KÜLTÜR SANAT - 20 Ekim 2018 Cumartesi 10:18

İslamköy’deki Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi yakın tarihe ışık tutuyor

A
A
A
İslamköy’deki Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi yakın tarihe ışık tutuyor

9.

9. Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in memleketi Isparta İslamköy’de bulunan Demirel Külliyesi ile Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi, Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutuyor. Müze’nin Müdürü Osman Siviloğlu, "Bu müze sadece Süleyman Demirel’i anlatmıyor, Türkiye’nin nereden nereye nasıl geldiğini anlatıyor. Türkiye’mizin gelişmesi hakkında bilgi sahibi olunabilecek milyonlarca sayfadan oluşan kitaplar var" dedi.


9. Cumhurbaşkanı Demirel’in 1949 yılında mühendis olarak devlet memurluğuna başlamasından itibaren, Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönem de dahil olmak üzere 2000’li yıllara kadar biriktirdiği, yaklaşık 6 milyon 400 bin parça eserin bulunduğu müze, ülkenin nereden nereye geldiği konusundaki somut örnekleri yansıtıyor.


İslamköy’de 1990 yılında yaptırılan Şehriban Hatun Camii ile temelleri atılan ve Demirel Vakfı tarafından inşa edilen ‘Demirel Külliyesi’ çatısı altında kurulan Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi, 26 Ekim 2014 tarihinden bu yana ziyaretçilerini ağırlıyor.



Demirel Külliyesi’nin yapımı o cami ile başladı


Müzenin kuruluşu hakkında hakkında İhlas Haber Ajansı’na (İHA) açıklamalarda bulundan Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi Müdürü Osman Siviloğlu, "Müzemiz özel bir müzedir. Devlet bütçesinden değil, Demirel Ailesi’nin bütçesiyle ortaya çıkarılmıştır. 1990 yılında Şehriban Hatun Camii adıyla bir cami yapıldı, Diyanet İşleri Başkanlığına tahsil edildi ve şu anda da faal kullanılmaktadır. Bu külliyenin yapımı onunla başladı. Daha sonra müze binası 2000 yılında, kütüphane binası da 2002 yılında bitirildi. Burası 17 bin metrekarelik alandan oluşan bir külliyedir. 6 bin metrekare kapalı alan bulunmaktadır" dedi.



Demirel’in 50 yıl boyunca biriktirdiği ve koruduğu 6 milyon 400 bin eser orada sergileniyor


Demirel Külliyesi’ndeki çalışmaların halen daha devam ettiğini belirterek, Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nin kuruluş amacını anlatan Müdür Osman Siviloğlu, "Külliye henüz tamamlanmadı ve çalışmalar devam ediyor. Müze, Süleyman Demirel’in 1949 Ağustos’unda mühendis olarak devlet memurluğuna başladığından itibaren, derlediği, toparladığı, yıllarca Ankara’da çeşitli binalarda koruduğu, kolladığı 6 milyon 400 bin dolayında eşyalar oluşturulmuştur. Cumhurbaşkanımız Demirel bunu bir amaç için yaptı. Bir hedefi vardı. Bu müze, 2 önemli mesaj vermek için yapılmıştır, 2 önemli mesaj öğrenilsin diye yapılmıştır. İlk hedefi, kendi icraatlarını anlatmak, ikincisi de Türkiye’nin 1950’yi yıllardan 2000 yılına kadar nereden geldiğini göstermektir. Müze, yerli ve yabancı çok sayıda ziyaretçi almaktadır. Bu müze esas olarak şunu söylüyor; ‘Türkiye, 1950 başlarında nasıl bir ülkeydi, ne vardı, ne yoktu; 1950 sonrası Türkiye nasıl gelişti, nasıl değişti’. Müze, işte bunu gösterebilmek için yapılmıştır" diye konuştu.



Müzedeki 9 kubbe ile tavandaki Samanyolu’nun bir anlamı var


Müzenin özellikleri ve mimari yapısı hakkında bilgi veren Siviloğlu, şöyle devam etti:


"Bu müzenin mimari projesinde şöyle bir özellik bulunmakta; bu yapı 9 adet kubbeden oluşuyor. Ortada büyük bir kubbe, yan dış cephede de 8 adet küçük kubbe bulunuyor. Kubbelerin anlamı, Demirel’in ünlü söyleminde ortaya çıkan, ‘Ben 6 kez gittim, 7 kez geldim, dokuzuncu Cumhurbaşkanı oldum’ ifadesini temsil ediyor. Bu küçük kubbelerin birisi giriş kubbesi olarak değerlendiriliyor, diğer geriye kalan 7 küçük kubbenin anlamı da, 7 kez Başbakanlık yapmasını ifade ediyor. Büyük kubbeye bakıldığında, Samanyolu görülmektedir, bu da sadece estetik oluştursun diye değil, o da rahmetli Cumhurbaşkanımızın bir konuşmasında söylediği ‘Bizim yaptıklarımıza yer de, gök de şahittir’ ifadesini temsil ediyor. İşte, bu müzede hem zemin, hem gök buluşturulmuştur. Bunun da böyle bir anlamı vardır. Külliye içerisindeki diğer evler de; doğdukları, büyüdükleri 1920 yılında yapılmış baba evidir. Orası da etnografik bir müzeye dönüştürülmüştür, 1970 yılına kadar kullanılmıştır ve terk edilmemiştir. İçerisindeki sergilenen eşyalar da Demirel Ailesi’nin kullandığı eşyalardır. Dışarıdan getirilip çoğaltma olmamıştır. Orası da 1920 yılından itibaren kullanıldığına dikkat edilirse; Türkiye’nin 1920 yılında neyi vardı, neyi yoktu, onları da orada görmek mümkündür. Demirellerin annesi Ümmühan Hanım 1979 yılında vefat etti. Öldüğü yıl da bu Anadolu evine hangi araç gereçlerle girmiş onları da görmek mümkün. Böylelikle Türkiye’yi de tanımak mümkündür."



"Bu müzeye gelip gezen insanlar, Türkiye’nin gelişimiyle ilgili binlerce, milyonlarca sayfayı ve kitabı okumuş olurlar"


"Bu müzeyi bugün algılayabilecek 7-8 yaşından, şu anda ayağını sürüyerek gezebilen yaştaki insanlar, 80-90 yaşındaki insanlar bile mutlaka görmeli, gezmeli ve gezdirmeli" diyen Siviloğlu, "Çünkü, bu müze sadece Süleyman Demirel’i anlatmıyor, Türkiye’nin nereden nereye nasıl geldiğini anlatıyor. Türkiye’mizin gelişmesi hakkında bilgi sahibi olunabilecek milyonlarca sayfadan oluşan kitaplar var. Bir insanın ömrü bu kadar çok sayıda kitabı, sayfayı okumaya yetmez, zaman da ayırmazlar zaten. Ama bu müzeye gelip gezdiklerinde, insanlar o binlerce, milyonlarca sayfayı ve kitabı okumuş olurlar" şeklinde konuştu.



Yaz döneminde ayda 5-10 bin ziyaretçi alıyor


Müzenin özellikle yaz aylarında yoğun ziyaretçi akınına uğradığını belirten Siviloğlu, "Müzemiz, kış aylarında en az ayda 2 bin, yaz aylarında ise özel törenler olmadığı takdirde 5 bin ile 10 bin arasında ziyaretçi almaktadır. Ben emekli kamu yöneticisi olduğum için kamu müzelerinin durumunu da biliyorum. Ülkemizde birçok kamu müzesi devlet müzesinden daha fazla ziyaretçi almaktadır" ifadelerini kullandı.


Siviloğlu ayrıca, müzenin neden Isparta veya başka bir ilin merkezi bölgesinde değil de İslamköy’de açıldığı konusunda yöneltilen soruyu da şöyle yanıtladı:


"Bu müze, Türkiye’yi anlamak için görülmeli dedik. Ama bu müze Ankara, İstanbul, İzmir’de veya Isparta merkezde olmuş olsaydı gelen ziyaretçiler bu müzenin verdiği mesajı somut bir biçimde anlayamazlardı. Çünkü, bu müzeyi bir fırçayla silmiş olalım, geriye bir köy kalmış olsun. Köyün kendisini bile gezdiğimiz zaman açık köy müze durumundadır. Çünkü, bu köy hem Osmanlı dönemini anlatmakta, hem de günümüz Anadolu köyünü ve Cumhuriyet döneminin köyü özelliklerini yansıtmaktadır. Müzemiz şunu söylüyordu; ‘Türkiye 1950 yıllarında nasıldı, bugün geldiği noktaya nasıl geldi, nasıl değişti? Ziyaretçi bu köyü gördüğü zaman; kerpiç ve 100-150 yaşında evleri görüyor. Ve içinde hala yaşayan insanlar var. Köyde bunun yanı sıra, bugünün de beton haremi veya çeşitli mimari özellikleri gösteren evler de bulunuyor. Genel olarak, ‘Demek ki bunlar, cumhuriyet ve demokratik sistem sayesinde gelişti, değişti’ diye somut görülebilsin diye müze burada kuruldu. Zaten merhum Şevket Demirel Bey de, 26 Ekim 2014 müzenin açılış töreninde de buna vurgu yapmıştı ve demişti ki; ‘Biz bu müzeyi isteseydik Ankara, İzmir, İstanbul ve Isparta’da da yapardık ama ziyaretçilerimiz bu müzenin verdiği mesajı bu köyde somut biçimde anlayabildiği gibi anlayamazlar’ demişti."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’den İspanya’ya uzanan ‘eğitim’ köprüsü İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ), uluslararası alandaki iş birliklerine bir yenisini daha ekleyerek İspanya merkezli Cervantes Enstitüsü ile protokol imzaladı. Öğrencilere yeni eğitim fırsatlarının sunulması, iki ülkenin kültürünü yansıtacak ortak sanatsal ve akademik etkinliklerin düzenlenmesi hedefiyle yapılan anlaşmaya, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu ve İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey imza attı. Protokol kapsamında, akademisyenlerin ve öğrencilerin kişisel gelişimlerini hızlandırmak amacıyla stratejik çalışmalar yapılarak yol haritası belirlenecek. İspanya’daki üniversitelerle iş birliği ve diyaloğun artırılması için girişimlerde bulunulacak. İspanyolca dil sınavlarında (DELE) alınacak sertifikaları artırmaya yönelik ortak çalışmalar gerçekleştirilecek. Bilimin yanı sıra kültürel anlamda da karşılıklı olarak sergi, panel ve söyleşi gibi etkinlikler düzenlenerek Türk ve İspanyol kültürünün daha geniş kesimlere ulaşması hedeflenecek. İmza törenine geniş katılım İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen protokol imza törenine; İspanya Ankara Büyükelçisi Cristina Latorre Sancho, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İEÜ Mütevelli Heyet Üyesi Emre Kızılgüneşler, İspanya Ankara Büyükelçiliği Eğitim Programları Direktörü D. Gilberto Terente Fernndez, İspanya İzmir Fahri Konsolosu Muharrem Hilmi Kayhan, İEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu, Uluslararası İlişkiler Ofisi Müdürü Hülya İncekara, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdür Yardımcı Özge Coşkun Aysal, Uluslararası İlişkiler Temsilcisi Mehmet Şenbağcı, İspanyol Dili Koordinatörü Dilek Amet ve İspanyolca öğretim görevlileri de katıldı. "Akademik üretim artacak" Törende konuşan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Abacıoğlu, üniversite olarak öğrencileri ve akademisyenleri küresel dünyanın dinamiklerine en iyi şekilde hazırlamak için çalıştıklarını söyleyerek, "Dünyaca saygın kültür ve dil kurumlarından biri olan Cervantes Enstitüsü ile imzaladığımız iş birliği protokolü, üniversitemizin uluslararasılaşma vizyonu açısından son derece değerli ve stratejik bir adım. Bu protokol sayesinde öğrencilerimize sadece yeni bir yabancı dil öğrenme fırsatı sunmakla kalmıyor; aynı zamanda farklı kültürleri tanıma, uluslararası akademik ve kültürel ağlara dahil olma imkânı da sağlıyoruz. Akademisyenlerimiz açısından da bu iş birliği, İspanya’daki üniversiteler ve akademik çevrelerle daha güçlü ilişkiler kurma, ortak projeler geliştirme açısından önemli fırsatlar sunacak" diye konuştu. "Çok kültürlü bakış açısı kazanacaklar" Prof. Dr. Abacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Üniversiteler, aynı zamanda kültürler arasında köprü kuran kurumlardır. Cervantes Enstitüsü ile birlikte hayata geçireceğimiz sergi, panel ve söyleşi gibi kültürel etkinlikler sayesinde öğrencilerimizin çok kültürlü bir bakış açısı kazanmasına katkıda bulunacağız. Öğrencilerimizi dünyaya açan, onları uluslararası düzeyde rekabetçi ve donanımlı bireyler haline getiren iş birliklerini artırarak sürdüreceğiz. Cervantes Enstitüsü ile başlattığımız bu değerli ortaklığın, üniversitemiz için uzun vadeli ve kalıcı kazanımlar sağlayacağına yürekten inanıyorum." "İzmir, özel bir yere sahip" İstanbul Cervantes Enstitüsü Müdürü Fernando Martinez Vara de Rey, İEÜ ile imzalanan protokolden büyük mutluluk duyduklarını ifade ederek, bu güçlü akademik ve kültürel bağın kendileri için çok kıymetli olduğunu söyledi. Vara de Rey, "İzmir; zengin tarihi, kültürel çeşitliliği ve dinamik genç nüfusuyla her zaman özel bir yere sahip. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin vizyonu ve uluslararasılaşmaya verdiği önem, bu iş birliğini daha da anlamlı hale getiriyor. Bu anlaşma sayesinde Türk ve İspanyol kültürlerini, gençler aracılığıyla birbirine daha da yakınlaştıracağımıza inanıyorum. Öğrencilerin dil öğrenimi, kültürel etkileşimi ve uluslararası deneyim kazanmaları için etkili adımlar atacağız. Bu protokolün uzun soluklu ve verimli olmasını; her iki ülke için de güzel sonuçlar doğurmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kocaeli 7 kişinin can verdiği olayda kan donduran kaçış planı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 7 kişinin hayatını kaybettiği parfüm fabrikası yangınına ilişkin hazırlanan iddianamede, şüphelilerin kaçırılmasına yönelik planlara yer verildi. Şüpheli Ali Osman A.’nın firma sahiplerini saklayan kişiye, "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet" dediği iddia edildi. Olay, 8 Kasım’da Dilovası Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Ravive Kozmetik isimli iş yerinde meydana geldi. Patlamanın ardından çıkan yangında Hanım Gülek (65), Esma Dikan (65), Şengül Yılmaz (55), Tuncay Yıldız (48), Tuğba Taşdemir (18), Nisa Taşdemir (17) ve Cansu Esatoğlu (16) yaşamını yitirdi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 11 şüpheliden şirket sahibi Kurtuluş Oransal, şirket yetkilileri İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör, "Olası kastla öldürme" suçlamasıyla, Ali Osman A. ve Onay Y., "Suçluyu kayırma" suçlamasıyla tutuklandı. Şüphelilerden H.E., G.B., Ö.A. ve Güven Demirbaş, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma sürecinde tutuklanan firma sahibi Kurtuluş Oransal ise cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olayın ardından ihmali olduğu değerlendirilen SGK ve İŞKUR yetkilileri açığa alındı. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 91 sayfalık iddianamede, İsmail Oransal, Altay Ali Oransal, Aleyna Oransal ve Gökberk Güngör hakkında "Olası kastla öldürme" suçundan 7’şer kez müebbet, "Nitelikli mala zarar verme" suçundan ise 3’er kez 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası istendi. 8 sanığın "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar, 4 sanığın "Suçluyu kayırma" suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, ayrıca Ümit Ç., Ünal A., Muhammet D., Seyfullah Ç., Güven D., Caner Özgür Y., Özcan Y., Özkan Y. hakkında "Bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma", Ali Osman A., Onay Y., Ömer A. ve Abdurrahman B’ın ise "Suçluyu kayırma" yönünden haklarında dava açılması istendi. "Sigortası olmayanları denetimde eve gönderdiler" İddianamede ifadesi yer alan işçilerden Keriman Miskin, 4 yıldır çalıştığı iş yerinde hiçbir eğitim almadığını ve koruyucu kıyafet verilmediğini belirterek, "İşletmede resmi bir sorumlu yoktu. Sigorta denetimine sadece bir kez gelindi. Bu denetimde de iş yeri sahibi Kurtuluş Oransal, yalnızca sigortası olanların kalmasını söyleyerek, benim gibi sigortası olmayan tüm çalışanları evine gönderdi. Maaşlarımız elden veriliyordu" dedi. Yaralı kurtulan işçi Ayten Aras, patlama anında ölen Nisa Taşdemir ve Esma Dikan’ın krem dolumu yaptıklarını söyledi. Aras, "Bize koruyucu elbise verilmedi, evden geldiğimiz kıyafetlerle çalışıyorduk. Kurtuluş Oransal 4 yıldır sigorta vaadinde bulundu ama yapmadı. Günlük 800 TL yevmiye ile çalışıyorduk" ifadelerini kullandı. Olay günü tesiste bulunan 16 yaşındaki Z.H. ise "Olay günü ikinci katta, iş yerinin ortasında bulunan tankerde parfüm karışımı yapılıyordu. Kimyevi maddeleri karıştıran bir alet vardı. Biz parfüm kutusu kapatırken bir anda patlama yaşandı" diye konuştu. Acılı aileler: "Cenazeleri DNA testiyle teşhis edebildik" Yangında çocuklarını ve eşlerini kaybeden ailelerin ifadeleri ise yürekleri dağladı. 17 yaşındaki kızı Nisa’yı kaybeden baba Vedat Taşdemir, "Kızım paketleme personeli olarak girdi ancak imalat işinde de çalıştırıldığını öğrendim. İmalat yapıldığını bilseydim kızımı asla göndermezdim. Kızımın vefat ettiğini, oğlumdan alınan DNA örnekleri sonucu öğrenebildik" dedi. Eşini kaybeden Aytekin Gikan, yangın söndürüldükten sonra içeride cesetler olduğunu öğrendiğini, hastaneleri aradığını ancak eşini bulamadığını, vefat ettiğini sonradan anladığını belirtti. Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek ve Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu da yakınlarının cansız bedenlerini ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda yapılan DNA eşleşmeleri neticesinde teşhis edebildiklerini ifade etti. "İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk" Tanık İ.A., mahalleli olarak iş yerinden yayılan kimyasal koku nedeniyle şikayetçi olduklarını belirterek, "Yaşı küçük çocukları, paraya ihtiyacı olan kadınları sigortasız çalıştırıyorlardı. İlkokul öğrencilerini bile çalıştırdıklarını biliyorduk. Gerekli kurumlara şikayet edilmesine rağmen nasıl üretim yaptıklarını anlamadık" şeklinde ifade verdi. "Kurtuluş Oransal bana, ’Yangından haberim var, yoldayım’ dedi" İş yeri çalışanı H.E. ise ifadesinde, olayın ardından Kurtuluş Oransal’ı arayıp yangını bildirdiğini, kendisinin nerede olduğunu sorduğunu ve acilen gelmesi gerektiğini söylediğini ifade etti. Bunun üzerine Oransal’ın "haberim var" dediğini, yolda olduğunu söylediğini, konuşma bittikten 5-10 dakika kadar sonra Kurtuluş Oransal’ın kendisini arayarak içeride kimsenin kalıp kalmadığını sorduğunu, tam sayıyı bilmediğini ancak içeride kalan en az üç kişi olduğunu söylediğini kaydetti. "2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" Mali müşavir M.Ç. de, firmanın kuruluş ve işleyiş sürecine dair bilgiler verdi. M.Ç., Ravive Kozmetik’in resmi sahiplerinin İsmail ve Altan Ali Oransal olduğunu, baba Kurtuluş Oransal’ın ise kağıt üzerinde yetkisi bulunmadığını söyledi. Kurtuluş Oransal’ı 2010 yılında Düzce’de çalıştığı fabrikadan "usta makinacı" olarak tanıdığını belirten M.Ç., Dilovası’ndaki tesiste çalışan işçilerin sigorta işlemlerinin gayriresmi yöntemlerle iletildiğini anlattı. Tanık M.Ç., "İşçilerin kimlik numaralarını İsmail Oransal WhatsApp veya mail yoluyla gönderiyordu. Sigorta girişlerini bu bilgilere göre yapıyordum. 2025 yılının ağustos ve eylül aylarında kuruma sadece 8 personelin çalıştığı bildirildi" dedi. Fabrikanın Dilovası’nda faaliyete geçtiği günden bu yana iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almadığını belirten M.Ç., "Normal şartlarda işverenin anlaştığı İSG firmasına düzenli ödeme yapması gerekir ancak bana bu firmadan herhangi bir hizmet faturası gelmedi. Fabrikanın açıldığı ve üretime başladığı tarihten itibaren iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili herhangi bir bildiri veya fatura tarafıma ulaşmadı" ifadelerini kullandı. "Çocuklarım, babalarını kendilerini uzak tutmak için bu iş yerini açtı" Kurtuluş Oransal’ın eski eşi A.A. ise şirketin kuruluş amacına dair iddialarda bulundu. Kurtuluş Oransal’ın borçlu ve sorumsuz bir yapısı olduğunu öne süren A.A., çocuklarının babalarını kendilerinden uzak tutmak ve "sokakta kalmaması" için bu iş yerini açtıklarını anlattı. Çocukları İsmail ve Altay’ın bu şirketin işleri ile hiç uğraşmadıklarını ve takip etmediklerini aktardı. A.A., patlamanın meydana geldiği iş yerine alınacak personeli Kurtuluş Oransal’ın kendisinin seçtiğini, iş yerinde üretilen ürünler ile yine Kurtuluş Oransal’ın ilgilendiğini, Kurtuluş Oransal’ın daha önce kozmetik sektöründe çalıştığı için burada bir çevre edindiğini ve kendisine pazar oluşturduğunu, iş yerinin tamamen Kurtuluş Oransal’ın kontrolü altında iş yapıldığını beyan etti. "Laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim" İddianamede ifadesine yer verilen LYKKE Kozmetik ortaklarından şüpheli Gökberk Güngör de olay günü yaşananları ve İsmail Oransal’ın bilgisayarını aldırmasını anlattı. Aleyna Oransal’ın şirkette yüzde 50 ortaklığı bulunduğunu belirten Güngör, olay günü Aleyna’nın kendisini aradığını belirterek, gayet sakin bir ses tonuyla ’Fabrikada yangın çıkmış’ diyerek görüşmeyi sonlandırdığını söyledi. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra İsmail Oransal’ın kendisini arayarak, "İş yerimdeki laptobu bana getirir misin? Ben birkaç gün bu işlerle uğraşacağım, avukatlarla ilgileneceğim. Sen benim odada, masanın üstünde bulunan laptobu alıp evime getir" dediğini aktardı. Güngör, bu talep üzerine laptobu alarak Oransal’a teslim ettiğini kaydetti. "Suçu babaları üstlenecek, onları yurt dışına kaçıracağız" İddianamenin en çarpıcı bölümlerinden birini ise şüphelilerin kaçış planına dair detaylar oluşturdu. Şüpheli Onay Y. ifadesinde, Ali Osman A’nın kendisini arayarak, "Olanları duydun mu? Benim yeğenler bir olaya karışmışlar" dediğini ve onları misafir edip edemeyeceğini sorduğunu belirtti. Bu görüşme üzerine Ömer A. isimli kişiyi arayarak 1 haftalık ev ayarlamasını istediğini anlatan Y., daha sonra Tekirdağ’da İsmail Oransal, Altay Ali Oransal ve Abdurrahman Bayat ile buluştuğunu söyledi. Eve girdikten sonra televizyonda "Kocaeli’de patlama" başlıklı haberleri gördüğünü ifade eden Y., bunun üzerine Ali Osman A’yı görüntülü aradığını kaydetti. Y., Ali Osman A’nın görüşme sırasında kendisine şunları söylediğini iddia etti: "Canlarını sıkmasınlar, rahat olsunlar. Onları çok sağlam bir şekilde karşıya geçireceğiz. Maddi imkanımız ve gücümüz var. En kötü ihtimalle biz avukatları devreye sokacağız, suçu babaları üstlenecek. Onlara bir şey olmayacak. Bu konuşmalarımı yeğenlerime ilet."
İstanbul 51Talk, gençleri Birleşmiş Milletler’in iklim sahnesine taşıyacağını duyurdu Çevrimiçi İngilizce öğrenme platformu 51Talk, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Çocuklar için çevrimiçi bire bir İngilizce öğrenme platformu olan 51Talk, uluslararası topluluğundan genç öğrencilerin 15-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) sırasında BM’ye bağlı bir gençlik konuşma girişiminde yer aldığını duyurdu. Yapılan açıklamaya göre; 2023 yılında başlatılan ve üçüncü yılına giren girişim, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Tayland ve Vietnam’dan çocukların iklim ve çevrenin korunmasına ilişkin bakış açılarını İngilizce olarak paylaşmaları için fırsatlar oluşturuyor. Katılımcılar, BM düzeyinde uluslararası bir sahnede yapılan konuşmalarla yerel gözlemlerini küresel bir sohbete taşıyarak iklim sorunlarının dünyanın dört bir yanındaki genç nesiller tarafından nasıl deneyimlendiğini ve ele alındığını vurguladı. 51Talk CEO’su Jack Huang, "Her çocuğun dünyayla konuşma fırsatını hak ettiğine inanıyoruz. Çocuklara doğru araçlar ve rehberlik sağlandığında, düşünceli fikirler ifade edebilir ve küresel meselelerle anlamlı bir şekilde ilgilenebilirler. Öğrencilerimizi Birleşmiş Milletler iklim sahnesinde konuşurken görmek, eğitimin neleri ortaya çıkarabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır" dedi. Türkiye’den, aile desteğiyle küçük yaşta İngilizce öğrenmeye başlayan on iki yaşındaki Osman Batu, COP30’a hazırlanırken özgüven ve akıcılık konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydetti. Üç dakikalık bir video göndererek ve konuşma becerilerinin, dilbilgisinin, telaffuzunun ve özgüveninin değerlendirildiği İstanbul’daki ulusal bir yarışmada yarışarak çok aşamalı bir seçim sürecinden geçerek birinciliği ve Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsil etme fırsatını kazandı. Osman, COP30’da Türkiye’deki orman yangınlarından büyükannesinin bahçesindeki kelebeklerin yok olmasına kadar tanık olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden bahsetti.