Yerel Haberler
Van
Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi 24 Aralık 2025 Çarşamba - 15:10:43 Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."
Van YYÜ öğrencisi Kısa’dan Hisse Festivali’nde finale kaldı
22 Ekim 2025 Çarşamba - 14:39 Van YYÜ öğrencisi Kısa’dan Hisse Festivali’nde finale kaldı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Meryem Gemicioğlu, bu yıl 10’uncusu düzenlenen ‘Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali’nde büyük bir başarıya imza atarak, "Meyro’nun Babası" adlı senaryo projesiyle yapım destek kategorisi finalistleri arasına girmeyi başardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleriyle Genç Öncüler Gençlik, Spor ve Eğitim Derneği tarafından düzenlenen festival; kısa film alanında Türkiye’nin en önemli etkinliklerinden biri olarak biliniyor. Bu yıl 500’e yakın kısa film ve senaryo projesinin değerlendirildiği yarışmada, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Gemicioğlu’nun "Meyro’nun Babası" adlı projesi, ön jüri tarafından yapım destek kategorisinin 10 finalisti arasına seçildi. 75 bin TL değerinde İstanbul Sinema Evi (İSE) film yapım desteği, ColorCore’dan renk desteği, PostMekan’dan kurgu desteği, FSM Film Yapım’dan kamera ve ekipman desteği ve Aytekin Sound’dan ses ekipmanı desteğinin verileceği yarışmanın kazananları ise 30 Kasım’daki ödül töreninde açıklanacak. Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Doç. Dr. Birgül Alıcı, öğrencisi Meryem Gemicioğlu’nun "Meyro’nun Babası" adlı projesiyle 10. Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali’nde yapım destek kategorisi finalisti olmasından dolayı bölüm hocaları olarak büyük mutluluk yaşadıklarını söyleyerek, "Bölümümüz öğrencilerinin ulusal düzeyde başarılar elde etmesi, akademik emeğin ve sanatsal üretimin bir göstergesidir. Öğrencimiz Meryem Gemicioğlu’nun ‘Meyro’nun Babası’ projesiyle Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali’nde finale kalması bizleri son derece gururlandırmıştır. Bu başarı, hem öğrencimizin özverili çalışmasının hem de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin sinema eğitimine verdiği önemin somut bir yansımasıdır. Meryem Gemicioğlu’nu bu anlamlı başarısından dolayı içtenlikle tebrik ediyor, sanatsal yolculuğunda daha nice ödüllerle anılmasını diliyorum" dedi. Meryem Gemicioğlu ise ‘Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali’nin köklü bir festival olduğunu belirterek, "500’e yakın proje arasından seçilerek bu noktaya gelmek, sinema yolculuğumda kararlı ve emin adımlarla ilerleme adına benim için çok önemli bir gelişmedir. Finalde, bu serüvende edindiğim tüm birikimi jüri karşısına taşıyacağım için çok heyecanlıyım" diye konuştu.
Vanlı diş hekimi filmleriyle uluslararası ödüller aldı
22 Ekim 2025 Çarşamba - 09:23 Vanlı diş hekimi filmleriyle uluslararası ödüller aldı Van’da görevini sürdüren Diş Hekimi Tahsin Aytekin, çocukluk yıllarından bu yana insan hikâyelerine duyduğu ilgiyi sinemaya taşıyarak, ulusal ve uluslararası birçok festivalde ödül alan filmler çekti. Van’da diş hekimi olarak hastalara şifa dağıtan Dt. Tahsin Aytekin, sinemaya olan ilgisiyle de dikkat çekiyor. Çocukluğunun bir bölümünü geçirdiği Tarsus’taki insan hikâyeleri ve yaşam gözlemleri Dt. Aytekin’i yıllar sonra sinemaya yöneltti. Aytekin’in kendi kaleminden çıkan filmler, Türkiye’de ve yurt dışında birçok festivalde gösterilerek ödüllerle buluştu. Sanata ilgisi lise yıllarında şekillenen Aytekin, ilk olarak Tamara ve Kördüğüm adlı romanlarıyla edebiyat dünyasına adım attı. Ardından 2019 yılında çektiği ‘Oyuncak’ adlı kısa filmle sinemaya yöneldi. Sadece birkaç kişilik bir ekiple çekilen film, kısa süre içinde Amerika’daki bir festivale seçilerek Aytekin’e ilk uluslararası başarısını kazandırdı. Daha sonra Van’ın Başkale ilçesinde belgesel-kurgu tarzında bir film çeken Aytekin, bu yapımıyla da İsveç ve Amerika’daki festivallerde finale kaldı. 2020’nin sonlarında çektiği Tutsak filmi Türkiye’de ödül alırken, New York ve Kaliforniya’daki festivallerde mansiyon ödüllerine layık görüldü. "Kısa filmim Amerika’daki bir festivale gönderildi" İHA muhabirine konuşan Diş Hekimi Tahsin Aytekin, çocukluğunun geçtiği Tarsus’daki yaşamın, Federico Fellini’nin Amarcord filmindeki gibi, kalabalık ve renkli bir ortama sahip olduğunu belirtti. O dönemde insanlar arasında hem neşe hem de hüznün yoğun olduğunu ifade eden Dt. Aytekin, "İnsan halleri, çocukluğumdan beri dikkatimi çekerdi. Bu ilgim, zamanla beni edebiyata yöneltti. Lise yıllarında sanat ve edebiyatla yoğun bir şekilde ilgilendim. Diş hekimi olduktan sonra, 2015 yılında ‘Tamara’ ve ‘Kördüğüm’ adlı iki roman yazdım. Ancak bu kitaplar çok fazla insana ulaşmadı. Daha sonra, kitle iletişim araçlarının geniş bir etki gücüne sahip olduğunu fark ettim ve 2018-2019 yıllarında yazdığım senaryoları sinemaya aktarmaya başladım. 2020’den itibaren ise aktif olarak film çekmeye başladım. 2019-2020 yıllarında ilk kez ‘Oyuncak’ adlı kısa filmimi çektim. Filmi bir odada, yalnızca üç kişiyle gerçekleştirdik. 4-5 dakikalık bu kısa film, küçük bir ekiple çekilmesine rağmen Amerika’daki bir festivale gönderildi ve yalnızca 10 gün sonra seçkiye alındı. Bu gelişme, sinema yolculuğumda bana büyük bir cesaret verdi" dedi. "Çektiğim film finale kalınca sinemaya olan ilgim daha da arttı" Şu ana kadar çektiği filmlerin finallere kalmasıyla sinemaya olan ilgisinin arttığını anlatan Aytekin, "Ardından yeni filmler çekmeye başladım. 2020 yılı içinde Van’ın Başkale ilçesinde, belgesel-kurgu tarzında bir film çektik. Bu film de yurt dışında bir festivale seçildi. Daha sonra ‘Meyvesiz Ağacın Hikâyesi’ adlı yaklaşık 10 dakikalık bir kısa film çektim. Bu film de İsveç ve Amerika’daki festivallerde finale kalınca, sinemaya olan ilgim daha da arttı. 2020’nin sonlarına doğru ‘Tutsak’ adlı filmi çektim. Bu film Türkiye’de ödül aldı, ayrıca New York ve Kaliforniya’da Hungtinton Beach Film Festivali’nde mansiyon ödüllerine layık görüldü. Bu başarılar hem beni hem de çevremdeki insanları motive etti. Van’daki ve diğer şehirlerdeki arkadaşlarımın da ilgisini çekmeye başlayınca, sinemaya verilen destekler arttı. Böylece diş hekimliği dışında sinemayı yavaş yavaş profesyonel bir alana taşımaya başladım. 2021 yılında ‘Dilencinin Kızı’ adlı filmi çektim. Bu film de İsveç’te bir festivalde finale kaldı" diye konuştu. İran Yeni Dalga Sineması’nın sinemaya farklı bir gerçekçilik kazandırdığını ve kendisinin de bundan etkilendiğini ifade eden Aytekin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu gerçekçilik, benim gibi birçok sinemacıyı derinden etkilemiştir. Çünkü bu akım, çok sade bir hikâyeyi özgün bir biçimde anlatma gücüne sahiptir ve bu yönüyle dünya sinemasının izleyicilerini derinden etkileyen bir tarz oluşturmuştur. Özellikle ‘Define’ filminde zor şartlarda yaptığımız çekimlerde görüntü yönetmenimiz Hasan Küçükyazıcı’nın disiplinli çalışması, ileri görüşlülüğü ve sinemaya adanmış otantik yapısı işimizin başarıya ulaşmasında büyük pay sahibidir." Öte yandan, Tahsin Aytekin ve ekibi kısa süre içinde iki uzun metrajlı film projesi üzerinde çalışacak. Projelerden biri ‘İskender’, diğeri ise ‘Bir Balığın Hikâyesi’ adıyla sinemaseverlerle buluşmayı hedefliyor.
90 bin bitki örneğiyle bilimsel bir hazine: VANF Herbaryumu
21 Ekim 2025 Salı - 14:00 90 bin bitki örneğiyle bilimsel bir hazine: VANF Herbaryumu VAN (İHA) – Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünden Prof. Dr. Fevzi Özgökçe, üniversite bünyesinde faaliyet gösteren VANF Herbaryumu’nun yaklaşık 90 bin bitki örneğini barındırdığını ve bu koleksiyonun 23 binden fazlasının dijital ortama aktarılmış durumda olduğunu söyledi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Fakültesi Flora Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren VANF Herbaryumu, sahip olduğu endemik ve nadir bitkileriyle Türkiye’nin en kapsamlı ve bilimsel açıdan en nitelikli bitki koleksiyonlarından biri olma özelliğini taşıyor. Merkezde çalışmaları yürüten Van YYÜ Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünden Prof. Dr. Özgökçe, herbaryumların yalnızca taksonomik ve floristik çalışmalar için değil, aynı zamanda biyoçeşitliliğin korunması, çevresel değişimlerin izlenmesi ve moleküler düzeyde araştırmaların yürütülmesi açısından da stratejik bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Özgökçe, bu yönüyle VANF Herbaryumu, Türkiye florasının genetik, ekolojik ve sistematik açıdan belgelenmesine katkı sağlayan uluslararası ölçekte bir bilimsel müze niteliğinde olduğunu kaydetti. "Bitki bir hazineyse herbaryum onun anahtarıdır" Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Fevzi Özgökçe, herbaryum kavramını bilimsel yönüyle açıklayarak bu merkezlerin doğa tarihi açısından taşıdığı stratejik önemi vurguladı. Prof. Dr. Özgökçe, "Herbaryumlar; çeşitli yöntemlerle belirli özelliklere sahip bitki örneklerinin toplandığı, kurutularak uzun süre bozulmadan saklanabilen ve sistematik olarak tanımlanmış bitki örneklerinin bilimsel arşivlendiği yerlerdir. Bu yönüyle herbaryumlar; bitki sistematiği, taksonomi, ekoloji, moleküler biyoloji ve çevre bilimleri gibi birçok disiplinin temel referans noktası konumundadır. Bir bitkinin doğru biçimde tanımlanması, teşhis edilmesi, korunması ve üzerinde yürütülecek tüm bilimsel çalışmaların ilk basamağı herbaryumlardır. Bu nedenle herbaryumlar, yalnızca birer koleksiyon değil, aynı zamanda bitki biyoçeşitliliğinin hafızasını ve geleceğe taşınan genetik mirasını temsil eden bilimsel bitki müzeleridir. Eğer bitki bir hazine ise herbaryum onun anahtarıdır" ifadelerini kullandı. "Dünya genelindeki 3 bin 100 herbaryum, 450 bin bitki türüne ait 400 milyon bitki örneğini koruyor" Prof. Dr. Fevzi Özgökçe, herbaryum çalışmalarının dünya genelinde köklü bir geçmişe sahip olduğunu belirterek, bu kurumların biyolojik çeşitliliğin korunmasında oynadığı kritik role dikkat çekti. Prof. Dr. Özgökçe, "İlk herbaryumun 1490’lı yıllarda Roma’da kurulduğu bilinmektedir. Yaklaşık beş asırdan bu yana bilim insanları, yeryüzündeki bitkisel zenginliği kayıt altına alarak kalıcı bir biyolojik hafıza oluşturmuştur. Günümüzde dünya genelinde yaklaşık 3 bin 100 herbaryum bulunmakta ve bu merkezlerde 12 bine yakın bilim insanı aktif olarak görev yapmaktadır. Bu herbaryumlarda yeryüzündeki yaklaşık 450 bin bitki türüne ait 400 milyona yakın bitki örneği bilimsel yöntemlerle korunmakta, dijital ortama aktarılmakta ve küresel araştırma ağlarına entegre edilmektedir" dedi. "Herbaryumlar iğneyle kuyu kazmayla oluşturulmaktadır" Prof. Dr. Özgökçe, ayrıca, herbaryumların yalnızca geçmişin bitkisel zenginliğini belgeleyen arşivler olmadığını, aynı zamanda iklim değişikliği, tür kaybı, biyoçeşitliliğin sürdürülebilir yönetimi ve genetik kaynakların korunması gibi güncel bilimsel sorunlara ışık tutan dinamik araştırma merkezleri olduğunu vurguladı. Herbaryumların yalnızca üniversitelere özgü akademik arşivler olmadığını, bireysel araştırmacılardan kamu kurumlarına kadar farklı düzeylerde oluşturulabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Özgökçe, "Kişisel herbaryumlar, araştırmacıların kendi çalışma alanlarına özgü olarak oluşturdukları bilimsel bitki koleksiyonlarıdır. Bunun yanı sıra bazı kurumsal herbaryumlar ise kurumun görev alanı ve ekolojik ilgi sahasına göre şekillenir. Örneğin, şeker bitkileri üzerine çalışan bir araştırma enstitüsü, yalnızca şeker elde edilen bitkileri toplarken; Devlet Su İşleri (DSİ) gibi kurumlar ise genellikle sulak alan florasına ait türleri kayıt altına alarak özel koleksiyonlar oluşturur. Bu çeşitliliğin, herbaryumların yalnızca birer bitki arşivi değil, aynı zamanda ülkenin bitkisel zenginliğini tematik biçimde belgeleyen ve gelecekteki araştırmalara yön veren bilimsel kaynak merkezleridir. Herbaryumlar adeta iğneyle kuyu kazmayla oluşturulmaktadır" diye konuştu. "VANF Herbaryumu, 90 bin bitki örneğiyle bilim dünyasının sessiz hazinesidir" Prof. Dr. Fevzi Özgökçe, Van Yüzüncü Yıl Üniversite bünyesinde faaliyet gösteren VANF Herbaryumu’nun, Türkiye’nin en kapsamlı bitki koleksiyonlarından biri olduğunu sözlerine ekleyerek, şöyle devam etti: "VANF Herbaryumu, yaklaşık 90 bin bitki örneğine ev sahipliği yapıyor. Bu örneklerin 23 bini dijital ortama aktarılmış durumda ve bu oran, Türkiye ölçeğinde oldukça dikkat çekici bir düzeydir. Dijitalleştirme süreci hem veri güvenliğini sağlamakta hem de araştırmacıların uzaktan erişim imkânını genişletmektedir. Koleksiyon sadece bir arşiv değil, aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin korunması, sistematik botanik, ekoloji, biyokimya, moleküler biyoloji ve genetik başta olmak üzere tıp, eczacılık, dişçilik, peyzaj mimarlığı, veteriner ve ziraat çalışmalarına altlık sağlayan bir bilim merkezidir. VANF Herbaryumu, hem fiziksel hem de dijital yapısıyla, yerli ve yabancı araştırmacıların sıklıkla başvurduğu bir referans laboratuvar konumundadır. Bu merkez, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde ve Türkçe yazılan renkli ve resimli Türkiye florasının belgelenmesinde ve geleceğe aktarılmasında stratejik bir rol üstlenmektedir." "Bilimsel çalışmalar kesintisiz devam ediyor" Prof. Dr. Fevzi Özgökçe, Türkiye genelinde hemen her üniversitede olan hatta bazı üniversitelerde birden fazla bulunan herbaryumların içinde en aktif 10 ila 20 arasında değişen aktif ve bilimsel altyapıya sahip herbaryumların bulunduğunu ve bunların da ülkenin floristik zenginliğini kayıt altına alma çalışmalarını aralıksız sürdürdüklerini kaydetti. Prof. Dr. Özgökçe, "Bu merkezlerde görev yapan bilim insanları, bitki örneklerinin toplanmasından teşhisine kadar, morfolojik ve ekolojik yönden DNA düzeyinde analizlerine kadar uzanan çok yönlü araştırmalar yürütülmektedir. Türkiye’nin farklı ekolojik bölgelerinden elde edilen bitki materyalleri hem sistematik botanik hem de moleküler biyoloji çalışmalarında büyük önem taşımaktadır. Biz de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olarak hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bu bilimsel mirasa katkı sunmaya devam ediyoruz. Ayrıca VANF Herbaryumu’nun bu alandaki öncü çalışmaları yalnızca Türkiye ile sınırlı değil, Ortadoğu ve Kafkasya florasının da bilimsel olarak belgelenmesine katkı sağlamaktadır" şeklinde konuştu.
Erçek Gölü’nde su seviyesi gözle görülür şekilde azaldı
21 Ekim 2025 Salı - 11:09 Erçek Gölü’nde su seviyesi gözle görülür şekilde azaldı Van’ın önemli sulak alanlarından biri olan Erçek Gölü, yaşanan kuraklık ve buharlaşmanın etkisiyle gözle görülür biçimde çekilmeye devam ediyor. Türkiye’nin en önemli kuş göçü güzergâhlarından biri üzerinde bulunan gölde yaşanan su kaybı, hem doğal yaşamı hem de kuş popülasyonunu olumsuz etkiliyor. Van Gölü havzasının önemli sulak alanlarından ve "Kuş Cenneti" olarak bilinen Erçek Gölü’nde, küresel iklim değişikliğinin ve bölgedeki yağış azalmasının etkisiyle su seviyesi kritik bir noktaya ulaştı. Gözle görülür hale gelen çekilme, hem gölün ekosistemini hem de yüzlerce kuş türünün yaşam alanını tehdit ediyor. Türkiye’deki 453 kuş türünün neredeyse yarısını barındıran ve flamingolar gibi göçmen kuşların da önemli konaklama ve üreme sahalarından biri olan Erçek Gölü, son yıllarda yaşanan kurak periyotların uzaması ve buharlaşmanın artması nedeniyle hızla alan kaybediyor. Gölün kıyı şeritleri çorak arazilere dönerken, daha önce suyla kaplı olan sazlık ve sulak alanların büyük bir bölümü tamamen kurudu. "Erçek Gölü’nde korkutucu bir çekilme var" Doğa fotoğrafçısı Ali İhsan Öztürk, "Erçek Gölü’ndeyiz. Küresel ısınmadan dolayı korkutucu bir çekilme var. Ama gölün fazla çekilmesi hiç de iyi değil, iyi görünmüyor, iyi bir manzara değil. Bir an önce yağışların gelmesi lazım. O da tabii bizim elimizde olan bir şey değil. Çevreyi korumakla doğuruyor. Bizim elimizde sadece çevreyi korumak gerekir. Erçek Gölü diğer yıllara nazaran geçmiş yıllara nazaran 2 kilometre çekilmiş ve de daha sık alan oluşturmuş. Hatta kıyıda flamingolar falan vardı. Bu sık alanın oluşmasıyla birlikte flamingolar metrelerce gölün içine doğru gidiyor. Korkutucu bir derecede kuraklık var. Araçla gölün yarısına kadar geldik" dedi.