Yerel Haberler
Çankırı
Dr. Sarıkaya: “Glisemik indeksi düşük besinler daha uzun süre tok tutuyor”
17 Ocak 2025 Cuma - 12:02 Dr. Sarıkaya: “Glisemik indeksi düşük besinler daha uzun süre tok tutuyor” Glisemik indeks ile ilgili bilgiler veren Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, glisemik indeksi düşük besinler bireylerin daha uzun süre tok kalmalarını sağlarken, bu oranın yüksek olduğu besinlerde ise hızla acıkmakta olduklarını söyledi. Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, glisemik indeks ile ilgili önemli bilgiler verdi. Glisemik indeksi düşük besinlerin, bireylerin daha uzun süre tok kalmalarını sağladığını belirten Dr. Sarıkaya, bu oranın yüksek olduğu besinlerin ise kandaki insülin miktarını hızla yükseltmekte, bunun sonucunda da kan şekerinin hızla düşmesine neden olmakta ve kişinin besin almasına rağmen hızla acıkacağını söyledi. Glisemik indeksinin yüksek olduğu besinlerin pankreas dengesini bozacağını kaydeden Dr. Sarıkaya, diyabet, hipertansiyon ve damar sertliğine de yol açabileceğini söyledi. “Glisemik indeksi düşük besinler bireylerin daha uzun süre tok kalmalarını sağlarken bu oranın yüksek olduğu besinlerde ise hızla acıkmaktadır” Glisemik indeksinin yüksek olduğu besinlerin kandaki insülin miktarının hızla yükselteceğine değinen Dr. Sarıkaya, “Glisemik indeksi düşük besinler bireylerin daha uzun süre tok kalmalarını sağlarken bu oranın yüksek olduğu besinler kandaki insülin miktarını hızla yükseltmekte ve bunun sonucunda da kan şekerinin hızla düşmesine neden olmakta ve kişi besin almış olmasına rağmen hızla acıkmaktadır. Bu, bir yandan ani yükselen kan şekerinin vücutta depolanmasının beraberinde getirdiği yağlanma yani kilo almaya, bir yandan da durumu dengelemek isteyen pankreasın aşırı ve dengesiz çalışmayla insülin üretmesine ve sonuçta kan şekerindeki bu ani değişikliklerin yıllar içinde genetik yatkınlığı olan kişilerde diyabetin ortaya çıkmasına, hipertansiyona, damar sertliğine yol açmaktadır. Gıdaların glisemik indeksi, gıdaların yapısında bulunan maddelere ve miktarlarına bağlı olarak, besinlerin depolanma süresine bağlı olarak, gıdanın pişirilme süresine ve pişirilme yöntemine göre, yiyeceklerin hazırlanma aşamalarında görmüş olduğu işlemlere göre, gıdanın birlikte tüketildiği diğer gıda ve içeceklere göre, gıdanın tüketildiği sıcaklığına göre, besin maddesinin tüketilme hızına bağlı olarak, yiyeceklerin tazeliğine ve olgunluğuna bağlı olarak, gıdaların yetiştirildiği toprak ve iklim özelliklerine göre ve besinlerin bağırsaklarda sindirilme süresine bağlı olarak değişkenlik gösterir” dedi. Glisemik indeksinin yüksek ve düşük olduğu besinlere değinen Dr. Sarıkaya, “Glisemik indeksi yüksek besinler; beyaz ekmek, glikoz, haşlanmış patates, karpuz, kavun, mayasız buğday ekmeği, mısır gevreği, patates kızartması, patates püresi, haşlanmış pirinç, pirinç cipsi, pirinç krakeri, pirinç lapası, pişmiş havuç ve şekerli mısır. Glisemik indeksi düşük besinler ise fındık, badem, ceviz, baklagiller, kepekli pirinç, meyve, sebze, tam buğday ekmeği ve yoğurttur” diye konuştu.
Rektör Çiftçi: "ÇAKÜ Suriye’nin yeniden yapılanması noktasında, bir yükseköğretim seferberliği içerisinde de olacaktır"
15 Ocak 2025 Çarşamba - 14:21 Rektör Çiftçi: "ÇAKÜ Suriye’nin yeniden yapılanması noktasında, bir yükseköğretim seferberliği içerisinde de olacaktır" Son dönemde uluslararası alanda yaptığı projelerle dikkat çeken Çankırı Karatekin Üniversitesi, farklı ülkelerle yaptığı iş birlikleri ile akademik alanda önemli başarılara imza atıyor. Üniversitenin önemli bir tecrübeye sahip olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Harun Çiftçi, "Üniversitemiz sadece Afrika ülkeleri değil, Orta Doğu’da, Suriye’nin yeniden yapılanması noktasında, bir yükseköğretim seferberliği içerisinde de olacaktır" dedi. Çankırı Karatekin Üniversitesi’nin (ÇAKÜ) Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi, son dönemde üniversitenin ön plana çıktığı uluslararasılaşma çalışmaları ile ilgili bilgi verdi. Rektör Çiftçi, Çankırı Karatekin Üniversitesi’nin en önemli özelliğinin insan odaklı ve dönüşüme açık olması olduğunu belirtti. 2021 yılında göreve başladıklarında akredite edilmiş hiçbir programın olmadığına değinen Çiftçi, 12 programın akredite edildiğini söyledi. ÇAKÜ’nün uluslararasılaşma noktasında ciddi bir potansiyelinin olduğunu kaydeden Çiftçi, sadece Afrika’da değil, Suriye’nin yapılanması noktasında akademik destek sağlayabileceklerini ifade etti. “12 programımız akredite edilmiş oldu” Akredite oranlarının daha da yükseleceğini söyleyen Çiftçi, “Çankırı Karatekin Üniversitesi’nin en önemli özelliği, insan odaklılığının yanında, dönüşüme en açık olan üniversitelerden birisi. Akreditasyon süreçleri ile ilgili yükseköğretim kurumlarında bir hareketlenme başladı. Göreve geldiğimiz 2021 yılında akredite edilmiş programımız yokken, bugün 12 programımız akredite edilmiş oldu. 7 programımız ön lisans düzeyinde. Onların da belgelerini aldık. 5 programımız ise lisans düzeyinde, onlarında belgelerini inşallah değerlendirmeler tamamlanınca yakın bir süreçte alacağız. Biz ortaya ciddi hedefler koyuyoruz. Üniversitemizin odağına baktığımızda, sağlık alanındaki öğrenci sayımız ve çeşitliliği oldukça fazla. Bu yüzden sağlık alanında da bir cazibe merkezi olması için önümüzdeki yıl tüm sağlık ile ilgili programlarımızı akredite etmek istiyoruz. Akreditasyon, eğitimin niteliğini ve kalitesinin en önemli özelliği. Bu vesile ile eğitimimizin niteliği noktasında kendimizi ifade etmek istersek, akreditasyon belgelerini mümkün olduğu kadar bölümlere yaymak zorundayız. Özellikle birçok kurumsallaşmış ve eskiye dayalı üniversitelere baktığımızda, akreditasyon yüzdeleri yüzde 10 civarında. Şu anki süreçte bile bizim akreditasyon oranımız yüzde 15’lerde. Tabii bu oranları ilerleyen süreçlerde yüzde 40’lara kadar çıkartmak istiyoruz. Bizim avantajımız ise üniversiteye nitelikli öğrenci gelecek. Ayrıca, öğrenciler burada belge sahibi olunca Avrupa’nın birçok yerinde geçerliliği olacak” dedi. “Orta Doğu’da, Suriye’nin yeniden yapılanması noktasında, bir yükseköğretim seferberliği içerisinde de olacağız” İhtiyaç halinde çeşitli ülkelerin akademik anlamda yanlarında olabileceklerini belirten Çiftçi, “Ayrıca üniversitemiz, birçok hedeflerini gerçekleştirmenin mutluluğunu da yaşamakta. Özellikle, üniversitemizde fiziki altyapılar noktasında ciddi yatırımlar var. Birçok yatırımın bir sonraki dönemlere ertelendiği süreçte, bizim üniversitemizde sanki yeni bir üniversite açılıyormuşçasına inşaatlarımız yoğun bir şekilde devam etmektedir. Üniversiteler toplumla buluşmalı, toplum ile iç içe olmalıdır. Bu yüzden üniversitemizi insanlara yakın bir duruma da getirmek istiyoruz. Başta Sudan olmak üzere Cibuti, Etiyopya, Somali gibi bize ihtiyaç duyulan her ülkenin yükseköğretim kurumları olarak yanlarında olmak zorundayız. Dolayısıyla bu alanda tecrübesi olan Çankırı Karatekin Üniversitesi’nin de bu işi seve seve yapacağını da ifade etmek isterim. ÇAKÜ sadece Afrika ülkeleri değil, Orta Doğu’da, Suriye’nin yeniden yapılanması noktasında, bir yükseköğretim seferberliği içerisinde de olacaktır. Uluslararasılaşma noktasında da üniversitemizin ciddi bir potansiyeli var. Uluslararasılaşmanın sadece gelen öğrenciler ve akademisyenler için değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde etkinlikler ve kongreler düzeyinde de olması için çaba sarf ediyoruz” diye konuştu.
Bakır bazlı hidrazon bileşiği ile meme kanserine karşı yeni umut
14 Ocak 2025 Salı - 09:41 Bakır bazlı hidrazon bileşiği ile meme kanserine karşı yeni umut Çankırı Karatekin Üniversitesi ve Ahi Evran Üniversitesi’nden kimyager, biyolog ve fizikçi akademisyenlerin bir araya geldiği ekip, bakır bazlı yeni bir hidrazon bileşiği sentezleyerek meme kanseri tedavisinde potansiyel bir ilaç olarak kullanılabileceğini ortaya koydu. Çankırı Karatekin Üniversitesi ve Ahi Evran Üniversitesi’nden kimyager, biyolog ve fizikçi akademisyenlerden oluşan bir ekip, bakır bazlı yeni bir hidrazon bileşiği sentezledi. Araştırma sonucunda, bu bileşiğin meme kanseri tedavisinde potansiyel bir ilaç olarak kullanılabileceği tespit edildi. Laboratuvar ortamında yapılan çalışmada, meme kanserine yakalanmış 50 yaşındaki bir kadından alınan insan hücreleri test edildi. Yapılan testte, hücrenin büyümesinin engellenmesi gözlemlendi. Sentezledikleri bakır bazlı bileşiğin potansiyel bir yerli ilaç olabileceğini belirten Çankırı Karatekin Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Yüksektepe Ataol, hem meme kanserine umut, hem de yerli ilaç portföyünün genişletilmesi ve maliyetlerin düşürülmesi açısından önemini vurguladı. “Bakır komplekslerinin meme kanseri tedavisinde önemli bir yer aldığını düşünüyoruz” Bakırın çinko ve demirden sonra gelen önemli bir element olduğunu kaydeden Prof. Dr. Çiğdem Yüksektepe Ataol, “Çankırı Karatekin Üniversitesi ve Ahi Evran Üniversitesi’nden kimyager, biyolog ve fizikçi arkadaşlarımızla bir ekip oluşturduk. Uzun zamandır bu konular üzerine çalışmalar yürütüyoruz. Hidrazon ve metal kompleklerinin antibakteriyel ve antikanser çalışmaları üzerinde önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Biz de bu sebeple hidrazon bileşiğini içeren bakır bazlı yeni bir bileşik sentezledik. Bu sentezimiz ile Dünya Sağlık Örgütü’nün insan sağlığını ciddi anlamda tehdit eden ve birden fazla antibiyotiğe direnç gösteren bakteri türlerine etkisini inceledik. Ardından ise antikanser çalışmalarına odaklandık. Aslında bakır, insan vücudunda çinko ve demirden sonra gelen üçüncü önemli bir element. Bakır komplekslerinin yan etkileri oldukça düşük ve hücresel direnç gösterme riski az. Bu yüzden bakır komplekslerinin meme kanseri tedavisinde önemli bir yer aldığını düşünüyoruz. Biz de bakır komplekslerini içeren bir birleşik sentezleyerek aslında yeni bir ilaç ve meme kanserini tedavi edici bir potansiyel oluşturacağını düşünüyoruz. Yaptığımız bileşiği, insan hücresi olan MDA-MB-231 meme kanseri hücre hattı üzerinde test ettik. Bu, geç evrede ortaya çıkan güçlü, negatif ve agresif kanser hücresi. Çalışmalarımızda bu birleşiklerimizin sitotoksisite sonuçları kontrol grubuna kıyasla bileşiğin kanser hücrelerindeki büyümeyi, düşük dozlarda bile durdurduğunu ortaya koyuyor” dedi. “Bizim test sonuçlarımızda hücrenin büyümesini engellemesine dair sonuçlarımız var” Yapılan testler sonucunda hücrenin büyümesinin engellendiği görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Çiğdem Yüksektepe Ataol, “Aslında yaptığımız bileşiğin potansiyel bir yerli ilaç olması yönünde yenilikçi bir alternatif oluşturduğunu düşünüyoruz. Meme kanserinin tedavi yöntemleri var. Ama tabii ki gerekli testlerin yapılması lazım. Bizim yaptığımız bu çalışma sadece laboratuvar ortamında. Ama insan hücresi üzerinde, kansere yakalanmış 50 yaşındaki bir kadından alınmış olan kanser hücresi üzerinde çalışmalar yaptık. Biz sadece laboratuvar ortamındaki etkisini gördük. Daha fazla denemelere ihtiyacımız var. Daha fazla denemeler yapıldıktan sonraki amacımız, patentli üretim aşamasına taşımak. Bu yüzden ekibimiz ile bir TÜBİTAK projesi içerisindeyiz. TÜBİTAK’ın öncelikli alanları arasında yer alıyor, Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma amaçlarına katkı sağlıyor. Bu çalışmanın ülke ekonomisine de büyük bir katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Yerli ilacın üretimi ile Türkiye ilaç portföyüne yüksek katma değerli ürünlerin dahil edilmesi gerekiyor. Böyle ürünlerin dahil edilmesi ile beraber yerli ilaç üretimi teşvik edilecek ve maliyette düşecek. Bizim test sonuçlarımızda hücrenin büyümesini engellemesine dair sonuçlarımız var. Tabii ki klinik sonuçlarda da yan etkileri ve detayına bakılması gerekir. Bu çalışmanın ülke ekonomisine de büyük bir katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Yerli ilacın üretimi ile Türkiye ilaç portföyüne yüksek katma değerli ürünlerin dahil edilmesi gerekiyor. Böyle ürünlerin dahil edilmesi ile beraber yerli ilaç üretimi teşvik edilecek ve maliyette düşecek. Bizim test sonuçlarımızda hücrenin büyümesini engellemesine dair sonuçlarımız var. Tabii ki klinik sonuçlarda da yan etkileri ve detayına bakılması gerekir” diye konuştu.
Orta Asya’ya uzanan kültür asırlardır yaşatılıyor
10 Ocak 2025 Cuma - 11:35 Orta Asya’ya uzanan kültür asırlardır yaşatılıyor Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınan ’Yaran kültürü’, Çankırı’da asırlardır yaşatılmaya devam ediliyor. Yüzyıllardır devam eden ve Orta Asya’daki Türk kültürünün izlerini taşıyan "yaran kültürü", Çankırı’da yaşatılıyor. Özellikle Çankırı ve İç Anadolu Bölgesinde sürdürülen yaran kültürü, Oğuzlar’dan uzanan Türk geleneklerini ve ahilik geleneğini canlı tutuyor. Kültürü yaşatan ’yaran’lar kurdukları ‘yaran meclisi’nde bir araya gelerek asırlardır süren geleneği devam ettiriyor. Mecliste çeşitli oyunlar oynayıp sohbet eden yaranlar, soğuk kış günlerinde hoşça vakit geçiriyor. Büyük baş ağa, küçük baş ağa, reis, çavuş, usta yaranlar, kalfa yaranlar ve küçük yaranlar olarak nitelendirilen vatandaşların katıldığı bu buluşmalar ’ocak yakmak’ olarak adlandırılıyor. Yaşatılan kültür ile birlik ve beraberin sürdürülmesi amaçlanıyor. "Asıl sebebi birlik ve beraberlik " Meclisin amacının birlik ve beraberliğin sağlanması olduğunu söyleyen Ulubey Yaren Meclisi Üyesi Görkem Güray, “Şu an çırak yaranım ama ilerleyen zamanlarda kalfalık ve ustalığım devam edecek. Yaran, Oğuzlar2dan günümüze kadar gelen Dede Korkut ve Ahi Evran ile birlikte oluşmuş, Çankırı halkının ve İç Anadolu Bölgesinde dostluk, beraberlik oluşturmak maksadıyla, kış günlerinde eğlendikleri ama asıl sebebinin birlik ve beraberlik olduğu bir meclistir. Yaranlar, genellikle kış aylarında başlar ve Şubat sonuna kadar devam eder. Mecliste minimum 24 kişi bulunur ve bunlar, büyük baş ağa, küçük baş ağa, reis, çavuş, usta yaranlar, kalfa yaranlar ve küçük yaranlar olarak devam eder. Burada çeşitli oyunlar oynanıp keyifli sohbetler edilir. Buraya gelen misafirlerin herhangi bir resmiyetine bakılmaz. Burada tüm misafirler eşittir, herkese eşit davranılır ve hürmet gösterilir. Bütün kuralarda herkes için aynıdır. Misafirler, yaranlarımızın ve ağalarımızın çevresindeki insanları aynı düğünlere davet eder gibi tarih ve saati söyleyip ‘ocak yakıyoruz’ tabiriyle çağırılıp gelebilir” dedi.