SAĞLIK - 07 Ekim 2022 Cuma 10:10

Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp diyabet ile ilgili önemli bilgiler verdi

A
A
A
Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp diyabet ile ilgili önemli bilgiler verdi

Ülkemizde yetişkin nüfusunda her 5 kişiden 1’inin diyabet hastası olduğuna dikkat çeken Acıbadem Eskişehir Hastanesi İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Prof.

Ülkemizde yetişkin nüfusunda her 5 kişiden 1’inin diyabet hastası olduğuna dikkat çeken Acıbadem Eskişehir Hastanesi İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp, “Diyabet çok yaygın bir hastalık olmasına rağmen hastaların yarısı diyabet olduğunun farkında değil” dedi.


Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, vücutta pankreastan salgılanan insülin hormonunun ya yeterince etki göstermemesi ya da yeterli salgılanmaması sonucu ortaya çıkıyor. Günümüzde en yaygın hastalıklardan birisi olarak karşımıza çıkan diyabet, tedavi edilmediği takdirde insan hayatında büyük olumsuzluklara yol açabiliyor. Böbrek yetmezliği, kalp hastalığı, görme kaybı gibi birçok hastalığın temelini oluşturan diyabet hakkında önemli bilgiler veren Acıbadem Eskişehir Hastanesi İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp, “Diyabet tanısı konulduktan sonra hastaların sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz konusunda dikkatli olması gerekiyor” şeklinde konuştu.



“Yetişkin her 5 kişiden 1’inde diyabet karşımıza çıkıyor”


Birçok insanın dikkatsizlik sonucu diyabeti fark edemediğini belirten Prof. Dr. Deniz Gökalp, düzenli kontrolün önemine değindi. Bazı belirtilerle birlikte risk grubunda görülme oranının yüksek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gökalp sözlerine şöyle devam etti:


“Diyabet görülme sıklığı gün geçtikçe artıyor. Milattan önceki yıllardan beri bilinen bir hastalık olduğunu bununla beraber insanların refah düzeyinin artmasıyla, fazla kilolu ve obez birey sayısının artmasıyla tekrar arttığını belirtti. Yaklaşık 10 yıl önce yapılan bir çalışmada Türkiye’deki 20 yaş üzerindeki bireylerde diyabet sıklığı yüzde 14 civarındayken, günümüzde yüzde 20 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Yani her 5 kişiden 1’inde diyabet karşımıza çıkıyor. Diğer bir önemli husus da bunların yarısının diyabet hastası olduğunun farkında değil”


Hastalığı öğrenmek için önce belirtilerini öğrenmek gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Gökalp belirtileri “Çok su içme, sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrara çıkma, kilo kaybı, bulanık görme, el ve ayaklardaki uyuşma, kadınlarda sık görülen vajinal mantar enfeksiyonları, erkeklerde iktidarsızlığın görülmesi” olarak sıraladı.



“Kan şekerinizi ölçtürün”


Herkesin kan şekerini evde bulunan cihazlarla ya da aile hekimlerinde ölçtürmelerini tavsiye eden Prof. Dr. Gökalp “Yaş ilerledikçe diyabet görülme oranı da artıyor. Yaşlı olanlar, hipertansiyonu hastaları, iri çocuk doğurma öyküsü olan kadınlar, ailesinde diyabet öyküsü bulunanlar risk grubunda yer alıyor. Risk grubundaki bireylerin önlem almaları ve daha sık kontrol yaptırmaları gerekiyor” diye konuştu.



“Görme kaybı, bacak kesilmesi ve kalp hastalıklarının temelinde diyabet var”


İnsan hayatını olumsuz etkileyen büyük hastalıkların temelinde diyabetin olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gökalp, “Şu an dünyada diyabetin en sık gördüğü ülkelerden biri de Türkiye’dir. Bu durum tamamen obeziteyle ilgilidir. İnsanlar, şişmanladıkça ve fazla kilo aldıkça tip 2 görülme sıklığı artıyor. Dünyadaki körlüğün en sık nedeni diyabet hastalığıdır. Dünyadaki kaza dışı bacak kaybının yüzde 50 ihtimalle nedeni diyabettir. Diyabetik ayak yaraları ve sonrasındaki kesilmeler kaynaklı sakat kalmaların en büyük nedeni diyabettir. Böbrek hastalığı nedeniyle diyalize girenlerin de yarısı diyabet hastasıdır. Aynı zamanda diyabet hastaları, kalp hastalığıyla eşdeğer kabul edilmektedir. Diyabet hastaları daha önce kalp krizi geçirmiş bir hasta gibi kabul edilmekte ve yüksek riskli olarak kabul edilir. Tüm bunlardan kaçınmak için diyabet tanısı konduktan sonra hastaların sağlıklı bir beslenme programı ve düzenli egzersiz yapmaları yanında bireyselleştirilmiş diyabete yönelik ilaç tedavisi gerekiyor” ifadelerini kullandı.



“Bireyselleştirilmiş tedavi büyük önem taşıyor”


Her diyabet hastasının aynı yöntemlerle sağlığına kavuşamayacağını ve belli kriterler doğrultusunda bireyselleştirilmiş tedavinin uygulanması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Gökalp, şunları söyledi:


“Tedavide en önemli konulardan birisi her diyabet hastasının aynı ilacı kullanamayacağıdır. Biz bireyselleştirilmiş tedaviyi yani kişinin kendi özelliklerine has tedaviyi öneriyoruz. Bir hastaya belirli bir ilaç uygun olurken başka bir hastada aynı ilaç etkili olamayabilir. Kişide kalp hastalığının varlığı, obez olması, böbrek hastalığı karaciğer hastalığı, gebelik durumu ve pankreastan yeterli insülin salgılanıp salgılanmadığı değerlendirilerek tedaviye başlanıyor. Eskiden diyabetin birkaç grup ilaç varken günümüzde yeni nesil ilaçlar bulunmuştur. Hastaya kilo verdiren, kalp hastalığına faydalı olan, böbrekleri koruyucu ilaç grupları mevcuttur. Bireyselleştirilmiş tedaviyle diyabet çok daha iyi tedavi edilebiliyor”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."