" dedi.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 10:04
Grip antibiyotikle tedavi edilemez
Hava şartları nedeniyle çoğunlukla kapalı ortamlarda vakit geçirilen kış aylarında birçok kişi grip hastalığına yakalanabiliyor. Halk arasında "paçavra hastalığı" olarak da bilinen grip, yüksek ateş, halsizlik, kas ağrıları ve burun akıntısı gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Çam Sakura Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Özlem Altıntaş Aydın, grip belirtilerinin çoğunlukla şiddetli olduğunu ve kişiyi gerçekten de paçavra gibi yorgun, halsiz bıraktığını belirterek, "Grip tedavisinde yapılan en yaygın hatalardan biri, antibiyotik kullanmaktır. Antibiyotikler bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek için geliştirilmiş ilaçlardır. Grip ise bir virüs tarafından meydana gelir. Bu nedenle antibiyotiklerin grip tedavisinde hiçbir etkisi yoktur. Ancak, halk arasında antibiyotiklerin viral enfeksiyonlarda da etkili olduğu yönündeki yanlış inanış, antibiyotiklerin gereksiz kullanımına ve antibiyotik direncinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır" dedi. Prof. Dr. Aydın, gribin, influenza virüslerinin neden olduğu bir solunum yolu enfeksiyonu olduğunu belirterek, "Virüs, hasta kişilerin öksürmesi, hapşırması veya konuşması sırasında havaya yayılan damlacıklarla bulaşır. Aynı zamanda, virüs bulaşmış yüzeylere temas eden kişiler ellerini ağızlarına, burunlarına veya gözlerine götürdüklerinde enfeksiyon kapabilirler" dedi. Aydın, gribin belirtilerini şöyle sıraladı: "Yüksek ateş, şiddetli halsizlik ve yorgunluk, kas ve eklem ağrıları, baş ağrısı, boğaz ağrısı, burun akıntısı veya tıkanıklığı, öksürük". Bu belirtiler genellikle 7-10 gün içinde düzeliyor. Ancak riskli kişilerde (yaşlılar, kronik hastalığı olanlar, hamileler ve bağışıklık sistemi zayıf kişiler) ağır seyredebiliyor ve zatürre gibi ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor. Aydın, antibiyotiklerin, bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılan ilaçlar olduğunun altını çizerek, "Etkilerini bakterileri öldürerek veya üremelerini durdurarak gösterirler. Grip gibi viral hastalıklar üzerine antibiyotiklerin hiçbir etkisi yoktur. Çünkü virüsler, bakterilerden farklı yapıda mikroorganizmalardır ve antibiyotiklerin etki mekanizmasına sahip değillerdir. Antibiyotikler, zatürre, orta kulak iltihabı, bakteriyel sinüzit, bakteriyel boğaz enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonlarında kullanılabilir. Eğer grip gibi bir viral hastalığınız varsa ve doktorunuz bir antibiyotik reçete etmediyse, bu ilaçları kullanmanız kesinlikle gereksiz, hatta zararlıdır. Antibiyotiklerin grip tedavisinde kullanılamamasının temel nedeni, grip hastalığının bir virüs tarafından meydana gelmesidir. Antibiyotikler yalnızca bakteriler üzerinde etkilidir. Virüslerin hücre yapısı farklıdır ve antibiyotiklerin hedef aldığı bölgelere sahip değillerdir. Dolayısıyla, antibiyotikler virüsleri öldürmez, çoğalmalarını engellemez. Vücudumuzun çeşitli bölgelerinde vücudumuzun yararına çalışan bakteriler vardır. Eğer antibiyotikler gereksiz yere kullanılırsa, bu bakteriler zarar görür. Hatta, bu yararlı bakterilerden bir kısmı, antibiyotiklerden kendini korumak için, antibiyotiğe karşı direnç kazanabilir. Direnç kazanan bakteriler, başka bakterileri de dirençli hale getirebilirler. Bu durum, antibiyotiklerin gerçekten gerekli olduğu bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmeyi zorlaştırır. Gereksiz antibiyotik kullanımı mide bulantısı, ishal, alerjik reaksiyonlar ve bağırsak florasının bozulması gibi yan etkilere yol açabilir. Grip tedavisinde amaç, semptomları hafifletmek ve hastalığın süresini kısaltmaktır" dedi. Aydın grip hastalığında izlenmesi gerekenleri şöyle sıraladı: "- Dinlenmek ve bol sıvı tüketmek: Vücudun hastalıkla savaşabilmesi için yeterli dinlenme önemlidir. Aynı zamanda, bol su, bitki çayları ve taze sıkılmış meyve suları içmek, vücudun sıvı kaybını önler, bağışıklık sistemini destekler. - Ateş ve ağrılar için ağrı kesiciler kullanmak: Yüksek ateş ve kas ağrıları için parasetamol gibi ağrı kesiciler kullanılabilir. Ancak bu ilaçların doktor önerisiyle, doğru dozda ve sürede alınması önemlidir. - Burun tıkanıklığını gidermek için buhar ve serum fizyolojik kullanmak: Sıcak duş almak, burun tıkanıklığını açmaya yardımcı olabilir. Tuzlu su veya serum fizyolojik kullanarak burun temizliği yapmak da nefes almayı kolaylaştırır. - C vitamini ve bağışıklık sistemini destekleyen besinler tüketmek: C vitamini içeren meyve ve sebzeler (portakal, limon, kivi, yeşil biber) tüketmek, bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olabilir. - Antiviral ilaçlar gerekebilir: Grip hastalığının ağır seyredebileceği yüksek riskli gruplarda (yaşlılar, bağışıklık sistemi zayıf kişiler) doktor, antiviral (virüslere karşı etkili) ilaçlar reçete edebilir. Bu ilaçlar, grip virüsünün çoğalmasını engelleyerek hastalığın süresini kısaltabilir. Ancak, bu ilaçlar sadece doktor kontrolünde kullanılmalıdır". Gripten korunmak için neler yapılmalı Aydın, gripten korunmanın en etkili yolunun aşı olduğunu belirterek, "Grip aşısı, özellikle risk grubundaki kişiler için büyük önem taşır. Ellerinizi sık sık sabun ve suyla yıkayın, kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçının, hapşırırken veya öksürürken ağzınızı ve burnunuzu kapatın, hasta kişilerle yakın temastan kaçının, kendiniz hastalandığınızda izole olun, maske kullanın. Grip, virüslerin neden olduğu bir hastalık olduğu için antibiyotiklerle tedavi edilemez. Antibiyotikler sadece bakteriyel enfeksiyonlarda etkilidir ve gereksiz yere kullanıldığında birçok zararı olabilir. Grip hastalığını hafif atlatmak için dinlenmek, bol sıvı tüketmek, ateş ve ağrı için uygun ilaçlar kullanmak ve bağışıklık sistemini desteklemek gerekir. Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınarak hem kendi sağlığımızı koruyabilir hem de antibiyotik direnci gibi küresel bir sorunun önüne geçebiliriz. Unutmayalım: Grip antibiyotikle tedavi edilmez" dedi.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 09:53
Küçük bedenleriyle büyük yaşam mücadelesi veriyorlar
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Uçar, Türkiye’de her yıl yaklaşık 150 bin prematüre bebeğin dünyaya geldiğini ve bu bebeklerin 50 bininin bin gramın altında doğarak yaşam mücadelesi verdiğini belirterek, bu doğumlarda birçok risk faktörü olduğunu vurguladı. Prematüre bebeklerin yaşadığı sağlık sorunlarına dikkat çekmek amacıyla her yıl 17 Kasım Dünya Prematüre Farkındalık Günü olarak kutlanıyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de prematüre doğum oranları dikkat çekiyor. Her 10 bebekten bir tanesi 37’nci gebelik haftasını tamamlamadan dünyaya gelirken, Türkiye’de her yıl yaklaşık 150 bin bebek prematüre olarak doğuyor. Bu bebeklerin yaklaşık 50 bini ise bin gramın altında doğarak yaşam mücadelesine erken başlıyor. Prematüre doğumlarda birçok risk faktörü bulunuyor. Anneye bağlı olarak önceki gebelikte erken doğum öyküsü, geçirilen enfeksiyonlar, diyabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıklar ile sigara ve alkol kullanımı önemli etkenler arasında yer alıyor. Bebekle ilgili olarak anne karnında geçirilen enfeksiyonlar, beklenenden büyük ya da küçük olması da prematüre doğum riskini artırıyor. Bunun yanında stres ve çevresel faktörlerin de erken doğumu tetiklediği belirtiliyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Medicana Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Uçar, kadın doğum uzmanlarının bazı durumlarda doğumu erteleyerek bebeğin anne karnında daha uzun süre kalmasını sağlamak için çaba gösterdiğini söyleyerek, "Özellikle 28’inci gebelik haftası altındaki bebeklerde, bebeğin anne karnında kaldığı her gün yaşam şansı yüzde 3 oranında artmaktadır" dedi. "Tanı ve müdahalesi kritiktir" Dünyaya gelen her 10 bebekten birinin prematüre olarak doğduğunu söyleyen Tuğçe Uçar, "Prematüre bebekler 37’inci gebelik haftasından daha küçük olarak doğan bebeklerdir. Dünyaya gelen her 10 bebekten 1’i prematüre olarak doğmaktadır. Ülkemizde her yıl yaklaşık 150 bin bebek prematüre olarak doğmakta. Bunların 50 bin kadarıysa bin gramın altında doğmaktadır. Bu konuda farkındalığın artması, prematüre bebeklerin yaşadığı sorunlara dikkat çekebilmek amacıyla 2011 yılından itibaren her 17 Kasım Dünya Prematüre Farkındalık Günü olarak kutlanmaktadır. Anneye bağlı risk faktörleri önceki gebelikte prematüre doğum öyküsü olması, annenin geçirdiği birtakım enfeksiyonlar, diyabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıkları, sigara ya da alkol tüketimi olarak söylenebilir. Aynı zamanda bebeğin anne karnında geçirdiği enfeksiyonlar, olması gerekende büyük ya da küçük olması da risk faktörü olarak sunulabilir. Bunların dışında stres, çevresel faktörler de erken doğumu tetikler. Prematüre doğumun engellenmesi için gebelik takiplerinin yapılması oluşabilecek sorunları erken tanı ve müdahale edilmesi kritiktir. Kadın doğumcu arkadaşlarımız bazen doğum süresini uzatıp bebeği anne karnında bir miktar daha tutabilmek için çaba harcamakta. Özellikle 28’inci gebelik haftası altındaki bebeklerde anne karnında kaldığı her gün bebeğin şansı yüzde 3 oranında artmakta" dedi. "Miniklerin yaşam yolculuğunda yanlarındayız" Prematüre bebeklerin zamanından önce doğdukları için solunum, sinir, dolaşım sistemi olgunluğunu henüz tamamlayamadıklarını belirten Uçar, "Bizim ailelerden öncelikli beklentimiz prematüre durumunun kabulü. Mutlaka donanımlı merkezlerde yaşam şansının yüksek olduğunun bilinmesi. Özellikle annelere ilk olarak söylediğimiz, anne sütünün saklanması, annenin moralini yüksek tutması ve ailelerin bebeğe bakım veren tıbbi ekip ile birlikte iş birliği içinde olmasıdır. Prematüre bebekler zamanından önce doğdukları için solunum, sinir, dolaşım sistemi olgunluğunu henüz tamamlayamadan doğarlar. Bunun yanı sıra beslenme, büyüme, gelişim problemleri bu bebeklerin yaşadığı sıkıntıların başında gelmekte. Ancak tıbbi ilerlemeler sayesinde zamanında yapılan uygun bakımla bu bebeklerin yaşayacağı problemler minimuma indirgenmekte, sağlıklı büyüme ve gelişmeleri sağlanabilmektedir. Bu nedenle uygun donanım ve bu donanımı kullanabilecek yeterliliğe sahip tıbbi ekibin bulunduğu yerlerde doğumun yapılması kritiktir. Doğmakta aceleci davranan kendileri küçük mücadeleleri büyük bu miniklerimizin uygun tıbbi takipler ile yaşam yolculuklarında yanındayız" diye konuştu.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 09:49
Tedavi edilmeyen reflü rahatsızlığı daha ciddi hastalıklara yol açabilir
Reflü tedavi edilebilir mi sorusu ile çok sık karşılaştıklarını belirten Özel Denizli Tekden Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Operatör Doktor Yunus Acar, "Reflü mekanik bir sebep kaynaklıysa cerrahi müdahaleyle kalıcı tedavi sağlanabilir" dedi. Mide de oluşan reflü rahatsızlığının tedavi edilmediğinde daha ciddi hatalıklara sebep olabileceğine dikkat çeken Özel Denizli Tekden Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Operatör Doktor Yunus Acar, reflü rahatsızlığının cerrahi operasyonla tedavisinin mümkün olduğunu belirti. Op. Dr. Yunus Acar reflü rahatsızlığı ile ilgili yaptığı açıklamada, "Reflü tedavi edilebilir mi sorusu çok sık karşılaştığımız bir soru. Eğer reflü mekanik bir sebep kaynaklıysa özellikle, ameliyatla tedavi edilebilir. Midemiz ve yemek borusu arasındaki kapakçıkta gevşeklik ya da bir mide fıtığı varsa o zaman reflü ameliyatla tedavi edilebilir ve reflüyü tamamen bitirebiliriz. Raflü göğüste yanma, kronik öksürük, kronik sinizit ve astım dahil birçok hastalığa sebebiyet verebilmektedir. Reflünün tedavisi cerrahi ile mümkün" ifadelerini kullandı.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 09:42
Çocuklarda kafa travmasına dikkat
İki yaş altı çocukları hoplatmak, zıplatmak gibi hareketlerden kaçınılması gerektiği, bu gibi hareketlerin çocuklarda kafa travmasına yol açtığı uyarısında bulunuldu. Aydın Atatürk Devlet Hastanesi’nden yapılan açıklamada, "Çocuğu hoplatmak, zıplatmak gibi hareketlerden kaçınılmalıdır. Beyin, kafatasının tamamını doldurmadığı için bu tarz hareketler travmalara yol açabilir. İki yaş altı çocuklar yüksekten düşme riskine karşı yalnız bırakmamalıdır, ev içinde yüksekten düşme ihtimaline dikkat edilmelidir. Bisiklet sürme, scooter, paten kullanma aktivitelerinde mutlaka kask kullanılmalıdır. Evde devrilebilecek eşyalar duvara sabitlenmelidir. Çocuğun yaşına uygun uygun oto koltuğu ve emniyet kemeri kullanılmalıdır" denildi. Hastaneden yapılan paylaşımda eğer çocuklarda bilinç kaybı, hızlı ve güçlü kusma, vücudun bir tarafında hareket eksikliği, uykuya meyil, uyanamama, nöbet geçirme belirtileri varsa, en kısa sürede bir hekime başvurulması gerektiği belirtildi.
17 Kasım 2025 Pazartesi - 09:40
Göğüs cerrahisi uzmanı uyardı: "Akciğer kanserinde erken teşhis için geç kalmayın"
Akciğer kanserinin genellikle 50’li yaşlarda görülmeye başladığından sigara kullanımı gibi risk faktörlerine sahip bireylerin herhangi bir şikayetleri olmasa dahi akciğer grafisi ve düşük doz akciğer tomografisi ile tetkik edilmesi gerektiğini belirten Göğüs Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Volkan Yılmaz, "Akciğer kanserinde erken teşhis için geç kalmayın" dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Göğüs Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Volkan Yılmaz, akciğer kanseri hakkında bilgilendirmelerde bulundu. En önemli ve önlenebilir sağlık sorunlarından birinin de akciğer kanseri olduğunu belirten Op. Dr. Yılmaz, "Akciğer kanseri görülme sıklığı (insidansı) yaşla birlikte artış gösteriyor ve genellikle 50-70 yaş arasında görülüyor. Bu kanser türünde risk faktörlerinin büyük bir kısmı önlenebilir olmasıyla dikkat çekiyor. Sigarayı bırakmak en başta gelen akciğer kanserinden korunma yöntemidir" diye konuştu. "Sigara tüketimi kanseri tetikleyebilir" Akciğer kanserinin etiyolojisinde (sebeplerinde) sigara kullanımının öncelikli risk faktörü olarak göze çarptığını dile getiren Opr. Dr. Yılmaz, "Sigara içmenin, akciğer kanserine yakalanma riskini 20 kat artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bunun yanı sıra, pasif içicilik, asbest, krom, arsenik ve nikel maruziyeti, radyasyon etkisi, radon gazı solunması, hava kirliliği ve altta yatan pulmoner hastalıklar gibi faktörler de akciğer kanserinin gelişiminde rol oynuyor. Sigara kullanımının etkisini belirleyen unsurlar ise sigaraya başlanan yaş, tüketim süresi, günlük miktar ve sigara tipi olarak özetlenebilir" şeklinde konuştu. "Öksürük ve nefes darlığı görülüyor" Akciğer kanserine yakalanan hastaların çoğunun tanı anında semptomatik olduğunu belirten Dr. Yılmaz, "Sıklıkla öksürük, nefes darlığı, hemoptizi (kanlı balgam) ve göğüs ağrısı gibi spesifik belirtilerle başvuran hastalarda; halsizlik, kilo kaybı ve ateş gibi non-spesifik şikayetler de görülebilmektedir. Uzmanlar, akciğer kanserinin erken teşhis edilmesinin tedavi başarısını önemli ölçüde artırdığını vurguluyor. Son yıllarda tanı ve tedavi tekniklerinde yaşanan gelişmeler, minimal invaziv yöntemler ve hedefe yönelik tedaviler, bu kanser türüyle mücadelede önemli bir fark oluşturmaktadır" ifadelerini kullandı. "Gelişmiş tedavi yöntemleri" Torakoskopik (VATS, video yardımlı göğüs cerrahisi) kapalı akciğer ameliyatları sayesinde hastaların daha az ağrı hissederek günlük hayata daha hızlı dönebildiğini söyleyen Yılmaz, "Ayrıca, bu yöntemler hastalara kemoterapi, immünoterapi ve radyoterapi gibi onkolojik tedavilerin daha kısa sürede başlama imkânı sunuyor. Akciğer kanserinde tedavi planı, büyük ölçüde tümörün evresine göre yapılmaktadır. Cerrahi tedavi, erken evrede teşhis edilen küçük hücreli dışı akciğer kanserinin tedavisinde, en uzun sağ kalım süresini sağlayan en etkili yöntem olarak kabul ediliyor" açıklamasında bulundu. "Erken teşhis ve sigara ile mücadele hayati önem taşıyor" Yılmaz, şunları söyledi: "Öksürük, nefes darlığı, hemoptizi, göğüs ağrısı, halsizlik, kilo kaybı ve ateş gibi belirtiler yaşayan kişilerin zaman kaybetmeden bir uzmana başvurmaları gerekir. Erken tanı ve cerrahi tedavi şansını kaçırmamak için harekete geçmek, sigarayı bırakıp hayata tutunmak gerekir."
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder