SAĞLIK
Uşak’ta hemodiyaliz merkezi hizmete alındı 05 Aralık 2025 Cuma - 18:04:14 Uşak’ın Karahallı ilçesinde hayırseverlerin destekleriyle hazırlanan Semra-Özkan Atak Hemodiyaliz Ünitesi düzenlenen törenle hizmete açıldı. Karahallı Devlet Hastanesi Hacı Rafet Zora ek binası bahçesinde gerçekleştirilen açılış törenine, Uşak Valisi Naci Aktaş, AK Parti Uşak Milletvekili İsmail Güneş, CHP Uşak Milletvekili Ali Karaoba, İl Emniyet Müdürü Taner Çiftçi, İl Jandarma Komutan Yardımcısı Albay Deniz Çezik, Karahallı Kaymakamı Ramazan Çelebi, İl Özel İdare Genel Sekreteri Sabri Ceylan, İl Sağlık Müdürü Tarık Acar ile siyasi parti temsilcileri, sağlık çalışanları, hayırseverler ve vatandaşlar katıldı. Tören, Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Burada konuşma yapan Vali Aktaş, "Buradan şifa bekleyen tüm hastalarımıza Allah’tan şifa diliyorum. Burada ve diğer sağlık tesislerinde çalışan tüm sağlık çalışanı arkadaşlarımıza işlerinde kolaylıklar diliyorum. Ünitenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum." dedi. Programda, Karahallı Devlet Hastanesi Hacı Rafet Zora ek binasının yenilenmesine katkı sağlayan hayırseverler Fehmi Zora ve Sinan Zora ile hemodiyaliz ünitesini yaptıran Özkan ve Semra Atak çiftine plaket takdim edildi. Duanın ardından açılış kurdelesi kesildi. Açılışın ardından Vali Aktaş, protokol üyeleri ve hayırseverler daha sonra yeni hemodiyaliz merkezini gezerek bilgi aldı.
05 Aralık 2025 Cuma - 16:56 Bingöl’e 5 yeni ambulans ve 2 UMKE aracı tahsis edildi Sağlık Bakanlığı tarafından Bingöl’e 5 adet 2025 model tam donanımlı acil yardım ambulansı ile 1 adet UMKE personel aracı ve 1 adet UMKE haberleşme aracı tahsis edildi. Yeni araçların hizmete alınması kapsamında düzenlenen programda konuşan Vali Dr. Ahmet Hamdi Usta, sağlık alanında Bingöl’de son yıllarda önemli çalışmalar yapıldığını belirtti. Vali Usta, tahsis edilen 5 ambulanstan 3’ünün 4x4, 2’sinin ise 4x2 özellikte olduğunu ifade ederek, "4x4 araçları Solhan, Genç ve Karlıova ilçelerimize birer tane gönderiyoruz. İki aracı da merkezde hizmete alıyoruz. Bu araçlarla birlikte ilimizdeki ambulans sayısı 39’dan 44’e yükseldi. Bunların 3’ü de paletli ambulans. Merkezde 20, Genç’te 6, Solhan’da 4, Karlıova’da 5 ve diğer ilçelerimizde birer ambulans görev yapıyor" dedi. Yeni Devlet Hastanesinin tamamlanmasıyla birlikte hasta nakli ihtiyacının önemli ölçüde azalacağına dikkat çeken Usta, ilçelere verilen 4x4 ambulanslarla sağlık hizmetlerine erişimin daha hızlı olacağını kaydetti. Ayrıca tahsis edilen iki yeni UMKE aracından birinin tam donanımlı haberleşme aracı, diğerinin ise personel nakil aracı olduğuna değinen Usta, "İnşallah ihtiyaç olmaz ama afet anlarında haberleşme aracımız çok kritik bir görev üstlenecek" ifadelerini kullandı. Vali Usta, Bingöl’e kazandırılan araçlarda emeği geçen Cumhurbaşkanı Yardımcısına, milletvekillerine, Sağlık Bakanına ve İl Sağlık Müdürüne teşekkür ederek, "112 çalışanlarımıza ve doktorlarımıza güç kuvvet versin. Ambulanslarımız ilimize hayırlı uğurlu olsun" dedi. Programda konuşan İl Sağlık Müdürü Dr. Samet Tatlı ise yeni araçların sahadaki çalışma şartlarını güçlendireceğini belirterek, "Sağlık camiamızın göz bebeği kıymetli 112 çalışanlarımızın sahadaki çalışma şartlarını daha kolay hale getirecek ve vatandaşlarımıza daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak yeni ambulanslarımızın 112 ailemize ve Bingöl’ümüze hayırlı uğurlu olmasını diliyorum" şeklinde konuştu.
05 Aralık 2025 Cuma - 16:53 Bingöl’e 5 yeni ambulans ve 2 UMKE aracı tahsis edildi Sağlık Bakanlığı tarafından Bingöl’e 5 adet 2025 model tam donanımlı acil yardım ambulansı ile 1 adet UMKE personel aracı ve 1 adet UMKE haberleşme aracı tahsis edildi. Yeni araçların hizmete alınması kapsamında düzenlenen programda konuşan Vali Dr. Ahmet Hamdi Usta, sağlık alanında Bingöl’de son yıllarda önemli çalışmalar yapıldığını belirtti. Vali Usta, tahsis edilen 5 ambulanstan 3’ünün 4x4, 2’sinin ise 4x2 özellikte olduğunu ifade ederek, "4x4 araçları Solhan, Genç ve Karlıova ilçelerimize birer tane gönderiyoruz. İki aracı da merkezde hizmete alıyoruz. Bu araçlarla birlikte ilimizdeki ambulans sayısı 39’dan 44’e yükseldi. Bunların 3’ü de paletli ambulans. Merkezde 20, Genç’te 6, Solhan’da 4, Karlıova’da 5 ve diğer ilçelerimizde birer ambulans görev yapıyor" dedi. Yeni Devlet Hastanesinin tamamlanmasıyla birlikte hasta nakli ihtiyacının önemli ölçüde azalacağına dikkat çeken Usta, ilçelere verilen 4x4 ambulanslarla sağlık hizmetlerine erişimin daha hızlı olacağını kaydetti. Ayrıca tahsis edilen iki yeni UMKE aracından birinin tam donanımlı haberleşme aracı, diğerinin ise personel nakil aracı olduğuna değinen Usta, "İnşallah ihtiyaç olmaz ama afet anlarında haberleşme aracımız çok kritik bir görev üstlenecek" ifadelerini kullandı. Vali Usta, Bingöl’e kazandırılan araçlarda emeği geçen Cumhurbaşkanı Yardımcısına, milletvekillerine, Sağlık Bakanına ve İl Sağlık Müdürüne teşekkür ederek, "112 çalışanlarımıza ve doktorlarımıza güç kuvvet versin. Ambulanslarımız ilimize hayırlı uğurlu olsun" dedi. Programda konuşan İl Sağlık Müdürü Dr. Samet Tatlı ise yeni araçların sahadaki çalışma koşullarını güçlendireceğini belirterek, "Sağlık camiamızın göz bebeği kıymetli 112 çalışanlarımızın sahadaki çalışma koşullarını daha kolay hale getirecek ve vatandaşlarımıza daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak yeni ambulanslarımızın 112 ailemize ve Bingöl’ümüze hayırlı uğurlu olmasını diliyorum" şeklinde konuştu. (FB-YRT
05 Aralık 2025 Cuma - 16:52 Uzmanından açıklama: "Zatürreye neden olan etkenler sonbahar kış aylarında artış gösteriyor" Ankara Atatürk Sanatoryum Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Sağlığı Kliniği’nden Uzm. Dr. Latife Güder, "Zatürreye neden olan bu etkenler sonbahar kış aylarında artış gösteriyor. Bu yüzden bu mevsimlerde de çocuklarımızı mevsimine uyumlu şekilde giydirmemiz gerekiyor" dedi. Ankara Atatürk Sanatoryum Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Sağlığı Kliniği’nden Uzm. Dr. Latife Güder, soğuk havaların gelmesiyle birlikte çocuklarda artan zatürre hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu. Güder, çocuğun ne kadar küçükse etkilenme oranının o kadar yüksek olduğunu belirterek, "Biz zatürre ile çok sık karşılaşıyoruz. 5 yaş altındaki çocuklar özellikle 2 yaş altındaki çocuklar için daha riskli olabiliyor bu durum" diye konuştu. Hastalığın belirtilerinin de yaşa göre değişim göstereceğini dile getiren Güder, "Küçük bir bebek ise mesela öksürük olmayabilir, ateş, huzursuzluk, emme isteğinde azalma görülebilir. Daha büyük bir çocuksa bize göğüs ağrısı tarif edebilir. Öksürüğü olabilir, hızlı nefes alıp vermesi olabilir. Hastanın bazen bunlar olmadan ateş ve karın ağrısıyla, sırt ağrısıyla, omuz ağrısıyla gelebilir" açıklamasında bulundu. "Çocukluk çağı aşılarınızı yaptırmamız gerekiyor" Zatürre hastalığında vücut toparlasa bile öksürüğün bir süre geçmeyeceğini söyleyen Güder, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hastalık bitmiş olsa bile öksürüğün devam edebileceği konusunda hastaların yakınlarını bilgilendiriyoruz. Peki hastaları tedaviden sonra eve gönderdik hatta önlemek için de, hiç olmaması için de tedaviden sonra dikkat edilmesi gereken şeyler var. En önemlisi önlemek için eksiksiz bir şekilde çocukluk çağı aşılarınızı yaptırmamız gerekiyor. Hatta her yıl grip dediğimiz influenzaya karşı koruyucu olan aşılarınızın da yapılmasını öneriyoruz. El hijyeni, solunum hijyene dikkat edilmesi gerekir. Düzenli ve dengeli bir beslenme, güzel bir uyku, bol sıvı alınması, istirahat edilmesini önemsiyoruz. Sigaradan mutlaka uzak durulması gerekiyor. Sigara dumanı da çünkü solunum yollarını etkilemektedir. Çocuklar pasif içiciliğe maruz kalıyor, bundan korumamız gerekir. Kalabalık ortamlardan, hijyeni bozuk ortamlardan, havasız ortamlardan çocuklarımızı korumamız gerekir." "Çocuklarımızı mevsimine uyumlu şekilde giydirmemiz gerekiyor" Çocukların mevsime uygun şekilde giydirilmesi gerektiğini vurgulayan Güder, şunları kaydetti: "Özellikle zatürreye neden olan bu etkenler sonbahar kış aylarında artış gösteriyor. Bu yüzden bu mevsimlerde de çocuklarımızı mevsimine uyumlu şekilde giydirmemiz gerekiyor. Tek başına üşütme ince giydirmek hastalığa sebep olmaz ama dolaylı olarak bağışıklık sistemini zayıflatır ve bakterinin ve virüslerin hastalığa yol açma ihtimalini arttırır. Bu yüzden uygun şekilde giyindirmemiz gerekir. Çocuklarımıza burada şunu vurgulamak istiyorum, çocukluk çağı aşıları çok kıymetli. Bu aşılar birçok hastalıktan koruduğu gibi, zatürreden de koruyor. Bu aşılarınızı zamanında mutlaka yaptıralım."
Konyaaltı’nda vatandaşlara diyabet ve kanser bilgilendirmesi
30 Kasım 2025 Pazar - 12:02 Konyaaltı’nda vatandaşlara diyabet ve kanser bilgilendirmesi Konyaaltı Belediyesi, Dünya Diyabet Günü kapsamında Gürsu Emekli Kahvesi’nde vatandaşlara diyabet ve kanser taramaları hakkında bilgilendirme yaptı. Belediye hizmet binasında görev yapan personele yönelik de sağlık taraması gerçekleştirildi. Konyaaltı Belediyesi, Konyaaltı Sağlıklı Hayat Merkezi ekipleri iş birliğiyle Dünya Diyabet Günü dolayısıyla Gürsu Emekli Kahvesi’nde şeker tüketimi ve kanser taramaları konusunda bilgilendirme çalışması gerçekleştirdi. Diyetisyenler, vatandaşlara diyabetten korunma yolları, düzenli taramaların önemi ve doğru beslenme alışkanlıkları hakkında kapsamlı bilgiler verdi. Aynı zamanda toplum sağlığının yanı sıra çalışan sağlığını da önemseyen Konyaaltı Belediyesi, periyodik muayene süresi gelen memur ve işçi personelinin sağlık kontrollerini de tamamladı. Toplum ve çalışan sağlığının kendileri için her zaman öncelik olduğunu vurgulayan Konyaaltı Belediye Başkanı Cem Kotan, "Konyaaltı’ndaki her bireyin sağlıklı, güvenli ve bilinçli bir yaşam sürmesini önemsiyoruz. Hem vatandaşlarımızın hem de çalışma arkadaşlarımızın düzenli sağlık kontrollerine erişmesini sağlamak bizim sorumluluğumuz. Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yapılan bilgilendirmeler ve personelimize yönelik periyodik sağlık taramaları, sağlığa verdiğimiz değerin göstergesi. Personelimize yönelik yapılan tetkikler kapsamında kan tahlilleri, işitme ve solunum testleri ile genel fiziksel muayeneler tamamlanırken, çalışanlara risk faktörleri ve erken teşhisin önemi konusunda da bilgilendir yapıldı. Bu iki yönlü sağlık çalışması ile Konyaaltı’nda sağlık farkındalığını artırmayı amaçladık" ifadelerini kullandı.
Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, gece vardiyası ile bölgeye hitap ediyor
30 Kasım 2025 Pazar - 11:27 Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, gece vardiyası ile bölgeye hitap ediyor Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, gece vardiyasına geçti. Hastane bu uygulama ile sadece ilçenin değil, bölgenin de ihtiyacını karşılamış oldu. Yaklaşık 2 buçuk yıl önce hizmete giren Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, bölgesindeki eksikliği de tamamlamış oldu. Günde 500’den fazla hastaya hizmet veren merkez, geçtiğimiz günlerde vatandaşların hizmete erişimini kolaylaştırmak için önemli bir adım daha attı. Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, 4 hekimin görevlendirildiği gece vardiyası ile vatandaş odaklı hizmetlerine devam etti. Konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Başhekimi İzzettin Karaman, hastanelerinin 19 Haziran 2023’te hizmete açıldığını söyledi. Karaman, "İlk etapta 14 hekim ile hizmet verdik. Son 2 aylık süreç içerisinde Bakanlığımızın ve müdürlüğümüzün destekleri ile hekim sayımız 26’ya çıktı. Günlük ortalama 500 hastaya hizmet veriyoruz. Verdiğimiz hizmetler içerisinde dolgu, kanal tedavisi, pedotonti, protetik işlemler, diş taşı temizliği var ve ayakta gelen hastalara acil müdahalelerde bulunuyoruz. Hastanemizde 15 genel diş, 4 pedodonti, 3 endodonti ve 2 protetik kliniğimiz bulunmaktadır. Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi olarak, Ergani dahil Çermik, Çüngüş, Dicle ve Elazığ’ın Maden ve Kovancılar ilçesinden de hasta kabulü alıyoruz. Merkez olarak gündüz hizmet vermekle birlikte 24 Kasım tarihi itibari ile gece vardiyası sistemine de geçmiş bulunmaktayız. Bu hizmetimiz 4 hekimle verilmektedir. Bu hizmetimize vatandaşlarımız, 182’den randevu alarak ya da MHRS mobil uygulamasına girerek randevu oluşturabilirler. Gece vardiyasında dolgu, kanal tedavisi, diş taşı temizliği ve ayakta gelen hastalarımıza acil müdahalelerde bulunuyoruz. Hastalarımız ikamet ettiği ilçelerinde çok rahatlıkla bu hizmetleri alabilmektedirler’’ dedi.
Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, gece vardiyası ile bölgeye hitap ediyor
30 Kasım 2025 Pazar - 11:24 Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, gece vardiyası ile bölgeye hitap ediyor Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, gece vardiyasına geçti. Hastane bu uygulama ile sadece ilçenin değil, bölgenin de ihtiyacını karşılamış oldu. Yaklaşık 2 buçuk yıl önce hizmete giren Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, bölgesindeki eksikliği de tamamlamış oldu. Günde 500’den fazla hastaya hizmet veren merkez, geçtiğimiz günlerde vatandaşların hizmete erişimini kolaylaştırmak için önemli bir adım daha attı. Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, 4 hekimin görevlendirildiği gece vardiyası ile vatandaş odaklı hizmetlerine devam etti. Konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Başhekimi İzzettin Karaman, hastanelerinin 19 Haziran 2023’te hizmete açıldığını söyledi. Karaman, ’’İlk etapta 14 hekim ile hizmet verdik. Son 2 aylık süreç içerisinde Bakanlığımızın ve müdürlüğümüzün destekleri ile hekim sayımız 26’ya çıktı. Günlük ortalama 500 hastaya hizmet veriyoruz. Verdiğimiz hizmetler içerisinde dolgu, kanal tedavisi, pedotonti, protetik işlemler, diş taşı temizliği var ve ayakta gelen hastalara acil müdahalelerde bulunuyoruz. Hastanemizde 15 genel diş, 4 pedodonti, 3 endodonti ve 2 protetik kliniğimiz bulunmaktadır. Ergani Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi olarak, Ergani dahil Çermik, Çüngüş, Dicle ve Elazığ’ın Maden ve Kovancılar ilçesinden de hasta kabulü alıyoruz. Merkez olarak gündüz hizmet vermekle birlikte 24 Kasım tarihi itibari ile gece vardiyası sistemine de geçmiş bulunmaktayız. Bu hizmetimiz 4 hekimle verilmektedir. Bu hizmetimize vatandaşlarımız, 182’den randevu alarak ya da MHRS mobil uygulamasına girerek randevu oluşturabilirler. Gece vardiyasında dolgu, kanal tedavisi, diş taşı temizliği ve ayakta gelen hastalarımıza acil müdahalelerde bulunuyoruz. Hastalarımız ikamet ettiği ilçelerinde çok rahatlıkla bu hizmetleri alabilmektedirler’’ dedi.
Op. Dr. Baysal: "Mide kanserinde çevresel faktörler aile faktörlerinden daha ön plandadır"
30 Kasım 2025 Pazar - 10:40 Op. Dr. Baysal: "Mide kanserinde çevresel faktörler aile faktörlerinden daha ön plandadır" Mide kanserinde çevresel faktörlerin aile faktörlerinden daha ön planda olduğunu belirten Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Feridun Baysal, mide kanserinin kadınlara nazaran erkeklerde daha sık gözüken bir hastalık olduğunu belirtti. Elazığ Medilines Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Feridun Baysal, mide kanseri hakkında değerlendirmelerde bulunarak, mide kanserinde çevresel faktörlerin aile faktörlerinden daha ön planda olduğunu ifade etti. Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Feridun Baysal, "Mide kanseri özellikle erkek hastalarda daha sık gözüken bir kanserdir. En sık 60-70 yaş aralığında gözükür. A grubu kan sahibi olanlarda biraz daha sık görülür. Mide kanserinde çevresel faktörler aile faktörlerinden daha ön plandadır. Tuzlu beslenmek, kırmızı etle yoğun beslenmek bunlar mide kanserine yakalanma riskini arttıran faktörlerdir. Mide kanseri riski, toplumda çok sık gözükmesine rağmen takibi açısından endoskopi erken teşhiste bizim için oldukça önemlidir. O nedenle 40 yaşını aşmış bireylerde bir gün dahi mideleri ağrısa, mutlaka endoskopi öneririz. 40 yaş altındaki bireylerde ise ailelerinde mide kanseri yoksa bir ilaç tedavisi düzenleriz. 30 gün kullanırlar mide ağrıları geçmezse o zaman endoskopi ile teşhis koyarız. Yaşa bakmaksızın reflü varsa eğer endoskopiyi hastalarımıza öneririz. Endoskopi mide kanseri tanısında en önemli tanı aracımızdır. Endoskopide midede görülecek olan poliplerden ve kitlelerden alınan biyopsilerle mide kanseri teşhisi konulmaktadır. Helikobakter pilori dediğimiz bir bakteri midenin içerisinde yaşayabilir. Bu bakteri geçmeyen gastritler, ülserler ve mide kanserine yatkınlığı arttıran bir bakteridir. Bu tür mide ağrıları olanların midelerinde endoskopi yapımında Helikobakter pilori midelerinde çıkmışsa mutlaka bunun öldürülmesi gereklidir. Çünkü bu mide kanseri riskini arttıran bir bakteridir. Bunun önenmesini özellikle öneriyorum" dedi. Mide kanserinde genetik geçişlerin olduğunun altını çizen Baysal, "Çevresel faktörler, beslenme tarzları, sigara, etli yemekler, kızartmalı yemekler ve kebaplar mide kanseri riskini arttırırlar. APC ve CDH1 gibi bazı gen mutasyonlarında mide kanseri daha sık gözükür. Bu nedenler mide ağrısı olanlarda özellikle 40 yaşında üzerinde olanlara endoskopi, 40 yaş altına ise kısa bir ilaç tedavini öneririm. Mide kanserinin bulgularında zayıflama ve mide ağrısı gibi semptomlar olabilir. Bunlarda da uyanık olmakta fayda var. Erkeklerde kadınlara göre mide kanseri daha sık görülmektedir. Bunlar, tamamıyla yeme ve içme alışkanlıklarıyla alakalı. Sigara kullanımı yoğunundan dolayı erkeklerde mide kanseri kadınlara oranla bir tık daha fazla görünür" ifadelerini kullandı.
Soğuk havalarda en çok görülen cilt hastalıkları
30 Kasım 2025 Pazar - 10:06 Soğuk havalarda en çok görülen cilt hastalıkları Kış mevsiminde yaz aylarında göre daha fazla cilt problemi görüldüğünü belirten uzmanlar, özellikle de aşırı kuruluk sorunu ve nem kaybı ortaya çıkabildiğine dikkat çekti. Sonbahar aylarında havaların soğumasıyla beraber daha çok orta yaş ve üzeri kişilerde kollarda, bacaklarda, karın çevresi ve sırt bölgesinde deri kuruluğunda artış ve geceleri artan şiddetli kaşıntı ortaya çıkabileceğini belirten Medicana Bursa Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Ümit Bostancı, "Deri kuruluğu giderilmediği sürece verilen kaşıntı kesici ilâçlar pek işe yaramaz. Deri kuruluğunu gidermenin tek yolu kuruyan bölgeleri kremlerle düzenli olarak nemlendirmektir. Sıcak suyla banyo yapılmamalı, cilt fazla keselenmemeli ve banyodan sonra bütün vücut mutlaka kremlerle nemlendirilmelidir. Saçlı deri, yüz, dış kulak yolu, kulak arkası gibi bölgeleri tutan, ilgili bölgelerde kızarıklık, kabuklanma, kaşıntı yapabilen bir egzama türüdür. Kış aylarında soğuk hava etkisi, güneş ışınlarının azalması ve artan stres ile beraber belirgin alevlenmeler görülebilir. Soğuk rüzgârdan korunmalı, dermatologlar tarafından önerilen fazla yağlı olmayan nemlendiriciler ve tedavi kremleri düzenli kullanılmalıdır" dedi. Sedef hastalığı ömür boyu devam eden süreğen bir deri hastalığı olduğunu belirten Bostancı, "Vücudumuzun herhangi bir bölgesinde veya çok yaygın şekilde kuraklık ve üzerinde kabuklanmalarla seyreder. Yaz aylarında yoğun güneş ışınlarının etkisiyle iyileşme eğiliminde olan hastalık kış aylarında azalan güneş ışınları, artan stres seviyesi, yine artan üst solunum yolu enfeksiyonları sebebiyle alevlenmeler ve artışlar gösterebilir" şeklinde konuştu. Kış aylarında güneşli havalarda güneş ışınlarından mümkün olduğunca faydalanmak gerektiğine dikkat çeken Bostancı, "Stres seviyesini azaltmak için açık güneşli havada yürüyüş, spor yapmak faydalı olacaktır. Hastalık belirtilerinin arttığı durumlarda bir dermatolog tarafından muayene edilmekte fayda vardır. Havaların soğumasıyla beraber hem soğuk rüzgârlı hava, hem soğuk sular elde tahriş egzamasını tetikleyebilir. Ellerde kuruluk, kaşıntı, kızarıklık, çatlama gibi belirtiler ortaya çıkar. Eller soğuk hava ve sudan korunmalı, soğuk suyla eller yıkanmamalı, bulaşık yıkarken pamuk astarlı eldiven takılarak deterjan ve soğuk sudan korunmalıdır. Su temasından sonra mutlaka ellere nemlendirici kremler uygulanmalıdır. Elleri yıkarken gliserinli sabunlar veya sabun içermeyen yıkama jelleri veya köpükler kullanılabilir" diye konuştu. Soğuğa bağlı kurdeşen özellikle soğuk su, soğuk hava, buz gibi maddelerle temas sonucu deride ortaya çıkan kaşıntılı kızarıklar ve kabarıklıklar ile seyrettiğini ifade eden Bostancı, "Tedavide soğuktan korunma ve bazı alerji ilaçları kullanılır. Kış aylarında soğuğa maruz kalma sonucu el, ayak, burun, kulak kepçesi gibi uç bölgelerde kaşıntılı, ağrılı kızarıklık kabarıklıklar görülür. Bilhassa kış boyunca devam eder. Kış aylarında soğuk havalarda eller, ayaklar, burun ve kulaklar soğuktan çok iyi korunmalıdır. Tedavi İçin mutlaka bir dermatologla temasa geçilmelidir" dedi.
Dünyada ilk defa görülen vaka Eskişehir’de tedavi edildi
30 Kasım 2025 Pazar - 10:00 Dünyada ilk defa görülen vaka Eskişehir’de tedavi edildi Solunum problemiyle kendini gösteren ilk sinir kılıfı tümörü vakası olduğu belirtilen hasta Figen Kayhan (47), Eskişehir Şehir Hastanesi’nde tedavi edildi. Yaklaşık 3 yıldır ağrı çeken hasta, Prof. Dr. Vural Fidan tarafından yapılan ameliyatla sağlığına kavuştu. İki çocuk annesi Figen Kayhan, diş etinde şişlik, şiddetli ağrı ve solunum problemleri şikayetleri ile Eskişehir Şehir Hastanesi’ne müracaat etti. Kulak Burun Boğaz Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Vural Fidan tarafından yapılan tetkikler sonucunda, Kayhan’da oldukça nadir görülen sinir kılıfı tümörü bulunduğu belirlendi. Yaklaşık 45 dakika süren ameliyat sonucunda, hastanın sinir kılıfı temizlendi. Operasyon ile sağlığına kavuşan Kayhan, Prof. Dr. Fidan ve sağlık çalışanlarına teşekkür etti. Öte yandan, bahse konu vakanın solunum problemiyle kendini gösteren ilk sinir kılıfı tümörü olduğu belirtildi. "Solunum problemiyle gelen ilk vaka olarak bilinmekte" Konuyla ilgili açıklamada bulunan Prof. Dr. Vural Fidan, "Geçenlerde bir hastamız çenesinde hafif hassasiyet, uyku esnasında tıkanıklıklar ve solunum problemleri nedeniyle hastanemize tarafıma başvurdu. Hastamızın alt çenesinde tespit ettiğimiz şişlikten dolayı bu şikayetlerin olduğunu değerlendirdik. Akabinde biyopsi sonucunda çıkan netice, çok çok nadir olan çene siniri tümörü olarak geldi. Buna istinaden yapmış olduğumuz ameliyatta, o dokuyu tümüyle temizleyerek hastamızın şikayetlerinin düzelmesini sağlama imkanı bulduk. Tespit etmiş olduğumuz sinir kılıfı tümörü, oldukça nadir görülen bir hastalık. Ayrıca, çene sinirinde bulunması şu an dünyada yayınlanmış 19’uncu vaka fakat solunum problemiyle gelen ilk vaka olarak bilinmekte. Hastanemizde bu hastayı değerlendirdikten sonra operasyonu yaparak hastamızın şifa ile taburculuğunu sağlıyoruz" dedi. "İçeride mevcut olan yaklaşık 5 santimetrelik kitleyi çıkarttık" Operasyonun detaylarına da değinen Fidan, "Hastamızı genel anestezi altında uyuttuktan sonra alt çeneyi otomatik ekartörler ile açarak çene iç kısmında yer alan sinirin kılıfını görüntüledik. Akabinde, o sinire zarar vermeyecek şekilde sinir kılıfını temizledik ve o içeride mevcut olan yaklaşık 5 santimetrelik kitleyi çıkarttık. Çevre dokular, özellikle damar sinir paketleri ve tükürük kanallarının zarar görmemesini sağlamaya çalıştık. Şükür ki herhangi bir komplikasyon yaşamadan hastamızı ameliyattan çıkarttık. Yaklaşık 45 dakika süren bir ameliyattı. Bu görüntüleme sistemlerinin bizlere oldukça faydası oluyor. Çünkü, bu sinirin görüntülenmemesi durumunda ne yazık ki hasar görmesi ve kişinin yüzünde ciddi görsel problemlere yol açması mümkün" şeklinde konuştu. "Her gün şişlik ve ağrım oluyordu, çok stresliydim" Hasta Figen Kayhan ise tedavi süreciyle ilgili şunları söyledi: "Dişimde bir et vardı, büyüme yaptı. Korktum, doktoruma başvurdum ama bir netice bulamadım. Birkaç yere daha gittim. Prof. Dr. Vural Fidan doktorumu önerdiler. Allah doktorumdan razı olsun, iyi bir ameliyat oldum. Korktuğum başıma gelmedi. Her gün şişlik ve ağrım oluyordu, çok stresliydim. Şükürler olsun ki doktorum beni kurtardı. Yaklaşık 3 senedir bu hastalık ile uğraşıyordum."
Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli: "5 yaşam tarzı değişikliği ile epilepsi nöbetlerini yönetebilirsiniz"
30 Kasım 2025 Pazar - 09:34 Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli: "5 yaşam tarzı değişikliği ile epilepsi nöbetlerini yönetebilirsiniz" Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli, yetişkin epilepsi hastalarının yüzde 70’inin ilaçlarla tamamen nöbetsiz hale geldiğini belirterek, "İlaç ömür boyu kullanılır algısı yanlıştır; hastalarda yüzde 30-40’ında 2-5 yıl nöbetsiz dönem sonrasında ilaçlar doktor kontrolünde güvenle bırakılabilir" dedi. Memorial Antalya Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli "1-30 Kasım Epilepsi Farkındalık Ayı" dolayısıyla epilepsi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Epilepsinin, toplumda yanlış bilinen ve korkuyla yaklaşılan bir nörolojik hastalık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli, "Birçok kişi epilepsiyi ‘ömür boyu kriz geçirme’ ya da ‘tedavisi olmayan bir kabus’ olarak görür. Oysa günümüz tıbbında epilepsi, yetişkinlerin büyük çoğunluğunda tamamen kontrol altına alınabilen, önemli bir kısmında ise tamamen iyileştirilebilen bir hastalıktır. 2025 yılı itibariyle ilaçtan cerrahiye, nöromodülasyondan gen tedavisine uzanan çok geniş bir yelpaze vardır" diye konuştu. "Hastalar tedaviye iyi yanıt veriyor" Epilepsinin, beynin geçici ve aşırı elektrik boşalımları sonucu tekrarlayan nöbetlerle kendini gösteren bir durum olduğunu belirten Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli, "Tek bir nöbet epilepsi değildir; tekrarlaması ve altta yatan bir yatkınlık olması gerekir. Yetişkinlerde en sık görülen nedenler arasında eski beyin travmaları, inme sonrası hasarlar, beyin tümörleri, enfeksiyonlar ve genetik yatkınlıklar yer alır. Bir kısmı ise hala ‘nedeni bilinmeyen’ kategorisindedir. İyi haber şudur ki, nedeni bilinse de bilinmese de çoğu hasta tedaviye çok iyi yanıt vermektedir" ifadelerini kullandı. "İlk tanı anı korkutuyor" Epilepsi tanısını koyulan ilk hastaların korktuğunu ifade eden Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli, "Epilepsi tanısı konduğunda hastaların ilk tepkisi genellikle ‘Artık araba kullanamayacak mıyım?’, ‘İşimi kaybeder miyim?’, ‘Çocuk yapamayacak mıyım?’ soruları olur. Bu korkuların büyük kısmı geçmişte kalmıştır. Hastaların büyük çoğunluğu tamamen normal bir yaşam sürer, meslek hayatını sürdürür. Doğru koşullar sağlandığında hastaların ehliyet alması, hamilelik planlaması mümkündür. Yetişkin epilepsi hastalarının yüzde 70’i ilaçlarla tamamen nöbetsiz hale gelir. Yeni nesil ilaçlar (levetirasetam, lacozamid, lamotrijin, brivarasetam vb.) hem etkin hem de yan etkileri çok daha azdır. ‘İlaç ömür boyu kullanılır’ algısı yanlıştır; hastalarda yüzde 30-40’ında 2-5 yıl nöbetsiz dönem sonrasında ilaçlar doktor kontrolünde güvenle bırakılabilir" dedi. "Dirençli epilepside de seçenekler mevcut" Hastaların yaklaşık yüzde 30’u birden fazla ilaca rağmen nöbet geçirmeye devam edebileceğini de aktaran Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli, "İşte tam burada devreye cerrahi ve nöromodülasyon tedavileri girmektedir. Epilepsi cerrahisi: Nöbet odağı net olarak tespit edildiğinde (özellikle temporal lob epilepsilerinde) cerrahi başarı oranı yüzde 70-90 arasındadır. Ameliyat sonrası hastaların çoğu ilaçlarını bile bırakır. Vagus sinir stimülasyonu (VNS), Responsif Nörostimülasyon (RNS) ve Derin Beyin Stimülasyonu (DBS): İlaç ve cerrahiye uygun olmayan hastalarda nöbet sıklığı yüzde 50-90 azaltılabilir. Ketojenik diyet ve modifiye Atkins diyeti: Yetişkinlerde de giderek daha fazla kullanılan, bilimsel olarak kanıtlanmış destek tedavilerdir" ifadelerini kullandı. "Yaşam tarzı değişiklikleri tedavinin yarısıdır" Hastaların yarısında sadece 5 değişiklikle nöbet sıklığı yüzde 50-100 azalarak, ilaç dozu yarıya inebileceğini anlatan Prof. Dr. Yasemin Biçer Gömceli, "İlaç Uyumu: Nöbetlerin çoğunluğu unutulan veya atlanan ilaç dozları nedeniyle geçekleşir. İlaç uyumu epilepsi tedavisinin en önemli aşamadır. Uyku düzeni: Her gece aynı saatte yatıp kalkmak nöbet eşiğini yüzde 30-40 yükseltir. Mümkünse bölünmemiş, kesintisiz 6-7 saat uyumak önerilir. Düzenli öğün + düşük glisemik indeks: Aç kalmak ve şekerli gıdalar nöbet tetikleyicisidir. Kahvaltı yapan hastalarımın yüzde 70’i daha az nöbet geçiriyor. Stresi yönetmek: Mindfulness, nefes egzersizi veya haftada 3 gün 30 dk yürüyüş nöbet sıklığını ortalama yüzde 45 düşürüyor. Aralıklı ışık veya spesifik tetikleyici varsa kaçınmak: Yanıp sönen ışıklar, telefon titremesi, karşı şeritten gelen far gibi ışık uyaranları ışık duyarlılığı olan epilepsilerde tetikleyici olabilir. Bazı özel epilepsi tiplerinde sıcak su ile yıkanmak, özel bir müzik, ses, tat, koku gibi hastaya özel tetikleyicilerin belirlenerek bunlardan kaçınılması çok önemlidir" dedi.
Yumurta dondurmada yaş engeli ve mevzuat sınırı: "Genç yaşta dondurulan yumurtanın verimi çok daha yüksek"
30 Kasım 2025 Pazar - 09:14 Yumurta dondurmada yaş engeli ve mevzuat sınırı: "Genç yaşta dondurulan yumurtanın verimi çok daha yüksek" Antalya’da düzenlenen 13. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi’nde Türkiye’de isteğe bağlı yumurta dondurmanın, yalnızca kemoterapi, düşük over rezervi veya cerrahi gibi tıbbi gerekçelerle yasal şekilde uygulanabildiği vurgulandı. TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Işıl Kasapoğlu, "Genç yaşlarda ve kaliteli yumurta dondurduğumuzda verimlilik çok daha yüksek oluyor; ileri yaşta aynı başarıyı elde etmek neredeyse imkânsız hale geliyor" dedi. Türk Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği tarafından düzenlenen 13. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi, Antalya’da gerçekleştirildi. Türkiye’nin azalan doğurganlık oranı, IVF’nin toplumsal etkileri ve yumurta dondurmada yaşa bağlı başarı oranları kongrede bilimsel verilerle ele alındı. Kongre sonrası değerlendirmelerde bulunan TSRM Yönetim Kurulu Üyesi ve Kongre Sekreteri Prof. Dr. Işıl Kasapoğlu, Türkiye’de yumurta dondurmanın mevzuata göre yalnızca belirli tıbbi şartlarda mümkün olduğunu hatırlatarak uygulamadaki sınırları anlattı. "Türkiye’de isteğe bağlı yumurta dondurma yapılamıyor" Kasapoğlu, yumurta dondurmanın yasal çerçevesine ilişkin şu bilgileri paylaştı: "Normalde Türkiye Cumhuriyeti’nde yönetmelik gereği yumurta veya gonad hücresinin dondurulması yasal değil. Ama bazı şartlarda devlet buna müsaade ediyor. Hasta gonadotoksik yani overlerine zarar verecek bir tedavi alacaksa ki bunun başında kemoterapi geliyor, over rezervi düşükse ya da overlere zarar verecek bir cerrahi işlem yapılacaksa yumurta dondurmamıza izin veriliyor. Bunun dışında sosyal prezervasyon dediğimiz, birçok Avrupa ülkesinde yaygın olan isteğe bağlı yumurta dondurma uygulaması var. Yani kadınlar herhangi bir tıbbi endikasyon olmadan, sadece ilerideki doğurganlıklarını korumak için yumurtalarını dondurabiliyor. Bizde ise bu mümkün değil; yalnızca özel tıbbi durumlarda dondurma yapabiliyoruz. Bu da şu sonucu doğuruyor; kadınlar daha genç yaşlarda ve yumurta kalitesinin yüksek olduğu dönemde bu işlemi yaptıramadığı için başarı şansı düşüyor. Çünkü rezerv azaldıktan sonra ya da ileri yaşta yapılan yumurta dondurma işlemlerinde verim çok daha düşük oluyor." Hastalar ağır tedavi sürecine ek olarak maliyet yüküyle mücadele ediyor Kemoterapi gibi ağır tedaviler öncesinde yumurta dondurmak isteyen hastaların hem fiziksel hem de ekonomik olarak zorlandığını vurgulayan Kasapoğlu, süreci şöyle anlattı: "Kemoterapi hastaları zaten çok zor bir sürecin içinden gelmiş oluyorlar. Bir de bunun maliyetini üstlendiklerinde demoralize olabiliyorlar. Aslında yumurta dondurmak onlar için geleceğe dair bir umut. Tedaviye giderken üreme potansiyelinin korunduğunu bilmek hastayı motive eden bir süreç." Kasapoğlu, maliyetlerin ödeme kapsamına alınmasının hastalar açısından önemli bir destek olacağını da sözlerine ekledi. "Erken yaşta dondurulan yumurtanın başarısı çok daha yüksek" Yaş faktörünün kritik önem taşıdığını vurgulayan Kasapoğlu, başarı oranlarının neden yaşa bağlı olduğunu şu sözlerle anlattı: "Kadınlar daha genç yaşlardayken ve yumurta kalitesi yüksekken dondurma işlemi yapılabildiğinde başarı oranı belirgin biçimde artıyor. Çünkü over rezervi azaldıktan sonra ya da ileri yaşlarda yapılan yumurta dondurma işlemlerinde aynı verimi elde etmek mümkün olmuyor. Örneğin 42 yaşındaki bir hastanın ileride canlı doğuma ulaşabilmesi için 20 ile 30 arasında yumurta toplaması gerekiyor. Bu sayıya tek bir denemede ulaşmak neredeyse imkansız, çünkü çok yüksek bir rezerv gerektiriyor. Bu nedenle bu işlemin daha ileri yaşlara bırakılmadan, daha erken dönemde yapılabilmesi hastalar için çok daha verimli olabilir. Bunlar, üzerinde düzenleme yapılması gereken önemli noktalar olarak değerlendirilebilir." "Dikkate alınması gereken tek konu anne yaşı" Yumurta ve embriyo dokularının saklama süresine ilişkin yanlış bilinenleri düzelten Kasapoğlu, şu açıklamayı yaptı: "Dondurulan yumurta ve embriyo dokuları istenildiği kadar saklanabiliyor. Herhangi bir süre sınırlaması yok; beş yıl saklandı, artık imha edilmeli gibi bir uygulama bulunmuyor. Burada dikkate alınması gereken tek konu anne yaşı. Bazı ülkelerde çok ileri yaştaki gebeliklerde komplikasyon riski arttığı için belirli sınırlamalar getirilebiliyor. Bu da anne sağlığını korumak amacıyla yapılıyor. Örneğin kadın yumurtasını 30 yaşında dondurduysa, 40 yaşında bu yumurtaları kullanabilir. Biz bu konuları kendi içimizde öneriler geliştirmek üzere tartışıyoruz ancak şu an için Türkiye’de bu konuda bir düzenleme yapılacağına dair bir bilgi duymadım."
Uzmanlardan gıda ve kimyasal zehirlenme uyarısı
29 Kasım 2025 Cumartesi - 19:56 Uzmanlardan gıda ve kimyasal zehirlenme uyarısı Türkiye’de son dönemlerde art arda yaşanan zehirlenme olayları, toplumda ciddi bir farkındalık oluşmasına neden oldu. Özellikle kalabalık düğün organizasyonlarında tavuk kaynaklı toplu gıda zehirlenmelerinin sıkça görüldüğüne dikkat çekilirken, İstanbul’da Böcek ailesinin tüm fertlerinin yaşamını yitirdiği kimyasal kaynaklı zehirlenme olayı endişeleri artırdı. Uzmanlar, hem gıda güvenliğine hem de kimyasal maddelerin erişimine yönelik uyarılarda bulunuyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Tıbbi Toksikoloji Uzmanı Dr. Vildan Özer, Türkiye’de en sık karşılaşılan zehirlenme türünün gıda kaynaklı zehirlenmeler olduğunu söyledi. Soğuk hava koşullarının başlamasıyla birlikte halk arasında "Tavuk ürünleri soğukta bozulmaz" düşüncesinin yaygınlaştığını, bunun da ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını vurgulayan Özer, tavuk ürünlerinin dışarıda bekletilmesi veya uzun süre marinasyon için dışarıda bırakılmasının tehlikeye davetiye çıkardığını kaydetti. Özer, "Son dönemlerde zehirlenme haberleri sıklıkla karşımıza çıkmaya başladı. Bu konuyla ilgili farkındalık da arttı. Aslında gıda kaynaklı zehirlenmeleri sürekli görüyoruz. Ancak İstanbul’daki Böcek ailesinin tüm fertlerinin yaşamını yitirmesi, toplumda daha büyük bir farkındalık oluşmasına neden oldu. Gıda kaynaklı zehirlenmeler ülkemizde en sık görülen zehirlenme türüdür. Soğuk havaların başlamasıyla özellikle et ve et ürünlerinin özellikle de tavuk ürünlerinin dışarıda uzun süre kalsa bile bozulmayacağına dair yanlış bir algı var. İnsanlar et ürünlerinin daha çok sıcak havalarda bozulacağını, soğuk havalarda ise sorun olmayacağını düşünüyor. Bu yanlış algı nedeniyle özellikle tavuk ürünlerinin marine edilerek dışarıda bekletilmesi sırasında ciddi zehirlenmelerle karşılaşıyoruz. Tavuk ürünleri alındığında hızlı tüketilmesi gerekir. Dışarıda profesyonel şekilde soğuk zincirle taşınsa da ev ortamında buzdolabına konulduğunda soğuk zincir bozulmuş olur. Bu nedenle dışarıdan alınan tavuk ürünleri buzdolabında en fazla 48 saat bekletilmelidir. Bekletilecekse dolabın en soğuk olan alt rafında tutulmalı ve 48 saat içinde tüketilmelidir. Zehirlenmeden şüphelenmemize neden olacak belirtiler; bu şekilde şüpheli bir yemek yeme öyküsü sonrası ilk 8 saatte başlayan bulantı, kusma ve ishaldir. Mantar veya şüpheli tavuk ve et ürünleri tüketildiyse ve bu şikayetler ortaya çıktıysa hastaneye başvurmak gerekir" dedi. "Yanlış ürün yanlış amaçla kullanıldı" Otel ve konut ilaçlamalarında kullanılan ürünlere de dikkat çeken Özer, Böcek ailesinin yaşamını yitirdiği olayda olduğu gibi kimyasal ajanların halk tarafından anlaşılmasının mümkün olmadığını söyledi. Özer, "Kimyasal kaynaklı zehirlenmelerde Böcek ailesinin yaşadığı olayda olduğu gibi halkın bu tür bir ajandan zehirlendiğini anlaması mümkün değildir. Olay yeri incelemeleri ve Adli Tıp Laboratuvarlarının geniş kimyasal ajan tespit yöntemlerine rağmen, bu kişilerin ne sebeple zehirlendiği bir hafta, on gün içinde ortaya çıkabildi. Dolayısıyla halkın da hekimin de böyle bir ajandan kaynaklanan zehirlenmeyi tahmin etmesi oldukça güç olabilir. Bunu önlemenin tek yolu; panzehiri de olmayan bu ajanlara kolay ve ucuz şekilde erişimin engellenmesi ve denetimlerin artırılmasıdır. Otelde yapılan ilaçlamanın muhtemelen hamam böceği veya tahtakurusuna yönelik bir uygulama olduğu düşünülüyor. Ancak bu tür ajanlar, insanların aktif olarak bulunduğu yaşam alanlarında kullanıma uygun değildir ve bu koşullar için ruhsatlandırılmamıştır. Yanlış ürün yanlış amaçla kullanılmıştır. Böyle bir zehirlenme etmenini halkın ve doktorların tanıyıp anlayabilmesi her zaman mümkün olmamaktadır. Zira bu tür kimyasallara maruziyet sonrası en sık görülen bulgular genellikle bulantı, kusma ve ishaldir; çoğu insan bunu gıda zehirlenmesi sanabilir. Birçok viral hastalık da bu belirtilerle başladığı için hastaneye başvuran kişilerde, doktorun tanı koyması her zaman mümkün olmayabilir. Çünkü zehirlenme vakalarının çok azında laboratuvar tetkikleri ile tanı koymak mümkündür. Örneğin karbonmonoksit zehirlenmeleri veya bazı ilaç zehirlenmelerinde bunu kan tahlilleriyle gösterebiliriz. Ancak maalesef çoğu kimyasal zehirlenmede kan tahlilleri tanı koydurucu değildir. Bu nedenle, kan tahlilleriyle saptanamayan zehirlenme durumlarında tanıya yardımcı olabilecek en değerli unsur, hastanın verdiği kapsamlı ve ayrıntılı öyküdür" diye konuştu. "Tahliller temiz çıkabilir ama sorun devam ediyor olabilir" Tahlillerde herhangi bir bulgu çıkmamasının zehirlenme olmadığı anlamına gelmediği, zehirlenme dışında farklı sağlık sorunlarının da bulantı ve kusmaya yol açabileceği hatırlatan Özer, "Tahlillerde bir bulgu çıkmaması, bir sorun olmadığı anlamına gelmez. Bulantı kusma gibi şikayetler hemen hemen her hastalıkta ortaya çıkabilir. Örneğin baş ağrınız olduğunda bile bulantı kusma yaşayabiliyorsunuz. Yani bu belirtilerin olması hem ciddi bir durum olduğunu hem de olmadığını gösterebilir; kesin bir yargıya varmak her zaman mümkün değildir, hastanın muayene bulguları ve verdiği öykü ile birlikte olayı değerlendirmek gerekir. Özellikle toksikoloji alanında bölgenin en büyük ve önemli merkezlerinden biri olarak bize başvuran hastalarda adeta bir dedektif gibi hareket ediyoruz. Hastanın bu olaydan etkilenen başka kişilerle teması olup olmadığı, en son ne yediği, çevrede ne bulunduğu gibi her detayı tek tek soruyoruz" ifadelerini kullandı. Ulusal Zehir Danışma Merkezi: ’114’ Tüm vatandaşların zehirlenme şüphesi olduğunda 24 saat hizmet veren Ulusal Zehir Danışma Merkezi’ni arayabileceklerini kaydeden Özer, "Türkiye’de Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM) bulunmaktadır. Zehirlenme şüphesi durumunda ya da hastaneye ulaşımın zor olduğu durumlarda özellikle kırsal bölgelerde yaşayan kişiler için 114 hattı 7/24 aranabilir. Bu hat sadece zehirlenme durumlarında değil, bilgi almak için de kullanılabilir. Ancak bu numara yeterince bilinmediği için birçok kişi doğrudan hastaneye başvuruyor. Oysa vatandaşlar bulundukları yer fark etmeksizin 114’ü arayarak zehirlenme açısından değerlendirme ve yönlendirme alabilir, hastaneye gidip gitmemeleri gerektiği konusunda bilgi edinebilirler" uyarısında bulundu.
Endometrium kanserlerinde güncel tanı ve tedavi uygulamaları tartışıldı
29 Kasım 2025 Cumartesi - 16:59 Endometrium kanserlerinde güncel tanı ve tedavi uygulamaları tartışıldı Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi’nde "Endometrium Kanserlerinde Multidisipliner Yaklaşım: Rutin Pratikte Güncel Tanı ve Tedavi Uygulamaları" başlıklı bilimsel program gerçekleştirildi. Alanında uzman hekimlerin katıldığı toplantı, güncel tanı yöntemlerinden tedavi protokollerine kadar birçok başlıkta önemli bilgilerin paylaşıldığı oturumlara sahne oldu. OMÜ Tıp Fakültesi Dekanlık Mavi Salon’da düzenlenen programın açılışı Dr. Mehmet Kefeli tarafından yapıldı. Etkinlik, 15.00–18.15 saatleri arasında iki ayrı oturum şeklinde gerçekleştirildi. Oturumda, moderatörlüğünü Dr. Bahaddin Yılmaz ve Dr. Nilgün Özbek Okumuş’un yaptığı bölümde; Endometrial hiperplazide yönetim ve kanser riskinin öngörülmesine ilişkin sunumu Dr. Mesut Ünal gerçekleştirdi. Ardından Dr. Murat Danacı, endometrium kitlelerinin görüntüleme bulguları ile tanısal yaklaşımları ele aldı. Son olarak Dr. Mehmet Kefeli, endometrium tümörlerinde güncel tanısal yaklaşımları ve prognostik biyobelirteçleri anlattı. Oturum soru-cevap bölümüyle tamamlandı. 2. Oturumda ise moderatörler Dr. Feyyaz Özdemir ve Dr. Yasin Durmuş oldu. Dr. Fatma Özmen, endometrium kanserinde cerrahi yöntemleri ve hangi hastada hangi cerrahinin uygulanması gerektiğini anlattı. Dr. Alparslan Serarslan, endometrium kanserinin yönetimindeki güncel yaklaşımları sundu. Dr. Cemil Gündüz ise moleküler sınıflandırma temelli tedavi seçeneklerini paylaştı. Program, yine soru-cevap bölümüyle devam etti. Etkinlik, kapanış bölümünün ardından sona erdi. OMÜ’de düzenlenen bilimsel toplantının, kadın genital kanserlerinin tanı ve tedavisinde güncel uygulamaların katılanlara aktarılması açısından önemli bir katkı sunduğu belirtildi.