SAĞLIK
Sosyal medyadaki "beyaz diş" tuzağı 05 Aralık 2025 Cuma - 09:42:55 Son dönemde sosyal medya üzerinden satılan markasız diş beyazlatma ürünleri ciddi sağlık riski oluşturabiliyor. Diş Hekimi Doç. Dr. Gülhan Ünal, içeriği belirsiz kimyasalların diş minesini eriterek diş etlerinde ciddi yanıklar oluşturduğunu vurgulayarak, "Ucuz ve hızlı sonuç vadeden ürünler için ’kolay peynir fare kapanında olur’ diyebiliriz. Sağlığınızdan olmayın" uyarısında bulundu. Diş beyazlatma işlemlerine yönelik ilginin arttığı son dönemde, özellikle sosyal medya üzerinden satılan markasız ürünlerin kontrolsüz şekilde yayılması uzmanları endişelendiriyor. Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Ağız ve Diş Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde görev yapan Diş Hekimi Doç. Dr. Gülhan Ünal, bu ürünlerin içerik belirsizliği nedeniyle ağız ve diş sağlığında ciddi tahribata yol açabileceğini söyledi. Ünal, hem ofis tipi hem ev tipi beyazlatma uygulamalarında yalnızca profesyonel ve onaylı ürünlerin kullanılmasının hayati önem taşıdığını vurguladı. "Dokulara zarar verme ihtimali yüksektir" Ünal, sosyal medyada pazarlanan ürünlerin içeriğinde hangi kimyasalların hangi konsantrasyonda olduğunun bilinmediğini ifade ederek, şöyle konuştu: "Bu nedenle ciddi risk taşır. Bu ürünler ya yüksek tahriş oluşturur ya da sadece diş yüzeyini geçici olarak boyar. Kalıcı bir beyazlık sağlamadığı gibi dokulara zarar verme ihtimali yüksektir. Profesyonel ürünlerin CE ve FDA gibi sağlık sertifikalarına sahip olması gerekir. Bu belgeler olmadan kullanılan hiçbir ürün güvenli değildir. Eğer ürün aşındırıcıysa, uygulama sonrasında şiddetli sıcak-soğuk hassasiyetine, nefes alırken bile dişlerde ağrıya ve diş eti çekilmelerine sebep olabilir. Sosyal medya kaynaklı markasız diş beyazlatma ürünleri ciddi sağlık riski taşıyor. Bu ürünler ne içerdiği bilinmeyen kimyasallar barındırıyor. Mine yüzeyini aşındırıyor, diş etinde yaralanma ve şiddetli hassasiyet oluşturuyor. Vatandaşlarımızın sağlığını tehdit ediyor. Tüm beyazlatma işlemlerinin yalnızca profesyonel ürünlerle ve diş hekimi kontrolünde yapılması gerekir." "Kısa süreli ’beyazmış gibi’ gösterir" Piyasada "uygun fiyat-yüksek performans" veya "anında beyazlık" gibi iddialarla satılan ürünlere karşı vatandaşları uyaran Ünal, durumu "Kolay peynir fare kapanında olur" sözüyle özetledi. Doç. Dr. Ünal, "Çok kısa sürede beyazlatma vaat eden ürünlerin çoğunda yüksek tahriş, yüksek aşındırıcı içerik veya boyar madde kullanımı vardır. Dişlerin üzerindeki renkli tabakayı uzaklaştırmak için çoğu üründe oksijen türevleri kullanılır. Bu maddeler diş minesi üzerinde aşındırma yapar. Diş etine temas ettiğinde hassasiyet ve yaralanma oluşturur. Bazı ürünler ise sadece boyar madde içerir, dişin rengini kısa süreli ’beyazmış gibi’ gösterir ama kalıcı değildir" dedi. "Diş beyazlatmanın birkaç türü var" Diş beyazlatmanın (bleaching) profesyonel bir tedavi süreci olduğunu hatırlatan Ünal, işlemin "ofis tipi" ve "ev tipi" olarak ikiye ayrıldığını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı: "Sağlıklı ve sağlıksız ürünleri ayırt edebilmek için diş beyazlatmanın birkaç türü vardır. Bir tanesi profesyonel bleaching yani ağartma işlemidir. Hastane ortamında uygulanır ve yüksek konsantrasyonlu ürünler yalnızca bir diş hekimi tarafından kullanılabilir. Evde kullanılan home bleaching ürünleri daha düşük konsantrasyondadır ve daha uzun sürede etki gösterir. Ancak bunların da profesyonel ve sertifikalı olması gerekir." "Yumuşak dokular mutlaka izole edilir" Ofis tipi uygulamada yumuşak dokuların izole edilerek yüksek konsantrasyonlu ürünlerin hekim tarafından uygulandığını belirten Ünal, tedavi sonrası sürece ilişkin ise "Ofis tipi bleaching işlemlerinde yoğun tahrişe neden olabilecek kimyasallar kullanıldığı için yumuşak dokular mutlaka izole edilir. Bu süreç hekim kontrolü olmadan yapılamaz. Ev tipi beyazlatmada kullanılan plaklar gece boyunca yaklaşık 8 saat ağızda kalır. Talimatlara uygun şekilde kullanılırsa güvenlidir. Beyazlatma sonrasında dişin tübülleri açığa çıktığı için hassasiyet oluşabilir. Bu nedenle işlem sonrası flor uygulaması yaparak sinir uçlarını kapatırız. Ağartmadan sonra en az 15 gün beyaz diyet öneririz. Salçalı yemekler de dahil olmak üzere renkli gıdaların asgari düzeyde tüketilmesi gerekir. Sigara ve kahve kullanan kişilerde bile profesyonel beyazlatmanın etkisi uzun süre muhafaza edilebilir" bilgilerini verdi.
05 Aralık 2025 Cuma - 09:07 Cerrahide robotik ile çok daha güvenli bir dönem Cerrahi operasyonlarda kullanılan standart laparoskopik yöntemler, yerini ileri teknoloji ürünü robotik cerrahiye bırakıyor. Medipol Sağlık Grubu’ndan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cemalettin Aydın, cerrahın el titremesini ortadan kaldıran ve 3 boyutlu görüş sunan bu teknolojinin, hastalara minimum ağrı ve maksimum hızda iyileşme ayrıcalığı sunduğunu vurguladı. Teknolojinin tıpla buluştuğu en gelişmiş alanlardan biri olan robotik cerrahi, günümüzde laparoskopik işlemlerin yerini de almaya başladı. Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cemalettin Aydın, 3 boyutlu yüksek çözünürlüklü görüntü ve el bileği hareketlerini taklit eden robot kolları sayesinde ameliyatların çok daha güvenli ve hassas şekilde yapılabildiğini söyledi. 3 Boyutlu görüntü ile daha net cerrahi alan Robotik cerrahinin en önemli avantajlarından biri gelişmiş görüntüleme sistemi. Prof. Dr. Aydın, "Robotik cerrahideki 3D ve yüksek çözünürlüklü görüntü sayesinde ameliyat alanını büyütülmüş ve çok daha net bir şekilde görebiliyoruz. Bu hem cerrahın hareket kabiliyetini artırıyor hem de hastanın operasyon sürecine olumlu yansıyor" dedi. Robotik sistemlerde kullanılan sabit kollar, el titremesini ortadan kaldırarak çevre dokuların zarar görme riskini en aza indiriyor. Prof. Dr. Aydın, bu özellik sayesinde özellikle dar anatomik bölgelerde daha güvenli bir çalışma imkânı doğduğunu belirtti. El bileğini taklit eden hareketlerle daha hassas cerrahi Robotik kolların cerrahın el bileği hareketlerini birebir taklit ettiğini söyleyen Prof. Dr. Aydın, "Bu teknoloji sayesinde daha estetik dikişler atabiliyor, daha hassas disseksiyon yapabiliyoruz. Robotik cerrahi bize el bileğinin tüm hareket kabiliyetini ameliyat sahasında kullanma imkânı sunuyor" ifadelerini kullandı. Robotik cerrahi, minimal invaziv yöntemlerin tüm avantajlarını taşıyor. Hastaların çok daha az ağrı hissettiğini, daha kısa sürede ayağa kalkabildiğini ve iş hayatına hızlı dönebildiğini belirten Prof. Dr. Aydın, robotik yöntemin güvenilirliğinin bilimsel çalışmalarla da kanıtlandığını söyledi.
Midesi alınan hastaya bağırsaktan yeni bir mide
04 Aralık 2025 Perşembe - 10:23 Midesi alınan hastaya bağırsaktan yeni bir mide Medical Point Gaziantep Hastanesi’ne yutma güçlüğüyle başvuran hastanın yemek borusu ve midesi alındı. Hastaya ince bağırsaktan yeni bir mide oluşturularak sindirim sistemi yeniden yapılandırıldı. Gaziantep’te 55 yaşındaki bir erkek hasta, yaklaşık iki aydır devam eden yutma güçlüğü, hazımsızlık ve mide yanması şikayetleriyle hastaneye başvurdu. Yapılan tetkiklerde hastanın yemek borusunun alt kısmını ve midesini büyük ölçüde tıkayan dev bir kitle tespit edildi. Gerçekleştirilen başarılı ameliyatla hastanın yemek borusunun alt bölümü ve midesi tamamen alınırken, ince bağırsaktan yeni bir mide oluşturularak sindirim sistemi yeniden yapılandırıldı. Medical Point Gaziantep Hastanesi’ne başvuran hastaya yapılan endoskopik incelemede, kitle yapının yemek borusu çıkışını ve mide girişini ileri derecede daralttığı, ayrıca diyafram kasına doğru uzanım gösterdiği belirlendi. Bunun üzerine genel cerrahi uzmanı Prof. Dr. İbrahim Tayfun Şahiner tarafından hastanın ileri görüntülemeleri ve ameliyat öncesi hazırlıkları hızla tamamlanarak cerrahi tedaviye karar verildi. Zorlu operasyon, Medical Point Gaziantep Hastanesi’nde Prof. Dr. İbrahim Tayfun Şahiner başkanlığında, Dr. Mesut Gül’ün de yer aldığı genel cerrahi ekibi tarafından başarıyla gerçekleştirildi. Ameliyat kapsamında hastanın yemek borusunun alt kısmı ve midesinin tamamı çıkarıldı (parsiyel özefajektomi + total gastrektomi). Kitlenin yayıldığı diyafram kası bölgesi rezeke edilirken, aynı seansta dalak da alındı (splenektomi). Ardından hastanın ince bağırsağından yeni bir mide oluşturularak yemek borusu ile sindirim sistemi devamlılığı yeniden sağlandı. Ameliyat sonrası durumu stabil seyreden hasta, kısa sürede ağızdan beslenmeye başlarken, tedavi ve takiplerinin sorunsuz şekilde devam ettiği öğrenildi. "Mide belirtileri ihmal edilmemeli" Mide kanserinde erken tanının hayati önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. İbrahim Tayfun Şahiner, "Mide yanması, hazımsızlık, ekşime, geçmeyen mide ağrıları ve özellikle yutma güçlüğü gibi belirtiler kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Bu şikâyetlerin erken dönemde değerlendirilmesi, tedavi başarısında kritik rol oynar" dedi.
Menopoz kış aylarında sağlık risklerini arttırıyor
04 Aralık 2025 Perşembe - 10:16 Menopoz kış aylarında sağlık risklerini arttırıyor Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Soner Pul, menopoz döneminde kış aylarının hem fiziksel hem de psikolojik sağlık üzerinde önemli etkiler oluşturduğunu belirterek, bu sürecin yalnızca hormonal değişimlerden ibaret olmadığını söyledi. Op. Dr. Soner Pul, östrojen seviyelerinin düşmesiyle birlikte metabolizma, damar yapısı ve kemik yoğunluğu değişikliklerinin daha belirgin hale geldiğini; soğuk havanın da ek bir stres faktörü oluşturarak menopoz belirtilerini yoğunlaştırabildiğini ifade etti. Kış aylarında gün ışığının azalması nedeniyle duygu durum dalgalanmalarının arttığını, soğuk hava nedeniyle fiziksel aktivitenin azaldığını ve tüm bu etkenlerin menopozdaki kadınları çok yönlü şekilde etkilediğini dile getiren Op. Dr. Soner Pul, bu dönemde bilinçli hayat tarzı değişikliklerinin önemli olduğunu vurguladı. "Soğuk havanın eklem sıvısını yoğunlaştırarak ağrı reseptörlerini daha hassas hale getirdiğini ve bu nedenle menopoz döneminde eklem şikâyetlerinin belirgin şekilde arttığını gözlemliyoruz" diyen Medicana International İstanbul Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Soner Pul sözlerine şöyle devam etti: "Özellikle osteoartrit eğilimi olan kadınlarda kış ayları eklem sağlığını olumsuz etkileyebilmektedir. Menopozla birlikte bağ dokusunun esnekliğinin azalması ve östrojenin koruyucu etkisinin zayıflaması nedeniyle soğuk hava eklem yüzeyinde daha fazla hassasiyet oluşturur. Sabah saatlerinde veya hareketsizlik sonrası ağrılar artış gösterebilir. Kat kat giyinme, sıcak uygulamalar, düzenli yürüyüş ve hafif germe egzersizleri bu dönemde önemli destek sağlamaktadır. Ağrı, yaşlanmanın doğal bir sonucu gibi görüldüğünde doktora başvurular gecikmekte ve altta yatan sorunlar ilerleyebilmektedir." Kalp damar sağlığı kış aylarında daha fazla etkileniyor "Menopozla birlikte östrojen seviyesinin düşmesi tansiyon ve kolesterol dengesini etkilerken, soğuk hava damarların daralmasına yol açarak kalp damar risklerini artırıyor" ifadelerini kullanan Op. Dr. Soner Pul, "Özellikle kış mevsiminde ani ısı değişimlerinden kaçınmak ve dış ortamda vücut ısısını sabit tutmak kadınların kalp sağlığını korumasında kritik rol oynamaktadır. Kış aylarında hareketsizliğin artması dolaşımı olumsuz etkilemekte, buna bağlı olarak çarpıntı, göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikâyetleri daha fazla görülebilmektedir. Tuz tüketiminin azaltılması, düzenli tansiyon takibi, dengeli beslenme ve haftalık egzersiz rutinleri bu dönemde mutlaka uygulanmalıdır. Kış aylarında, özellikle sabah saatleri dolaşım üzerinde daha fazla stres oluşturmaktadır" şeklinde konuştu. Düşme ve kırık riskleri artıyor Osteoporoz riskinin menopoz döneminde yükseldiğini ve kış aylarında kaygan zeminlerin bu riski tehlikeli boyutlara taşıyabildiğini belirten Op. Dr. Soner Pul, "Kalça ve bilek kırıkları menopoz sonrası dönemde daha sık görülmektedir. Kış aylarında güneş ışığının azalmasına bağlı olarak D vitamini seviyeleri düşmekte, bu hem kemik yoğunluğunu azaltmakta hem de ruh halinde dalgalanmaya neden olmaktadır. D vitamini takviyesi doktor kontrolünde düzenli olarak takip edilmeli. Denge egzersizleri ve uygun tabanlı ayakkabılar kırık riskini azaltmada etkilidir. Ayrıca soğuk havanın genel motivasyonu düşürmesiyle kadınların daha az hareket etmesine sebep olmakta, bu da kemik ve kas sağlığı üzerinde ek risk oluşturmaktadır" açıklamalarında bulundu. Kış aylarında kilo artışı menopozla birleştiğinde daha hızlı oluyor Kışın hareketin azalmasının ve yüksek kalorili yiyeceklere yönelimin artmasının, menopozdaki metabolizma yavaşlamasıyla birleştiğinde kilo artışını hızlandırdığını belirten Op. Dr. Soner Pul, "Beslenme düzeni bu süreçte kritik öneme sahip. Kış aylarında karbonhidrat ağırlıklı beslenme eğiliminin yükselmektedir. Bu özellikle menopoz dönemindeki kadınlarda bölgesel yağlanmayı artırarak metabolik riskleri artırmaktadır. Lif tüketiminin artırılması, gün içine kısa hareket molaları eklenmesi, akşam saatlerinde hafif egzersizlerin tercih edilmesi ve sıvı tüketiminin artırılması kilo kontrolüne önemli katkılar sağlamaktadır. Küçük ve sürdürülebilir yaşam tarzı değişiklikleri uzun vadede sağlık faydaları sunmaktadır" dedi. Menopoz doğru yönetildiğinde kontrol edilebilir bir süreçtir Op. Dr. Soner Pul, "Menopoz yaşam kalitesini olumsuz etkilemek zorunda değil. Eklem ağrısı, çarpıntı, ani kilo artışı veya kemik ağrısı gibi belirtiler görüldüğünde gecikmeden uzman değerlendirmesi yapılması gerekir. Kış aylarında artan riskler, düzenli takip ve doğru yaşam tarzı düzenlemeleriyle kontrol altına alınabilir. Kişiye özel sağlık planlaması yapıldığında menopoz süreci çok daha rahat ve güvenli yönetilebilir" diyerek açıklamalarını tamamladı.
Viral enfeksiyonlar kapıda, çocuklara dikkat
04 Aralık 2025 Perşembe - 09:56 Viral enfeksiyonlar kapıda, çocuklara dikkat Kış mevsimiyle birlikte çocuklarda viral solunum yolu enfeksiyonlarında belirgin bir artış görülüyor. Medicana Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Hikmet Akbulut, kış enfeksiyonlarından korunmanın en etkili yöntemlerinden birinin el yıkamak olduğunu ifade ederek, çocukları virüslere karşı korumada temel hijyen alışkanlıklarının büyük rol oynadığını söyledi. Sağlık verileri sonbahardan itibaren ateş, öksürük ve burun akıntısıyla seyreden hastalıklarda ciddi bir yükseliş olduğunu gösteriyor. Hem aileleri hem de eğitim kurumlarını yakından ilgilendiren önemli uyarılarda bulunan Medicana Konya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hikmet Akbulut, kışın kapalı ve kalabalık ortamlarda daha fazla zaman geçirilmesi, yetersiz havalandırma ve güneş ışığının azalması nedeniyle virüslerin çok daha kolay bulaştığını vurguladı. Benzer belirtiler tanıyı zorlaştırıyor Okullarda temasın çoğalması, ailelerin ve çocukların daha çok kapalı alanlarda bulunması enfeksiyon riskini artırırken, bağışıklığın bu dönemde daha kolay zayıflamasıyla hastalıklar sıklaşıyor. En sık görülen enfeksiyonlar arasında grip (influenza), RSV, adenovirüs, rinovirüs, Covid-19 ve parainfluenza bulunduğunu söyleyen Uzm. Dr. Hikmet Akbulut, bu hastalıkların çoğunun ateş, öksürük, halsizlik ve burun akıntısı gibi benzer belirtilerle başladığını belirtti. Belirtilerin benzerliği nedeniyle ailelerde ‘’Bu hastalık grip mi, bronşit mi, yoksa başka bir enfeksiyon mu?’’ şeklinde karışıklık yaşandığını söyleyen Uzm. Dr. Hikmet Akbulut, "Kesin tanı koymak her zaman mümkün olmayabiliyor. Ancak her virüsün kendine özgü bir dönemi ve bulgusu vardır. Gerekli durumlarda testler ve PCR yöntemleriyle tanı netleşebilir. Gripte ateş ön olanda iken adenovirüste ishal, koksakivirüste el-ayak döküntüleri, RSV’de ise öksürük baskındır. Bu virüslerin çoğunda önlem alınmazsa özellikle yenidoğan bebeklerde ve kronik hastalığı olan çocuklarda hastaneye yatışa kadar gidebilecek ağır tablolar görülebilir’’ dedi. Basit önlemler hastalık yükünü azalıyor Kış enfeksiyonlarından korunmanın en etkili yöntemlerinden birinin el yıkamak olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Hikmet Akbulut, çocukları virüslere karşı korumada temel hijyen alışkanlıklarının büyük rol oynadığını vurgulayarak, "Düzenli el yıkama, kapalı alanların sık sık havalandırılması, hasta bireylerin maske kullanması, dengeli beslenme ve yeterli uyku gibi basit önlemler hastalıkların yükünü ciddi oranda azaltabilir. Ayrıca okullarda sık temas edilen yüzeylerin düzenli temizliği de hastalık bulaş oranlarını azaltabilir’’ ifadelerini kullandı. Antibiyotik kullanımının viral hastalıklara etkisi konusunda ise önemli uyarılarda bulunan Uzm. Dr. Hikmet Akbulut, muayene edilmeden kullanılan antibiyotiklerin iyileşmeyi geciktirebildiğini hatırlatarak antibiyotiklerin yalnızca hekim önerisiyle kullanılması gerektiğini vurguladı.
Nadir hastalıkların tanısında yapay zekâ dönemi
04 Aralık 2025 Perşembe - 09:45 Nadir hastalıkların tanısında yapay zekâ dönemi MLP Care, Alexion AstraZeneca Nadir Hastalıklar ve Evideep, nadir hastalıklar konusunda yapay zeka kullanımını hedefleyen ortak bir dijital dönüşüm projesine imza attı. Üç kurumun iş birliğiyle hayata geçirilecek PNH Tanısı için Dijital Dönüşüm Projesi, Türkiye’de nadir hastalıkların erken tanısındaki öncü dijital girişimlerden biri olacak. Sağlık sektöründe yapay zeka kullanımı ve dijital dönüşüm konusunda Türkiye’nin en önemli anlaşmalarından biri imzalandı. MLP Care, Alexion AstraZeneca Nadir Hastalıklar ve Evideep’in ortak imzasıyla Türkiye’de nadir hastalıkların tanı süreçlerinde yeni bir dönem başlıyor. PNH (Nadir Hastalıklar) Tanısı için Dijital Dönüşüm Projesi, Türkiye’de nadir hastalıkların dijital yönetimi alanındaki öncü bir girişim olarak dikkat çekiyor. Yerli teknoloji ile sağlık sistemine katkı Projenin imza töreni, MLP Care, Alexion AstraZeneca Nadir Hastalıklar ve Evideep’in yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşti. Türkiye’de nadir hastalıkların yönetimi, Sağlık Bakanlığı’nın 2023-2027 Nadir Hastalıklar Sağlık Strateji Belgesi ve Eylem Planı çerçevesinde hızla gelişiyor. Üç kurumun imzaladığı PNH Tanısı için Dijital Dönüşüm Projesi’nin, bu alanda yapılan ilk iş birliği olduğu belirtildi. Proje ile alanlarında 3 öncü kurum; sağlık çalışanlarının doğru ve hızlı yönlendirme yetkinliğinin artırılması, dijital tanı programlarının yaygınlaştırılması, yerli teknoloji ile sağlık sistemine katkı sunulması ve ülkemizde nadir hastalıkların veriye dayalı yönetimi gibi alanlarda somut katkı sağlayacak. Nadir hastalıklarda 5 yılı bulan tanı süresi kısalacak Araştırmalara göre, Paroksismal Noktürnal Hemoglobinüri (PNH) gibi nadir hastalığı olan bir hastanın kesin tanı alması ortalama 5 yılı bulabiliyor. Bu zaman zarfında hastalar 8 farklı uzmana başvuruyor ve vakaların yaklaşık yüzde 35-40’ında yanlış tanı sonucu hastaların doğru tedaviye erişimi gecikiyor. Üç kurumun liderliğinde yürütülen projenin hayata geçmesiyle, yapay zekâ temelli algoritmalar kullanılarak PNH hastalığında olduğu gibi risk taşıyan nadir hastalıklara sahip olan kişiler sağlık profesyonelleri tarafından daha erken fark edilecek ve zamanında, doğru merkezlere ve uzmanlara yönlendirilebilecek. Projede MLP Care’in güçlü ve yaygın hastane ağı ile tecrübeli uzman hekim kadrosu, Alexion AstraZeneca Nadir Hastalıklar grubunun 30 yıllık global nadir hastalık deneyimi ve Evideep’in teknolojik yetkinlikleri bir araya geldi. Bu kapsamda, bünyesinde Medical Park ve Liv Hospital hastanelerini bulunduran MLP Care’de gerçekleştirilecek pilot çalışma ile sağlık çalışanları için etkin dijital bir platform kurulması; uyarılar ve öneriler ile tanı sürecinin desteklenmesi için ortam hazırlanması hedefleniyor. Hem yaşam kalitesi iyileştirilecek hem de sağlık maliyetleri azaltılacak Yapılan iş birliğinin, sağlık sektörünün modern teknolojilerle kamu politikalarını destekleyici yaklaşımının en iyi örneklerinden biri olduğunu ifade eden MLP Care Dijital Tanı Direktörü Dr. Sinan Şahin, "MLP Care Grubu olarak, sektördeki 30 yılı aşkın köklü deneyimimiz, imza attığımız bilimsel çalışmalar ile ülkemizde ve dünyada önde gelen sağlık grupları arasında yer almanın sorumluluğuyla yeniliklerin içinde olmayı sürdürüyoruz. Proje, nadir hastalıkları olan binlerce hastanın yıllar sürebilen teşhis sürecini belirgin ölçüde kısaltarak doğru tanıya ve tedaviye erişimini hızlandıracak. Ülke sağlığı açısından ise bu iş birliğinin önemi, hem hastaların yaşam kalitesinin doğrudan iyileştirilmesi hem de yanlış veya gecikmiş tanılardan kaynaklanan uzun vadeli sağlık sistemi maliyetlerinin önemli ölçüde azaltılması olacaktır. Ayrıca, tıbbın her alanında oluşturulacak veri havuzları ile bu değerli çalışmalar; gelecekteki yeni tanı ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi ve sağlık politikalarının daha doğru planlanması gibi topluma katkı sağlayan kritik bir bilimsel zemin de oluşturmuş olacak" dedi. Alexion olarak, 30 yılı aşkın süredir nadir hastalıklarla mücadelede yenilikçi çözümler geliştirme vizyonuyla hareket ettiklerini belirten Alexion, AstraZeneca Nadir Hastalıklar Türkiye Genel Müdürü Derya Köker, "Bilimin öncülüğünde tasarladığımız dönüştürücü tedavilerimiz bugün 70’ten fazla ülkede hastalara ulaşırken, sürdürülebilir ilerleme için paydaşlarımızla güçlü iş birlikleri kurmanın önemine inanıyoruz. 2010’dan bu yana Türkiye’de aktif olarak faaliyet gösteriyor; ülkemizin dijital dönüşüm kapasitesi ve dinamik sağlık stratejileriyle bu alanda dünya çapında örnek lider ülke olma potansiyeline inanıyoruz. MLP Care ve Evideep ile başlattığımız dijital dönüşüm projesinin, nadir hastalığa sahip bireylerin doğru tanıya daha hızlı ve etkin ulaşmalarını sağlayarak sağlıkta fırsat eşitliğine katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Yerli teknolojiyi ve veri odaklı yönetimi merkeze alarak hastaların yaşam kalitesinde dönüşüm oluşturmayı hem sorumluluğumuz hem de en büyük motivasyon kaynağımız olarak görüyoruz. Türkiye’de nadir hastalıklara sahip her bireyin hızlı tanı imkanına erişimini mümkün kılmak amacıyla paydaşlarımızla iş birliği yapmaktan büyük bir gurur duyuyor, bu projenin hem ülkemize hem de Alexion AstraZeneca Nadir Hastalıklar’a değer katacağına yürekten inanıyoruz" ifadelerini kullandı. Evideep AG CEO’su Barış Erdoğan ise şunları söyledi: "Teknolojinin getirdiği imkanlar ile yapay zeka, nadir hastalıkların teşhis süresini kısaltma, hasta takibini iyileştirme ve kişiselleştirilmiş tedavi yöntemleri geliştirme konularında çığır açan fırsatlar sunuyor. Özellikle büyük veri analizi ve makine öğrenimi sayesinde, yıllar sürebilen tanı süreçleri çok daha hızlı ve güvenilir hâle geliyor. Alexion AstraZeneca Nadir Hastalıklar, MLP CARE ve Evideep arasındaki bu iş birliği, hem hekimlerin karar süreçlerini destekliyor hem de hastaların yaşam kalitesini artırmayı hedefliyor. Bu kapsamda geliştirilen yenilikçi projeler, nadir hastalıkların daha erken tespit edilmesine, etkin tedavi planlarının oluşturulmasına ve toplumda farkındalığın artmasına katkı sağlıyor. Bu dönüşüm, yalnızca tıbbi bir ilerleme değil; aynı zamanda sosyal bir sorumluluk alanı olarak da büyük önem taşıyor. Teknolojinin insan hayatını kolaylaştırma gücünü sağlık ekosistemine dahil eden bu yaklaşımın, geleceğin sağlık hizmetlerinin en kritik yapıtaşlarından biri olarak değerlendirileceğine inanıyorum."
Van Yanık Merkezinden 2025 raporu: 9 bin 500 hasta başvurdu
04 Aralık 2025 Perşembe - 09:19 Van Yanık Merkezinden 2025 raporu: 9 bin 500 hasta başvurdu Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Merkezine 2025 yılında 9 bin 500 hasta başvurdu. Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaklaşık 3 milyon hastaya hizmet veren Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, donanımlı Yanık Merkezi ile de ön plana çıkıyor. Bu yıl 9 bin 500 hastanın başvurduğu merkezde yıl boyunca 702 hasta yatarak tedavi edilirken, bu hastaların 191’i çevre illerden sevkle kabul edildi. Ayrıca Kuzey Irak’tan gelen 2 hasta da merkezde yatırılarak tedavi edildikten sonra ülkelerine taburcu edildi. 2008 yılında yanık ünitesi olarak kurulan ve 2022’de yanık merkezi olarak tescillenen birim, hem Van hem de bölge halkına hizmet veriyor. Yoğun hasta popülasyonuna sahip merkez, 2024 yılında da 9 bin 870 poliklinik başvurusu almıştı. "Yanıklar hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ağır bir travmadır" İHA muhabirine konuşan Yanık Merkezi Sorumlusu Op. Dr. Ali Rıza Karayıl, yanık merkezinin oldukça yoğun bir hasta popülasyonuna sahip olduğunu belirtti. Yanığın hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ağır bir travma olduğunu ifade eden Karayıl, "Yeni yıl, yeni bir umut demek. Hastalarımız için de şifayla geçecek bir yıl diliyoruz. 2024 yılı boyunca polikliniğimize 9 bin 870 hasta başvururken, 2025 yılının bugüne kadarki döneminde ise 9 bin 500 ayaktan hasta başvurusu gerçekleşmiştir. Bu hastalardan 702’si yatarak tedavi edilmiş, yatış yapılan hastaların 191’i çevre illerden sevkle kabul edilmiştir. Ayrıca Kuzey Irak’tan gelen 2 hastayı da merkezimizde yatırarak takip ve tedavi ettik, iyileşmelerinin ardından ülkelerine taburcu ettik. Deri bütünlüğünün bozulduğu yanıklarda hastalar enfeksiyona açık hale gelir. Isı kaybı, sıvı kaybı ve çeşitli enfeksiyonlara yatkınlık nedeniyle maalesef kaybettiğimiz hastalarımız olabiliyor. Bu nedenle enfeksiyonlarla mücadele bizim için hayati öneme sahip" dedi. "Başvuruların önemli bir kısmını önlenebilir kazalar oluşturuyor" Yanık tedavisinin yalnızca yaranın iyileştirilmesinden ibaret olmadığını dile getiren Karayıl, "Aynı zamanda hastayı korumayı da amaçlıyoruz. Bu noktada tecrübeleriyle büyük emek veren ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Maalesef özellikle ev kazaları nedeniyle çok sayıda yanık vakasıyla karşılaşıyoruz. Müreffeh ülkelere kıyasla sıcak su, alev veya elektrik yanıklarına bağlı ev kazaları bizde daha yüksek oranlarda görülüyor. Gelen başvuruların önemli bir kısmını bu önlenebilir kazalar oluşturuyor. Ancak kalabalık aile yapısı ve küçük yaşam alanları gibi sebeplerle bu tür kazalar kaçınılmaz hale gelebiliyor. Her ne kadar yanık alanına yapılan müdahaleler izleri en aza indirmeyi amaçlasa da, hocalarımızın da bize öğrettiği gibi ‘Yanığın en iyi tedavisi, yanığı önlemektir.’ Bu nedenle koruyucu tedbirler almak son derece önemlidir" diye konuştu.
Van Yanık Merkezinden 2025 raporu: 9 bin 500 hasta başvurdu
04 Aralık 2025 Perşembe - 09:11 Van Yanık Merkezinden 2025 raporu: 9 bin 500 hasta başvurdu Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Merkezine 2025 yılı içerisinde 9 bin 500 hasta başvurdu. Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaklaşık 3 milyon hastaya hizmet veren SBÜ Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, donanımlı Yanık Merkezi ile de ön plana çıkıyor. Bu yıl 9 bin 500 hastanın başvurduğu merkezde yıl boyunca 702 hasta yatarak tedavi edilirken, bu hastaların 191’i çevre illerden sevkle kabul edildi. Ayrıca Kuzey Irak’tan gelen 2 hasta da merkezde yatırılarak tedavi edildikten sonra ülkelerine taburcu edildi. 2008 yılında yanık ünitesi olarak kurulan ve 2022’de yanık merkezi olarak tescillenen birim, hem Van hem de bölge halkına hizmet veriyor. Yoğun hasta popülasyonuna sahip merkez, 2024 yılında da 9 bin 870 poliklinik başvurusu almıştı. "Yanıklar hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ağır bir travmadır" İHA muhabirine konuşan Yanık Merkezi Sorumlusu Op. Dr. Ali Rıza Karayıl, yanık merkezinin oldukça yoğun bir hasta popülasyonuna sahip olduğunu belirtti. Yanığın hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ağır bir travma olduğunu ifade eden Karayıl, "Yeni yıl, yeni bir umut demek. Hastalarımız için de şifayla geçecek bir yıl diliyoruz. 2024 yılı boyunca polikliniğimize 9 bin 870 hasta başvururken, 2025 yılının bugüne kadarki döneminde ise 9 bin 500 ayaktan hasta başvurusu gerçekleşmiştir. Bu hastalardan 702’si yatarak tedavi edilmiş, yatış yapılan hastaların 191’i çevre illerden sevkle kabul edilmiştir. Ayrıca Kuzey Irak’tan gelen 2 hastayı da merkezimizde yatırarak takip ve tedavi ettik, iyileşmelerinin ardından ülkelerine taburcu ettik. Deri bütünlüğünün bozulduğu yanıklarda hastalar enfeksiyona açık hale gelir. Isı kaybı, sıvı kaybı ve çeşitli enfeksiyonlara yatkınlık nedeniyle maalesef kaybettiğimiz hastalarımız olabiliyor. Bu nedenle enfeksiyonlarla mücadele bizim için hayati öneme sahip" dedi. "Başvuruların önemli bir kısmını önlenebilir kazalar oluşturuyor" Yanık tedavisinin yalnızca yaranın iyileştirilmesinden ibaret olmadığını dile getiren Karayıl, "Aynı zamanda hastayı korumayı da amaçlıyoruz. Bu noktada tecrübeleriyle büyük emek veren ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Maalesef özellikle ev kazaları nedeniyle çok sayıda yanık vakasıyla karşılaşıyoruz. Müreffeh ülkelere kıyasla sıcak su, alev veya elektrik yanıklarına bağlı ev kazaları bizde daha yüksek oranlarda görülüyor. Gelen başvuruların önemli bir kısmını bu önlenebilir kazalar oluşturuyor. Ancak kalabalık aile yapısı ve küçük yaşam alanları gibi sebeplerle bu tür kazalar kaçınılmaz hale gelebiliyor. Her ne kadar yanık alanına yapılan müdahaleler izleri en aza indirmeyi amaçlasa da, hocalarımızın da bize öğrettiği gibi ‘Yanığın en iyi tedavisi, yanığı önlemektir.’ Bu nedenle koruyucu tedbirler almak son derece önemlidir" diye konuştu.
Sivas Belediyesi, engelleri kaldıran hizmetlerin açılışını yaptı
03 Aralık 2025 Çarşamba - 17:47 Sivas Belediyesi, engelleri kaldıran hizmetlerin açılışını yaptı Sivas Belediyesi, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kapsamında engelli vatandaşların yaşamını kolaylaştıracak önemli hizmetlerin açılışını gerçekleştirdi. Sivas Belediyesi ve paydaş kurum iş birliğiyle hayata geçirilen Akülü Sandalye Şarj İstasyonlarından ilki vatandaşların kullanımına sunuldu. Proje ile temin edilen 8 akülü sandalye şarj istasyonun; Aksu Parkı, Paşabahçe Piknik ve Mesire Alanı, Sıcak Çermik Kaplıcası, Soğuk Çermik Kaplıcası, Sivas Millet Bahçesi, 27 Haziran Millet Bahçesi ve Sivas Numune Hastanesi bahçesi gibi kentin günlük yaşamında önemli yer tutan lokasyonlara yerleştirilmesi hedefleniyor. Belediye hizmet binasının otoparkında kullanıma sunulan şarj istasyonunun açılışında konuşan Belediye Başkanı Adem Uzun, "Bugün ilk defa engelli araç şarj istasyonunun kurulumunu gerçekleştirdik. Bu çalışmayı şehrimizin farklı bölgelerinde de yaygınlaştıracağız. 8 adet istasyonu yoğunluğa göre yerleştireceğiz. İlk kurulumu da Valilik ve Belediye binamızın ortasında yer alan bölgeye yaptık. Bu hizmet ile birlikte yeni bir uygulamayı da hayata geçireceğiz. Akülü araç kullanan engelli bireylerimize kartlar vereceğiz. Bu kartlar ile şarj istasyonlarından faydalanabilecekler. Kartları da engelli vatandaşlarımıza zimmetleyeceğiz. Çalışmalarımız artarak devam edecek. Kızılırmak projemiz içerisine Kapsayıcı Yaşam Merkezi kuracağız. Engelli bireylerimizin kurslar gördükleri, sosyalleştikleri, aileleri ile birlikte hoş vakit geçirecekleri modern bir tesis kazandıracağı. Bu vesile ile tüm engelli bireylerimizin 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü kutluyorum" ifadelerini kullandı. Engelsiz Park Alanı yenilendi Sivas Belediyesi ve TÜRASAŞ Bölge Müdürlüğü ile yapılan ortak çalışma sonucunda, Engelliler Kültür Merkezi yanında bulunan park tamamen erişilebilir hale getirildi. Engelli bireyler için yer alan spor aletleri yenilenirken ayrıca özel olarak tasarlanan salıncağın da ilk denemesi Başkan Uzun tarafından gerçekleştirildi. Salıncağa binmeyi çocukluğundan bu yana hayal ettiğini ifade eden Merve Akıllı, "Özel bireylerin ve çocukların özür bir çocukluk geçirmesi için, neşe içinde gülüp oynaması için önemli bir adım. Birçok şeyin başlangıcı olacağına inanıyorum. Burada mutlu olacaklar. Katkı ve emekleriniz için çok teşekkür ediyorum. Devamının gelmesi dileği ile şehrimiz için hayırlı olsun" şeklinde konuştu. Daha sonra konuşan Başkan Uzun, "Bu çalışmamızı TÜRASAŞ ile birlikte gerçekleştirdik. Sivas’ta bir ilk olarak 3 adet salıncak ustalarımız tarafından yapıldı. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Engelsiz bir şehir hedefiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Engelliler Günü’nde farkındalık oluşturan çalışmalara imza attık. Ayrıca engellilerimiz için yeni bir araç aldık. Projeleri çiziliyor, engelliler için asansör sistemi kuracağız. Onları hastane, okul gibi gidecekleri yere bu araçla götüreceğiz. Geçenlerde işitme engelli kardeşlerimize özel olarak hazırlanan 50 tane işitme cihazı hediye ettik. Çalışmalarımız artarak devam edecek" dedi. Engellilere "Afet Farkındalık Eğitimi" verildi Afetlere karşı hazırlıklı olunmasını sağlamak amacıyla Afet İşleri ve Risk Yönetimi Müdürlüğü ile Kültür, Sanat ve Sosyal İşler Müdürlüğü koordinasyonunda afet farkındalık eğitimi ve afet ve acil durum çantası dağıtım töreni gerçekleştirildi. Sivas Belediyesi Engelliler Eğitim ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen programda, engelli bireylere afet anında yapılması gerekenler, doğru davranış şekilleri ve hazırlık süreçlerine yönelik kapsamlı bir eğitim verildi. Programda konuşan Başkan Dr. Adem Uzun, engelli bireylerin afetlere karşı hazırlıklı olmalarının büyük önem taşıdığına vurgu yaparak afet ve acil durum çantası hediye etti.
Başkan Köksal Aras’tan Türkiye’de bir ilk: Doğum izni 6 aya çıkıyor
03 Aralık 2025 Çarşamba - 17:28 Başkan Köksal Aras’tan Türkiye’de bir ilk: Doğum izni 6 aya çıkıyor Menteşe Belediye Başkanı Gonca Köksal Aras, kadın çalışanların doğum sonrası sürecini desteklemek ve anne-bebek sağlığını korumak amacıyla Türkiye’de örnek olacak çok önemli bir sosyal politika düzenlemesine imza atıyor. Başkan Köksal Aras’ın talimatıyla, belediyede görev yapan kadın personelin doğum sonrası ücretli izin süresi 8 haftadan 24 haftaya, yani 6 aya çıkarılıyor. Başkan Köksal Aras, mevcut mevzuatta verilen 8 haftalık sürenin yetersiz kaldığını vurgulayarak, bu kararın hem bilimsel hem insani gerekçelerine dikkat çekti. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve UNICEF’in bebeklerin ilk 6 ay yalnızca anne sütüyle beslenmesi yönündeki önerilerini hatırlatan Köksal Aras, "Bir annenin ilk aylardaki desteği, bir bebeğin tüm yaşamını şekillendiriyor. Biz de bu bilimsel gerçeğe uygun bir adım atıyoruz." dedi. Bilimsel araştırmalar, bebeğin ilk 6 ayında anne ile sürekli temasın: Beden ve zihin gelişimini, bağışıklık sistemini, duygusal bağlanmayı ve anne sütü üretimini doğrudan güçlendirdiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda doğumdan sonraki iyileşme süreci de bu dönemde tamamlandığı için, izin süresinin uzatılması annenin fiziksel ve psikolojik sağlığı açısından kritik bir önem taşıyor. Başkan Köksal Aras, "Bir kadın belediye başkanı olarak, annelerin yükünü hafifleten, çocuklarımızın geleceğini koruyan her düzenlemenin arkasında kararlılıkla duruyoruz. Bu karar aynı zamanda bir eşitlik, sağlık ve toplumsal sorumluluk adımıdır. Kadın çalışanlarımızın bu süreçte iş baskısı ve kaygısı yaşamadan bebekleriyle bağ kurmalarını önemsiyoruz." ifadelerini kullandı. Menteşe Belediyesi, Türkiye genelindeki yerel yönetimler için örnek teşkil edecek nitelikteki uygulama ile kadın dostu, çalışan odaklı, bilime dayalı, aileyi merkeze alan bir yönetim anlayışını bir kez daha ortaya koymuş oldu. Başkan Köksal Aras, "Biz Menteşe’de kadınların güçlendiği, çocukların güvende olduğu, bir sosyal belediyecilik modeli inşa ediyoruz" diyerek uygulamanın önemini vurguladı. Menteşe Belediyesi, bu kararla hem çalışan annelerin iş yaşamında daha güçlü yer almasını sağlıyor hem de bebeğin yaşamının en kritik dönemini güvence altına alıyor.
Gereksiz anjiyo dönemi bitiyor: Edirne’de "Stres Kardiyak MRI" görüntüleme yöntemi uygulanmaya başlandı
03 Aralık 2025 Çarşamba - 17:00 Gereksiz anjiyo dönemi bitiyor: Edirne’de "Stres Kardiyak MRI" görüntüleme yöntemi uygulanmaya başlandı Edirne’de kalp damar hastalıklarının tanısında önemli bir adım atılarak, "Stres Kardiyak MRI" yöntemi klinik uygulamaya kazandırıldı. Kalp atardamarlarındaki kan akımını dinamik olarak inceleyen bu gelişmiş teknik, damar darlıklarının işlevsel etkisini ortaya koyarak hastaların tedavi planlarının daha doğru yapılmasına katkı sağlıyor. Kalp damar hastalıklarının erken tanısı ve tedavi planlamasında kritik öneme sahip olan Stres Kardiyak MR, özellikle koroner arter hastalığı şüphesi bulunan hastalarda büyük avantaj sağlıyor. Stres Kardiyak MRI sayesinde hastaların tedavi süreçlerinde daha isabetli kararlar alınarak, gereksiz stent uygulamalarının önüne geçilmesi hedefleniyor. Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde bu teknolojinin kullanıma girmesiyle birlikte Edirne başta olmak üzere Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale ve çevre illerdeki binlerce hastanın ileri görüntüleme için büyük şehirlere gitme ihtiyacı azalacak. Uygulamayı gerçekleştiren ekipte yer alan Doç. Dr. Fethi Emre Ustabaşıoğlu, kalbin radyolojik olarak ayrıntılı bir şekilde görüntülenmesinin son yıllarda hem tanı hem de tedavi süreçlerinde büyük önem kazandığını söyleyerek, uygulama ile ilgili detayları anlattı. "Gereksiz işlemler artık önlenebilecek" TÜ Radyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fethi Emre Ustabaşıoğlu, Stres Kardiyak MR’ın kalp kasının kanlanmasını ve kalp duvar hareketlerini stres altında inceleyerek damar tıkanıklığına dair en doğru keşifleri sunan teknolojilerden biri olduğuna dikkat çekti. Ustabaşıoğlu, "Bu işlemle görüntülemeyi yaptıktan sonra kalbe, damarlara işlem yapılıp yapılmayacağını görebiliyoruz ve gereksiz işlemlerin önüne geçebiliyoruz. Bu açıdan da mutlaka kardiyolog doktor arkadaşlarımızla beraber oturup bunu konuşup değerlendirip ona göre karar veriyoruz" dedi. Doç. Dr. Ustabaşıoğlu, Stres Kardiyak MR’ın özellikle anjiyografi kararı alınmadan önce önemli bir yol gösterici olduğunu, böylece hastaların gereksiz girişimsel işlemlerden korunabildiğini vurguladı. 2025 yılının henüz tamamlanmamış olmasına rağmen bu yıl gerçekleştirdikleri sanal anjiyo sayısının 5 bine yaklaştığını belirten Doç. Dr. Ustabaşıoğlu, bu sayıyla yalnızca Türkiye’de değil Avrupa’da da en ön sıralarda yer almanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Doç. Dr. Ustabaşıoğlu, Kalp MRI tetkikinde de bu yıl 400 sayısına ulaştıklarını sözlerine ekledi. "Önemli bir yeniliğe imza attık" Kasım ayında ilk kez Edirne’de ve bölgede Stres Kalp MR tetkikini başarıyla uygulayarak önemli bir yeniliğe daha imza attıklarını belirten Doç. Dr. Ustabaşıoğlu, bu gelişmenin hem hastalar hem de üniversite için büyük öneme sahip olduğunu ifade etti. Bu tekniğin kalp damarlarında orta dereceli darlık bulunan hastalarda kan akışının bozulup bozulmadığını gösterdiğini vurgulayan Doç. Dr. Ustabaşıoğlu, böylece stentin gerçekten gerekli olup olmadığının netleştiğini ve gereksiz müdahalelerin önüne geçildiğini dile getirdi. Kalple ilgili tüm sonuçların kardiyoloji uzmanlarıyla değerlendirildiğini belirten Ustabaşıoğlu, "Kalp rahatsızlığıyla ilgili gelen bir hastaya durumuna göre damar yapıları bilgisayarlı tomografiyle görüntülenip sanal anjiyo yapılıyor. Örneğin yüzde 90 darlık varsa, ciddi bir darlık görüldüğü için stent takılması denenecektir. Ancak yüzde 60 gibi darlık ve göğüs ağrısı bulunan hastada bu darlığın gerçekten kalp kasında kanlanma bozukluğu oluşturup oluşturmadığını anlamak için bu yöntemi uyguluyoruz. Görüntüleme esnasında hastaya kalp ritimlerinin tanısı ve tedavisi için kullanılan adenozin ilacını vererek kalbe egzersiz yaptırıp yorulmasını sağlıyoruz. Kalbi yorduğumuzda o damarın beslediği alanda kan akışının kesintiye uğramasına neden olan bir durum tespit edilirse ve ilacın etkisi geçince bu durum kaybolursa buraya bir stent konulması gerektiği ortaya çıkar. Tam tersi durumda strese sokulan kalpte damarın beslediği alanda bir sorun yoksa stente gerek yoktur. Bu durumda gereksiz stentlerin önüne geçilmiş oluyor" şeklinde açıklamada bulundu. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Üstündağ ise, dekanlıkta düzenlenen toplantıda hastalara en güncel imkanları sunmak için çalıştıklarını söyledi. Fakültede düzenlenen bilgilendirme toplantısında konuşan Prof. Dr. Sedat Üstündağ, diğer ilgili bölümlerden hocalarla yapılan toplantı sonucu verilen karara göre hastanın ameliyata alındığını ve sürecin buna göre işlediğini belirtti. Stres Kardiyak MRI’nın ileri düzey uzmanlık gerektirdiğini vurgulayan Radyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nermin Tunçbilek de, bu çekimlerin Trakya Bölgesi’nde ilk kez yapıldığını ve görüntülerin değerlendirilmesinin özel bir bilgi birikimi istediğini ifade etti.