ÇEVRE - 14 Mart 2025 Cuma 14:46

Antalya’da dünya literatürüne yeni bir bitki kazandırıldı

A
A
A
Antalya’da dünya literatürüne yeni bir bitki kazandırıldı

Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünden emekli Prof. Dr. Ahmet Duran, Antalya’nın Akseki ilçesinde yeni bir endemik bitki türü keşfetti. ‘Efe Pelemiri’ adı verilen bitki, Akseki’de keşfedilerek dünya literatürüne giren 23. endemik bitki türü oldu.


Antalya’nın Akseki ilçesinde Hanımeligiller (Caprifoliaceae) familyasına ait yeni bir endemik bitki türü keşfedildi. Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi’nden emekli Prof. Dr. Ahmet Duran tarafından bulunan bitkiye ‘Efe Pelemiri’ adı verildi. Bitkinin bilimsel ismi ise ‘Cephalaria suleyman-uysalii’ olarak kayıtlara geçti.


Toros Dağları’nda keşfedilen bitkinin öncelikli olarak korunması gereken bitkilerden biri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Duran, "Yeni keşfettiğimiz bitki Hanımeligiller (Caprifoliaceae) familyası, Pelemir (Cephalaria) cinsinden. Türkçe adı ’Efe Pelemiri’, bilimsel adı ’Cephalaria suleyman-uysalii’. Yeni keşfettiğimiz bu bitki çok dar bir alanda yetişmekte olup, tespit edilen birey sayısı 130 civarındadır. Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) kriterlerine göre CR kategorinde yer alır ve nesli çok yüksek tehdit altındadır. Öncelikli olarak korunması gereken bitkilerden birisidir" dedi.



"Antalya’da bilinen 705 endemik tür var"


Antalya’nın endemik bitki türü bakımından oldukça zengin olduğunu söyleyen Duran, "Türkiye’de yetişen 12 bin civarındaki bitki türünden 3 bin 500’ü endemiktir. Antalya’dan bilinen endemik tür sayısı 705, dünyada yalnızca Antalya’dan bilinen endemik bitki türü sayısı 249’dur. Bu bitkilerden 75’i CR kategorisinde ve nesli çok yüksek tehdit altındadır. Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (kriterlerine göre bu türler öncelikli korunması gereken bitkilerden" diye konuştu.



"Toroslar bir buzul çağı sığınağı"


Bilimsel çalışmalara göre Akseki çevresindeki Torosların Türkiye’deki 6 büyük buzul sığınağından birisi olduğunu söyleyen Duran, "Alanın topoğrafik ve biyoiklimsel özellikleri Buzul Devri sığınmacı (glacial refuge) bitkilerin korunaklı bir alanıdır. Bütün buzul sığınaklarının genel özelliği önemli bir türleşme merkezi ve çok sayıda endemik tür içermesidir. Havza bir buzul sığınağı olduğu için aynı zamanda bir ’Genetik Rezerv Alanı’ özelliklerine sahiptir" şeklinde konuştu.



"Akseki’den dünya botanik literatürüne giren 23’üncü tür"


Akseki’nin endemik bitkiler açısından oldukça zengin bir bölge olduğunu söyleyen Duran, "Akseki’den bilinen endemik bitki sayısı 318’dir. Bu endemik bitkilerden 28’i IUCN kriterlerine göre CR kategorisinde yer alır ve nesli çok yüksek tehdit altındadır. Yalnızca Akseki’den bilinen endemik tür sayısı ise 23’dür" dedi.



"Şimdiye kadar Akseki’den 11 farklı bitki keşfedip bilim dünyasına kazandırdım"


Akseki’den bugüne kadar 11 bitkiyi keşfederek bilim dünyasına tanıttığını ve dünya literatürüne geçtiğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Duran, "Şimdiye kadar Akseki’den 11 farklı bitki keşfedip bilim dünyasına kazandırdım. Yeni bulunan Pelemir (Cephalaria) türleri halk arasında ateş düşürücü, iltihab giderici ve sakinleştirici olarak kullanılır. Son yıllarda Pelemir bitkilerinde tespit edilen saponin türü bileşiklerin kansere karşı ilaçlardan daha aktif olduğu tespit edildi. Bazı Pelemir türlerinden elde edilen yağ ülkemizde 1970’li yıllara kadar yemeklik olarak kullanılmıştır. Ancak içinde yüzde 7-8 oranında epoksi asit içermesi nedeniyle yemeklik olarak kullanılmasının uygun olmadığı anlaşılmıştır. Günümüzde Pelemir yağı daha çok sabun ve deri sanayiinde kullanılmaktadır. Ayrıca Pelemir yağı düşük oranlarda buğday ununa katılarak ekmeğin bayatlaması geciktirilmekte ve hamurun daha iyi kabartılması sağlanmaktadır" dedi.



"Zehirli değil"


Yeni keşfedilen Pelemir türünün (Cephalaria suleyman-uysalii) zehirli bir bitki olmadığını, öbekler halinde yetişen yarı çalı formunda bir bitki olduğunu anlatan Duran, "Bu yeni keşfedilen bitki sedir ve köknar ormanı açıklıkları, kireç taşlı yerler ile orman sınırındaki bozkır alanlarda yetişir. Çiçekli döneminde gösterişlidir. Bu bitkinin kimyasal özelliklerini eczacılık fakültesinden meslektaşlarımızla araştıracağız. İlaç ve gıda sektöründe kullanımıyla ilgili net bilgileri ancak o zaman verebileceğiz" dedi.



"3 Mart 2025 tarihinde dünya literatürüne geçti"


Duran, şöyle devam etti:


"Bitkiyi bulan fen bilgisi öğretmeni Süleyman Uysal, Aksekili’dir. Doğayı ve bitkileri çok seven, boş zamanlarında sürekli doğada gezen, gördüğü ilginç bitkileri fotoğraflayan biridir. Süleyman Bey önce yeni keşfettiğimiz bitkinin fotoğraflarını bana gönderdi. Fotoğraflara göre bitki çok ilginçti ve daha önce böyle bir bitkiyi görmemiştim. Süleyman Bey bir hafta sonra araziden topladığı bitki örneğini kargoyla bana gönderdi. Kapsamlı laboratuvar ve literatür araştırması sonucunda örneklerin Pelemir cinsinden keşfedilmemiş bir bitki olduğunu anladım. 2024 yılı yaz döneminde Süleyman Uysal ile Akseki’nin Pınarbaşı Yaylası’na araştırma gezisi gerçekleştirdik. Arazi gözlemleri, bitkinin popülasyon büyüklüğü, ekolojik bilgileri, alanın ve bitkinin doğal fotoğrafları, bitki örneklerinin toplanması, GPS kayıtlarının yazılması gibi verileri topladık. Süleyman Uysal Bey’in bu değerli katkılarından dolayı bitkiye onun adını verdim. Sonrasında ise morfolojik ve mikroskobik çalışmalarla bu bitkinin makalesini hazırladık. 3 Mart 2025 tarihinde dünyanın en büyük botanik dergisinde (Phytotaxa) basılarak dünya literatürüne geçmiş oldu" dedi.



"35 yıldır bitkiler üzerinde araştırmalar yapıyorum"


35 yıldır doğal bitkiler üzerinde araştırmalar yaptığını ve ilk defa keşfini yaparak bilim dünyasına tanıttığı bitki türü sayısının 60’ı geçtiğini anlatan Duran, "Büyük çoğunluğu uluslararası olmak üzere 350’den fazla basılmış bilimsel çalışma yaptım. İngiltere, İsviçre ve Avusturya’da bilimsel araştırmalar yürüttüm. Dünyanın pek çok ülkesinde bilimsel toplantılara (sempozyumlara) katıldım. Son birkaç yıldır bilimsel araştırmalarımın çoğunluğunu Moskova Devlet Üniversitesindeki meslektaşlarımla ortak yürütüyorum. Bu arada Türkiye ve faklı ülkelerden meslektaşlarımla da ortak çalışmalarım devam ediyor. Devam eden son çalışmayı Atina Üniversitesinden bir meslektaşımla yapıyorum. Türkiye’nin tamamında defalarca arazi çalışmaları yaptım. 81 ilin hepsine gittim. Ülkemizdeki dağların neredeyse tamamında araştırma yaptım (Ağrı, Cilo, Süphan, Erciyes, Uludağ, Geyik, Bey Dağları, Amanoslar, Kaçkarlar, Ilgaz, Kaz Dağı onlarcasını söyleyebilirim). Geçtiğimiz yaz Tunceli Munzur Dağları’nda kapsamlı arazi çalışmaları yaptım. Toros Dağları’nın farklı yerlerine her yıl defalarda gidiyorum. Geçtiğimiz yaz Elmalı, Finike ve Kaş bölgesindeki dağlarda çalışmalar yaptım. Bizim materyalimiz doğadan olduğu için doğadan ayrı kalamayız. 2009-2014 yılları arasında 5 yıl Türk Botanik dergisinin (Turkish Journal of Botany) baş editörlüğünü yaptım. İngilizce basılan, Uluslararası Bilim İndeksi’ne giren (SCI kapsamında) saygın bir dergidir" diye konuştu.



Antalya’da dünya literatürüne yeni bir bitki kazandırıldı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Amasya Ferhat diyarı Amasya’da pekmez için dağı deldiler, gören şaştı kaldı Ferhat’ın Şirin uğruna dağları deldiği aşk efsanesinin yaşandığı Amasya’da bu kez pekmez için açılan mağaralar gündem oldu. Yol kenarındaki kayalık alanda kazmayla açılan oyuklar, görenleri şaşkına çevirirken işin aslı sonradan ortaya çıktı. Şeyhcui Mahallesi’nde orman yolu olarak bilinen mevkide üstü ağaçlık kayalık alanda kazılan mağaralar her geçen yıl genişledi. İçerisine birden çok insanın rahatlıkla sığabileceği hale dönüştü. Bölgeden geçenler durumu araştırdı. Mağaraların üzüm pekmezi yapımında kullanılan killi toprağın temini için kazıldığı anlaşıldı. Son 3 yıldır daha da genişledi Zaman zaman insanların buradan toprak götürdüklerini gördüklerini belirten mahalle sakinlerinden Sevgi Taşağıl, "İlk başta toprak kayması gibi düşündüm. Sonra pekmez için kazıldığını öğrendik" dedi. Esra Başkol da, kazılan alanın son 3 yıldır daha da genişlediğini söyledi. "Buraları Ferhat gibi kazmışlar" Üzüm pekmezi yapımında bu tür toprağın kullanıldığını anlatan Ercan Eftelioğlu, "Buraları Ferhat gibi kazmışlar. Ama pekmez toprağı için kazmışlar. Bu toprak kullanılmazsa pekmezin kıvamı istenildiği gibi tutmuyor. Üzüm pekmezinde kullanılıyor. Pekmez aşkı böyle böyle şey" diye konuştu. Yoldan geçerken karşılaştığı bu durumun tehlike oluşturduğuna işaret eden Cem Yeni ise, "Ağaçların kökleri dışarı çıkmış. Eğer biraz daha kazarlarsa ağaçlar yolun kıyısındaki elektrik tellerinin üstüne devrilebilir. Yetkililerin önlem alması gerektiğini düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Kocaeli Gölcük’e yeni mezarlık alanları hazırlandı 17 Ağustos Mezarlığı’nın dolmasıyla birlikte Gölcük ilçesinde ortaya çıkan mezarlık ihtiyacına çözüm üretmek amacıyla Hisareyn ve Panayır mahallelerinde yeni mezarlık alanları hazırlandı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Gölcük ilçesinde artan mezarlık ihtiyacını karşılamak üzere kapsamlı bir çalışmayı daha hayata geçirdi. Mezarlıklar şube müdürlüğü koordinesinde yürütülen çalışmalar kapsamında Gölcük Hisareyn Mahallesi’nde bulunan 7.566,12 metrekarelik alan, Orman Genel Müdürlüğü’nden tahsis edildi. Tahsis işleminin ardından alanda zemin düzenleme ve tesviye çalışmaları tamamlandı. Mezarlık içi ulaşımı sağlamak amacıyla iç yol serimleri yapılırken, güvenlik ve sınır bütünlüğü için alanın çevresinin taş duvar ve tel çit ile çevrilmesi planlandı. Mezarlık altyapısına uygun hale getirilen alan, "Gölcük Kent Mezarlığı" olarak düzenlendi. Defin işlemleri resmen başladı Tüm düzenleme ve altyapı çalışmalarının tamamlanmasının ardından yeni mezarlık alanında defin işlemlerine resmi olarak başlandı. Hisareyn’de hayata geçirilen kent mezarlığı, Gölcük’ün uzun vadeli mezarlık ihtiyacını karşılayacak önemli bir yatırım olarak öne çıkıyor. Büyükşehir belediyesi, yalnızca mevcut kapasiteyi artırmakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekte oluşabilecek ihtiyaçları da öngörerek yeni mezarlık alanlarının tespiti için çalışmalarını sürdürüyor. İlçede ihtiyaç duyulan bölgelerde alan taramaları yapılırken, kurumlar arası görüşmeler devam ediyor. Gölcük Panayır Mahallesi’nde ise 5.385,55 metrekarelik alanın Orman Genel Müdürlüğü’nden tahsisi gerçekleştirildi. Alanın planlama, düzenleme ve altyapı hazırlıklarını kapsayan mezarlık oluşturma çalışmalarının kısa sürede başlatılması hedefleniyor.
İstanbul Paribu Cineverse, Emaar Square Mall’daki yeni "ScreenX Salonu" ile sinema deneyimini yeniden tanımlıyor Paribu Cineverse, Emaar Square Mall’da hayata geçirdiği Türkiye’nin en büyük ScreenX salonu ile sinema teknolojilerinde yeni bir dönemin kapılarını araladı. Birden fazla yeni nesil sinema teknolojisini aynı salonda buluşturan bu özel deneyim alanı; görüntü, ses ve konforu bütünsel bir yaklaşımla ele alarak izleyicilere alışılmışın ötesinde bir sinema deneyimi sunuyor. Paribu Cineverse, Emaar Square Mall’da hayata geçirdiği yeni ScreenX salonu ile sinema teknolojilerinde önemli bir adım attı. Ana perdenin yanı sıra yan duvarlara kadar uzanan panoramik görüntü alanı sayesinde izleyiciyi filmin merkezine taşıyan salon, görüntü, ses ve konforu bütünsel bir yaklaşımla ele alarak sinemayı yalnızca izlenen değil, yaşanan bir deneyime dönüştürüyor. Türkiye’de ilk kez Paribu Cineverse Emaar Square Mall’da 19 Aralık’ta, "Avatar: Ateş ve Kül" filmiyle kapılarını açan yeni ScreenX salonu, yalnızca ana perdeyi değil; salonun yan duvarlarına doğru genişleyerek izleyicinin tüm görüş alanını kapsıyor. Bu sayede sahneler izleyiciyi çevreliyor, seyir deneyimi daha derin ve etkileyici bir boyut kazanıyor. "Bu format seyircide bir filmin izleyicisi olma değil; o sahnenin içinde yaşıyor olma hissini uyandıracak" CGV Mars Cinema Group Dijital Sinema Sistemleri Müdür Yardımcısı Ferhat Ersoy, ScreenX formatlı yeni salonda seyircilere sunulacak olan yüksek teknoloji sinema deneyimiyle ilgili şu ifadelere yer verdi: "Bugün burada açmış olduğumuz salon ’ScreenX’ formatında gösterim yapacağımız bir salon. Bu format ana perdenin yanı sıra yan duvarlarda da görüntü verme esasına dayanıyor. Bu sayede izleyiciler ana perdede akan sahnenin devamını salonun sağ ve sol duvarlarında da izleyerek filmin tamamen içerisindeymiş gibi bir his yaşayabiliyor. Biz geleneksel sinemada hep ana perdeye ve tek bir merkeze odaklanıyoruz fakat bu sahnenin sağında ve solunda da akan görüntü olduğu zaman ve bunu ayarlanabilen, yatabilen koltuklarla birleştirdiğimiz zaman izleyici bütün bir filmi hiç kaçırmadan izleyebiliyor olacak. Bu da seyircide bir filmin izleyicisi olma değil; o sahnenin içinde yaşıyor olma hissini uyandıracak." "Seyirci ’ben bu filmi izlemiyorum, ben bu filmi yaşıyorum’ diyecek" ScreenX formatının geleneksel sinemaya göre pek çok farklı ve özel deneyim sunduğuna değinen Ferhat Ersoy, "Bu formatın geleneksel sinemadan ayrılan en büyük özelliği ana perdenin haricinde sağ ve sol duvarlarda da görüntünün olması. İzleyici burada öncelikle standart bir sinema filmini izlermiş gibi izlemeye başlayacak; yani perdeye odaklanacak ve perdeyi izleyecek. Ardından bir anda sağında ve solunda da görüntüler akmaya başlayınca, ’ben bu filmi izlemiyorum, ben bu filmi yaşıyorum’ diyecek. Elbette ki özel ses sistemimiz sayesinde görüntüyle birlikte ses de izleyiciyi kapsadığında izleyici adeta filmin bir kahramanı olacak. Misafirlerimiz tüm konforuyla ve rahatlığıyla o filmin bir karakteri ve oyuncusu olabilecek" dedi. "ScreenX formatını sinemanın geldiği son versiyon olarak adlandırıyoruz" Aksoy, son dönemlerde artan seyirci sayısının yeni nesil sinema deneyimine olumlu yönde katkı sunacağına inandığını belirterek, "Diğer formatlardan farklı olarak biz burayı ’sinemanın son versiyonu’ olarak adlandırıyoruz çünkü tek bir teknolojiyle sınırlı değil; farklı teknolojilerin ve farklı tasarımların bütünleştirdiği bir salon. Bu noktada özellikle yılın son aylarında yükselen seyirci sayıları, bizi hem bu yıl için hem de gelecek yıllar için umutlandırıyor. Başka bu salonumuz olmak üzere bütün seyircilerimizi ve sinemaseverlerimizi bu sinema salonumuza bekliyoruz" şeklinde konuştu. "Aksiyon sahnelerinde sanki biz de onlarla beraber uçuyormuşuz, birlikte yüzüyormuşuz gibiydi" Yeni salonda filmin ilk izleyicilerinden olan Dilara Pınaryolu, salonun çok keyifli ve gerçek bir deneyim sunduğunu dile getirerek, "Daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir şeydi. İlk başta çok şaşırdık, yanlarda ekran olduğunu görmek garip geldi ama sonrasında filmin tamamen içine girebildik. Hele ki böyle bir filmde gerçekten bizi o dünyanın içine aldı diyebilirim. Özellikle aksiyon sahnelerinde yan ekranlar çok kullanıldı; o sahnelerde sanki biz de onlarla beraber uçuyormuşuz, birlikte yüzüyormuşuz gibiydi. Bizim için çok güzel bir deneyimdi" dedi. "Filmin içinde bulunmak ve her açıdan her duyguya hitap eden bir şeyin içinde yer almak çok keyifliydi" İzleyicilerden Itır Ataç salonla ilgili düşüncelerini, "Sinemayı çok seviyorum, film izlemekten de çok keyif alıyorum. İlk kez böyle bir şey deneyimledim, çok güzeldi. Filmin içinde bulunmak ve her açıdan her duyguya hitap eden bir şeyin içinde yer almak çok keyifliydi. Bir yandan da sanki evdeymiş gibi bir rahatlık vardı, hem de normal bir sinema salonunda filmi sadece tek bir açıdan izlerken burada 3 farklı perdeden izleyebilmek çok güzel bir deneyim oldu" diyerek aktardı. "Gerçekten oradaymışım gibiydi, filmi sanki içinde izliyormuşum gibiydi" Son olarak Parla Evliyazade ilk kez karşılaştığı yeni nesil film izleme deneyimiyle alakalı olarak, "Çok güzeldi, kendimi oradaymış gibi hissettim. Çok heyecanlıydı, ilk kez böyle bir deneyim yaşadım, çok güzeldi. Gerçekten oradaymışım gibiydi, filmi sanki içinde izliyormuşum gibiydi. Kesinlikle bir daha geleceğim, herkese de öneriyorum" ifadelerini kullandı. ScreenX ile görüntüde sınırlar ortadan kalkıyor Paribu Cineverse Emaar Square Mall’daki ScreenX salonu, Türkiye’de birden fazla yeni nesil sinema teknolojisini aynı salonda buluşturan, eşi benzeri olmayan bir deneyim alanı olarak öne çıkıyor. Türkiye’de ilk ve tek olan yeni nesil RGB lazer projektör ile 4K çözünürlükte sunulan kusursuz görüntü kalitesi; bu kaliteyi izleyiciye en doğru şekilde yansıtan özel geliştirilen sinema perdesi, ScreenX formatında sunulan Türkiye’nin en geniş görüntü alanı ile sinema deneyimini zirveye taşıyor. 16,92 x 9,14 metre ölçülerindeki salon, Türkiye’nin en büyük ScreenX perdesine ev sahipliği yapıyor. Öte yandan özel tasarım geniş ve ayarlanabilir koltuklar ile izleyicinin maksimum konforla filme odaklanmasını hedefleyen 176 kişilik kapasiteye sahip bu yeni salon, sinemayı yalnızca izlemekle kalmadan, seyirciye adeta filmin içinde yer veren bir deneyim yaşamak isteyen tüm sinemaseverleri bekliyor.
İstanbul İnmede belirtilere dikkat: "1 dakika bile çok önemli" Dünyada ve Türkiye’de her yıl çok sayıda kişiyi yaşamdan koparan inmenin önlenebilir bir rahatsızlık olduğunu aktaran uzmanlar, "Belirtileri ‘Geçer’ diye düşünmemek lazım. Bazen küçük bir güçsüzlük ya da uyuşmayla başlayıp yaşamı tehdit eden seviyelere ulaşabiliyor. Yaş ilerledikçe inme için risk artıyor, genç popülasyonda da artık tansiyon, şeker, kalp rahatsızlıklarını fazlaca görüyoruz, inme sıklığının arttığını net bir şekilde söyleyebiliriz. Hasta, ne kadar hızlı ve erken başvurursa başarı oranımız o kadar yüksek. Bazen 1 dakika bile çok önemli" dedi. İnme (felç) her yıl çok sayıda kişiyi yaşamdan koparırken uzmanlar uyarıyor. Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr. Nevin Pazarcı ve Girişimsel Radyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Demir inmenin yüzde kayma, çekilme, konuşmada bozulma, aynı taraf kol ya da bacakta güçsüzlük, kol ve bacak bölgesinde uyuşma gibi belirtileri olduğunu aktardı. İnmede risk faktörlerine dikkat edilmesi gerektiği söyleyen uzmanlar, hastalığın önlenebilir olduğunu söyleyerek tedavisine ilişkin konuştu. Genellikle ileri yaş hastalığı olarak düşünüldüğü belirtilirken gençlerde de olabildiğine dikkat çekildi. Geçmişte inme sebebiyle hastanelerine getirilen 45 yaşındaki Şef Rüzgar Sünbül’ün başarılı tedavisine yönelik de bilgi verilirken Sünbül ise yaşadıklarını anlattı. "Hastaneye gelişlerin 112 üzerinden olmasını tercih ediyoruz, çok fazla vakit harcayabiliyorlar" "Dünyada inme sıklığı oldukça artıyor çünkü hem yaş artıyor hem farkındalık artıyor" diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Nevin Pazarcı, "İnme bazen uyuşma bazen konuşmada takılma, konuşamamayla, bilinç değişiklikleriyle baş dönmesi, dengesizlik, çift görme gibi problemlerle geliyor. Ani olarak gelişen beyinde bir damarın tıkanması ya da kanaması şeklinde ortaya çıkan tabloları inme olarak değerlendiriyoruz. Yaş ilerledikçe inme için risk artıyor çünkü inmeye yol açacak hastalıkların sıklığı da artıyor. Tansiyon, şeker, yüksek kolesterol, sedanter yaşam, sigara ciddi bir risk faktörü. Genç hastalarda gördüğümüz inmelerde biraz daha genetik, damarın kendi yapısına ait faktörler mevcut. Kadınlarda özellikle doğurganlık çağında, gebelik, doğum, doğum sonrası lohusalık dönemi ve kullanılan gebelik önleyici ilaçların getirdiği bir takım farklı inme tablolarını da görebiliyoruz. Kesinlikle hastaneye gelişlerin 112 üzerinden olmasını tercih ediyoruz çünkü kendi imkanlarıyla gelmek isterken çok fazla vakit harcayabiliyorlar" ifadelerini kullandı. "İnme sıklığının arttığını net bir şekilde söyleyebiliriz" Belirtilere kulak vermenin önemine dikkat çeken Doç. Dr. Pazarcı, "Geçer, hafif bir şey, gitmeyelim’ diye düşünmemek lazım. Bazen küçük bir güçsüzlük ya da uyuşmayla başlayıp birkaç saat sonrasına ciddi yaşamı tehdit eden, hayatın kalan kısmında büyük zorluklar çıkartabilecek seviyelere ulaşabiliyor. Genç popülasyonda da artık tansiyon, şeker, kalp rahatsızlıklarını fazlaca görüyoruz. Bu nedenle inme sıklığının arttığını net bir şekilde söyleyebiliriz. Hem girişimsel olarak damar içi işlemlerle tedavi yapılırken her zaman tıkalı ya da yırtılmış bir damar görmeyebiliyoruz. O durumlarda da uyguladığımız damar yolundan verdiğimiz yüksek seviyedeki kan sulandırıcılarla erken dönemde müdahale yapılabiliyor. Tıkanıklığa bağlı inmelerde ilk 4,5 saat içerisinde hastanede olmuş olmak çok değerli. Hastalığı tedavi etmek değil önlemek hedeflerimiz. Hastalarımızın büyük çoğunluğu Rüzgar Bey gibi toparlıyor. İnme önlenebilir bir hastalık, inme gelişmeden önce risk faktörlerinin kontrol altında tutulması çok değerli" diye konuştu. "Hasta ne kadar erken başvurursa tedavideki başarı oranımız o kadar yüksek" Geçmişte inme tedavisi gerçekleştirdikleri hastasının durumuna yönelik konuşan Uzm. Dr. Mustafa Demir, "Uzun süre önce Rüzgar Bey geldiğinde bilinç tamamen kapalıydı. Sağ tarafında hem kol hem bacakta belirgin güç kaybı vardı, tamamen felçliydi. Şikayetleri ortalama 1,5 saat önce başlamıştı, acile başvurmuş, inme düşünülünce hızlıca bize geldi. Görüntülemeyle tıkalı damarı bulup pıhtıyı çıkarma işlemi yaparak tedavi ettik. Vatandaşların en çok dikkat etmesi gereken nokta; şöyle biliniyor, ‘İnmenin ya da felcin tedavisi yoktur’. Tedavideki en önemli faktör; zaman. Hasta, ne kadar hızlı, erken başvurursa tedavideki başarı oranımız o kadar yüksek. 1’inci saat ile 3-4 saat sonra tedavi ettiğimiz hasta arasında ciddi farklar var. Bazen 1 dakika bile çok önemli. Hasta geldiği zaman acilde görüntülemesini yapıyoruz, damarsal bir durum var mı? Atan pıhtı veya bir yırtılması varsa tespit edip hemen tedavi etmek, o anki acil problemini çözdükten sonra neden olan altta bir rahatsızlık var mı? Bulmak için sonraki süreçte araştırma yapıyoruz. Altta yatan hastalıklar olabiliyor; kalp ritim bozuklukları, damar daralmaları, bazı genetik hastalıklar inmeye neden olabilecek hastalıklar. Tedavide bir kateter yardımıyla beyne ulaşıyoruz, beyindeki tıkalı damarı bulup bazen kateterlerle bazen stentlerle pıhtıyı çıkarıp tedavi ediyoruz. Hastaya göre değişmekle ortalama 2-3 saatlik bir işlem. Genelde şu bulgularla başlar; yüzde kayma, kolda güç kaybı, ağız kenarında kayma. Genelde hastaların yüzüne soğuk su dökme, başka bir uyarıcı vererek tedavi etmeye çalışılır tamamen yanlış, zaman kaybettirdiği için ekstra zararı var" dedi. "Konuşuyorum sanıyorum ama anlamıyorlar" Mutfağa gönül verdiğini söyleyen Şef Rüzgar Sünbül, "3,5-4 sene önce geldim, rahatsızlığı evde yaşadım. Kendime geldikten sonra önce konuşuyorum sanıyorum ama dışarıda anlamıyorlar, hiç konuşamadım, sadece sesler geliyordu. Şu anda şefim zaten yemek yapıyorum, yazıyorum, konuşuyorum. Ellerim, ayaklarım hatta gözlerim boşa düştü, kemer kullanıyordum, bir türlü takamadım. Bulanık görmeye başladım, ne oluyor diyorum, ‘Herhalde kahvaltı yapmadım, kahve içmedim’ gibi aklıma gelen oydu. Pıhtıyı hiç bilmiyorum o zamana kadar araştırmadım, sonra öğrendim ki böyle bir hastalık varmış. Öncesinde hiçbir şeyim yoktu. Şansım; Ümraniye Hastanesi benim için çok iyiydi" şeklinde konuştu.
Kocaeli "Üç Jokerli Konken" Almanya’da beğeni topladı Kocaeli Şehir Tiyatroları, Almanya’da düzenlenen 10. Türk-Alman Tiyatro Festivali’ne bu yıl sevilen oyunu "Üç Jokerli Konken" ile damgasını vurdu. Tek perde olarak sahnelenen komedi oyunu festival programının öne çıkan yapımlarından biri olurken, seyirciler oyunu dakikalarca ayakta alkışladı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Şehir Tiyatroları, 10. Türk-Alman Tiyatro Festivali için gittiği Almanya’da büyük beğeni topladı. Şehir Tiyatroları’nın hem güldüren hem de düşündüren oyunu "Üç Jokerli Konken" bu kez yurtdışında izleyicisiyle buluştu. Festivalde salonu dolduran tiyatroseverler, oyunun hem güçlü oyunculuklarına hem de sahne üzerinde kurduğu samimi ve eğlenceli atmosfere adeta hayran kaldı. Almanya’da büyük ilgiyle karşılanan "Üç Jokerli Konken" özellikle konusuyla dikkat çekti. Oyun, üç yakın arkadaşın yıllardır süren konken buluşmalarında beklenmedik sırlar, kırılmalar ve komik çatışmalarla dolu yüzleşmeye dönüşmesini konu alıyor. Bu üç arkadaşın evrensel dostlukları da bu yanıyla izleyiciyi hem güldürdü hem de duygu dolu anlar yaşattı. İzleyiciden özgü dolu yorumlar Oyun sonunda yapılan söyleşide seyirciler, özellikle karakterlerin içtenlikli performansları ile oyunun ritmi ve sahneleme dili hakkında övgü dolu yorumlarda bulundu. Festival yetkilileri, Kocaeli Şehir Tiyatroları’nı Türk tiyatrosunun Almanya’da güçlü temsilcisi olmayı sürdürmesinden dolayı tebrik etti. Kocaeli Şehir Tiyatroları, uluslararası festivallerde yer almaya devam ederek hem Türkiye’yi hem de kentin kültür sanat vizyonunu gururla temsil etmeyi sürdürüyor.