KÜLTÜR SANAT - 21 Şubat 2020 Cuma 11:24

“Koleranın zenginlerin kapısını çalarken yoksullarınkine uğramadığını gördük”

A
A
A
“Koleranın zenginlerin kapısını çalarken yoksullarınkine uğramadığını gördük”

Samsun Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç.

Samsun Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Yılmaz, Fransız hekim Verrollot’un “İstanbul’da Kolera: 1848 Salgını Üzerine Bir İnceleme” isimli kitabında, “Koleranın zenginlerin kapısını çalarken yoksullarınkine uğramadığını gördük” tespitinin yer aldığını söyledi.


Samsun Üniversitesi Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi son dönemde Çin’de ortaya çıkan korona virüsü salgını nedeniyle yeniden gündeme gelen salgın hastalıklar konusu vesilesiyle 2019 yılında çıkan “İstanbul’da Kolera: 1848 Salgını Üzerine Bir İnceleme” adlı eseri konuşmak üzere kitabın tercüme ve editörlüğünü üstlenen Samsun Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Yılmaz’ı ağırladı.


‘Öteki Buluşmalar’ dizisi kapsamında 19 Şubat Çarşamba günü gerçekleşen “İstanbul’da Kolera: Bir Hekimin Güncesi” başlıklı sunumda, Özgür Yılmaz öncelikle salgın hastalıkların tarihçesini anlattı. Orta Çağ’da Avrupa’yı kasıp kavuran veba salgınının etkilerini ve dönem içerisinde algılanış biçimlerini aktaran ve ardından endemi, epidemi ve pandemi gibi tıbbi terimleri açıklayan Yılmaz, 19. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkan kolera salgınının yüzyıl boyunca yayılış öyküsünü aktardı. Tarihsel bağlamı böylece ortaya koyan Yılmaz, ardından Fransız hekim Marie-Pierre Verrollot’nun İstanbul’da 1848 yılında kolera salgını üzerine yaptığı ampirik araştırmayı özetledi.



“Verrollot’nun hastalığı anlama çabasının tamamı İstanbul’u tanıma çabasıdır”


Verrollot’nun İstanbul’daki salgını tarif etmeden önce İstanbul’u tanımanın gerekliliği düşüncesini vurgulayan Yılmaz, kitabın ilk bölümünde İstanbul’un topografyası, iklimi, sıhhi yapısı, hâkim olan hastalıklar, şehir nüfusunun yapısı ve sayısı, ölüm oranlarının cemaatlere ve cinsiyete göre dağılımı, halkın yeme-içme ve diğer alışkanlıkları ile ilgili konuların geniş ölçüde ele alındığını ve böylece hastalığın ortaya çıktığı yerel koşulların doğru bir şekilde ortaya koyulmaya çalışıldığını ifade etti. Fransız hekimin resmi görevlilerden elde ettiği ölüm istatistiklerini kullanarak İstanbul’da mukim olan nüfusun halk sağlığı açısından durumunu ele aldığını belirten Yılmaz, çalışmanın istatistiksel verilerinin dönemin İstanbul’unda toplumsal yapı, kültür ve statü farklılıklarını anlamada birtakım önemli ipuçları içerdiğini vurguladı. Bu bağlamda sosyoekonomik durumu ve toplumsal statüsü düşük olan Müslümanların ve gayrimüslim cemaatlerin hijyenik açıdan oldukça kötü, denize yakın, alçak ve nemli bölgelerde, yüksek statüye sahip Müslümanların ise sağlıklı olduğu bilinen, havanın temiz ve alanın geniş olduğu yüksek bölgelerde yaşadıkları aktarıldı.



“Reaya hanelerinde hastalığın bulaştığı zavallılar genellikle aileleri tarafından terk ediliyordu”


İstanbul’daki çeşitli cemaatlerin hastalık karşısındaki tutum ve davranışlarına ilişkin Verrollot’nun gözlemlerini aktaran Yılmaz, Fransız hekimin hastalara yaklaşım konusunda Müslümanları gayrimüslimlere göre daha insancıl ve merhametli bulduğunu belirterek hekimin kendi gözlemlerine dayanan tanıklığını dinleyicilere şöyle aktardı:


“Müslüman hanelerinde hastanın etrafında toplanmış, düşünceli bakışlarla sessizce çektiği açıları seyreden veya telkin edici sözlerle onları rahatlamaya çalışan ebeveynlerini görüyorduk. Reaya hanelerinde ise hastalığın bulaştığı bu zavallılar genellikle aileleri tarafından terk ediliyordu, kan bağı ortadan kalkmıştı. Anneler çocuklarını, oğlu babasını, eşi kocasını terk etti. Ne üzücü bir manzara! Hristiyan demeyi hak etmeyen bazıları bu dönemde dinlerinin tavsiye ettiği en kutsal görevi, merhameti unutmuşlardı. Cesareti olmadığı gibi kalbi de olmayan bu kimselerden utanç duyuyoruz. Bir kez daha kendilerine sunulmuş olan yardımı geri çevirme inatçılığını gösteren Müslümandan şikâyet ediyoruz ancak o en azından bu dünyayı sakin ve dostlarının refakatinde terk etti. Reaya ise aksine ailesi tarafından terk edilmiş bir halde ve en az hastalık kadar çaresizlik içinde hastalığa yenik düşmüştür. Müslüman ve reaya arasındaki bu farklı ruh halinin her iki toplumda görülen ölüm oranlarında yukarıda bahsetmiş olduğumuzdan daha fazla olduğunu düşünmekteyiz.”



"Koleranın zenginlerin kapısını çalarken yoksullarınkine uğramadığını gördük”


Kitabın sonuç kısmında Fransız hekimin istatistiksel veriler sonucunda ortaya koyduğu analizlerin kolera salgınına neden olan unsuru anlamak açısından yetersiz olduğunu itiraf ettiğini belirten Yılmaz, Verrollot’nun bu unsurların ikincil mahiyete sahip olduğunu zira bu unsurların her zaman salgını ortaya çıkarmadığı sonucuna ulaştığını ifade etti. Bu bağlamda Fransız hekimin hastalığın bilinmez gizemlerine ilişkin çarpıcı ifadelerini dinleyicilerle şöyle paylaştı:


“Hastalık, açıklanamayacak kadar çok tuhaflık sergilemiştir. Salgının, en sağlıksız mahalleleri, en yoksul, fakir ve ölçüsüz kesimleri tercih ettiği doğrudur ancak tecrübelerimizin bize gösterdiğinin aksine hastalık buralarda çok büyük bir yıkım yapmamıştır. Pek çok kez koleranın pislik ve çerçöp içinde yaşayan insanların arasında düzenli bir yaşamı olan bir zanaatkârı etkilediğine şahit olduk. Yine pek çok kez ayyaş bir kadının koleraya daha çok maruz kaldığına da tanık olduk. Yine koleranın zenginlerin kapısını çalarken yoksullarınkine uğramadığını gördük. Bu tür olaylar elbette istisnaları oluşturmaktadır lakin bu istisnalar koleranın yapısını incelemeye çalışanların dikkate almalarını gerektirecek kadar fazladır."


Yılmaz, “Eserin sonuç kısmında Verrollot’nun hastalığın kaynağına dair dönemin tıp dünyasındaki yaygın iki teorisi arasından tüm bulguların hastalığın kaynağının ‘mikroskobik bir canlı’ olduğu tezini doğruladığına işaret ettiğini belirtir. Bu teoriye göre kolera; havada yaşanan, zehirli ve kanatlı mikroskobik bir canlı vasıtasıyla insan organizmasına girerek ani bir zehirlenmeye neden olan bir hastalıktır. Ancak bu teoriler zamanla geçerliliğini yitirecek ve koleranın su ile bulaşan bir hastalık olduğu ortaya konacaktır. Sonuç olarak Fransız hekimin 1849 yılında yaptığı araştırmanın hem dönemin tıp dünyasının koleranın kaynağı konusundaki arayışlarını gözler önüne serdiği hem de İstanbul’un kozmopolit yapısı çerçevesinde farklı cemaatlerin coğrafi dağılışı, sosyoekonomik durumları ve ölümle kurdukları ilişki hakkında önemli ipuçları sunduğu söylenebilir” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muş Vali Avni Çakır’dan belediye başkanlarına ziyareti Muş Valisi Avni Çakır, 31 Mart Mahalli İdareler Seçiminde seçilen Bulanık ilçesine bağlı Uzgörürür Belde Belediye Başkanı Ayettullah Gündoğdu ve Erentepe Belde Belediye Başkanı Hüseyin Haydaroğulları’na hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. İlk önce Uzgörür beldesini ziyaret eden Vali Avni Çakır, burada Bulanık Kaymakamı Oğuzhan Ocak, Uzgörür Belediye Başkanı Ayetullah Gündoğdu ve protokol üyeleri tarafından karşılandı. Uzgörür Belediye Başkanı Ayetullah Gündoğdu’ya hayırlı olsun dileklerini içen Vali Çakır, “Uzgörür’ü biz seviyoruz. Böyle kaynaşmanızı, birliğinizi, beraberliğinizi seviyoruz. Bizim desteğimiz her zaman başkana olacaktır. İnşallah ileriki zamanlarda sizlerde bunu göreceksiniz. Şirin, sorunu çok olmayan bir beldeniz var. Başkana güveniyoruz. Bu güzel hizmetleri devam ettireceğine inanıyoruz. Tekrar hayırlı olsun ve çalışmalarında başkana başarılar diliyorum” dedi. Yapacağı çalışmalar ve projeler hakkında bilgi paylaşan Başkan Ayetullah Gündoğdu ise ziyaretten memnuniyet duyduğunu belirtti. Daha sonra Erentepe beldesine geçen Vali Çakır ve beraberindekiler, Erentepe Belediyesi önünde Erentepe Belediye Başkanı Hüseyin Haydaroğulları ve kalabalık bir grup tarafından karşılandı. Belediye binasına geçen Vali Çakır ve beraberindekiler, burada Belediye Başkanı Hüseyin Haydaroğulları’ndan brifing aldı. Başkan Haydaroğulları, ziyarette duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Biz belediyeyi Kaymakamımız ve Belediye Başkan Vekilimiz Oğuzhan Ocak’tan borçsuz bir şekilde teslim aldık. Hatta kasamızda paramız bile vardı. Valimizin, kaymakamımızın, milletvekilimizin, il başkanımızın, il ve belde teşkilatlarımızın her zaman destekleri yanımızda oldu. Bu güçlü desteklerinden dolayı huzurlarınızdan hepsine teşekkürlerimi sunuyorum. Biz ilk günde dedik ki biz halkımıza başkan olmaya değil, halkımızın hizmetkarı olmaya geldik. Allah’ın izniyle partimin, milletvekilimin, valimizin ve kaymakamımızın da desteğiyle belde halkımıza verdiğimiz sözleri bir bir yerine getireceğiz. İstek ve taleplerimizi valimize sunduk. Tekrar bu güzel ziyaretleri için bizleri onurlandıran valimize Erentepe halkı adına teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı. Muş Valisi Avni Çakır ise başkana hayırlı olsun dileklerini ileterek, “Gerçekten bu seçimde Erentepe çok güzel bir birlik ve beraberlik sağladı. Erentepe, Muş’un en büyük beldelerinin başından geliyor. Neticede barajın kıyısındasınız, yol üzerindesiniz ve bu anlamda gelişmeye açık bir yer. Belde halkının büyük bir güçle belediye başkanı Hüseyin Beyin arkasında durduğunu görüyoruz. Bu çok önemli bir şey. Bazı çalışmalar kısa vadede, bazıları uzun vadede gerçekleşecek olan çalışmalardır. Bizlerde belediye başkanımızın her zaman yanında olacağız. İleriki süreçte sizler de bunu göreceksiniz. Yeter ki birlik ve beraberlik içerisinde siz başkanın arkasında durun. Tekrar hayırlı olsun, başkana çalışmalarında başarılar diliyorum” şeklinde konuştu. Vali Çakır, belediye ziyaretinin ardından belde sakinleri ile bir araya gelerek onlarla hem sohbet etti hem de talep ve önerilerini dinledi. Daha sonra Erentepe Jandarma Karakol Komutanlığını ziyaret ederek burada karşılama mangasını selamlayan Vali Çakır, karakolun sorumluluk alanındaki genel asayiş ve güvenliği hakkında bilgi aldıktan sonra beldeden ayrıldı.
Denizli Müşterisini yerden 300 metre yükseklikte tıraş etti Denizli’de sosyal projelere verdiği destekle tanınan kuaför Mehmet Çağdaş, sıra dışı bir etkinliğe imza attı. Müşterisini yerden 300 metre yükseklikten Pamukkale’yi izlerken tıraş eden Çağdaş, balondaki yerli ve yabancı turistler tarafından ilgiyle izledi. Denizli’nin sosyal projelere verdiği desteklerle tanınan kuaförü Mehmet Çağdaş, bu kez mesleğini icra ettiği mekan itibariyle gündem oldu. Pamukkale ve Merkezefendi ilçelerinde faaliyet gösteren Mehmet Çağdaş Hair Artist firmasının sahibi olan ve daha önce de gerçekleştirdiği ilklerde gündeme gelen Çağdaş, iş yerini UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan beyaz cennet Pamukkale semalarına taşıdı. Sürekli müşterisi olan Nuri Ersoy’u yerden 300 metre yükseklikte tıraş olmaya ikna eden Mehmet Çağdaş, yerli ve yabancı turistlerin meraklı bakışları arasında eline makas ve tarağı alarak tıraşa başladı. Yaklaşık 1 saat süren balon turu boyunca müşterisinin tüm saç bakımını tamamlayan Çağdaş, verdiği sıra dışı bu hizmetle beğeni topladı. Çağdaş’ın müşterisi gökyüzünden Pamukkale’yi izlerken yaptığı tıraşla ilgili olarak yayınlanan videosu, sosyal medyada binlerce kişi tarafından izlendi. Farklı olmayı ve yenilikler yapmayı çok sevdiğini belirten kuaför Mehmet Çağdaş, “Ne yapabilir diye düşünürken dünyaca ünlü Pamukkale’mizin gökyüzünden seyredilebildiği balonda tıraş yapmak fikri geldi. Bu fikrimi müşterime söylediğimde ilk başta biraz endişelendi ama sonrasında ikna oldu. Müşterimi, o gökyüzünden Pamukkale’yi izlerken onu tıraş ettik. Balkondaki yerli ve yabancı turistler, ilk başta çok şaşırdılar ama sonra hayranlıkla bizi izlediler. Aynı heyecanı yaşamak isteyen birçok kişi bize ulaştı. Tabii bu bizim her zaman yapabileceğimiz bir şey değil ama ben farklı yeniliklere imza atmaya devam edeceğim. Farklı ve sıra dışı mekanlarda mesleğimi icra etmek beni çok mutlu ediyor” dedi.