GENEL - 18 Eylül 2014 Perşembe 11:55

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek’den Ankara’nın Suyu İle İlgili Açıklamalar

A
A
A
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek’den Ankara’nın Suyu İle İlgili Açıklamalar

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ankara şebeke suyunun sağlıklı, temiz, güvenli ve içilebilir olduğunu bir kez daha belgeleriyle birlikte canlı yayında açıkladı.
Katıldığı bir televizyon programında “Su mu kirli, iddialar mı?” sorusunu cevaplandıran Başkan Gökçek, iddiaların yersiz olduğunu belgelerle, raporlarla ve iddia sahiplerinin yaptığı çelişkili açıklamaları gösterip, bir kez daha ispatlayarak, “Ankara’nın suyu Türkiye’nin en temiz suyu. Ankara’nın suyuna güvenin, vallahi güvenin, billahi güvenin” dedi.
Programın sonunda “İçmesem, ‘niye içmiyor?’, içince de ‘şov diyorlar’. O yüzden şov yapıp içeceğim” diyerek, Beyaz TV’nin lavabosundaki musluktan canlı yayında ağzını dayayarak su içen Başkan Melih Gökçek, şebeke suyundan hasta olduğunu iddia eden CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın evinin su deposunun paslı ve kirli fotoğraflarını izleyicilere gösterdi. Nazlıaka’nın daha önce TBMM’ye verdiği önergeleri de okuyan Başkan Gökçek, Aylin Nazlıaka’nın ikilem yaşadığını söyledi.
Beyaz TV’de 3 saate yakın canlı yayın konuğu olan ve Ankara’nın şebeke suyunun güvenirliliğini bir kez daha ortaya koyan Başkan Gökçek, sözlerine, son günlerde suyun kirli olduğuna dair iddiaları, bazı CHP milletvekilleri ve bazı sivil toplum kuruluşları ile odalar tarafından yürütülen “kara propaganda” olarak açıkladı. Başkan Gökçek, bunun nedenini de kendisinin 5 dönemdir yerel seçimlerden galip çıkmasına bağladı.
CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın kendisine yönelik suçlamaları sayesinde önümüzdeki dönem de CHP’den milletvekili adayı olabilme şansını yakaladığını esprili bir şekilde açıklayan Başkan Gökçek, CHP milletvekillerinin Ankara şebeke suyuna ilişkin attıkları tweetleri de gösterdi.
Kendisinin içtiği ASKİ bardak suyunun da İvedik Arıtma Tesisleri’nin çıkışında doldurulduğunu ve yasal olarak satılamadığı için bedava olarak vatandaşlara dağıtıldığını kaydeden Başkan Melih Gökçek, “Önümüzdeki günlerde her yerde bu sulardan milyonlarca dağıtacağım ki Ankaralı halkımız şebeke suyunu ve tadını tanısın” dedi.
Gazetelerde önceki yıllarda yer alan benzer manşetleri de izleyicilerle paylaşan Başkan Melih Gökçek, 7 senedir aynı suçlamaların yapıldığını kaydederek, “Aynı iddiaları, aynı sözlerle o zamanlar da atmışlar” diye konuştu.
Açıklamalarını daha önce Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Çetin, Tıp Kurumu Derneği Başkanı Mehmet Altınok ve dernek Genel Sekreteri Ali Rıza Üçel’in yine suyla ilgili ortaya atmış oldukları iddialar nedeniyle açılan davalardaki tazminat ve ceza aldıkları kararlarını okuyarak sürdüren Başkan Gökçek, “Ne olmuş cezayı yemişler. Şimdi her iki STK mensupları, bir daha konuşurlarsa, bir daha aynı şekilde iftira atarlarsa içeri girerler” dedi.
“SUDAN İSHAL OLDUĞUNUZU İDDİA EDEN DOKTORUN ADINI VE RAPORUNUZU MUTLAKA İSTEYİN”
CHP Milletvekili Nazlıaka’ya da dava açacağını yineleyen Başkan Melih Gökçek, Başkentlilerden de istekte bulunarak, “Hastanelerde Ankara Tabip Odasına bağlı bazı doktor arkadaşlar, ideolojik davranarak, hasta gelir gelmez ‘sizin ishal olmanızın nedeni Ankara’nın suyudur’ diyorlar. Lütfen doktorun ismini alın, lütfen ‘bunun sudan olduğuna dair raporumu yazın ve verin’ deyin. Mesela Aylin hanımın elinde bir belge olur. Ben de o doktor hakkında şikayette bulunurum. Mahkemeye ve Sağlık Bakanlığına veririm. İspat ederse sorun yok, ama edemezse yalancılıktan mahkum olur” dedi.
Ankara’nın şebeke suyu gerçeklerini anlatan Başkan Melih Gökçek, içilemez olan saf su ile şebeke suyu deneyini bir kez daha canlı yayında yaptı. Dünyanın en ünlü ve pahallı suyu olarak gösterdiği FİJİ su, Ankara şebeke suyu ve saf suya elektroliz cihazıyla deney uygulayan Başkan Gökçek, saf su hariç, iki ayrı içilebilir suyun da renginin yeşile döndüğünü canlı yayında bir kez daha gösterdi.
“Dünyanın her yerindeki bütün sularda bu olur. Kimisinde çok olur, kimisinde az olur. Yeşile dönen suda mineral fazladır ve daha faydalıdır” diyerek açıklamalarını sürdüren Başkan Gökçek, suların temizliğinin ve güvenirliliğinin de Türk Akreditasyon Kurumu’na akredite olmuş kuruluşlarca yapıldığını söyledi. Ankara’da ASKİ’nin bu kuruma akredite olan tek kuruluş olduğunu ve bu verilerin sürekli olarak kontrol altında tutulduğunu da anlatan Başkan Gökçek, “ASKİ laboratuarları Türkiye’nin en modern laboratuarlarındandır” diye konuştu.
Akredite belgesi ve ASKİ’nin internet sitesinde günlük olarak yayınlanan şebeke suyu raporlarını da izleyicilerle paylaşan Başkan Gökçek, su konusunda ikinci yetkili kurumun da Halk Sağlığı Kurumu olduğunu belirterek, bu kurum tarafından alınan numunelerde de suda herhangi bir uygunsuzluk tespit edilmediğine ilişkin raporları açıkladı.
BİNA İÇİ TESİSATA DİKKAT
Nazlıaka’nın “raporlara ulaşamıyoruz” sözlerinin hatırlatılması üzerine, ASKİ’nin sitesinde her gün su değerlerinin raporlarının verildiğini anlatan Başkan Melih Gökçek, “Ankara’nın şebekesinden çıkan suda herhangi bir hata yok. Sayaca kadar sudaki sorumluluk bize ait. Ama sayaçtan çıktıktan sonra bina tesisatına varan suda sorumluluk vatandaşa aittir. Tüm dünyada böyledir. Japonya’da, Avrupa’da ve ABD’de de böyledir. Dünyanın her yerinde, demir ve garvanizin suyla temasının sonucunda halk arasında pas dediğimiz durum oluşur” dedi.
Stüdyoda kurulu olan paslı demir tesisatı gösteren Başkan Gökçek, bu eski şebekelerin suyu kirletebileceğini ve temizlenmesi veya değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Borular içerisindeki kirliliği de özel bir cihazla gösteren Başkan Gökçek, şebeke suyunda bulunan sülfat oranının pasları çözdüğünü ve suyun ilk önce kirli akmasına neden olduğunu da kaydederek, “Artık teknoloji gelişti ve özel borular kullanılıyor. Yapışma ve kirlenme olmuyor. Temiz olarak akıyor. Eskiden belediyeye ait şebekede de bu tür pas tutma olayları olurdu. Ancak Büyükşehir Belediyesi olarak yaptığımız çalışmalarla bizim şebekelerimiz özel borularla döşendi ve böyle bir sorunun oluşması engellendi. Şebeke boruları dakdil boru ile döşeniyor. Mevcut kaplaması sayesinde bu tür kir ve pasları tutmuyor” dedi.
“NAZLIAKA’NIN KİRLİ SU DEPOSU FOTOĞRAFLARI”
Bina içi tesisatların yanı sıra ikinci bir hususun da su depolarının temizliği konusu olduğunu kaydeden Başkan Gökçek, “Aylin (Nazlıaka) hanım gibi yapmayacaksınız. Deponuzu kirli tutmayacaksınız ve temizleyeceksiniz” dedi.
Nazlıaka’nın evinin bulunduğu sitenin su deposundan aynı gün çekilmiş kirli ve paslı fotoğrafları da gösteren Başkan Gökçek, “Arkadaşlar bugün oraya bakmaya gitmişler ancak görevliler fotoğraf çekilmesine izin vermemişler. İsteyen basın yayın mensupları da gidebilirler. İsterlerse ücret almadan temizleteceğim depolarını. 21 villa bir arada tek bir depo var. Tamamen paslı ve kirli. Hep birlikte gidip tespit edelim. Boruların halini görün… Aylin hanımın su içtiği depo bu. O kirli depodan gelen suyla bırak içmeyi, kim yıkansa hasta olur. Bunda şebeke suyunun ne hatası var?” diye konuştu.
Aylin Nazlıaka’nın 9 Ağustos 2012, 27 Temmuz 2012 ve 22 Temmuz 2014 tarihlerinde TBMM’ye sunduğu soru önergelerini de okuyan Başkan Gökçek, önergelerdeki pet şişe ve damacana sulardaki tehlikelere ilişkin değerlendirmeleri de izleyici ile paylaşarak, “Ankara’nın suyundan hastalandığını ve pet şişeyle dişini fırçaladığını söyledi. Ankara’nın suyundan korktuğunu ve suyu pet şişeden içip, dişini fırçaladığını söylüyor. Ama önergelerinde de pet şişe ile damacana sularında Antimon var diyor. Yani onlardan hasta oluyor. Sinir sistemini de bozar diyor. Kadıncağızın sinir sistemi bozuk. Hangi pet şişeden içiyor bunu sormak lazım” sorusunu yöneltti.
“HEM PET ŞİŞEYİ HEM BİZİ SUÇLUYORSUN. AMA PASLI SULARLA YIKANIYORSUN”
“Benim tezim şu” açıklamasını sürdüren Başkan Gökçek, “Sen kendin iddia ediyorsun, sonra kendin inkar ediyorsun. Hem benim suyumu suçluyorsun ama önergede de pet şişeyi suçluyorsun. Peki bu millet ne içecek? Deponu temizleme, paslı sularla yıkan, hasta ol, gel suçu bize bul. Ne malum bu içtiği sulardan hasta olmadığı” diye konuştu.
“Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İvedik Arıtma Tesisleri’nden arıtılarak çıkan su Türkiye’nin en sağlıklı sularından birisidir” diyerek Başkent şebeke suyunun güvenirliliğini bir kez daha ortaya koyan Başkan Gökçek, “Tüm pet şişelerdeki sulardan daha temizdir ve içilebilir. Sadece depoların temiz olması şartıyla” dedi.
“Ankara’nın sağlığı için su bir tehdit haline gelmiştir” iddiasında bulunan Nazlıaka’ya “Hani belge. Sen git önce deponu temizlet. Böyle bir pis depo elbet hasta eder” cevabını veren Başkan Melih Gökçek, Ankara’da ishal ve mide bulantısı vakalarının arttığı iddialarına da Sağlık Bakanlığı verilerini göstererek, “Biz 6 aydır Kızılırmak suyunu Ankara’ya veriyoruz. Son üç ayda düşüş var. İlk üç aydaki artış da yüzde 2… İlk 5 ay sorun olmadı da şimdi mi oldu. İzmir’de bu artış yüzde 33. Bunu söyledim diye İzmir ayağa kalktı… Ben İzmir’in suyu kirli demiyorum zaten, iddianın yersizliğini ortaya koymak için bu açıklamayı yaptım” diyerek cevap verdi.
İshal ve mide bulantısı vakalarında yaz aylarındaki artışın nedenini kanalizasyon sularıyla sulanan sebze ve meyveler olarak açıklayan Başkan Gökçek, bu şekilde üretim yapan bölgelerin de tespit edilmesi halinde imha edildiğini söyledi ve imha fotoğraflarını gösterdi. Bu konuda da vatandaşların hassas davranması gerektiğini anlatan Başkan Gökçek, “Eğer mikrop varsa en büyük neden budur. Bununla birlikte mücadele edeceğiz. Vatandaştan ricamız etrafınızda atık suyla sulanan yer varsa Zabıta Daire Başkanlığımıza bildirsinler, biz de imha edelim” dedi.
“İDEOLOJİK İSHAL”
“Bizim suyumuzdan hasta olma imkanı yok. Ama Aylin hanım gibi deponu temizletmezsen, içinde mikrop olursa ve sen içersen hasta olursun. O bizim suyumuz değil, senin deponu temizletmemen nedeniyle kirlenen su” sözleriyle şebeke suyuna ilişkin değerlendirmelerini sürdüren Başkan Gökçek, bir vatandaşın twitter üzerinden yönelttiği bir soru üzerine de “Aylin hanım ve diğerleri ideolojik hasta oldular. İdeolojik ishal oldular” cevabını verdi.
Başkentlilerin “şebeke suyuna güvenmeleri”ni isteyen Başkan Gökçek, “Ben suyuma güveniyorum ve musluğu açsınlar gidip içerim. Şov yapıyor diyorlar evet yapıyorum ve suyuma güveniyorum” dedi.
NAZLIAKA CANLI YAYINA BAĞLANMAKTAN VAZGEÇTİ
Programa önce telefonla katılmak isteyen, ancak Başkan Gökçek’in açıklamalarının ardından son anda yayına katılmaktan vazgeçen Nazılaka’ya, Başkan Gökçek, “Bu açıklamalardan sonra Aylin hanım hayatta gelmez… Benim son anlattıklarımdan sonra yayına giremez. Çünkü bu sorulara cevap vermesi mümkün değil… İddiaların bazılarını da sonraya sakladım” dedi.
CANLI YAYINDA NAZLIAKA’YA TWEET
Nazlıaka’nın canlı yayına katılmaktan vazgeçmesi üzerine, twitter üzerinden canlı yayın sırasında mesaj atan Başkan Gökçek, attığı tweette şunları yazdı: “Aylin senin evinin borularından ve deposundan bırak su içmeyi, elini yıka, ishal olmaman başarı.”
“AYLİN SENİN EVİNİN BORULARINDAN VE DEPOSUNDAN BIRAK SU İÇMEYİ, ELİNİ YIKA İSHAL OLMAMAN BAŞARI”
Erkan Tan’ın, twitter üzerinden vatandaşların yönelttiği soruların yanı sıra “Sülfat hasta eder mi?” sorusuna da Başkan Melih Gökçek, “Sülfat ishal falan yapmaz” cevabını vererek, Dünya Sağlık Örgütü’nün üst sınır olarak belirlediği 250’nin çok altında sülfat oranına sahip Ankara şebeke suyunun rakamının 130 olduğunu söyledi. Başkan Gökçek, dünyanın önde gelen su markalarına ait pet suları ve üzerlerinde 1500’leri bulan sülfat değerlerini de göstererek, “Dünya bu suları lıkır lıkır içiyor” dedi.
“PET ŞİŞEDEN DAHA SAĞLIKLI SU ŞEBEKE SUYUDUR”
“Ankaralılara sesleniyorum; pet şişeden daha sağlıklı su, şebeke suyudur” diyen Başkan Gökçek, Nazlıaka’nın “Damacana su yapmaya başladınız. Firmalar satın aldınız” sözlerine de şu cevabı verdi:
“Seğmenler, İnci, Almina ve Filiz’in yüzde yüzünü, Sağlık suyun ise yüzde 30’unu aldık. O da özel idareden bize geldiği için. Bunu şunun için yaptık. Ankara’daki pet şişeler defaatle değiştiriliyor. 25 seferden fazla değiştirilmemesi lazım. Ama değiştiriyorlar. Onun için dedim ki Ankara’ya öyle bir su yapalım ki; Hem çok ucuz olsun. Nasıl Halk Ekmekle bir denge sağlıyoruz ekmekte. Ankaralıya da böyle gönül rahatlığıyla içebileceği, fakir fukaranın bile alabileceği bir su yapalım. Suyu çok çeşitli yapmayalım. 10’ar litrelik yapalım ve eve alsınlar… Taşıması kolay olsun. Hatta biz bunu, kendi Halk Ekmek büfelerimize verelim. Oraya buzdolapları koyalım özel… Halk oradan gelsin soğuk vaziyette suyu piyasanın çok çok altında ve sağlıklı bir şekilde alsın. Onun için bu firmaları aldık.”
BÜYÜKŞEHİR’DEN EN UCUZ VE SAĞLIKLI DAMACANA SU HİZMETİ
Tek kullanımlık şekilde üretilecek olan 10 litrelik damacanaların alındıktan sonra geri dönüşümünün olmayacağını anlatan Başkan Gökçek, “Yani bunu alacak götürecek evine ondan sonra atacak. Yani tekrar doldurulmayacak. İlk sahibi de kendi, son sahibi de kendi olacak. En ucuzu olacak. Ben bunu yapmayayım mı? Ben bunu gizli saklı yapıyordum ki, sonunda kendime göre büyük bir faaliyet olarak piyasaya bir anda sunayım istedim. Nazlıaka sanki suçmuş gibi ‘Ey Melih Gökçek rant mı elde etmek istiyorsun’ diyor. Rant nereye gidecek. Bu belediyenin şirketi olan bir şirket. Belediyenin şirketi yapıyor bunları…. Şimdi belediyenin şirketi Belka buna ortak olduysa ne suçu var. Sana hizmet edecek. Sen söylemişsin pet şişelerin son derece sağlıksız ve kontrolsüz olduğunu. Dünyanın en modern ve son teknoloji makinelerini getirtiyorum şu anda. İnşallah 5-6 aya kadar o tesisler de kurulmuş olacak. O tesisler kurulduğu zaman da 10 litrelik suyu Türkiye’deki en ucuz ve sağlıklı su olarak satacağım.”
Sözlerinin sonunda yine twitter üzerinden gelen soruları cevaplandırmaya devam eden Başkan Gökçek, “İdeolojik ishal olanların hepsini doktora götürmeye hazırım. Söz veriyorum. Şebeke suyundansa halkın önünde özür dilerim. Ama yoksa onlar da özür dileyecekler” dedi.
Daha önce kurumlara da iftira atmanın suç olduğunu ve bunun kaldırıldığını, ancak yeniden getirilmesi gerektiğini anlatan Başkan Gökçek, Eskişehir’de de şebeke suyunun kirli olduğuna dair iddialar bulunduğunu ancak kimsenin konuyu büyütmediğini söyledi.
Üstüne Bas basa, “Ankara’nın suyu Türkiye’nin en temiz suyu. Ankara’nın suyuna güvenin, vallahi güvenin, billahi güvenin” diyen Başkan Gökçek, CHP Milletvekili Nazlıaka’yı Halk TV’de canlı yayına çıkmaya davet etti.
CANLI YAYINDA ŞEBEKE SUYU İÇTİ
Programın sonunda “İçmediğim zaman ‘içmiyor’, içtiğim zaman ‘şov yapıyor’ diye eleştiriyorlar. O yüzden şov yapıp içeceğim” diyerek, Beyaz TV’nin lavabosundaki musluktan ağzını dayayarak canlı yayında su içen Başkan Gökçek, “Ankara’nın suyuna güvenin. Vallahi güvenin, billahi güvenin… İçinde sağlıksız hiçbir şey yok… Pet şişelerden bin kat daha sağlıklı ve güzeldir” dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’den İspanya’ya uzanan ‘eğitim’ köprüsü İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ), uluslararası alandaki iş birliklerine bir yenisini daha ekleyerek İspanya merkezli Cervantes Enstitüsü ile protokol imzaladı. Öğrencilere yeni eğitim fırsatlarının sunulması, iki ülkenin kültürünü yansıtacak ortak sanatsal ve akademik etkinliklerin düzenlenmesi hedefiyle yapılan anlaşmaya, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu ve İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey imza attı. Protokol kapsamında, akademisyenlerin ve öğrencilerin kişisel gelişimlerini hızlandırmak amacıyla stratejik çalışmalar yapılarak yol haritası belirlenecek. İspanya’daki üniversitelerle iş birliği ve diyaloğun artırılması için girişimlerde bulunulacak. İspanyolca dil sınavlarında (DELE) alınacak sertifikaları artırmaya yönelik ortak çalışmalar gerçekleştirilecek. Bilimin yanı sıra kültürel anlamda da karşılıklı olarak sergi, panel ve söyleşi gibi etkinlikler düzenlenerek Türk ve İspanyol kültürünün daha geniş kesimlere ulaşması hedeflenecek. İmza törenine geniş katılım İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen protokol imza törenine; İspanya Ankara Büyükelçisi Cristina Latorre Sancho, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İEÜ Mütevelli Heyet Üyesi Emre Kızılgüneşler, İspanya Ankara Büyükelçiliği Eğitim Programları Direktörü D. Gilberto Terente Fernndez, İspanya İzmir Fahri Konsolosu Muharrem Hilmi Kayhan, İEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu, Uluslararası İlişkiler Ofisi Müdürü Hülya İncekara, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdür Yardımcı Özge Coşkun Aysal, Uluslararası İlişkiler Temsilcisi Mehmet Şenbağcı, İspanyol Dili Koordinatörü Dilek Amet ve İspanyolca öğretim görevlileri de katıldı. "Akademik üretim artacak" Törende konuşan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Abacıoğlu, üniversite olarak öğrencileri ve akademisyenleri küresel dünyanın dinamiklerine en iyi şekilde hazırlamak için çalıştıklarını söyleyerek, "Dünyaca saygın kültür ve dil kurumlarından biri olan Cervantes Enstitüsü ile imzaladığımız iş birliği protokolü, üniversitemizin uluslararasılaşma vizyonu açısından son derece değerli ve stratejik bir adım. Bu protokol sayesinde öğrencilerimize sadece yeni bir yabancı dil öğrenme fırsatı sunmakla kalmıyor; aynı zamanda farklı kültürleri tanıma, uluslararası akademik ve kültürel ağlara dahil olma imkânı da sağlıyoruz. Akademisyenlerimiz açısından da bu iş birliği, İspanya’daki üniversiteler ve akademik çevrelerle daha güçlü ilişkiler kurma, ortak projeler geliştirme açısından önemli fırsatlar sunacak" diye konuştu. "Çok kültürlü bakış açısı kazanacaklar" Prof. Dr. Abacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Üniversiteler, aynı zamanda kültürler arasında köprü kuran kurumlardır. Cervantes Enstitüsü ile birlikte hayata geçireceğimiz sergi, panel ve söyleşi gibi kültürel etkinlikler sayesinde öğrencilerimizin çok kültürlü bir bakış açısı kazanmasına katkıda bulunacağız. Öğrencilerimizi dünyaya açan, onları uluslararası düzeyde rekabetçi ve donanımlı bireyler haline getiren iş birliklerini artırarak sürdüreceğiz. Cervantes Enstitüsü ile başlattığımız bu değerli ortaklığın, üniversitemiz için uzun vadeli ve kalıcı kazanımlar sağlayacağına yürekten inanıyorum." "İzmir, özel bir yere sahip" İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey, İEÜ ile imzalanan protokolden büyük mutluluk duyduklarını ifade ederek, bu güçlü akademik ve kültürel bağın kendileri için çok kıymetli olduğunu söyledi. Vara de Rey, "İzmir; zengin tarihi, kültürel çeşitliliği ve dinamik genç nüfusuyla her zaman özel bir yere sahip. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin vizyonu ve uluslararasılaşmaya verdiği önem, bu iş birliğini daha da anlamlı hale getiriyor. Bu anlaşma sayesinde Türk ve İspanyol kültürlerini, gençler aracılığıyla birbirine daha da yakınlaştıracağımıza inanıyorum. Öğrencilerin dil öğrenimi, kültürel etkileşimi ve uluslararası deneyim kazanmaları için etkili adımlar atacağız. Bu protokolün uzun soluklu ve verimli olmasını; her iki ülke için de güzel sonuçlar doğurmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kocaeli 7 kişinin can verdiği olayda kan donduran kaçış planı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 7 kişinin hayatını kaybettiği parfüm fabrikası yangınına ilişkin hazırlanan iddianamede, şüphelilerin kaçırılmasına yönelik planlara yer verildi. Şüpheli Ali Osman A.’nın firma sahiplerini saklayan kişiye, "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet" dediği iddia edildi. Olay, 8 Kasım’da Dilovası Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Ravive Kozmetik isimli iş yerinde meydana geldi. Patlamanın ardından çıkan yangında Hanım Gülek (65), Esma Dikan (65), Şengül Yılmaz (55), Tuncay Yıldız (48), Tuğba Taşdemir (18), Nisa Taşdemir (17) ve Cansu Esatoğlu (16) yaşamını yitirdi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 şüpheliden şirket sahibi Kurtuluş Oransal, şirket yetkilileri İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör, "Olası kastla öldürme" suçlamasıyla, Ali Osman A. ve Onay Y., "Suçluyu kayırma" suçlamasıyla tutuklandı. Şüphelilerden H.E., G.B., Ö.A. ve Güven Demirbaş, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma sürecinde tutuklanan firma sahibi Kurtuluş Oransal ise cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olayın ardından ihmali olduğu değerlendirilen SGK ve İŞKUR yetkilileri açığa alındı. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 91 sayfalık iddianamede, İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör hakkında "Olası kastla öldürme" suçundan 7’şer kez müebbet, "Nitelikli mala zarar verme" suçundan ise 3’er kez 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası istendi. 8 sanığın "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar, 4 sanığın "Suçluyu kayırma" suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, ayrıca Ümit Ç., Ünal A., Muhammet D., Seyfullah Ç., Güven D., Caner Özgür Y., Özcan Y., Özkan Y. hakkında "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma", Ali Osman A., Onay Y., Ömer A. ve Abdurrahman B’ın ise "Suçluyu kayırma" yönünden haklarında dava açılması istendi. "Sigortası olmayanları denetimde eve gönderdiler" İddianamede ifadesi yer alan işçilerden Keriman Miskin, 4 yıldır çalıştığı iş yerinde hiçbir eğitim almadığını ve koruyucu kıyafet verilmediğini belirterek, "İşletmede resmi bir sorumlu yoktu. Sigorta denetimine sadece bir kez gelindi. Bu denetimde de iş yeri sahibi Kurtuluş Oransal, yalnızca sigortası olanların kalmasını söyleyerek, benim gibi sigortası olmayan tüm çalışanları evine gönderdi. Maaşlarımız elden veriliyordu" dedi. Yaralı kurtulan işçi Ayten Aras, patlama anında ölen Nisa Taşdemir ve Esma Dikan’ın krem dolumu yaptıklarını söyledi. Aras, "Bize koruyucu elbise verilmedi, evden geldiğimiz kıyafetlerle çalışıyorduk. Kurtuluş Oransal 4 yıldır sigorta vaadinde bulundu ama yapmadı. Günlük 800 TL yevmiye ile çalışıyorduk" ifadelerini kullandı. Olay günü tesiste bulunan 16 yaşındaki Z.H. ise "Olay günü ikinci katta, iş yerinin ortasında bulunan tankerde parfüm karışımı yapılıyordu. Kimyevi maddeleri karıştıran bir alet vardı. Biz parfüm kutusu kapatırken bir anda patlama yaşandı" diye konuştu. Acılı aileler: "Cenazeleri DNA testiyle teşhis edebildik" Yangında çocuklarını ve eşlerini kaybeden ailelerin ifadeleri ise yürekleri dağladı. 17 yaşındaki kızı Nisa’yı kaybeden baba Vedat Taşdemir, "Kızım paketleme personeli olarak girdi ancak imalat işinde de çalıştırıldığını öğrendim. İmalat yapıldığını bilseydim kızımı asla göndermezdim. Kızımın vefat ettiğini, oğlumdan alınan DNA örnekleri sonucu öğrenebildik" dedi. Eşini kaybeden Aytekin Gikan, yangın söndürüldükten sonra içeride cesetler olduğunu öğrendiğini, hastaneleri aradığını ancak eşini bulamadığını, vefat ettiğini sonradan anladığını belirtti. Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek ve Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu da yakınlarının cansız bedenlerini ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda yapılan DNA eşleşmeleri neticesinde teşhis edebildiklerini ifade etti. "İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk" Tanık İ.A., mahalleli olarak iş yerinden yayılan kimyasal koku nedeniyle şikayetçi olduklarını belirterek, "Yaşı küçük çocukları, paraya ihtiyacı olan kadınları sigortasız çalıştırıyorlardı. İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk. Gerekli kurumlara şikayet edilmesine rağmen nasıl üretim yaptıklarını anlamadık" şeklinde ifade verdi. "Kurtuluş Oransal bana, ’Yangından haberim var, yoldayım’ dedi" İş yeri çalışanı H.E. ise ifadesinde, olayın ardından Kurtuluş Oransal’ı arayıp yangını bildirdiğini, kendisinin nerede olduğunu sorduğunu ve acilen gelmesi gerektiğini söylediğini ifade etti. Bunun üzerine Oransal’ın "haberim var" dediğini, yolda olduğunu söylediğini, konuşma bittikten 5-10 dakika kadar sonra Kurtuluş Oransal’ın kendisini arayarak içeride kimsenin kalıp kalmadığını sorduğunu, tam sayıyı bilmediğini ancak içeride kalan en az üç kişi olduğunu söylediğini kaydetti. "2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" Mali müşavir M.Ç. de, firmanın kuruluş ve işleyiş sürecine dair bilgiler verdi. M.Ç., Ravive Kozmetik’in resmi sahiplerinin İsmail ve Altan Ali Oransal olduğunu, baba Kurtuluş Oransal’ın ise kağıt üzerinde yetkisi bulunmadığını söyledi. Kurtuluş Oransal’ı 2010 yılında Düzce’de çalıştığı fabrikadan "usta makinacı" olarak tanıdığını belirten M.Ç., Dilovası’ndaki tesiste çalışan işçilerin sigorta işlemlerinin gayriresmi yöntemlerle iletildiğini anlattı. Tanık M.Ç., "İşçilerin kimlik numaralarını İsmail Oransal WhatsApp veya mail yoluyla gönderiyordu. Sigorta girişlerini bu bilgilere göre yapıyordum. 2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" dedi. Fabrikanın Dilovası’nda faaliyete geçtiği günden bu yana iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almadığını belirten M.Ç., "Normal şartlarda işverenin anlaştığı İSG firmasına düzenli ödeme yapması gerekir ancak bana bu firmadan herhangi bir hizmet faturası gelmedi. Fabrikanın açıldığı ve üretime başladığı tarihten itibaren iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili herhangi bir bildiri veya fatura tarafıma ulaşmadı" ifadelerini kullandı. "Çocuklarım, babalarını kendilerini uzak tutmak için bu iş yerini açtı" Kurtuluş Oransal’ın eski eşi A.A. ise şirketin kuruluş amacına dair iddialarda bulundu. Kurtuluş Oransal’ın borçlu ve sorumsuz bir yapısı olduğunu öne süren A.A., çocuklarının babalarını kendilerinden uzak tutmak ve "sokakta kalmaması" için bu iş yerini açtıklarını anlattı. Çocukları İsmail ve Altay’ın bu şirketin işleri ile hiç uğraşmadıklarını ve takip etmediklerini aktardı. A.A., patlamanın meydana geldiği iş yerine alınacak personeli Kurtuluş Oransal’ın kendisinin seçtiğini, iş yerinde üretilen ürünler ile yine Kurtuluş Oransal’ın ilgilendiğini, Kurtuluş Oransal’ın daha önce kozmetik sektöründe çalıştığı için burada bir çevre edindiğini ve kendisine pazar oluşturduğunu, iş yerinin tamamen Kurtuluş Oransal’ın kontrolü altında iş yapıldığını beyan etti. "Laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim" İddianamede ifadesine yer verilen LYKKE Kozmetik ortaklarından şüpheli Gökberk Güngör de olay günü yaşananları ve İsmail Oransal’ın bilgisayarını aldırmasını anlattı. Aleyna Oransal’ın şirkette yüzde 50 ortaklığı bulunduğunu belirten Güngör, olay günü Aleyna’nın kendisini aradığını belirterek, gayet sakin bir ses tonuyla ’Fabrikada yangın çıkmış’ diyerek görüşmeyi sonlandırdığını söyledi. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra İsmail Oransal’ın kendisini arayarak, "İş yerimdeki laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim. Sen benim odada, masanın üstünde bulunan laptobu alıp evime getir" dediğini aktardı. Güngör, bu talep üzerine laptobu alarak Oransal’a teslim ettiğini kaydetti. "Suçu babaları üstlenecek, onları yurt dışına kaçıracağız" İddianamenin en çarpıcı bölümlerinden birini ise şüphelilerin kaçış planına dair detaylar oluşturdu. Şüpheli Onay Y. ifadesinde, Ali Osman A’nın kendisini arayarak, "Olanları duydun mu? Benim yeğenler bir olaya karışmışlar" dediğini ve onları misafir edip edemeyeceğini sorduğunu belirtti. Bu görüşme üzerine Ömer A. isimli kişiyi arayarak 1 haftalık ev ayarlamasını istediğini anlatan Y., daha sonra Tekirdağ’da İsmail Oransal, Altay Ali Oransal ve Abdurrahman Bayat ile buluştuğunu söyledi. Eve girdikten sonra televizyonda "Kocaeli’de patlama" başlıklı haberleri gördüğünü ifade eden Y., bunun üzerine Ali Osman A’yı görüntülü aradığını kaydetti. Y., Ali Osman A’nın görüşme sırasında kendisine şunları söylediğini iddia etti: "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam bir şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle biz avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet."
İstanbul 51Talk, gençleri Birleşmiş Milletler’in iklim sahnesine taşıyacağını duyurdu Çevrimiçi İngilizce öğrenme platformu 51Talk, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Çocuklar için çevrimiçi bire bir İngilizce öğrenme platformu olan 51Talk, uluslararası topluluğundan genç öğrencilerin 15-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) sırasında BM’ye bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Yapılan açıklamaya göre; 2023 yılında başlatılan ve üçüncü yılına giren girişim, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Tayland ve Vietnam’dan çocukların iklim ve çevrenin korunmasına ilişkin bakış açılarını İngilizce olarak paylaşmaları için fırsatlar oluşturuyor. Katılımcılar, BM düzeyinde uluslararası bir sahnede yapılan konuşmalarla yerel gözlemlerini küresel bir sohbete taşıyarak iklim sorunlarının dünyanın dört bir yanındaki genç nesiller tarafından nasıl deneyimlendiğini ve ele alındığını vurguladı. 51Talk CEO’su Jack Huang, "Her çocuğun dünyayla konuşma fırsatını hak ettiğine inanıyoruz. Çocuklara doğru araçlar ve rehberlik sağlandığında, düşünceli fikirler ifade edebilir ve küresel meselelerle anlamlı bir şekilde ilgilenebilirler. Öğrencilerimizi Birleşmiş Milletler iklim sahnesinde konuşurken görmek, eğitimin neleri ortaya çıkarabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır" dedi. Türkiye’den, aile desteğiyle küçük yaşta İngilizce öğrenmeye başlayan on iki yaşındaki Osman Batu, COP30’a hazırlanırken özgüven ve akıcılık konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydetti. Üç dakikalık bir video göndererek ve konuşma becerilerinin, dilbilgisinin, telaffuzunun ve özgüveninin değerlendirildiği İstanbul’daki ulusal bir yarışmada yarışarak çok aşamalı bir seçim sürecinden geçerek birinciliği ve Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsil etme fırsatını kazandı. Osman, COP30’da Türkiye’deki orman yangınlarından büyükannesinin bahçesindeki kelebeklerin yok olmasına kadar tanık olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden bahsetti.