SAĞLIK
Erzincan’ın acil sağlık filosuna 4 yeni ambulans 25 Aralık 2025 Perşembe - 18:25:37 Erzincan’da acil sağlık hizmetlerinin gücü, Sağlık Bakanlığı tarafından tahsis edilen tam donanımlı 4 yeni ambulansla artıyor. Yeni araçlar, ileri teknoloji altyapısı ve Elektronik Vaka Sistemi ile hizmet verecek. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun katılımıyla Bilkent Yerleşkesi’nde düzenlenen törenle, Türkiye genelinde 856 yeni ambulans hizmete alındı. Erzincan İl Sağlık Müdürü Dr. Cihan Tekin’in de hazır bulunduğu tören kapsamında, Erzincan’a tahsis edilen 4 yeni ambulans şehre kazandırıldı. İleri teknoloji ile hızlı müdahale Hizmete alınan yeni ambulanslar, sadece birer nakil aracı değil, aynı zamanda teknolojik birer ünite olma özelliği taşıyor. Ambulanslarda bulunan Elektronik Vaka Sistemi sayesinde; vaka anından hastaneye varış sürecine kadar her saniye kayıt altına alınacak. Bu dijital altyapı, sağlık ekiplerinin koordinasyonunu artırırken hastaya müdahale hızını da maksimize edecek. Sağlık Müdürlüğü’nden teşekkür mesajı Erzincan İl Sağlık Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, yeni araçların şehrin sağlık altyapısına büyük katkı sunacağı belirtilerek şu ifadelere yer verildi: "Güçlü altyapımız ve yeni katılan araçlarımızla acil sağlık hizmetlerimiz daha etkin ve hızlı bir hale gelecektir. İlimize kazandırılan ambulansların hayırlı olmasını diliyor; başta Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Kemal Memişoğlu olmak üzere emeği geçen tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz." Yeni ambulansların, özellikle kış şartlarının çetin geçtiği Erzincan’da, en ücra bölgelere ulaşımda ve kritik vakalarda can kurtarıcı rol üstlenmesi bekleniyor.
25 Aralık 2025 Perşembe - 14:50 MUSKİ’den Ortaca’ya yeni içme suyu deposu MUSKİ Genel Müdürlüğü, il genelinde yürüttüğü içme suyu depoları yenileme çalışmaları kapsamında Ortaca’nın Akıncı Mahallesi’nde yeni nesil modüler (paslanmaz, modern sistemli) depo kurulumuna başladı. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın Muğla’nın her yerine sağlıklı içme suyunun ulaştırılması yönündeki hassasiyeti doğrultusunda çalışmalarını sürdüren Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) Genel Müdürlüğü Ortaca ilçesi Akıncı Mahallesi’nde bulunan içme suyu deposunu hızla yeniliyor. Yaklaşık 1000 nüfusa sahip Akıncı Mahallesi’nde kurulumu süren yeni deponun tamamlanmasıyla birlikte, mahalle sakinleri sağlıklı, hijyenik ve kesintisiz içme suyundan faydalanmaya devam edecek. 156 adet içme suyu depo satın alımı gerçekleştirildi Akıncı Mahallesi’ndeki mevcut deponun yerine, hijyenik panellerin birleştirilmesiyle oluşturulan ve her biri 25 olmak üzere 4 depo montajı yapılarak toplamda 100 ton kapasiteli modüler depo hizmete sunulacak. Bu şekilde bölgeye hem daha fazla su sağlanabilecek hem de uzun yıllar boyunca temiz su sağlanmaya devam edilecek. Akıncı Mahallesinde yapılan depo çalışmasının yanı sıra MUSKİ Genel Müdürlüğü tarafından 2025 yılında Muğla genelinde depo yatırımları da dikkat çekiyor. Çalışmalar kapsamında; 2025 yılında 214 adet içme suyu deposunun temizlik, bakım ve onarımı yapılırken 156 adet yeni nesil sisteme sahip paslanmaz ve sızdırmaz panellere sahip modüler deponun montajına başlandı. Ekonomik ömrünü tamamlamış yapılar yerine de 18 adet içme suyu deposunun imalatı gerçekleştirilerek yenilendi. Bölgedeki kullanım ömrünü tamamlamış olan deponun değişim işlemlerine başladıklarını belirten MUSKİ İşletmeler 3. Bölge Dairesi Başkanı Sefa Türkmen, "MUSKİ Genel Müdürlüğü olarak bu yıl, içme suyu depolarımızın modernizasyonu ve güvenliği adına üç stratejik ihale gerçekleştirdik. Bu çalışmalarımızın ilk ayağını depolarımızın hijyenik dezenfeksiyonu, ikinci ayağını ise yalıtım ve kapsamlı bakım-onarım faaliyetleri oluşturdu. Üçüncü ve en kritik ihalemiz ise ekonomik ömrünü tamamlamış depolarımızın, hızla yeni nesil modüler sistemlerle yenilenmesi üzerineydi. Bu kapsamda, Ortaca ilçemizin Akıncı Mahallesi’nde bulunan ve acil müdahale gerektiren 100 tonluk depomuzu gündemimize aldık. Genel Müdürümüz Sayın Yılmaz Şengül’ün direktifleriyle, projemizi hızla başlatarak 25 metreküplük 4 adet modern modüler depoyu bölgeye sevk ettik. Montaj işlemlerini en kısa sürede tamamlayarak depomuzu hizmete alacağız" dedi. Akıncı Mahallesi Muhtarı Doğan Ünal, "Mahallemiz yüksek standartlarda bir içme suyuna kavuşuyor" Mahallemizde yaşanan altyapı sorunlarını yetkililere iletmelerinin hemen ardından, çalışmaların hızla başlatılmasından büyük mutluluk duyduklarını belirten Akıncı Mahallesi Muhtarı Doğan Ünal, "Mevcut içme suyu depomuz, Muğla’nın Büyükşehir Belediyesi statüsü kazanmasından çok daha önce inşa edilmiş yaklaşık 45 yıllık bir yapıydı. Bu durumu MUSKİ Genel Müdürlüğümüze ve ilgili birimlerimize ilettiğimizde, taleplerimiz büyük bir hassasiyetle karşılandı. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Aras’ın vizyonu ve projeyi önceliklendirmesiyle, yenileme süreci hız kazandı. Bize verilen değeri hissettiren başta Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Aras olmak üzere; MUSKİ Genel Müdürümüze, daire başkanlarımıza ve sahada emek veren tüm emekçi kardeşlerimize, şahsım ve mahallem adına teşekkürlerimi sunuyorum" dedi.
25 Aralık 2025 Perşembe - 14:07 Uzmanından uyarı: "Uyku düzeninin bozulması agresif tip meme kanseri riskini artırabiliyor" Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, "Uyku düzeninin bozulması sadece yorgunluğa veya strese sebep olmuyor. Aynı zamanda agresif tip meme kanseri riskini de artırabiliyor" dedi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, yeni yapılan araştırmalarda gece vardiyasında çalışan ya da uyku bozukluğu olan bireylerde, agresif meme kanseri riskinin önemli ölçüde arttığını belirtti. Texas A&M Üniversitesi’nde yürütülen ve JAMA Oncology dergisinde yayımlanan çalışmada, bozulan sirkadiyen ritmin, bağışıklık sistemini baskılayarak tümör gelişimine ve yayılmasına zemin hazırladığını açıkladı. Dr. Coşkun, sirkadiyen ritim bozukluğu, meme bezlerinin yapısını bozarak bağışıklık sisteminin savunmasını zayıflattığını ve bozulan bağışıklık sonucunda tümörler daha hızlı ve daha agresif şekilde büyüyebileceğini vurguladı. "Geç saatlere kadar uykusuz kalmak ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor" Uyku düzeninin bozulmasının ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiğini ve kaliteli uykunun insan vücuduna her anlamda yararı olduğunu belirten Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, "Uyku düzeninin bozulması sadece yorgunluğa veya strese sebep olmuyor. Aynı zamanda agresif tip meme kanseri riskini de artırabiliyor. Araştırmada, laboratuvar modelleri iki gruba ayrıldı. Biri normal gündüz gece döngüsünde yaşarken diğeri sirkadiyen ritimleri bozacak şekilde ışık döngülerine maruz bırakıldı. Normal döngüde tipik olarak 22’nci haftada kanser gelişirken, ritmi bozulan grupta kanser belirtileri yaklaşık 18’inci haftada ortaya çıktı. Bu modellerde daha agresif tümör gelişimi gözlemlendi ve tümörün akciğerlere yayılma ihtimali daha yüksek bulundu. Çalışmayı yürüten araştırmacılar, çalışmada bağışıklık tepkilerini bastıran bir molekül olan LILRB4’yi odak noktasına aldı. Normalde bağışıklık sistemini aşırı iltihaptan koruyan bu molekül, kanser ortamında aşırı aktifleşip bağışıklığı daha da baskılayabiliyor. LILRB4 etkisi hedeflendiğinde ise, bağışıklık sistemi tekrar aktifleşerek hem tümör büyümesini hem de metastazı önemli ölçüde azalttığı görüldü. Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da uzun vadeli sirkadiyen ritim bozukluğunun sağlıklı meme dokusunun yapısını değiştirerek bu dokuların tümör gelişimine karşı savunmasız hale gelmesine neden olmasıdır. Sonuç olarak gece vardiyasında çalışmak, sık sık seyahat etmek veya geç saatlere kadar uykusuz kalmak sadece yorgunluk değil, ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor. Bu çalışmanın sonucuna göre uyku ve dinlenme sürelerine daha çok özen göstermek gerektiği görülüyor. Özellikle gece vardiyasında çalışan kadınların sağlık taramalarını aksatmaması, mümkünse vardiya saatlerinin biyolojik ritimle uyumlu şekilde planlanması, vardiya sistemiyle çalışanların düzenli uyku alışkanlığı edinmeleri, karanlık ve sessiz ortamlarda uyumaları, uyku hijyenine dikkat etmeleri yaşam kalitesi ve hastalıklardan korunmak açısından oldukça önemli" ifadelerini kullandı.
Meme kanserinde koruyucu cerrahiler tercih ediliyor
19 Ekim 2025 Pazar - 12:11 Meme kanserinde koruyucu cerrahiler tercih ediliyor Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder, artık hastalığın tedavisinde memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahilerin tercih edildiğini söyleyerek, "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz" dedi. Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla hastalık ile ilgili bilgiler veren Acıbadem Kayseri Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz. Kendi kendine muayene burada çok önem arz etmekte ancak bazen yetmeyebiliyor. Zira memede ele gelmeyen en erken dönemdeki teşhisi ancak ultrason, mamografi, mr gibi yöntemlerle sağlayabiliyoruz. O nedenle erken teşhis için mutlaka düzenli kontrol ve yaşınıza uygun taramaları yaptırmak gerekiyor. Özellikle 40 yaşından sonra yıllık kontrolle birlikte mamografi çektirilmesi çok önemli. Eğer ailede meme kanseri öyküsü varsa daha erken yaşlarda bu yöntemlere başvurulabiliyor" dedi. "Artık memeyi tamamen almıyoruz, koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz" Son zamanlarda hastanın yaşam kalitesini artırmak için memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahi tercih ettiklerini kaydeden Dönder; "Meme kanseri tanısı konulduktan sonra hastalara uygun bir tedavi planı seçiyoruz. Eskiden memeyi tamamen alıyorduk ancak artık meme koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz. Burada onkolojinin bize desteği fazla, biz de onkoplastik cerrahi yöntemlerini kullanarak hastalara en uygun tedavi yöntemini seçmeye çalışıyoruz. Amacımız sadece kanseri tedavi etmek değil, hastanın yaşam kalitesini de ön plana çıkararak artırmaya çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. Tedavi tamamlandıktan sonraki sürecin de oldukça önemli olduğunun altını çizen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder, "Tabii ki tedaviyi tamamladıktan sonra takip süreci de çok önemli. Medikal onkoloji tarafından hastalar takip edilmekte. Eğer ilerleyen dönemde tekrar nüks olursa veya başka bir yere metastaz olursa tekrar hastaya uygun tedavi planı öneriyoruz. Meme kanseri erken teşhis edildiğinde korkulacak bir hastalık değildir. Bu yüzden bana bir şey olmaz demeyelim ve taramalarımızı ihmal etmeyelim" diye konuştu.
Meme kanserinde koruyucu cerrahiler tercih ediliyor
19 Ekim 2025 Pazar - 12:06 Meme kanserinde koruyucu cerrahiler tercih ediliyor Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; artık hastalığın tedavisinde memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahilerin tercih edildiğini söyleyerek; "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz" dedi. Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla hastalık ile ilgili bilgiler veren Acıbadem Kayseri Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz. Kendi kendine muayene burada çok önem arz etmekte ancak bazen yetmeyebiliyor. Zira memede ele gelmeyen en erken dönemdeki teşhisi ancak ultrason, mamografi, mr gibi yöntemlerle sağlayabiliyoruz. O nedenle erken teşhis için mutlaka düzenli kontrol ve yaşınıza uygun taramaları yaptırmak gerekiyor. Özellikle 40 yaşından sonra yıllık kontrolle birlikte mamografi çektirilmesi çok önemli. Eğer ailede meme kanseri öyküsü varsa daha erken yaşlarda bu yöntemlere başvurulabiliyor" dedi. "Artık memeyi tamamen almıyoruz, koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz" Son zamanlarda hastanın yaşam kalitesini artırmak için memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahi tercih ettiklerini kaydeden Dönder; "Meme kanseri tanısı konulduktan sonra hastalara uygun bir tedavi planı seçiyoruz. Eskiden memeyi tamamen alıyorduk ancak artık meme koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz. Burada onkolojinin bize desteği fazla, biz de onkoplastik cerrahi yöntemlerini kullanarak hastalara en uygun tedavi yöntemini seçmeye çalışıyoruz. Amacımız sadece kanseri tedavi etmek değil, hastanın yaşam kalitesini de ön plana çıkararak artırmaya çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. Tedavi tamamlandıktan sonraki sürecin de oldukça önemli olduğunun altını çizen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; "Tabi ki tedaviyi tamamladıktan sonra takip süreci de çok önemli. Medikal onkoloji tarafından hastalar takip edilmekte. Eğer ilerleyen dönemde tekrar nüks olursa veya başka bir yere metastaz olursa tekrar hastaya uygun tedavi planı öneriyoruz. Meme kanseri erken teşhis edildiğinde korkulacak bir hastalık değildir. Bu yüzden bana bir şey olmaz demeyelim ve taramalarımızı ihmal etmeyelim" diye konuştu.
Meme kanserinde şansı kedisi oldu
19 Ekim 2025 Pazar - 11:57 Meme kanserinde şansı kedisi oldu İzmir’de yaşayan 51 yaşındaki Cavidan Akkaya, kedisi ‘Şanslı’da fark ettiği kitle sayesinde kendi memesindeki kitlenin farkına vararak doktora başvurdu. Medicana International İzmir Hastanesi’nde meme kanseri teşhisi konulan Akkaya, erken tanı sayesinde tedavi edilerek sağlığına kavuştu. Dünya genelinde her yıl ekim ayında düzenlenen farkındalık kampanyalarıyla, kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olan meme kanserine karşı dikkat çekiliyor. Bu yıl da meme kanserini Şanslı adlı kedisi sayesinde fark eden ve sağlığına kavuşan 51 yaşındaki Cavidan Akkaya, hikayesiyle farkındalığa katkı sağladı. İzmir’de yaşayan Cavidan Akkaya, emekli olup rahat bir nefes almayı planladığı dönemde meme kanseri gerçeği ile karşı karşıya kaldı. İlk olarak kedisi Şanlı’daki kitleyi fark eden Cavidan Akkaya, kendisini de elle muayene etme ihtiyacı hissetti ve o an bir kitleyle karşılaştı. Kitlenin kanser olup olmadığını öğrenmek için Medicana International İzmir Hastanesi’ne gelen Cavidan Akkaya, yapılan tetkikler sonucunda meme kanseri teşhisi aldı. Gelinen noktada sağlığına kavuşan Cavidan Akkaya, başından geçenleri anlatarak hemcinslerine, mamografi ve elle muayeneyi aksatmamaları uyarısında bulundu. "Emekliliğin tadını çıkarmayı planlıyordum" Emekliliğin tadını çıkarma planları yaparken meme kanseri teşhisi aldığını söyleyen Cavidan Akkaya, "Kedim Şanlı’yı severken karnında bir sertlik fark ettim. Bir hafta kadar sonra kendime yaptığım elle muayene sırasında göğsümde bir sertlik hissettim. Eşime, ‘Göğsümde bir şişlik var’ dedim. Menopozdan kaynaklı bir süt bezesi olduğunu düşündüm. Şanslı’dan sonra bende de olması beni biraz düşündürdü. Buna karşılık göğsümdeki kitleyi elle muayenelerle bir süre takip ettim" diye konuştu. Göğsündeki kitleden çevresindekilere bahseden Cavidan Akkaya, dizinden BT (Bilgisayarlı Tomografi) çekimi yaptırmak için geldiği Medicana International İzmir Hastanesi’nde çalışan arkadaşının ısrarıyla doktor muayenesi oldu ve yapılan tetkiklerin ardından meme kanseri teşhisi aldı. "İkinci evresindeyken fark edildi" Kanseri ikinci evresindeyken fark edebildiklerini belirten Akkaya, sözlerine şöyle devam etti: "Prof. Dr. Varlık Erol, mememdeki tümörü aldı. Sonrasında bir ay kadar iyileşme sürem oldu ve Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Murat Keser’in gözetiminde koruyucu kemoterapi almaya başladım. Tedavinin ardından sağlığıma kavuşacağıma inanıyorum. İşi şansa bırakmamak gerekiyor. Farkındalık önemli ama tedbiri de elden bırakmamak gerekiyor. Rutin olarak her kadın yılda bir kez kontrollerini yaptırmalı. Stressiz yaşamak çok mümkün olmayabilir. Ama en azından kendinizi kontrol ettirerek tedbiri elde tutabilirsiniz." "Kedisinde görmesi gerçekten şansı olmuş" Meme kanseri vakalarının çoğunda hastalık evresinin ilerlemesi sonucunda teşhis konulabildiğini aktaran Medicana International İzmir Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü Uzmanı Uzm. Dr. Murat Keser, "Kendisi fark edip gelen çok az hasta var. Çoğu hasta bambaşka şikayetler üzerine hekime başvurduğunda teşhis alabiliyor. Kanser tanısında yaşanılan gecikmeler nedeniyle tedavi seçenekleri daha da ağırlaşabiliyor, metastaz riski artıyor ve dolayısıyla hekimlerin de işi zorlaşıyor. Cavidan Hanım’ın şansı, kedisiyle birlikte yaşaması ve kedisinde rastladığı kitlenin kendisini uyarmasıydı. Cavidan Hanım kedisinde görmeseydi belki de kontrole hiç gelmeyecekti. Hastadan tümör alındıktan sonra birtakım testler yapılarak kemoterapi sürecine karar verildi. Cavidan Hanım erken evre bir hasta olduğu için kemoterapi dozu daha az oldu. Yaklaşık 4 kürlük bir kemoterapi seansıyla tedaviyi tamamlamayı umuyoruz" şeklinde konuştu. Bazı hastalarda kemoterapi sürecinin ardından ışın tedavisi uygulanabildiğini ya da hormon ilacı verilebildiğini hatırlatan Uzm. Dr. Murat Keser, "Bu tedavilerdeki temel amaç hastayı kansere karşı korumak. Ameliyat sonrası koruyucu bir tedavi olarak düşünülebilir. Bu tedavi süreçleri teşhis geç konulduğunda daha da uzayabiliyor, metastaz gelişebiliyor, kanser cerrahisinde işlem yapılan alan büyüyebiliyor. Tanı için geç kalındığında hastalar, hem cerrahi hem de tedavi şekillerinde ciddi zorluklarla karşılaşabiliyor, hatta kimi zaman gelişen metastazlar sebebiyle operasyon şansını yitirebiliyorlar" sözlerini kaydetti.
Uzmanı uyardı: Su vücudun vazgeçilmezi
19 Ekim 2025 Pazar - 11:51 Uzmanı uyardı: Su vücudun vazgeçilmezi Kış mevsiminde vücudun su ihtiyacı azalmış gibi görünse de, uzmanlar vücudun tüm sistemlerinin sağlıklı çalışabilmesi için bu dönemde de yeterli su tüketiminin hayati önem taşıdığı konusunda uyarıyor. Yaz aylarında terleme nedeniyle artan su ihtiyacının farkına daha kolay varılırken, kış aylarında bu ihtiyacı çoğu zaman göz ardı ediliyor. Uzmanlar, vücuttaki toksinlerin atılmasından beyin fonksiyonlarına, cilt sağlığından bağışıklık sistemine kadar birçok hayati süreçte suyun rolünün sürdüğünü belirterek, özellikle kışın da günlük en az 2 litre su tüketiminin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Vücudun erkeklerde yüzde 60’ı, kadınlarda ise yüzde 50’sinin sudan oluştuğunu belirten Medicana Konya Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Yazın terleme ve sıcak nedeniyle doğal olarak bir su içmeye karşı yatkınlığımız oluyor. Ama kış mevsiminde bu faktörler ortadan kalktığı için otomatikman sanki su içilmeyecekmiş gibi bir alışkanlık ya da düşüncemiz gelişiyor. Su vücudun vazgeçilmezi çünkü su sayesinde bizim vücudumuzda biriken toksinleri atmaya çalışıyoruz. Cildimizde de nemliliği sağlamaya çalışıyoruz. Yine bağırsaklarımızda emilime gerekli maddeler için su gerekiyor ve bu maddeler su sayesinde rahatlıkla emilebiliyor. Kabızlıkları önleyebiliyoruz. Yaz döneminde terleme arttığı için cildimizi nemlendirebiliyoruz. Ama kış döneminde terleme azaldığı için cildimizin hem sağlığı için hem dolgun olması, daha sağlıklı olması ve nemli olabilmesi için yeteri kadar su almalıyız" dedi. "Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor" Kış dönemlerinde ciltte pullanma tarzında susuzluğa bağlı olayların arttığını ifade eden Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Böbreklerimiz için, vücutta toksin atma için su gerekli ve su sayesinde böbreklerimiz düzgün bir şekilde çalışıyor ve bu toksinleri atabiliyoruz. Yeteri kadar su almadığımızda bu toksinler birikiyor ve vücudumuza zararlı etkiler oluşabiliyor. Beyin fonksiyonlarımızda baş ağrısı tarzında ya da odaklanmada problemler tarzında suyu yetersiz aldığımızda tablolar gelişebiliyor. Yine vücut direncimiz için aynı şekilde su almalıyız. Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor. Kalp damar sağlığı açısından da yeteri kadar volüm olmadığında dolaşım bozukluğu gelişiyor ve buna bağlı olarak yine aynı şekilde su yetersizliğine bağlı genel yorgunluk, halsizlikler gelişebiliyor. Yine spor yapma alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Spor yaptıktan sonra da yeteri kadar su almazsak hastalarımızda kas ağrıları gelişebiliyor. Genel yorgunluk şikayetlerinin daha fazla olması oluşabiliyor. Şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Çay içiyorum, kahve içiyorum. Ben sıvı alıyorum. Evet, orada bir sıvı alınıyor ama vücutta yeteri kadar sıvı kalmıyor. Çünkü bunların idrar söktürücü etkileri var. Bu nedenle vücuda aldığınız o çay ve kahvedeki suyun büyük bir kısmını atabiliyoruz. Bu nedenle onlardan bağımsız olarak yine su içmeye devam etmeliyiz" ifadelerini kullandı. "Sadece saf suyu beğenmiyorsak suyun içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir" Kış aylarında bir günde ne kadar su içilmesi gerektiğini anlatan Deniz, "Kilogram başına 30-35 mililitre civarında ya da kabaca 2 litre civarında bir su almak vücudumuzun işlevleri için gereklidir ve bundan vazgeçmemeliyiz. Bu bir alışkanlık, evet alışkanlıklar kısa zamanda kazanılamayabilir ama bunu kazanmak için kendimiz de gayret göstermeliyiz. Yani sadece saf suyu beğenmiyorsak içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir. Onları tatlandırarak ya da tadında değişiklik yapılarak bu tarzda alışkanlıklar edinilebilir. Artık teknoloji her zaman yanımızda telefonumuza uyarılar koyarak bizi bu konuda uyarı sayesinde sıvı almaya gayret edebiliriz. Bu konuda da kendimizi destekleyebiliriz" şeklinde konuştu Yaş gruplarına ve özel hastalık durumlarına göre de su alımının değişebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Çocuk yaş gruplarımıza ortalama 1-1,5 arasında yeterken yetişkinlerde 1,5-2 litre civarına çıkmamız gerekiyor. Hastanın bir kalp yetmezliği durumu varsa ya da böbrekle ilgili bozuklukları varsa ya da elektrolitlerle ilgili bozuklukları varsa yine aşırı sıvı alımı tehlikeli olabiliyor. Genelde 4 litrenin üzerinde sıvı alımı vücudun böbrekleri düzgün çalışmıyor ise sıkıntıya sokabilir. Yani burada çok abartılı olmadan yeterli miktarda almak, dengeyi bulmak çok önemli" diye konuştu.
Uzmanı uyardı: "Su vücudun vazgeçilmezi"
19 Ekim 2025 Pazar - 11:33 Uzmanı uyardı: "Su vücudun vazgeçilmezi" Kış mevsiminde vücudun su ihtiyacı azalmış gibi görünse de, uzmanlar vücudun tüm sistemlerinin sağlıklı çalışabilmesi için bu dönemde de yeterli su tüketiminin hayati önem taşıdığı konusunda uyarıyor. Yaz aylarında terleme nedeniyle artan su ihtiyacının farkına daha kolay varılırken, kış aylarında bu ihtiyacı çoğu zaman göz ardı ediliyor. Uzmanlar, vücuttaki toksinlerin atılmasından beyin fonksiyonlarına, cilt sağlığından bağışıklık sistemine kadar birçok hayati süreçte suyun rolünün sürdüğünü belirterek, özellikle kışın da günlük en az 2 litre su tüketiminin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Vücudun erkeklerde yüzde 60’ı, kadınlarda ise yüzde 50’sinin sudan oluştuğunu belirten Medicana Konya Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Yazın terleme ve sıcak nedeniyle doğal olarak bir su içmeye karşı yatkınlığımız oluyor. Ama kış mevsiminde bu faktörler ortadan kalktığı için otomatikman sanki su içilmeyecekmiş gibi bir alışkanlık ya da düşüncemiz gelişiyor. Su vücudun vazgeçilmezi çünkü su sayesinde bizim vücudumuzda biriken toksinleri atmaya çalışıyoruz. Cildimizde de nemliliği sağlamaya çalışıyoruz. Yine bağırsaklarımızda emilime gerekli maddeler için su gerekiyor ve bu maddeler su sayesinde rahatlıkla emilebiliyor. Kabızlıkları önleyebiliyoruz. Yaz döneminde terleme arttığı için cildimizi nemlendirebiliyoruz. Ama kış döneminde terleme azaldığı için cildimizin hem sağlığı için hem dolgun olması, daha sağlıklı olması ve nemli olabilmesi için yeteri kadar su almalıyız" dedi. "Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor" Kış dönemlerinde ciltte pullanma tarzında susuzluğa bağlı olayların arttığını ifade eden Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Böbreklerimiz için, vücutta toksin atma için su gerekli ve su sayesinde böbreklerimiz düzgün bir şekilde çalışıyor ve bu toksinleri atabiliyoruz. Yeteri kadar su almadığımızda bu toksinler birikiyor ve vücudumuza zararlı etkiler oluşabiliyor. Beyin fonksiyonlarımızda baş ağrısı tarzında ya da odaklanmada problemler tarzında suyu yetersiz aldığımızda tablolar gelişebiliyor. Yine vücut direncimiz için aynı şekilde su almalıyız. Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor. Kalp damar sağlığı açısından da yeteri kadar volüm olmadığında dolaşım bozukluğu gelişiyor ve buna bağlı olarak yine aynı şekilde su yetersizliğine bağlı genel yorgunluk, halsizlikler gelişebiliyor. Yine spor yapma alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Spor yaptıktan sonra da yeteri kadar su almazsak hastalarımızda kas ağrıları gelişebiliyor. Genel yorgunluk şikayetlerinin daha fazla olması oluşabiliyor. Şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Çay içiyorum, kahve içiyorum. Ben sıvı alıyorum. Evet, orada bir sıvı alınıyor ama vücutta yeteri kadar sıvı kalmıyor. Çünkü bunların idrar söktürücü etkileri var. Bu nedenle vücuda aldığınız o çay ve kahvedeki suyun büyük bir kısmını atabiliyoruz. Bu nedenle onlardan bağımsız olarak yine su içmeye devam etmeliyiz" ifadelerini kullandı. "Sadece saf suyu beğenmiyorsak suyun içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir" Kış aylarında bir günde ne kadar su içilmesi gerektiğini anlatan Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Kilogram başına 30-35 mililitre civarında ya da kabaca 2 litre civarında bir su almak vücudumuzun işlevleri için gereklidir ve bundan vazgeçmemeliyiz. Bu bir alışkanlık, evet alışkanlıklar kısa zamanda kazanılamayabilir ama bunu kazanmak için kendimiz de gayret göstermeliyiz. Yani sadece saf suyu beğenmiyorsak içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir. Onları tatlandırarak ya da tadında değişiklik yapılarak bu tarzda alışkanlıklar edinilebilir. Artık teknoloji her zaman yanımızda telefonumuza uyarılar koyarak bizi bu konuda uyarı sayesinde sıvı almaya gayret edebiliriz. Bu konuda da kendimizi destekleyebiliriz" şeklinde konuştu Yaş gruplarına ve özel hastalık durumlarına göre de su alımının değişebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Çocuk yaş gruplarımıza ortalama 1-1,5 arasında yeterken yetişkinlerde 1,5-2 litre civarına çıkmamız gerekiyor. Hastanın bir kalp yetmezliği durumu varsa ya da böbrekle ilgili bozuklukları varsa ya da elektrolitlerle ilgili bozuklukları varsa yine aşırı sıvı alımı tehlikeli olabiliyor. Genelde 4 litrenin üzerinde sıvı alımı vücudun böbrekleri düzgün çalışmıyor ise sıkıntıya sokabilir. Yani burada çok abartılı olmadan yeterli miktarda almak, dengeyi bulmak çok önemli" diye konuştu.
Elektronik sigara, sigara içmeyen gençleri hedef alıyor
19 Ekim 2025 Pazar - 09:49 Elektronik sigara, sigara içmeyen gençleri hedef alıyor Elektronik sigaranın gençler için sinsi bir tehlike olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Güzel, "13-17 yaş grubunda kullanıcıların yüzde 70’i daha önce hiç sigara içmemiş çocuklardan oluşuyor. Yani elektronik sigara, bağımlılığa giden yolun başlangıcı haline geliyor" dedi. Çocuklar için elektronik sigara tehlikesine dikkat çeken Medipol Bahçelievler Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Güzel, tatlandırıcılarla cazip hale getirilen bu ürünlerin kullanımındaki artışın endişe verici olduğunu söyledi. Bu cihazların, çocuklarımızın geleceği için ciddi bir tehdit olduğunun altını çizen Prof. Güzel, "Bu ürünlerin kokusuz oluşu, ateş gerektirmemesi ve kolayca saklanabilmesi kullanım oranlarını artırıyor. İçerisine eklenen tatlandırıcılar ve aromalar ise çocukluk çağında cazibeyi daha da artırıyor" dedi. İlk deneme elektronik Avrupa ve Amerika’da yapılan araştırmalara değinen Prof. Dr. Güzel, çarpıcı bir veriyi paylaşarak, "13-17 yaş arasındaki kullanıcıların yüzde 70’i daha önce hiç sigara içmemiş çocuklardan oluşuyor. Yani bu çocuklar ilk kez elektronik sigara kullanarak bağımlılık sürecine giriyor. Türkiye’de de tüketimin giderek arttığını ve benzer bir tehlikenin kapıda olduğunu söylemek mümkün" dedi. Nikotin tuzları tehlikeyi katlıyor Son dönemde piyasaya çıkan yeni nesil elektronik sigaraların daha büyük riskler taşıdığına dikkat çeken Prof. Dr. Güzel, "Bu ürünlerde kullanılan nikotin tuzları, kana daha fazla nikotin geçmesine neden oluyor. Bu da beyindeki bağımlılık merkezlerini daha güçlü uyararak bağımlılığı hızla artırıyor. Ayrıca nikotin, sadece sigaraya değil diğer bağımlılıklara da kapı aralayabiliyor" diye konuştu. Akciğer ve kalp üzerindeki etkileri Elektronik sigaranın kısa sürede ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını hatırlatan Prof. Dr. Güzel, "2019-2020 yılları arasında ABD’de elektronik sigara kullanımına bağlı akciğer hasarı nedeniyle 2 bin 800 vaka kaydedildi. Bu çok hızlı gelişen, ciddi bir tablo. Ayrıca yüksek nikotin miktarları çarpıntıya yol açarak kalbin dinlenme sırasında beslenmesini engelliyor ve kalp krizi riskini artırıyor" ifadelerini kullandı. Kanser riski kapıda Elektronik sigaraların yüksek ısılara ulaşarak kansere yol açabilecek aldehit gibi zararlı kimyasallar ürettiğini söyleyen Prof. Dr. Güzel, "Normal tütünden daha fazla kanserojen madde açığa çıkıyor. Henüz uzun dönem etkilerini bilmiyoruz ancak ilerleyen yıllarda akciğer kanseri vakalarında artış görebiliriz" diye uyardı. Elektronik sigaranın yalnızca basit bir alışkanlık değil, ciddi bir bağımlılık ve sağlık tehdidi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Güzel, "Gençlerimizi bu ürünlerden mutlaka uzak tutmalıyız. Çocukların ve ebeveynlerin bilinçlendirilmesi, toplum sağlığı açısından büyük önem taşıyor" dedi.
Suriye’den Türkiye’ye ‘Hamit’ bebek için yaşam yolu: Kalp damarları ters doğmuştu, 4,5 saatlik başarılı operasyon
19 Ekim 2025 Pazar - 09:15 Suriye’den Türkiye’ye ‘Hamit’ bebek için yaşam yolu: Kalp damarları ters doğmuştu, 4,5 saatlik başarılı operasyon Suriye’de kalp damarları ters olarak dünyaya gelen Hamit el Salih önce Hatay’a oradan İstanbul’a getirildi, buradaki başarılı operasyonla yaşama tutunmayı başardı. Genç anne, tedavisi süren bebeğine ağlayarak sarılırken yaklaşık 4,5 saatlik ameliyatı ekibiyle gerçekleştiren Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. A. Can Vuran, "Çocuğun transferini uçak ambulansla yapabildik. Bu bebekler süreç içerisinde ameliyat olmazsa oksijen dengesizliği bir de beraberinde kalple alakalı süregelen güçsüzlük nedeniyle maalesef kaybedilirler. 23’üncü gününde ameliyatını gerçekleştirdik, yaklaşık 70 dakika civarı kalbi durduruldu. Ameliyatı başarılı geçti, kalple alakalı sorunları ortadan kalktı sayılır, Bütün bebek bekleyen ailelerden talebimiz; hamilelik sürecinde iyi bir takip" dedi. Suriye’de yaşayan 21 yaşındaki Beyan Halid Suveyd, üçüncü çocuğu Hamit el Salih’i Hama kentinde ağustos ayında kucağına aldı. Doğuştan kalp damarlarının ters olduğu ciddi bir kalp anomalisi olarak ifade edilen büyük arter transpozisyonu (TGA) tanılı minik bebek Suriye’den Hatay İskenderun’a getirildi. Burada yapılan incelemeler sonrası solunum cihazına bağlı olarak Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 26 Ağustos’ta nakledildi. Bin 900 gramlık Hamit bebek, 27 Ağustos’ta 23 günlükken Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği İdari Sorumlusu Prof. Dr. A. Can Vuran ve ekibi tarafından acil olarak ameliyata alındı. Yaklaşık 70 dakika kalbi durdurulan bebeğin açık olarak yapılan ameliyatı başarıyla gerçekleştirilirken hem aile hem de ekip büyük mutluluk yaşadı. Annesi gözyaşlarıyla bebeğine sarıldı Yenidoğan servisinde tedavisi devam eden minik bebeği ziyaret eden annesi ağlayarak bebeğinin ellerini öptü, kokusunu içine çekerek taburcu olacağı günü beklediğini söyledi. Prof. Dr. A. Can Vuran ve Yenidoğan Uzmanı Doç. Dr. Funda Yavanoğlu Atay da yaklaşık 2 aydır tedavisi süren bebeğin geçirdiği operasyon ve tedavi sürecine ilişkin bilgi verdi. Uzmanlar, gebelik sürecinde takibin önemine, erken tanının hayati rolüne dikkat çekerek ailelere uyarılarda bulundu. 21 yaşındaki Beyan Halid Suveyd, Hama’da bebeğinin tedavisi için olumlu yanıt alamadığını ve Türkiye’ye nakledildiğini söylerken bebeğin başarılı bir tedavi gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade etti. Bebeğinin tedavisinde, bakımında emeği geçen herkese teşekkür eden genç anne, hasta olan tüm bebeklerin sağlığına kavuşması temennisinde bulundu. "Ameliyat olmazsa bir süreçler içerisinde maalesef kaybedilirler" Bebeğin geliş sürecine ilişkin bilgi veren Prof. Dr. A. Can Vuran, "112’nin çok ciddi, aktif, yoğun çalışan bir nakil hizmeti var. Bebek ciddi bir organizasyonla öncesinde Suriye’den Hatay’a transfer edildi. Sonrasında çocuğun transferini uçak ambulansla buraya yapabildik. Bu tip bebekler ilk defa gelmiyorlar, bu tabloyu düzenlemek açısından biz de süreç içerisinde bir tecrübe sahibi olduk. EKO bulguları açısından tanısı iletilmişti, direkt ameliyat olması amaçlı aldık çünkü bu transfer süreçleri, çocuğun Suriye’de tanı almasının gecikmesi ve bir enfeksiyon tedavisi nedeniyle zaten gecikmiş bir durumdaydı. Bu hasta grubu konjental kalp hastalıkları içerisinde, ameliyat olacak doğumsal kalp hastalıkları arasında yüzde 5 ila 10 civarında bir yer tutar. Büyük arter transpozisyonu denen bir hastalığa sahip sadeleştirmeye çalışırsak; kalpten çıkan büyük damarların ters olduğu ve koroner damarlarının da kirli kanın çıktığı kalp bölmesinden kaynak aldığı bir hastalıktır. Bu bebekler süreç içerisinde ameliyat olmazsa oksijen dengesizliği, düşüklüğü bir de beraberinde kalple alakalı süregelen güçsüzlük nedeniyle bir süreç içinde maalesef kaybedilirler" şeklinde konuştu. "Yaklaşık 70 dakika civarı kalbi durduruldu" Hastalık ve gerçekleştirilen operasyona yönelik konuşan Prof. Dr. Vuran, sözlerine şöyle devam etti: "Standart literatürde 2 hafta içerisinde bu bebeklerin ameliyat gereksinimi ortaya konmuştur. Bebek bize geldiğinde 22 gün civarındaydı, ertesi gün hazırlıkları tamamlayıp 23’üncü gününde ameliyatını gerçekleştirdik. Açık bir kalp ameliyatı, bu tip hastalıkların tedavisinde kalp akciğer makinası vasıtasıyla vücut dışı dolaşım uygulanması gerekir. Hastalığın tipine, çocuğun kilosuna, mevcut durumun kompleksliğine göre değişkenlik göstermekle beraber bu bebekte yaklaşık 70 dakika civarı kalbi durduruldu. Yaklaşık 2 saat bir süreçte de vücut dışı dolaşım kalp akciğer makinasına bağlı kalmak durumunda kaldı. Ameliyat da 4-4,5 saat kadar sürmüştür. Ameliyatı başarılı geçti, kalple alakalı sorunları ortadan kalktı sayılır, akciğerleriyle alakalı hem prematüre doğum hem de geçirmiş olduğu enfeksiyon dolayısıyla hala uzun bir tedavi ve gelişim dönemine ihtiyaç var. Bu ameliyatlardan sonra tamamen normal bir yaşam sürmek mümkün olabilir, ilave olarak kan sulandırıcı ilaç kullanmaları gerekiyor. İlave ameliyat ihtiyacı olan çocuk sayısı oldukça azaldı. Bu hastalığın dışında doğumdan hemen sonra girişim yapılması gereken bebekler de olabiliyor. Bunların anne karnında tespit edilmesi, gerekirse müdahale edilebileceği sağlık kurumuna annesinin karnında gönderilmesi çok önemli çünkü doğum olduktan sonra ciddi bir sorun varsa bazen bunun transportu çok olumsuz sonuçlara yol açabiliyor. Bütün bebek bekleyen insanlardan talebimiz; hamilelik sürecinde iyi bir takip, beslenmelerine dikkat etmeleri" "Çok ciddi gelip annelerinin kucaklarında gitmeleri hiçbir şekilde paha biçilemez" ‘Bebek dış merkezden entübe bir şekilde geldi’ diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Funda Yavanoğlu Atay, "Genel durumu geldiğinde çok iyi değildi, ertesi gün de cerrahlarımız tarafından operasyona alındı. Yaklaşık 6 gün boyunca kardiyovasküler cerrahi yoğun bakımında kaldı. Şu anda sadece dışarıdan ek oksijen ihtiyacı var, ciddi akciğer enfeksiyonu geçirdi, ona bağlı antibiyotik tedavisinin tamamlanmasını bekliyor. Annesi tarafından beslenir hale geldikten, oksijen desteğini de kestikten sonra inşallah bebeğimizi evine gönderebileceğiz. Hastaların çok ciddi bir şekilde bize gelip annelerinin kucaklarında gitmesi zaten bu mesleği yapış nedenlerimizden bir tanesi, inanılmaz mutluluk verici, mesleğimizin en güzel yanı bu; hiçbir şekilde paha biçilemez. Gebeliklerin sağlık profesyonelleri tarafından takip edilmesi çok önemli ve doğumlarının da mutlaka sağlık profesyonelleri eşliğinde hastanede yapılması gerekiyor. Büyüme, gelişmesi, ileri ki dönemdeki nörolojik durumları erken dönemde tanı ve tedavi çok etkiliyor" dedi.
Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanlığı bankaların maaş promosyonları için çalışma başlattı
18 Ekim 2025 Cumartesi - 15:38 Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanlığı bankaların maaş promosyonları için çalışma başlattı Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabgatullah Anmal, bankaların memur maaş promosyonları için tüm banka yöneticileri ile yüz yüze görüşmeye başladıklarını söyledi. Şırnak genelinde rekabetin en yüksek ölçüde sağlanması için tüm banka yöneticileriyle yüz yüze görüşülerek en iyi teklifle gelmelerini davet ettiklerini ifade eden Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Anmal, kentte kamu, özel, ilçe, il merkez şubelerini ayırt etmeden tüm bankalara gittiklerini belirterek süreçle ilgili yapılan çalışmalarda sağlık çalışanlarını bilgilendirdiklerini dile getirdi. 20 Ekim 2025 tarihinde Şırnak merkez ve ilçelerinde görev yapan sağlık çalışanlarını ilgilendiren banka promosyon ihalesinde gerekli rekabet şartlarının sağlanması için yetkili sendika Sağlık-Sen ailesi ve yönetimi olarak yoğun bir çalışma yürüterek banka şube yöneticilerini bilgilendirip sağlık çalışanların hak ettikleri emeğin karşılığını alabilme mücadelesini sürdürdüklerini belirten Anmal, "Bu çalışmamızı yapmadan öncede sürecin sağlıklı ve şeffaf yürütülmesi tüm sendika yöneticilerin çalışmalarda yer alması için birlikte çalışma çağrısını yaparak, bu haklı mücadeleyi birlikte yürütmenin önemine işaret ettik. Ancak sürecin başından beri yaptığımız çağrıya kimisi çeşitli bahaneler, kimisi yoğun çalışmayı gerekçe gösterip herhangi olumlu bir geri dönüş olmadı. İl ve ilçelerdeki temsilci ve yönetim kurulu üyelerimiz ile birlikte, şu banka bu banka ayırt etmeden il genelinde tüm banka yöneticilerini katılması için davet ederek sağlıklı bir rekabetin sağlanması içinde çalışmalara devam ettik" dedi. Sağlık çalışanların hak ettikleri adil ve hakkaniyetli bir rakamın banka idarecileri tarafından gelmesini umut ettiklerine vurgu yapan Anmal, "Çünkü piyasa şartların altında sağlık çalışanlarının beklentilerinden uzak sunulacak her hangi bir teklifi kabul etmeyeceğimizi tüm sağlık çalışanlarımıza iletiyoruz. Sağlık çalışanlarının razı olmayacağı herhangi bir teklife bizde razı olmayacağız. Sağlık-Sen ailesi ve teşkilatı olarak, çalışanların hakkını yemeye çalışanlara karşı sessiz kalmayız. Sağlık-Sen ailesi olarak biz, gecesini gündüzüne katan sağlık çalışanlarının sesi, nefesi, gücü olmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.