Son Dakika
|
Sultangazi’de kuyumcu vurgunu: Altınları alıp kayıplara karıştı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya Başbakanı Dibeybe ile görüştü
İtalya Başbakanı Meloni: "Bu sene zordu ama endişelenmeyin, 2026 daha da zor olacak"
ABD’de huzurevinde patlama: 3 ölü, 5 kayıp
Sadettin Saran'ın Adli Tıp test sonucu belli oldu!
İstanbul merkezli 4 ilde uyuşturucu operasyonu: 20 gözaltı
Sadettin Saran'ın villasının bekçisi serbest bırakıldı
Ev sahibi olma hayali kabusa döndü: 23 milyon TL’lik dolandırıcılık
Armutlu’da 1.2 milyarlık devre mülk vurgunu: 9 tutuklama
Mekke'de ring otobüsü Mahbes'ül Cin'de Türk kafilesine çarptı: 1 ölü, 2 yaralı
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Radon Thermal Springs Near Bishkek Attract Visitors Year-Round
Sadettin Saran, stat önünde bekleyen taraftarları selamladı
Şırnak’ta akran zorbalığı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öğretmeni hayatını kaybetti
Altıeylül CHP’de rüşvet skandalı
Samsunspor, Musaba hakkında disiplin soruşturması başlattı
Beşiktaş’ta ligin ilk yarısında en çok süre alan Ndidi oldu
İstanbul’da DEAŞ operasyonu: 115 şüpheli yakalandı
SAĞLIK
MUSKİ’den Ortaca’ya yeni içme suyu deposu
25 Aralık 2025 Perşembe - 14:50:57
MUSKİ Genel Müdürlüğü, il genelinde yürüttüğü içme suyu depoları yenileme çalışmaları kapsamında Ortaca’nın Akıncı Mahallesi’nde yeni nesil modüler (paslanmaz, modern sistemli) depo kurulumuna başladı. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın Muğla’nın her yerine sağlıklı içme suyunun ulaştırılması yönündeki hassasiyeti doğrultusunda çalışmalarını sürdüren Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) Genel Müdürlüğü Ortaca ilçesi Akıncı Mahallesi’nde bulunan içme suyu deposunu hızla yeniliyor. Yaklaşık 1000 nüfusa sahip Akıncı Mahallesi’nde kurulumu süren yeni deponun tamamlanmasıyla birlikte, mahalle sakinleri sağlıklı, hijyenik ve kesintisiz içme suyundan faydalanmaya devam edecek. 156 adet içme suyu depo satın alımı gerçekleştirildi Akıncı Mahallesi’ndeki mevcut deponun yerine, hijyenik panellerin birleştirilmesiyle oluşturulan ve her biri 25 olmak üzere 4 depo montajı yapılarak toplamda 100 ton kapasiteli modüler depo hizmete sunulacak. Bu şekilde bölgeye hem daha fazla su sağlanabilecek hem de uzun yıllar boyunca temiz su sağlanmaya devam edilecek. Akıncı Mahallesinde yapılan depo çalışmasının yanı sıra MUSKİ Genel Müdürlüğü tarafından 2025 yılında Muğla genelinde depo yatırımları da dikkat çekiyor. Çalışmalar kapsamında; 2025 yılında 214 adet içme suyu deposunun temizlik, bakım ve onarımı yapılırken 156 adet yeni nesil sisteme sahip paslanmaz ve sızdırmaz panellere sahip modüler deponun montajına başlandı. Ekonomik ömrünü tamamlamış yapılar yerine de 18 adet içme suyu deposunun imalatı gerçekleştirilerek yenilendi. Bölgedeki kullanım ömrünü tamamlamış olan deponun değişim işlemlerine başladıklarını belirten MUSKİ İşletmeler 3. Bölge Dairesi Başkanı Sefa Türkmen, "MUSKİ Genel Müdürlüğü olarak bu yıl, içme suyu depolarımızın modernizasyonu ve güvenliği adına üç stratejik ihale gerçekleştirdik. Bu çalışmalarımızın ilk ayağını depolarımızın hijyenik dezenfeksiyonu, ikinci ayağını ise yalıtım ve kapsamlı bakım-onarım faaliyetleri oluşturdu. Üçüncü ve en kritik ihalemiz ise ekonomik ömrünü tamamlamış depolarımızın, hızla yeni nesil modüler sistemlerle yenilenmesi üzerineydi. Bu kapsamda, Ortaca ilçemizin Akıncı Mahallesi’nde bulunan ve acil müdahale gerektiren 100 tonluk depomuzu gündemimize aldık. Genel Müdürümüz Sayın Yılmaz Şengül’ün direktifleriyle, projemizi hızla başlatarak 25 metreküplük 4 adet modern modüler depoyu bölgeye sevk ettik. Montaj işlemlerini en kısa sürede tamamlayarak depomuzu hizmete alacağız" dedi. Akıncı Mahallesi Muhtarı Doğan Ünal, "Mahallemiz yüksek standartlarda bir içme suyuna kavuşuyor" Mahallemizde yaşanan altyapı sorunlarını yetkililere iletmelerinin hemen ardından, çalışmaların hızla başlatılmasından büyük mutluluk duyduklarını belirten Akıncı Mahallesi Muhtarı Doğan Ünal, "Mevcut içme suyu depomuz, Muğla’nın Büyükşehir Belediyesi statüsü kazanmasından çok daha önce inşa edilmiş yaklaşık 45 yıllık bir yapıydı. Bu durumu MUSKİ Genel Müdürlüğümüze ve ilgili birimlerimize ilettiğimizde, taleplerimiz büyük bir hassasiyetle karşılandı. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Aras’ın vizyonu ve projeyi önceliklendirmesiyle, yenileme süreci hız kazandı. Bize verilen değeri hissettiren başta Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Aras olmak üzere; MUSKİ Genel Müdürümüze, daire başkanlarımıza ve sahada emek veren tüm emekçi kardeşlerimize, şahsım ve mahallem adına teşekkürlerimi sunuyorum" dedi.
25 Aralık 2025 Perşembe - 14:49
Patnos’ta implat tedavisi uygulamaya başladı
Ağrı’nın Patnos ilçesinde Patnos Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, bölge halkına kaliteli ve erişilebilir sağlık hizmeti sunmaya devam ediyor. Yeni bir döneme giren merkez, implant tedavisi uygulamaya başladı. Bu sayede, bölgedeki vatandaşlar artık diş eksikliklerini modern ve etkili bir yöntemle tedavi ettirebilecek. Patnos ADS’den Diş Tedavisinde Yenilik Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde görevli uzman diş hekimleri, implant tedavisini başarıyla uygulamaya başladıklarını belirterek, bu hizmetin Patnos ve çevre ilçelerdeki hastalar için büyük bir kolaylık sağladığını ifade etti. İmplant tedavisi, kaybedilen dişlerin yerine yerleştirilen yapay diş kökleri ile hastaların daha sağlıklı ve estetik bir gülüşe kavuşmalarını sağlıyor. Bu yeni uygulama, Patnos’taki diş sağlığı hizmetlerinin kalitesini artırırken, hastaların tedavi için uzak şehirlerdeki kliniklere gitme ihtiyacını da ortadan kaldırmış oluyor. Başarıyla başlayan implant tedavisi, bölgedeki sağlık hizmetlerine önemli bir katkı sağlıyor.
25 Aralık 2025 Perşembe - 14:07
Uzmanından uyarı: "Uyku düzeninin bozulması agresif tip meme kanseri riskini artırabiliyor"
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, "Uyku düzeninin bozulması sadece yorgunluğa veya strese sebep olmuyor. Aynı zamanda agresif tip meme kanseri riskini de artırabiliyor" dedi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, yeni yapılan araştırmalarda gece vardiyasında çalışan ya da uyku bozukluğu olan bireylerde, agresif meme kanseri riskinin önemli ölçüde arttığını belirtti. Texas A&M Üniversitesi’nde yürütülen ve JAMA Oncology dergisinde yayımlanan çalışmada, bozulan sirkadiyen ritmin, bağışıklık sistemini baskılayarak tümör gelişimine ve yayılmasına zemin hazırladığını açıkladı. Dr. Coşkun, sirkadiyen ritim bozukluğu, meme bezlerinin yapısını bozarak bağışıklık sisteminin savunmasını zayıflattığını ve bozulan bağışıklık sonucunda tümörler daha hızlı ve daha agresif şekilde büyüyebileceğini vurguladı. "Geç saatlere kadar uykusuz kalmak ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor" Uyku düzeninin bozulmasının ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiğini ve kaliteli uykunun insan vücuduna her anlamda yararı olduğunu belirten Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, "Uyku düzeninin bozulması sadece yorgunluğa veya strese sebep olmuyor. Aynı zamanda agresif tip meme kanseri riskini de artırabiliyor. Araştırmada, laboratuvar modelleri iki gruba ayrıldı. Biri normal gündüz gece döngüsünde yaşarken diğeri sirkadiyen ritimleri bozacak şekilde ışık döngülerine maruz bırakıldı. Normal döngüde tipik olarak 22’nci haftada kanser gelişirken, ritmi bozulan grupta kanser belirtileri yaklaşık 18’inci haftada ortaya çıktı. Bu modellerde daha agresif tümör gelişimi gözlemlendi ve tümörün akciğerlere yayılma ihtimali daha yüksek bulundu. Çalışmayı yürüten araştırmacılar, çalışmada bağışıklık tepkilerini bastıran bir molekül olan LILRB4’yi odak noktasına aldı. Normalde bağışıklık sistemini aşırı iltihaptan koruyan bu molekül, kanser ortamında aşırı aktifleşip bağışıklığı daha da baskılayabiliyor. LILRB4 etkisi hedeflendiğinde ise, bağışıklık sistemi tekrar aktifleşerek hem tümör büyümesini hem de metastazı önemli ölçüde azalttığı görüldü. Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da uzun vadeli sirkadiyen ritim bozukluğunun sağlıklı meme dokusunun yapısını değiştirerek bu dokuların tümör gelişimine karşı savunmasız hale gelmesine neden olmasıdır. Sonuç olarak gece vardiyasında çalışmak, sık sık seyahat etmek veya geç saatlere kadar uykusuz kalmak sadece yorgunluk değil, ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor. Bu çalışmanın sonucuna göre uyku ve dinlenme sürelerine daha çok özen göstermek gerektiği görülüyor. Özellikle gece vardiyasında çalışan kadınların sağlık taramalarını aksatmaması, mümkünse vardiya saatlerinin biyolojik ritimle uyumlu şekilde planlanması, vardiya sistemiyle çalışanların düzenli uyku alışkanlığı edinmeleri, karanlık ve sessiz ortamlarda uyumaları, uyku hijyenine dikkat etmeleri yaşam kalitesi ve hastalıklardan korunmak açısından oldukça önemli" ifadelerini kullandı.
25 Aralık 2025 Perşembe - 13:14
Elazığ’da tüberküloz ele alındı
Elazığ’da düzenleme toplantıda, tüberküloz kontrol hizmetleri ve sorunları ele alındı. Elazığ İl Sağlık Müdürlüğü tarafından, il düzeyinde yürütülen tüberküloz kontrol hizmetleri ve sorunlarının ele alındığı " İl Verem Kontrol Kurulu Toplantısı " düzenlendi. Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Dr. Ahmet Murat Mamur’ un başkanlığında düzenlenen toplantıya; idareciler, birim sorumlusu hekim ve ilgili çalışanlar, tüberküloz il koordinatörü, özel ve kamuya ait hastanelerin ve paydaş kurumların ilgili temsilcileri katıldı. Toplantıda, tüberküloz kontrol faaliyetlerinin il düzeyinde kesintisiz bir şekilde yürütülmesi ve yaşanan sorunların giderilmesi ile birlikte verilen hizmetlerin paydaş kurumlarla birlikte takip edilmesi konusunda görüş alışverişinde bulunuldu.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
25 Aralık 2025 Perşembe- 09:35
Central Hospital sağlık ihracatına 10 milyon dolarlık katkı sunmaya hazırlanıyor
2
14 Nisan 2025 Pazartesi- 09:06
Prof. Dr. Habib Bilen; "Şeker kalbi vuruyor"
3
24 Aralık 2025 Çarşamba- 11:09
Bilinçsiz takviye ve bitki çayı tüketimine dikkat: "Hastaların bir kısmı soluğu acilde alabiliyor"
4
22 Aralık 2025 Pazartesi- 11:01
Psikolog uyardı: "Ekran maruziyeti otizmli çocuklarda semptomları şiddetlendirebilir"
5
12 Haziran 2021 Cumartesi- 09:35
(Özel) Prof. Dr. Kemalettin Aydın uyardı: “Bu matematiksel durumun gerçekleşmesi için aşıya mutlaka gitmemiz lazım”
20 Ekim 2025 Pazartesi - 15:08
Medikal Onkolog Doç. Dr. Sarıcı: "Türkiye’de 40 milyon kadın olduğunu kabul ettiğimizde 5 milyon meme kanseri vakası bizi bekliyor"
Medikal Onkolog Doç. Dr. Furkan Sarıcı Türkiye’deki meme kanseri hastalarına ilişkin, "Türkiye’de 40 milyon kadın olduğunu kabul ettiğimizde 5 milyon meme kanseri vakası bizi bekliyor. Bu çok büyük bir rakam" dedi. Medicana Hastanesi, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında toplumda meme kanserine yönelik farkındalığı artırmak ve erken teşhisin önemine dikkat çekmek için Ankara’da bir program düzenledi. Medicana Hastanesi ‘Meme Kanserine Karşı Bir Sonraki Durak: Yeni Bir Yaşam’ başlıklı programda hem hastalar hem de doktorlar bir araya gelerek meme kanseriyle mücadelede farkındalığı güçlendirdi. Program kapsamında uzman doktorlar tarafından bilgilendirme sunumları yapıldı, erken tanı yöntemleri ve tedavi süreçleri hakkında detaylı bilgiler paylaşıldı. Etkinlikte ayrıca kanserle mücadelede moral, motivasyon ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarının önemi vurgulandı. "Bir uyanık, tüm uyuyanları uyandırmaya yeter" Meme kanserinin bilinçlendirilmesi konusunda toplumsal bir algı oluşturulması gerektiğini belirten Medicana Hastanesi Onkoloji Uzmanı Medikal Onkolog Doç. Dr. Furkan Sarıcı, "Türkiye’de 40 milyon kadın olduğunu kabul ettiğimizde 5 milyon meme kanseri vakası bizi bekliyor. Bu çok büyük bir rakam. Bizim için çok yüksek bir rakam. Ama bireysel olarak baktığımız zaman yaşadığımız dünya şartlarında birçok riskle birlikte yaşadığımız bir ortamda yüzde 12,5 gibi her kadın başına bir riske tekabül ediyor. Yani yüzde 87,5 ihtimalle bir kadın ömrü boyunca meme kanseri olmayacak. Bireysel olarak bu rakam çok sağlıklı gelmiyor. Kişisel bazda bakıldığı zaman meme kanseri bilinçlendirme konusunda çok caydırıcı görünmüyor" diye konuştu. "Meme kanseri riskini yükselten birkaç konu var" Meme kanserinden korunmak için birkaç özel konuya değinen Dr. Sarıcı, yeterli ve dengeli beslenmenin sadece meme kanseri için değil, her hastalığa karşı şifa olduğunu vurgulayarak, "Meme kanseri riskini yükselten ya da meme kanserinden korunmayı sağlayan en önemli birkaç konu var. Bu kalp sağlığı için de geçerli, omurga sağlığı için de geçerli. Örneğin alkolden sigaradan uzak durulması, kilo alınmaması, obez olunmaması, sağlıklı beslenme, sağlıklı düzenli uyku gibi bir takım faktörler. Düzenli uyku, iyi beslenme, spor, egzersiz. Onun dışında birçok risk faktörü üzerinden de bahsediliyor. Çok çocuk doğurma meme kanseri riskini azaltıyor. Teorik olarak bu doğru. Ama artık bugün kimsenin meme kanseri olmamak için çok çocuk doğuracağını düşünmüyoruz. Böyle bir şey üzerinde konuşmaya gerek yok. Ya da işte uzun süre emzirme meme kanserinden koruyucu demek. Evet emzirme iyi bir şey ve meme kanserinden de koruyucu. Ama bugünkü şartlarda, bugünkü çalışma şartlarında, bugünkü dünyanın şartlarında kimse meme kanseri olmamak için çocuğunu uzun süre emzirmez" dedi. "Meme kanseri, erken tanı olduğunda tedavi başarısı çok yüksek olan bir hastalık" Meme kanserinde en önemli evrenin 1’inci evre olduğunu açıklayan Dr. Sarıcı, "Meme kanseri bugün için hala erken tanı olduğunda tedavi başarısı çok yüksek olan bir hastalık. Bizim onkolojide en iyi başa çıktığımız hastalıklardan bir tanesidir. Tüm hastalarda erken tanı olmuyor. Bu hastaların büyük bir kısmı düzenli mamografi ya da meme ultrasonu kontrolünden geçmeyen hastalar oluyor. Bu durumda evreye göre hareket ediyoruz. Örneğin koltuk altı lenf bezelerine hastalık gitmişse 2’nci ya da 3’üncü evre hastalık oluyor. Yine bu evrede de tedavi başarımız oldukça yüksek. Ama burada nüks ihtimali, ilerleyen yıllardaki nüks ihtimali 1’inci evre kanserlere göre bir miktar daha artıyor. O yüzden de mümkünse biz 1’inci evrede hastaları görmeyi tercih ediyoruz" şeklinde konuştu. "Meme kanserinde şu anda birçok tedavi alternatifi var" Meme kanserinde hormonal tedavilerle ya da izlemle hastayı takip edebildiklerini açıklayan Dr. Sarıcı sözlerine şu şekilde devam etti: "Meme kanserinde şu anda birçok tedavi alternatifi var. Halk arasında akıllı ilaçlar olarak bilinen birçok tedavi yöntemi var. 4’üncü evrede, yıllar öncesine göre çok daha başarılıyız. 4’üncü evrede tüm hastalarımızda kesin tedavi başarısı, yani kür dediğimiz yüzde 100 tedavi başarısı, henüz bugünkü şartlarda sağlıyoruz diyemeyiz. Maalesef 4’üncü evreye gelen hastalarımızın önemli bir kısmını bugün hala hastalıktan dolayı kaybediyoruz. O yüzden de meme kanserinin erken evrelerde teşhis konulması çok kritik. Özellikle ilk evrede teşhis alan hastalarımızın büyük bir kısmı, tümör tipine göre değişmekle birlikte kemoterapi ihtiyacı bile duymuyorlar. 4’üncü evre içinde umutsuz değiliz. Birçok yeni tedavimiz var, immünoterapilerimiz var, hormonal tedavileri destekleyen çeşitli akıllı ilaçlarımız var" Düzenlenen programa Medikal Onkolog Doç. Dr. Furkan Sarıcı, yazar Berrak Yurdakul, diyetisyen Elvan Odabaşı ve yoga eğitmeni Özge Ceylan katılım sağladı.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 14:32
MEAH’ta 14 başarılı ameliyat canlı olarak gerçekleştirildi
Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’nin katkılarıyla ve Malatya Turgut Özal Üniversitesi ev sahipliğinde "Canlı Proktoloji Cerrahi Kursu" düzenlendi. Kurs hem hastane konferans salonunda yüz yüze hem de çevrim içi olarak hibrit şekilde gerçekleştirildi. Türkiye genelinden yaklaşık 200 hekim çevrim içi olarak katılım sağlarken, yüze yakın hekim de Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bizzat yer aldı. Etkinlik kapsamında alanında uzman Dr. İlker Sücüllü, Dr. Burhan Hakan Kanat, Dr. Feza Karakayalı, Dr. Mustafa Ateş, Dr. Gökhan Söğütlü, Dr. Yavuz Albayrak, Dr. Ercan Gedik, Dr. Abdullah Oğuz, Dr. Egemen Çiçek, Dr. Abdullah Böyük, Dr. Uğur Sungurtekin, Dr. İsmail Cem Eray, Dr. Sinan Hatipoğlu, Dr. Cumhur Özcan ve Dr. Hüseyin Yönder tarafından 14 canlı ameliyat başarıyla gerçekleştirildi. Operasyonlarda halk arasında "basur" olarak bilinen hemoroid, anal fissür (makat çatlağı), anal fistül ve kıl dönmesi gibi proktolojik hastalıkların cerrahi tedavileri uygulandı. Canlı ameliyatlar, hem konferans salonuna hem de çevrim içi ortama eş zamanlı olarak aktarıldı. "Deneyimlerimizi meslektaşlarımızla paylaştık" Malatya Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi aynı zamanda Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Burhan Hakan Kanat, kursun eğitim ve deneyim paylaşımı açısından önemli bir fırsat sunduğunu belirterek, "Bugün Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’nin katkılarıyla, Malatya Turgut Özal Üniversitesi ve hastanemiz ev sahipliğinde canlı proktoloji cerrahi kursu düzenledik. Kursumuz hibrit şekilde gerçekleşti ve yaklaşık 200 meslektaşımız çevrim içi olarak katıldı. Hastanemizde ise yüze yakın meslektaşımızla deneyimlerimizi paylaştık. Bugün 14 ameliyat gerçekleştirdik. Bu operasyonlar Türkiye’nin sayılı hocaları tarafından başarıyla yapıldı. Katkılarından dolayı üniversitemize, hastanemiz başhekimi Doç. Dr. Fatih Gönültaş’a, Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’ne ve tüm katılımcılara teşekkür ediyorum."dedi "Misafirperverlik için teşekkür ediyoruz" Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. İlker Sücüllü ise dernek olarak düzenli şekilde sürdürdükleri eğitim faaliyetlerinin bu yılki durağının Malatya olduğunu ifade ederek, "Proktoloji eğitiminin bu yılki ayağını Malatya Turgut Özal Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirdik. Prof. Dr. Burhan Hakan Kanat ve hastane yönetimi bize büyük bir misafirperverlik gösterdi. 14 hastanın ameliyatı başarıyla gerçekleştirildi. Alanında uzman hocalar bilgi ve tecrübelerini paylaştı. Bu tür bilimsel etkinliklerin devam etmesini diliyoruz." diye konuştu
20 Ekim 2025 Pazartesi - 13:41
Tekrar eden boğaz ağrısı birçok hastalığın işareti olabilir
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mustafa Tanrıverdi, tekrar eden boğaz ağrısının birçok hastalığın işareti olabileceği için ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Tanrıverdi, "Strep A, influenza (Grip), soğuk algınlığı (Nezle) gibi enfeksiyonlar, uzun süreli ve şiddetli boğaz ağrılarına sebep olur" dedi. Strep A Strep A’nın, bademciklerin akut enfeksiyonu olduğunu kaydeden Doç. Dr. Tanrıverdi, "Genellikle virüsler tarafından oluştuğu bilinmesine rağmen, yüzde 5-10’u bakteriler tarafından da oluşmaktadır. Bakteriler içinde en sık etken S. pyogenes’tir. Toplum içinde Strep A enfeksiyonu olarak bilinir" ifadelerini kullandı. Strep A’nın gelişmekte olan ülkelerde daha sık görüldüğünü, bu ülkelerde standart korunma önlemlerine (Maske kullanımı) dikkat edilmediği için bulaş riskinin arttığını belirten Doç. Dr. Tanrıverdi, "Yakın temas ve solunum yolu en önemli bulaş şeklidir. Strep A vücuda girdikten sonra hastalık belirtileri 2-4 gün içinde başlar. Ani başlayan ateş en önemli belirtisidir. Ateşle birlikte hastada boğaz ağrısı baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, bulantı ve boyunda ağrılı lenf bezleri olur. Strep A tedavisi gecikirse veya doğru tedavi verilemezse akut romatizmal ateş (ARA) ve akut glomerulonefrit (Böbreklerdeki küçük filtrelerin iltihaplanması) gelişebilir" ifadelerini kullandı. Tanıda hastanın hikayesinin ve fizik muayenesinin önemine de değinen Doç. Dr. Tanrıverdi, "Boğazda bademcikler üzerinde beyaz lezyonların görülmesi, boyunda büyümüş lenf bezlerinin tespiti, hasta yaşının 40 yaş altında olması ve hızlı antijen testi kullanılması tanıyı kolaylaştırır" diye konuştu. Tedavi ve korunma Strep A tedavisinde ilk seçeneğin penisilin olduğunu söyleyen Doç. Dr. Tanrıverdi, "Tek doz benzatin penisilin G, kas içine yapılır. Beraberinde ateş, boğaz ağrısı, kas ve eklem ağrıları için semptomatik tedavi verilir. Korunmada kalabalık yaşanan yerlerde havalandırmaya, maske kullanımı ve el hijyenine dikkat edilmelidir" şeklinde konuştu. İnfluenza (Grip) Sonbahar aylarında tekrar eden boğaz ağrılarının en önemli sebeplerinden birinin de grip olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Tanrıverdi, "Bu hastalarda boğaz ağrısı yanında yüksek ateş, baş ağrısı, öksürük, kas ve eklem ağrıları belirtileri vardır. Salgınlar yapabilir ve savunma sistemi zayıf kişilerde (1 yaş altı bebekler, 65 yaş üstü yetişkinler, gebeler, kemoterapi kullanan hastalar, diyabeti ve hipertansiyonu olan) kişilerde yaşam kaybına neden olabilir. İnfluenzanın kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür kuluçka döneminden sonra hastada şiddetli boğaz ağrısı, ateş, kas ve eklem ağrıları, kuru öksürük ve iştahsızlık belirtileri olur. Çocuklarda bu belirtileri ek olarak huzursuzluk ve uyku hali vardır. Hasta şikayetleri geçmesine rağmen boğaz ağrısı ve halsizlik şikayeti 1-2 haftaya kadar sürebilir. Yatak istirahati tedavinin önemli bileşenlerinden biridir. Tedavide belirtilerin başlamasından ilk 3 gün içerisinde antiviral tedavi (Oseltamivir) verilmesi belirtilerin daha hafif geçirilmesine sebep olur. Ateş, boğaz ağrısı, kas ve eklem ağrıları için analjezik ve antihistaminik tedaviler kullanılır. Virüslerle oluşan bir hastalık olduğu için, antibiyotiklerin kullanılması önerilmez. Korunmada kalabalık yaşanan yerlerde havalandırmaya, maske kullanımı ve el hijyenine riayet edilmelidir" şeklinde konuştu. Soğuk algınlığı "Nezle burun akıntısı, aksırık, boğaz ağrısı ve genellikle hafif bir baş ağrısının eşlik ettiği bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu belirtilere öksürük, iştahsızlık, halsizlik ve nadir olarak ateş eklenebilir" diyen Doç. Dr. Tanrıverdi, "Bu hastalığa yaklaşık 200 farklı virüs etken olur. Hastalığın en sık nedeni rinovirüslerdir. İnsanlarda en sık rastlanan enfeksiyon hastalıklarından biri olan soğuk algınlığı, sonbahar ve kış aylarında sık görülür. Yetişkinler yılda 2-3, çocuklar 6-12 defa hastalığa yakalanabilirler. Damlacık yoluyla doğrudan veya kontamine yüzeylerden dolaylı temasla bulaş olur. Semptomatik tedavi yapılır. Ağrı kesiciler ve ateş düşürücüler kullanılır. Antibiyotikler kullanılmaz. Erişkinlerde birinci kuşak antihistaminikler, dekonjestanlar denenebilir. En iyi destek tedavisi bol sıvı tüketmek ve istirahat etmektir. El yıkama ve antiseptik kullanımı virüs yayılımını azaltır. Eldiven ve maske kullanılabilir" diye konuştu.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 13:36
Sessiz olarak ilerliyor, fark edilmezse ciddi sonuçlara yol açıyor
Sivas Numune Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Halil Pekşen, 20 Ekim Dünya Osteoporoz Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, osteoporozun sessiz ilerleyen ancak ciddi sonuçlara yol açabilen bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, risk faktörleri ve korunma yolları hakkında bilgiler paylaştı. Her yıl 20 Ekim, dünya genelinde kemik sağlığına dikkat çekmek amacıyla "Dünya Osteoporoz Farkındalık Günü" olarak kutlanıyor. Osteoporoz, kemik yoğunluğunun azalmasıyla birlikte kemiklerin zayıflamasına ve kırılma riskinin artmasına neden olan, genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan bir hastalık olarak biliniyor. Kadınlarda menopoz sonrası dönemde, erkeklerde ise ileri yaşlarda sık görülen osteoporoz, sessiz ilerlemesi nedeniyle genellikle fark edilmeden ilerliyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Numune Hastanesinde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Halil Pekşen, Osteoporozun 65 yaş üstü her 3 kadından birinde ve her 5 erkekten birinde görüldüğünü ifade ederek, "Hastalık genellikle menopoz ve yaşlılık nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Ancak tiroid rahatsızlıkları, kan hastalıkları, uzun süreli kortizon kullanımı, sigara, alkol ve kafein tüketimi gibi faktörler de osteoporoz riskini artırmaktadır" dedi. "Kemik sağlığı önemli" Halil Pekşen, günlük D vitamini alımı osteoporozu önlemek için önemli noktalardan birisi olduğunu söyleyerek, "Hastalık temel sebebi menopoz ve yaşlılıktır. Tiroid rahatsızlıkları gibi bazı endokrinolojik problemler, lenfoma ve lösemi gibi kan hastalıkları, 3 aydan uzun süreli kortizon kullanımı, sigara, alkol ve kafein tüketimi, düşük vücut kütle indeksi ise yaştan ve menopozdan bağımsız bir şekilde osteoporoz riskini artıran bazı faktörlerdir. Osteoporoz tedavisinde önceliğimiz bu hastalığa yakalanmamak olmalıdır. Dolayısıyla bunun için günlük hayatta yapmamız gereken ve almamız gereken bazı önlemler vardır. Hastalığın risk faktörlerini azaltmak, kas iskelet sisteminin esnekliğini artıracak egzersiz programlarını günlük hayatımızda yaşam tarzı haline getirmek, sigara, alkol ve kafein tüketimini azaltmak oldukça önemlidir. Günlük D vitamini alımı osteoporozu önlemek için önemli noktalardan birisidir. İncir, badem, yeşil yapraklı sebzelerin tüketimi, süt ve süt ürünlerinin özellikle peynir ve yoğurdun tüketimi kemik sağlımız için önemlidir" dedi. "Sessiz seyreden bir hastalık" Pekşen, osteoporozun fark edilmesinin zor olduğunu ifade ederek, "Osteoporoza yakalandığımızı anlamanın klinik olarak büyük bir belirtisi bulunmamaktadır. En önemli belirtilerinden birisi boy kısalığıdır. Gençlikteki boyuna göre 4-6 santimetre kısalığın olması dışında oldukça sessiz seyreden bir hastalıktır. Osteoporoza yakalandıktan sonra mutlaka bir hekim eşliğinde osteoporoz tedavisi düzenlenmelidir. Günlük kalsiyum ve D vitamini alımının düzenlenmesi, bazı ilaç tedavilerinin planlanması gerekmektedir. Osteoporozu olan yaşlılardan kırık riski artmaktadır. Kalça kırıkları 75 yaş üstü hastalarda oldukça sık mortalite ve morbidite sebebidir. Kalça kırığının gerçekleştiği hastalarda bir yıl içerisindeki ölüm oranının % 15-30 gibi yüksek oran olduğunu ve bu bireylerin % 50’sinin bakıma muhtaç hale geldiğini düşünecek olursak hem tedavi hem de korunma önemlidir. Bilhassa osteoporozu olan ve yalnız yaşayan hastalarda ev ergonomisinin düşme risklerini azaltacak şekilde dizayn edilmesi önemlidir. Halı kenarları, eşikler, takılabilecek eşyaların uygun şekilde konumlandırılmasını, tuvalet ve banyolarda oturma ve kalkmaya yardımcı olacak aparatların kullanılması tavsiye edebiliriz" diye konuştu. "Hekime danışılması gerekmektedir" İnternet üzerinden ve eczanelerden reçetesiz temin edilebilen ürünler hakkında uyarılarda bulunan Pekşen, "Son yıllarda internet üzerinden ve eczanelerden reçetesiz alınabilen vitamin, kalsiyum ve magnezyum içerikli bazı ürünlere kolay ulaşılabilir. Kemik sağlığımızı korumak isterken bu tarz ürünlerin bilinçsiz bir şekilde kullanılması böbrek, karaciğer yetmezliği, kan basıncı dalgalanmaları gibi sorunlara yol açabilir. Genel sağlığımıza zarar vermemek için bu tarz ürünleri kullanmadan önce mutlaka bir hekime danışılması gerekmektedir" şeklinde konuştu.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 13:27
"Kemik erimesi ölüme yol açabilir"
Aşırı zayıf, hareketsiz bir hayat tarzına sahip ve kortizon kullanmış kişilerin kemik erimesi açısından risk altında olduğunu vurgulayan Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Tutal, "Kemik erimesi omurlarda, el bileğinde ve kalça kemiğinde kırılmalara yol açarak sakatlıklara, hatta ölümlere yol açabilir" dedi. Halk arasında ‘kemik erimesi’ olarak adlandırılan osteoporozu ‘kemiklerin zayıflayarak kırılgan hale gelmesi’ şeklinde tanımlayan Liv Hospital Samsun Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Dr. Esra Tutal, Dünya Osteoporoz Günü’nde hastalığın kemiklerin çok ufak travmalarda bile kolayca kırılmalarına neden olabildiğini söyledi. "Kırık olana kadar belirti vermez" Konuyla ilgili önemli bilgiler paylaşan Uzm. Dr. Esra Tutal, osteoporozun kırık gelişene kadar hastalarda hiçbir belirti vermeyebileceğini işaret etti. Kemik erimesine bağlı kırıkların en çok kalça, bel ve bilek kemiklerinde görüldüğünü vurgulayan Uzm. Dr. Esra Tutal, "Osteoporoz hem kadınları hem de erkekleri etkileyen bir hastalıktır. Kemik erimesi çok ileri dönemlere kadar herhangi bir belirti vermez. İleri dönemlerde ise sırt ağrısı, bel ağrısı, boyun zamanla kısalması ve duruş bozukluğu (kamburluk) meydana gelir" diye konuştu. "Zayıf kişilerde kemik yıkımı daha sık görülüyor" İnsan vücudunda kemik yapım ve yıkımının belli bir denge içerisinde olduğunun altını çizen Tutal, "20 yaşına kadar kemik yapımı ön plandadır. 30 yaşına kadar maksimum kemik kitlesi oluşur. 30 yaşından sonra ise yıkım ön plana geçer. Maksimum kemik kitlesi ne kadar iyi ise vücut yıkımdan o kadar az etkilenir. Kadınlar, yaşlılar, ailesinde kırık öyküsü olanlar ve zayıf minyon yapılı olanlarda daha sık görülür. Ayrıca romatizma tedavisinde kullanılan kortizonlu ilaçlar, epilepsi ilaçları, kanser ilaçları, bazı mide ilaçları kullanmak, romatiod artrit, kanser, lupus, multipe myleom, böbrek, karaciğer hastalıkları gibi hastalıklar geçirmek, hareketsiz bir yaşama sahip olmak, sigara kullanmak, sık alkol kullanmak, besinlerle yeterince kalsiyum almamak, aşırı miktarda tiroit hormonu kullanmak, aşırı zayıf olmak, gereğinden daha az beslenmek ve zayıflama ameliyatı olmak da kemik erimesine neden olabilir. Kemik erimesi omurlarda, el bileğinde ve kalça kemiğinde kırılmalara yol açarak sakatlıklara hatta ölümlere yol açabilir" şeklinde konuştu. "Doğru beslenmeyle önlenebilir" Kemik erimesinin önlenebilir bir hastalık olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Esra Tutal, hastalıktan korunmak için şu önerilerde bulundu: "Proteinden zengin beslenme kemik sağlığı için çok önemlidir. Vücut ağırlığının normal sınırlarda tutulması (aşırı zayıflık ve şişmanlıktan kaçınılması), kalsiyumdan zengin beslenmek (günlük 1000-1200 mg kadar kalsiyum besinlerle alınmalıdır) önemlidir. En iyi kalsiyum kaynakları az yağlı süt ürünleri, koyu yeşil sebzeler, balık ve soya ürünleridir. D vitamini, kalsiyumun bağırsaklardan emilimi için gereklidir. Bunun bir kısmını güneşten karşılasak da genellikle günlük 600-800 ünite D vitamini takviyesi gerekmektedir. Günlük düzenli yapılan egzersiz (yürüyüş gibi) kemiklerin güçlenmesini sağlar. 65 yaş üstü kadınlar, 70 yaş üstü erkekler ve risk faktörü olanlar ise daha erken yaşlardan itibaren her yıl düzenli olarak kemik taraması (kemik mineral dansitometri) yaptırıp, henüz kırık oluşmadan tanı konulabilirse hastalığın tedavisi mümkündür."
20 Ekim 2025 Pazartesi - 13:24
Prof. Dr. Özlenen Özkan: "İlk rahim naklinde nefesimizi tutarak hastayı takip ettik"
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, dünyanın ilk rahim nakli hastası olan Derya Sert sürecinde yaklaşık on hafta boyunca nefeslerini tutarak hastayı takip ettiklerini söyledi. Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği’nin 47’nci Ulusal Kurultayında bir sunum yapan Prof.Dr. Özlenen Özkan, dünyada ilk kez gerçekleştirilen kadavradan rahim nakli başta olmak üzere, alanlarında öncü nitelik taşıyan önemli nakil operasyonlarını ve başarılı çalışmaları katılımcılarla paylaştı. Prof. Dr. Özkan, Akdeniz Üniversitesi’nin tıp alanındaki yenilikçi yaklaşımlarının, Türkiye’yi uluslararası arenada ön sıralara taşıdığını vurguladı. Tüm dünyada ‘Özkan tekniği’ kullanılıyor Dünyada ilk rahim naklinin 2000 yılında Suudi Arabistan’da yapıldığını ancak rahmin kısa süre sonra geri alınmak zorunda kalındığını hatırlatan Prof. Dr. Özkan, "2011 yılında bizim ekibimiz dünyada kadavradan ilk rahim naklini başarıyla gerçekleştirdi. Bu alanda en yoğun çalışan ekip İsveç’ti. Bizim başarımızdan sonra şaşırdılar, bir hafta içinde yanımıza gelip bilgi aldılar. Ardından kendi denemelerini yaptılar ve büyük başarı sağladılar. Bugün Çin, ABD, Brezilya ve Almanya gibi ülkeler de bu serüvene katıldı. Şu ana kadar 20’nin üzerinde ülke rahim naklini gerçekleştirdi. Tüm bu nakillerde, tüm dünyada ‘Özkan tekniği’ kullanılıyor. Bunu gururla söylüyorum" dedi. "Nefesimizi tutarak takip ettik" Rahim nakli sonrası yaşadıkları zorlukları da anlatan Prof. Dr. Özkan, dünyanın ilk rahim nakli hastası olan Derya Sert’in gebeliğinde önce başarılı olduklarını ama ardından sorunlar yaşandığını belirterek, "Sonrasında fetüsün oturduğu yerde bir defekt olduğunu fark ettik ve bunu ortadan kaldırdık. O operasyon sonrasında yapılan embriyo transferinden hemen sonra hastamız gebe kaldı. Yaklaşık on hafta boyunca nefesimizi tutarak hastayı takip ettik ve sonunda ilk bebeğimiz Ömer Özkan Sert dünyaya geldi" ifadelerini kullandı. "Farklı alanlarda da öncü ve umut olduk" Rahim naklinin başarısında uygun yaş grubundaki alıcı ve donör seçiminin büyük rol oynadığını vurgulayan Prof. Dr. Özkan, "Dünyada alıcının 39 yaş altında olması ideal kabul ediliyor. Bu yaşın üzerindekilerde başarı oranı düşüyor. Bizim hastalarımız 24 yaşındaydı" dedi. Özkan, Akdeniz Üniversitesi’nin yalnızca rahim nakli değil, yüz ve kol nakilleri gibi birçok alanda da öncülük ettiğini, bu çalışmaların Türkiye’deki hastalara yeni umutlar sunduğunu belirtti.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 13:22
Meme kanserine karşı sofralarınızı güçlendirin
Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, C vitamini eksikliğinin, kanser oluşumu ile ilişkili olabileceği düşünüldüğünü belirterek, "Bu nedenle portakal, mandalina, kivi gibi meyvelerin yanı sıra maydanoz, turp ve yeşil biber gibi C vitamini açısından zengin sebzelerin sofralarda düzenli olarak yer alması önemli" dedi. Tüm kanserlerin oluşumunda çevresel faktörlerin yaklaşık yüzde 80 oranında rol oynadığını belirten Medline Adana Hastanesi’nden Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, bu faktörlerden birinin de beslenme olduğunu vurguladı. Özbay, "Meme kanserinden korunmak için vücut yağ oranını dengede tutmak ve sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmek büyük önem taşıyor. Meme kanserine karşı koruyucu etkisi bulunan besinlere sofralarımızda daha fazla yer vermekte fayda var" diyerek önerilerde bulundu. C vitamini güçlü antioksidan kaynağı Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, vitaminlerin vücudun hastalıklara karşı direncini artırmada büyük rol oynadığını söyleyerek, "Güçlü antioksidan etkisiyle bilinen C vitamini eksikliğinin, kanser oluşumu ile ilişkili olabileceği düşünülüyor. Bu nedenle portakal, mandalina, kivi gibi meyvelerin yanı sıra maydanoz, turp ve yeşil biber gibi C vitamini açısından zengin sebzelerin sofralarda düzenli olarak yer alması önem kazanıyor. Ayrıca, çiğ olarak tüketilen domates, içerdiği likopen sayesinde kansere karşı koruyucu etki gösteren önemli bir besin kaynağı olarak öne çıkıyor" dedi. Kilo kontrolünde kurubaklagiller başrolde Meme kanserinden korunmada ideal vücut ağırlığını korumanın önemli bir yere sahip olduğunun altını çizen Özbay, "Mercimek, barbunya, kuru fasulye ve nohut gibi kurubaklagiller, yüksek posa içerikleri sayesinde kan şekerini dengelemeye yardımcı oluyorlar. Aynı zamanda tokluk süresini uzatıp kilo kontrolünü desteklediklerinden, sağlıklı beslenme düzeninin vazgeçilmez bir parçasıdırlar. Sardalya, somon, uskumru, palamut ve lüfer gibi yağlı balıklar, yüksek Omega-3 yağ asidi içerikleri sayesinde meme kanserine karşı koruyucu etki gösteren besinler arasında yer alıyor. Bu nedenle balığı, ızgara veya buğulama gibi sağlıklı pişirme yöntemleriyle hazırlayarak haftada 2-3 kez tüketmek, koruyucu beslenme alışkanlıkları açısından öne çıkıyor" diye konuştu. Zeytinyağı içerdiği E vitaminiyle koruyor Zeytinyağının E vitamini içeriği sayesinde hem kanser oluşumunu engellemeye yardımcı olduğunu hem de bağışıklık sistemini güçlendirdiğini vurgulayan Özbay, şunları kaydetti: "Bu nedenle yemeklerde kullanılan yağ tercihinde, kilo kontrolünü gözeterek aşırıya kaçmamak kaydıyla zeytinyağı kullanmak büyük önem taşıyor. Araştırmalar, sarımsağın bağışıklığı güçlendirici ve kanserden koruyucu özelliklere sahip olduğunu gösteriyor. Bu olumlu etki, sarımsakta bulunan ’allisin’ adlı bileşenden kaynaklanıyor. Sarımsağın bu özelliğinden maksimum derecede yararlanmanın yolu ise onu ezerek çiğ olarak tüketmekten geçiyor. Meme kanserine karşı koruyucu etkisi olduğu bilinen besinlerin tüketimi, bu hastalığın riskini azaltmak amacıyla sağlıklı bireylere öneriliyor. Ancak meme kanseri tanısı alarak tedavi gören hastaların, özellikle kemoterapi tedavisi sırasında doğal gıdalar ile kullanılan ilaçlar arasında bir etkileşim oluşabileceğini bilmeleri ve mutlaka doktorlarına danışmaları gerekiyor."
20 Ekim 2025 Pazartesi - 13:02
TVHB: "Veteriner hekimlik, ticari bir faaliyet değil kamusal bir sağlık hizmetidir"
Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB), Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan vergi ve ruhsat değişikliği ile ilgili yazılı açıklama yaptı. TVHB, bağlı 70 bölge ve il odası olarak, 17 Ekim tarihinde TBMM’ye sunulan vergi ve ruhsat değişiklikleri kapsamında veteriner muayenehaneleri, poliklinikleri ve hayvan hastanelerine getirilen harçlara ilişkin yazılı basın açıklaması paylaştı. "Düzenleme, hayvancılığın gelişimini ve halk sağlığını da doğrudan tehdit edecektir" Yapılan yazılı açıklamada, sunulan ’Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ ile sağlık hizmeti sunan kuruluşlara yeni bir mali yükümlülük getirildiği belirtilerek, "Bu kapsamda muayenehaneler, özel tıp merkezleri, ağız ve diş sağlığı merkezleri, özel hastaneler ile birlikte ’veteriner muayenehaneleri, veteriner poliklinikleri ve hayvan hastaneleri’ de dahil edilmiş; veteriner hekimlerden muayenehaneler için 10 bin lira, poliklinikler için 20 bin lira, hayvan hastaneleri için 40 bin lira, büyükşehirlerde ise bu tutarların 2 katı oranında harç ödenmesi öngörülmüştür. Veteriner hekimlik mesleği; hayvan sağlığının korunması, zoonotik hastalıkların önlenmesi, güvenilir gıdaya erişimin sağlanması ve halk sağlığının korunması görevini eş zamanlı olarak yürüten bir sağlık mesleğidir. Bu yönüyle veteriner hekimlik yalnızca hayvanlara değil, toplumun tamamına hizmet sağlayan kamusal bir sağlık mesleğidir. Ancak söz konusu düzenleme, veteriner hekim muayenehaneleri, poliklinikleri ve hayvan hastanelerine yüksek tutarlarda harç yükümlülüğü getirmekte; bu durum meslek mensuplarını ekonomik olarak zor durumda bırakacağı gibi, hayvancılığın gelişimini ve halk sağlığını da doğrudan tehdit edecektir" denildi. "Harç yükünün bindirilmesiyle, ne yazık ki mesleğimiz adeta cezalandırılacaktır" Aynı zamanda açıklamada şunlar kaydedildi: "Veteriner hekimler; hiçbir kamu desteği almadan, kendi öz sermayeleriyle hizmet üreten, istihdam sağlayan, vergi ödeyen, aynı zamanda sahada bulaşıcı hastalıklarla mücadele eden kamu görevlisi niteliğinde vazgeçilemez sağlık profesyonelleridir. Serbest meslek olarak faaliyet gösteren veteriner hekimler, gelir vergisi ve katma değer vergisi mükellefiyeti kapsamında, karlılık durumuna bakılmaksızın brüt gelirlerinin yüzde 8 ila yüzde 20’si oranında katma değer vergisi ve yıllık yüzde 40’a kadar gelir vergisi ödemektedir. Mevcut işyeri açma ve çalıştırma harçlarının yanı sıra, atık yönetimi, ilaç ve aşı takip sistemleri, elektronik reçete gibi ilave mesleki ve mali yükler de veteriner hekimlerin sorumluluğundadır. Bu ağır mali şartlar altında veteriner hekimlerin mesleki faaliyeti sürdürmesi, kamu hizmeti niteliğindeki görevlerini yerine getirmesi zorlaşmaktadır. Hâlihazırda ülkemizde plansız bir şekilde açılan veteriner fakülteleri nedeniyle her yıl mezun sayısı hızla artmakta; fakat kamu istihdamı aynı ölçüde artırılmamaktadır. Birçok veteriner hekim kendi öz sermayesiyle muayenehane açmaktadır. Veteriner hekimler gerekli durumlarda kırsalda, üreticiye ve sahipsiz hayvanlara ücretsiz veya indirimli hizmet sunmaktadır. Bu kadar ağır ekonomik şartlarda yeni bir harç yükünün bindirilmesiyle, ne yazık ki mesleğimiz adeta cezalandırılacaktır." "Zoonotik hastalıklarla mücadele ancak güçlü bir veteriner hekimlik sistemiyle mümkündür" Güçlü bir veteriner hekimlik sistemine değinilen açıklamada, "Hayvan sağlığındaki aksama ile üretim kayıplarına, ekonomik zararlara ve zoonotik hastalıkların yayılmasına yol açar. Veteriner hekimlik hizmetlerine erişimin zorlaşması, ülke ekonomisi ve halk sağlığı açısından ciddi riskler doğuracaktır. Hayvancılıkta verimliliğin artırılması, güvenilir gıdaya erişim, sahipsiz hayvan popülasyonunun kontrolü ve zoonotik hastalıklarla mücadele ancak güçlü bir veteriner hekimlik sistemiyle mümkündür. Bu sistemi zayıflatacak her adım, ülke güvenliğini ve toplum sağlığını riske atmaktadır. Türk Veteriner Hekimleri Birliği, mesleğin temsilcisi olarak veteriner hekimlerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi, istihdamın artırılması ve hizmetlerin kamusal niteliğinin korunması için yıllardır çaba göstermektedir. Ancak bu düzenleme hazırlanırken meslek örgütlerinin görüşü alınmamış, sahadaki gerçek şartlar göz ardı edilmiştir. Oysa ülkemizin en temel sağlık zincirlerinden biri olan veteriner hekimlik hizmetlerinde kararlar, bilimsel temelde ve katılımcı bir anlayışla alınmalıdır. Ek olarak, veteriner hekimler sağlık hizmetleri sınıfında sayılmalarına rağmen, diş hekimleri ve beşeri tabiplerin yararlandığı sağlıkta şiddet suçları, fiili hizmet zammı, katsayı eşitsizliği, mali haklar ve emeklilik özlük hakları gibi uygulamalardan yararlanmamaktadır. Eşitlik ilkesi ile bağdaşmayan bu durum, yeni harç yükleri ile birleştiğinde mesleğin sürdürülebilirliğini ciddi şekilde tehdit etmektedir" ifadeleri yer aldı. "Veteriner hekimlik, ticari bir faaliyet değil kamusal bir sağlık hizmetidir" Açıklamada, TVHB olarak çağrının net olduğu vurgulanarak şu ifadeler yer aldı: "Veteriner hekimlik, ticari bir faaliyet değil kamusal bir sağlık hizmetidir. Mesleğe ağır yükümlülükler getiren bu düzenleme ivedilikle geri çekilmeli, meslek üst kuruluşu olan TVHB ve ilgili meslek temsilcilerinin katılımıyla yeniden değerlendirilmelidir. Kamuda veteriner hekim istihdamı artırılmalı, genç meslektaşlarımızın mesleğe katılımı desteklenmelidir. Hayvancılığın sürdürülebilirliği, gıda güvenliği ve halk sağlığının korunması için veteriner hekimlerin çalışma şartları güçlendirilmelidir. Veteriner hekimler, hayvan, insan ve çevre sağlığını koruyan temel sağlık hizmetlerinin mensuplarıdır. Bu gerçek göz ardı edilmemeli; aksi takdirde atılan her adım sadece veteriner hekimlere değil, toplumun tamamına zarar verecektir. Gündeme gelen yeni uygulamaya karşı, TVHB olarak, 70 Bölge ve İl Odası ile birlikte tüm demokratik ve hukuki haklarımızı kullanarak sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz."
20 Ekim 2025 Pazartesi - 12:40
Kemiklerin sinsi hastalığı osteoporoz
Halk arasında kemik erimesi olarak da bilinen osteoporoz, düşük kemik kitlesi ve kemik mikromimari yapısının bozulması ile karakterize hastalık. Bu değişiklikler kemiklerin dayanıklılığını azaltır ve kolay kırılmalarına yol açar. Çam Sakura Şehir Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanı Prof. Dr. Nihal Özaras, osteoporozun sinsi bir hastalık olduğunu belirterek, "Eğer tedavi edilmezse çoğu zaman hiçbir belirti vermeden sinsice ilerler ve hafif bir travmayla oluşan kırıklar ile karşımıza çıkar. En sık omurga, kalça ve el bileği kırıkları görülür. Erişkin bireylerde kemik dokusu bölge bölge yıkılır ve yeniden yapılır, böylece düzenli olarak yenilenir. Bu yenilenme sürecinde kemik yapımı yeterli düzeyde olmazsa kemik kitlesinde azalma meydana gelir ve osteoporoz gelişir. Kadınlarda menopozdan sonraki ilk 5 yılda kemik yıkım hızı artar ve kemik yapımı yetersiz kalabilir. Bu nedenle osteoporoz kadınlarda daha sık görülür. Ancak yaşla beraber hem kadında hem erkekte kemik yapımı azaldığından erkeklerde de görülebilir" dedi. Özaras, osteoporoz açısından riskli grupları şöyle sıraladı: "Kadınlarda erken menopoz Birinci derece akrabalarda osteoporozlu kişilerin olması Tiroid hastalıkları, kortizon kullanımı gerektiren hastalıklar gibi kronik hastalıkların olması Düşük fiziksel aktivite düzeyi Alkol ve sigara kullanımı Beslenmede yetersiz kalsiyum alımı". Özaras, osteoporozdan ne zaman şüphelenilmesiyle ilgili de "Sırt ve belde ağrı, boyda kısalma, sırtta kamburluk gibi şikayetler varsa osteoporozdan şüphelenilmelidir. Ancak riskli grupta yer alan kişiler bu şikayetlerin ortaya çıkmasını beklemeden osteoporoz açısından değerlendirilmelidir. Değerlendirmede sıklıkla hastanın yaşına ve risk faktörlerine göre bazı kan testleri ve kemik dansitometri ölçümü ismi verilen tetkik kullanılır" dedi. Özaras, osteoporozdan korunmak için şu tavsiyelerde bulundu: "Kemik yıkımını önlemek ve kemik yapımını artırmak için yeterli D vitamini ve kalsiyum düzeyi sağlanmalıdır. Kalsiyum sadece diyetle alınırken D vitamini hem diyet hem de güneşten alınabilir. Egzersiz osteoporozdan korunmada çok önemli yere sahiptir. Yürüme, hafif tempoda koşma, zıplama gibi aktiviteler kemik yoğunluğunu arttırır. Sırt kaslarını kuvvetlendirmeye yönelik egzersizler kamburluktan korur. Düşmeleri ve buna bağlı kırıkları önlemek için ise denge ve yürümeyi iyileştirici egzersizler düzenli olarak yapılmalıdır. Bütün bu önlemlere rağmen osteoporoz gelişirse ilaçlar ile hastalığı durdurmak ve tedavi etmek gerekir".
20 Ekim 2025 Pazartesi - 12:36
Her 8 kadından 1’i risk altında: Erken tanı hayat kurtarıyor
Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İdris Yücel, dünyada her 8 kadından 1’inin meme kanserine yakalanma riski bulunduğunu belirterek, erken tanının hastalığın tedavisinde kritik rol oynadığını vurguladı. Ekim ayının Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından "Meme Kanseri Farkındalık Ayı" olarak belirlenmesi dolayısıyla yapılan bilgilendirme çalışmaları kapsamında Medicana International Samsun Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İdris Yücel, meme kanserine dair önemli açıklamalarda bulundu. "Her 8 kadından birinin meme kanserine yakalanma riski var" Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yücel, "Meme kanseri tek tip bir hastalık değil, birçok alt tipi mevcut. Bu nedenle tedavisi de farklılık gösteriyor. Her 8 kadından biri yaşamı boyunca meme kanserine yakalanma riski taşıyor. Obezite, menopoz sonrası kilo alımı, genetik ve ailevi faktörler riski artırıyor. Kadınların çoğu hastalığı kendi muayeneleri sırasında fark ediyor. Sağlık Bakanlığı’nın tarama programları ve mamografi üniteleri de erken teşhiste büyük önem taşıyor. Risk grubundaki kadınların 40 yaşından itibaren düzenli taramaya başlaması gerekiyor" dedi. "Meme kanseriyle mücadelede elimizde çok fazla silah var" Meme kanseri tedavisinde önemli ilerlemeler sağlandığını belirten Yücel, "Bu hastalıkla mücadele çok boyutlu. Kemoterapi, endokrin tedavi, akıllı ilaçlar ve immünoterapi gibi birçok yöntem mevcut. Hangi tedavinin uygulanacağı, tümörün özelliklerine göre belirleniyor. Erken evrede yakalanan tümörlerde tamamen iyileşme mümkün. İleri evrelerde dahi hastalık, kronik hale getirilerek yaşam süresi uzatılabiliyor. Erken teşhis, hastanın yaşam kalitesini ve tedavi başarısını doğrudan etkiliyor" diye konuştu.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 12:36
SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde robotik cerrahi ile diz protez ameliyatları başarıyla gerçekleştiriliyor
SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda robotik cerrahi ile diz protez ameliyatları başarıyla gerçekleştiriliyor. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Cenk Cankuş, "Diz protez ameliyatı (Diz artroplastisi), diz ekleminde ileri derecede kireçlenme (Osteoartrit) ya da hasar nedeniyle oluşan ağrı ve hareket kısıtlılığını gidermek amacıyla uygulanan cerrahi bir tedavidir" dedi. Robotik cerrahi ile diz protez ameliyatı Robotik cerrahi destekli diz protez ameliyatlarının cerrahın kontrolünde çalışan gelişmiş bir robotik sistem yardımıyla gerçekleştirildiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Cankuş, "Hastanemizde kullanmaya başladığımız son sistem robotik cerrahiyle, ameliyat sırasındaki sensör verilerini kullanarak milimetrik biçimde işlemler hata payı olmaksızın yapılırken, hastalarımız ameliyat sonrasında başarılı sonuçlar elde etmeleri açısından da birçok avantaja sahip oluyor" ifadelerini kullandı. Robotik cerrahinin avantajları Robotik cerrahinin avantajlarını aktaran Dr. Öğr. Üyesi Cankuş, "Kişiye özel planlama: Her hastanın anatomisine uygun olarak önceden sanal bir ameliyat planı oluşturulur.Yüksek doğruluk: Robotik sistem, protez bileşenlerinin ideal hizalanmasını ve dengelenmesini sağlar. Daha az yumuşak doku hasarı: Çevre dokular korunur, bu da genellikle daha az ağrı ve daha hızlı iyileşme anlamına gelir. Uzun protez ömrü: Doğru yerleştirme, protezin daha uzun süre sorunsuz kullanılmasını destekler" diye konuştu.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 12:36
Şırnak’ta sağlıkçıların maaş promosyon ihalesi iptal edildi
Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanlığı, İl Sağlık Müdürlüğü personeline yönelik banka promosyon ihalesinin oy birliği ile iptal edildiğini açıkladı. Şırnak İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı hastane ve sağlık kuruluşlarında görevli doktor, hemşire, sağlık çalışanı ve diğer personelin maaş ve diğer ödemelerinin yapılması için kurum ile bir banka arasında yapılan anlaşmaya maaş promosyon sözleşmesi iptal edildi. Banka promosyon ihalesinin iptal edilmesi ile ilgili açıklama yapan Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabgatullah Anmal, yapılan değerlendirmede, mevcut ekonomik şartlar göz önünde bulundurulduğunda verilen tekliflerin sağlık çalışanlarımızın emeğini ve alın terini karşılamadığını söyledi. Başkan Anmal, ’’İl Sağlık Müdürlüğü personeline yönelik banka promosyon ihalesinin, 31 Aralık 2025 tarihinde süresi dolacak mevcut sözleşmenin yenilenmesi kapsamında bugün yapılan yeni ihalede yetkili sendika olarak Sağlık-Sen Şırnak Şubesi adına bu teklifleri çalışanlarımız adına yeterli bulmamış ve kabul etmediğimizi ilgili komisyona açık şekilde ifade ettik. Duruşumuz nettir, sağlık çalışanlarımızın hakkı ne ise o alınana kadar mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir’’ dedi.
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder